Dr.Nedim BİRİNCİ

“Kapital” gazetesi, yıl 22, sayı 12, tarih 22-28 Mart 2014.

Yazan: Zornitsa Stoilova.

13 imamın Pazarcıkta yargılanması Bulgar Müslümanlarında kötü anılar uyandırdı.

15 yıl önce Pazarcık (Tatar Pazar) şehrinin “İzgrev” semtinde hırsızlar, ayyaşlar ve uyuşturucular kol geziyordu. Şimdi mahalle üzerinde Allah’ın gözü var ve her şey değişti. Hırsızlık olmuyor, yalan söyleyen yok, içki kullanılmıyor – inanmıyorsanız, “Polise sorabilirsiniz”, bunlar mahalle sakinlerinin itiraflarıdır.

Pazarcığın “İzgrev” mahallesinde imam Ahmet Musa’yı tanımayan yok.

13 imamın yargılandığı Bölge Mahkemesi’nde gözler 39 yaşında olan, fazla tahsili olmayan ama manevi önder olarak kabul edilen Ahmet Musa’nın üzerindedir. Yargıç yalnız ona 1 yıl hapis cezası verdi. Karar bir üst mahkemede onaylanırsa, daha önce de yargılandığı için, 4 yıl içeri girecek. Gerekçesi, dini düşmanlık aşılama, sözlü anti-demokratik ideoloji yayma ve Bulgaristan’da tescili olmayan “Al Vakıf Al İslami” örgütüne olmasıdır.

Halkın yorumu:

“Bu dava Ahmet’e karşı değil, Müslümanlara, hepimize karşıdır. “İstok” sakinleri hayal kırıklığına uğradılar. Herkesin gönlü kırıldı. Mahkemeye ve devlete öfkeliyiz. Gazetecilere de öfkeliyiz. Siz bir insanı değil bir dini mah küm ettiniz.

“Bizim Ahmet’le dinimiz aynıdır. O neye inanıyorsa, biz de aynısına iman ediyoruz. Allahın bir olduğuna ve resulle inanıyoruz.”

Ahmet Musa mahkeme kararını sakin ve suskun karşıladı.

TV kamaralarına dava “adil değil” dedi.

Savcı iddianamesinde imamların faaliyetlerinde “demokrasi için tehlike” gördüğünü söylemişti. Aynı soruyu cami içinde orta yaşta bir görevliye ben soruyorum. Olgun bir yanıt verirken şöyle konuştu:

Demokrasinin temellerinde olan adalettir. Bulgaristan’da adalet nerede var? Ben adaleti neden göremiyorum. Bir yerde gizlenmişse, ben de geleyim ve birlikte arayalım.”

Soya Dönüş Süreci Elbise Değiştirdi.”

Mahkeme kararının okunmasından sonra adaletsizliğin acı adası yalnız Pararcık şehrinde Çingene mahallesine değil, Smolyan’dan  (Paşmaklı) Blagoevgrat’a kadar bütün Rodoplara çöktü. Yargılananlar bu insanların ruhani önderleriydi. Bu halk topluluğundan en iyi okumuş ve en saygın olanlar yargılandı. Onlara danışıyor, cesareti onlardan alıyor ve yön gösteren onlardı. Kararın açıklanmasından sonra bu gerçek değişmeyecektir. Musa’dan başka iki kişi daha anti-demokratik ideoloji yaymaktan yargılandı, kaydı olmayan bir örgüte üyeliktense hepsi ceza aldı. Duruşmayı izleyen kalabalık, çocukluktan tanıdığı imamlarının ardında sımsıkı durdu. Yargılanan gençlerin dedeleri de imamdı ve onların sözüne inanmayan yoktu. Bir buçuk yıl devam eden duruşmalarda savcılığa karşı olumsuz birikim toplandı. Yıllardan beