Musa VATANSEVER

Varna’ya bağlı İgnatievo’yu polis kuşattı. “Evler cepçi parasıyla kurulmuşmuş.” Tutuklu Romen bayanlar kelepçeli olarak götürüldüler. Olaya neden olan “Nova TV” nin Varna III. Polis Bölge Müdürlüğünden yayınladığı bir röportaj oldu. Gazeteci, polislerin rüşfet aldığını ve kesin delillere rağmen, soruşturmaya yol vermediğini iddia etti. Varna’daki AVM’lerde cepçiler ile korumalar el ele vermiş aralarından su sızmıyormuş.

Belediye verilerine göre, İgnatievo’da “sosyal durumları yetersiz, yoksul ve belediye yardımlarıyla ayakta duran Romenler yaşıyor.” Yıllardan beri burada yoğun bir kuruculuk var ve ailleler 2-3 katlı konaklara taşındılar. Bu da yerli ceplilerle polisin ve AVM korumalarının kaynaşması ve bincilerin ikinci ve üçüncülere rüşvet vermesi sonucu oldu. U biraz da “yağmurdan sonra şemsiye açmak gibi bir şey” oldu. Evler dikilmiş, insanlar yerleşmiş, oturuyor ve birden bire “parasını nerede buldun?” sorusuyla polisi hareketlendiren devlet gülünç duruma düştü. Savcılık, vergi dairesi, polis ve diğer devlet makamlarının gözü önünde en lüks araçların ve en modern deviz manzaralı konakların mantar gibi bittiği bu şehirde, “bu derenin suyu nereden geliyor?” diye soran olmadı.

Blogoevgrad’a bağlı “Gırmen” Belediyesinde durum aynıdır. Burada “yasa dışı gelirle kurulan da konaklarının parası ise”  Avrupa ülkelerinden gelmiştir. “Gırmenli gençler AB’de çalışıyor. Pirin eteklerindeki bu yerleşim yeri de polis ile jandarma kuşattı. “Yasa dışı kurulmuş oldukları için 2-3 karlı Romen evlerinin yıkılmasını istediler ve halk ayaklandı.

 “Mülkiyet Adaletin Temelidir.”

Bizans’tan beri dünya hukukunun temeli olan bu ilke bizde doğru dürüst uygulanmıyor. Bu ilke din tüzel kişilikleri için, vakıflar ve okul mülkleri için de istisnasız geçerli olmalıdır. Bulgaristan’da Baş Müftülük ve müftülük mülklerinin geri verilmemesi adalet düzeni temelinde bir tehlikeli dinamittir.

Yıkılmak istenen evlerin hepsi seçim önü kurulmuştur. Yani vaatler döneminde. Ekim 2015’te yeni yerel seçim var. Belediye başkanları ve muhtarlar ateşe odun atmaya ve seçmeni sıkıştırmaya başladı.  Romenlerden (Çingene seçmenden) genel ve yerli seçimde oy isteyen partiler “tapusuz arsalara” belediye çayırlarına ve orman kenarına izinsiz bina dikenlere göz yummuştur. Ustaların çekiçleri toplatılmamış, “ para kaynağı” sorulmamıştır. “ Vergisi ödenmemiş parayla kışla gibi bina dikmek olmaz!” diyen olmamıştır. Şimdi yine yerel seçim var. İşler karışmaya başladı. “Gırmen”, Pirin dağının bağrında, genelde Pomak nüfusun kalabalık olduğu bir doğa beldesi olarak çekici bir yöredir. İnsanları Müslüman, sakin ve huzurludur.

Yerli Müslümanların bilincinde Allah birdir. O Allah ki sonsuzdur ve herkes ona muhtaçtır.

Onların dünya görüşünde Kur’an’ın töresi şu sözlerle özetlenebilir: “Sizi kovanlara yaklaşınız: sizden kapanlara veriniz; sizi aşağılayanları bağışlayınız; herkese iyilik ediniz; bilgisizlerle tartışmayınız.”

Yeri gelmişken Müslümanların merhametli olduklarını ve onlarda hırsızlığa rastlanmadığını hatırlatmak zorundayız ki, Çingen nüfusun Müslümanların yaşadığı yörelere yönelmesi nedenlerinden biri de budur. Hukukun uygulanmasında etnik menşe gözetilemez. Hukuk herkes için birdir.

“İganovo” ve “Gırmen ” olayları 1990’dan beri Bulgaristan’da oluşan yeni mülkiyet ilişkilerinin adalet temeline oturmadığını kanıtlıyor. Öncelikle, toprak ve tarımsal taşınmazlar iade edilirken adaletsizlik yaşandı. Geri verilen topraklara tapu verilmedi. Şehir sınırlarına katılan, kurulan baraj ve gölet suları altında kalan topraklara eşir arazı verilmedi. 1950’lerde tarım kooperatiflerine malsız mülksüz, topraksız kaydedilen Çingene nüfusun, 40 yıl sonra yine eli avucu boştu. Son 26 yılda değişen bir şey olmadı.

Dünyadan örnekler.

Mülkiyet hakları konusunda dini hukuk ile medeni hukuk çelişkili değildir. Sosyal haklar medeni hakların özünde yer alır.

Sosyal yardımla geçinenlerin devlet vergi dairelerinde kaydı yoktur. Geçiş Dönemi dediğimiz yıllarda demokrasinin temeli olan özel mülkiyet ilişkileri doğru dürüst oturmamıştır. Yine aynı nedenle,  mülkiyet ilişkilerinin hukuksal temeli oluşmadığı yerde adalet tesis edilememiştir.

İngiltere’de “ evim benim kalem” mantığı yerleşişken, özel mülkiyetin hukuksallığı kutsallaşmıştır. Aynı şeyi Almanya ve diğer Batı devletleri ve Türkiye için de söyleyebiliriz. Bulgaristan’da hala icra kararı olmadan özel mülke girme yasağı olmadığı gibi, üstüne üstelik polis şehirleri kuşatabiliyor, mahkeme kararı olmadan insan tutuklanıyor, evleri basıyor, arayıp tarayabiliyor. AB içinde bu gibi keyfi uygulamalara yer olmamalı, olanak tanınmamalıdır. Camiler, medreseler, tekkeler, din okulları, ibadet konakları mülktür ve mülkiyet hakkına tabiidir. Müftülüklere bağlı vakıfların taşınmaz hakları yasaldır.

Bulgaristan’da Romenler “mülksüz kesim” olarak bilinir.

Nüfusun artık % 25’ini oluşturan bu yoksul insanların taşınmazı, mülkü, bağ-bahçesi yok.  Çingene ailelerde özel tarım üreticisi gelenek ve kültürü de yoktur.

1950-1990 arası Çingene nüfus toprağı mülk sahibi kooperatifçilerle ortak kullandı, özelleşmediler.  Sofya, İslimye (Sliven), Stara Zagora (Eski Zara) Varna ve Burgas gibi sanayi merkezlerinde Çingeneler ihtisasız işçi sınıfının önemli bir kesimini oluşturdu. İnşaat erleri ve demiryolu askerleri de onlardandı. Sosyalist altyapı kuruculuğunda hepsinin emeği geçti. Sonra hepsi birden işsiz kaldılar. Örneğin ana yollar boyunca dikilen ceviz ağaçlarını Çingenler dikmişti. 1990’dan sonra devler her şeyi yüz üstü bırakınca, hiçbir hukuksal hakları olmasa da sahibinin kim olduğu belli olmayan her şeyi sahiplenmeye kalktılar. Cevizleri toplama, ormanı kesme, bağ-bahçeye gidip istediği kadar çalma hakkı sanki Çingeneler tesis edilmişti. Çalıp çırpmaktan birkaç ay içeri girenler, kaloriferli hapishanelerde ve porsiyonlu yemekhanelerde kışı getirip eski alışkanlıkla yaşamaya devam ediyorlar.

Çingenelerle ilgili birçok devlet kararı alındı. 10 yılda Bulgarlarla bütünleştirme programı onaylandı. Bu işler için AB’den ödenekler geldi ama bir sonuç alınamadı, durum her zamankinden berbattır.

Yönetimlerin Çingene elebaşı olarak piyasaya çıkardığı yöneticilerden Çar Kiro’nun İngiltere’ye AVM soygunu için 350 kişilik bir kol ordu çıkardığı Avrupa basınında deprem yarattı. HÖH-DPS partisinin 2 Roman milletvekili var. Mihaylov ve İliev. Onların duruma hakim olma çabaları sonuç vermiyor. Çünkü bir yandan çalma kapma, öte yandan zenginlik gösterisi ve saltanatla böbürlenme salgını, önü alınamayan işsizlik, cahillik, sosyal yetersizlik vs. aldı yürüdü. Önü alınamayan sel her yeri kaplıyor. Olaylar Bulgar nüfusu rahatsız etmeye başladı.

Bu, eski bir yaradır.

Bulgarlarla Çingeneler bugün artık bizde birbirini kemirerek yemeye başladılar. 2014’ten sonra sızısı dinmemiş eski yaranın yeniden açıldığını görüyoruz.  Olayların kökleri derinlere dayanıyor:

1878 Haziranında Berlin Konferansı, 3 Mart 1878 San Stefano (Yeşil Köy) Sözleşmesini bozmuştu. Pirin dağı yöresini kapsayan Razlog kentinin batısını Osmanlı devletine bıraktı. Oradaki Romanlar o gün bu gün Müslüman Türk ve Pomaklarla kader birliği yaptı. ” Gırmen” olaylarında bu nüfusun son 10-15 yılda yaşadığı iç göçün sonuçlarını da görüyoruz. Göçler genelde geçimi kolay olan yerlere kaydı. “Gırmen”  turistik geleceği olan bir yöredir.

Olaylar doğal olarak bu seyri gösterse de, Bulgarlar ekonomik durgunluk ve bunalım koşullarında Çingene nüfusla birlikte yaşamayı bir türlü öğrenemedi. Bulgarların “ulusal birlik” gibi tarihsel yalanlardan hoşlanan bir millet olduğuna işaret eden bilinen sosyolog AndreyRayçev  “Nova TV” programında, “Bulgar devletinin parçalanmasını istemiyorsak Çingenelerle birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız!” dedi.

Bulgar devlet ve kamuoyunu büyük ölçüde etkileyen bu demecinde Rayçev şöyle konuştu: “Biz azınlıklarla yaşamayı öğrenemedik, fakat öğrenmek zorundayız. Bunun iki yolu vardır: Bilinçli ve akıllıca ya da baskı uygulamak suretiyle gerçekleşir. Biz Romen liderleri tanımak zorundayız ve onları git gide aramıza çekmek zorundayız, Türklerin liderlerini, HÖH liderlerini kazandığımız gibi.”

Bulgaristan’da yaşayan Türklerle Bulgarlar arasındaki ilişkilere de ayrıntılı değinen Rayçev, “tarihimizde bir Türk köyünün bir Bulgar köyüne saldırdığı ya da tersi görülmemiştir. Yerli Türklerle birlikte yaşamak her zaman huzur içinde geçmiştir “şeklinde konuştu.

Türklerin anadil, din, vakıf mallarına ve müftülük mülklerinde ilişkin hakları tanınmıyor. Bu haklar tanınmadan, Bulgar yönetimi HÖH lider tayfasıyla anlaşsa bile, Türk halkıysa hiçbir zaman ve asla anlaşamaz. Türkler kutsal saydıkları anadil ve din haklarından asla ödün vermez ve vermeyecektir.

Şu örnek yürekler acısıdır:

2014’te Güney Bulgaristan’ın Plovdiv (Filibe) kentinde camilere karşı yapılan saldırılarda ve Karlovo kentlerindeki Baş Müftülük ve müftülük mülklerinin, özellikle 1475’te inşa edilmiş olan tarihi “Kurşun Cami” belediyeden alınıp yerli Müslümanlara verilmesini engelleyen miting ve gösterilerde ırkçı güçler baskıcı rol oynadılar. Bulgar devleti Hıristiyan Kilisenin sosyalizm yıllarında gasp edilen malını mülkünü, tüm taşınmazlarını iade ederken, Müslümanların bu haklarını sınırlıyor ve engelliyor.

Yasal bir hak olmasına rağmen, Baş Müftülüğün taşınmazları geri verilmiyor. Bu konuda açılan 83 davada yerel mahkemeler Müslüman mülk sahipleri lehinde karar verse de, Temyiz Mahkemesi bu kararları bozuyor, totaliter statükoda değişiklik yapılmasına izin vermiyor.  Müslüman mülklerinin hukuk yoluyla geri alınmasına karşı kamuoyu oluşturan ve yargı organına baskı yaparak hukuk düzeninin adaletli işlemesini engelleyen saldırgan güçlerin başında motorize Roker grupları, “PF” ve “Ataka” partilerine bağlı aşırı milliyetçiler ve futbol fenleri bulunuyor. Onlar azınlıklara karşı polis ve jandarma ile birlikte hareket ediyorlar. Meclis kürsüsünde tartışılan “Gırmen” Romen İsyanı sosyal tabanı çok geniş bir olay olarak nitelendi. İsyanın bastırılmasında Pirin Balkanı eteklerinde bir Çingenelerle aşırı milliyetçi Bulgar çatışması körükleyen “yurtsever cephe”  (PF) adıyla bilinen ve ötekileştiren etnik düşmanlığını körükleyenlerin başı olan “PF” başkanı V. Simyonov 1930’larda Hitler Almanya’sında kurulan “şpits komando” vur-kır grupları benzeri “gönüllü silahlı maaşlı anti-etnik saldırı güçleri” kurulmasında ısrar ediyor.

T.Jivkov rejimi “kırmızı bere” silahlı saldırı gücü kurmuştu. Bu saldırı müfrezeleri isim değiştirme esnasında kullanılmıştı.  “Gırmen” belediyesine çok yakın olan Razlog şehrinde ve Deliorman’da Şumnu iline bağlı Novi Pazar kentinde konuşlanmışlardı.1985-1989 şiddetli terör yıllarında bu yörede de kullanılmışlardı. Aslında bu kırıp yıkan güçlerin 2014’ten başlayarak hareketlenme halinde olduğunu görüyoruz.  Onlar,  her zaman her yerde azınlıklara karşı saldırıya hazır durumda tutuluyor.

Görüldüğü üzere Bulgaristan’da azınlık sorunları yeniden kızıştı. Cepheleşme var. Bu sorunun aşılması için Bulgaristan’da yerli nüfus olan ve kendi özgün dil ve kültürleriyle, yasal haklarıyla ve eşit vatandaş olarak yaşamak isteyenlerin tüm ulusal ve uluslararası temel haklarının, insan hakları sözleşmelerinin kusursuz uygulanması zorunlu olmuştur. Bu hakların temelinde anayasal haklar ve ülkenin 01.01.2007’de başlayan AB üyeliğinden kaynaklanan tüm temel hakların tamamen tanınması vardır. Kimse aldatılamaz, kimsenin hakları istismar edilemez.

Reklamlar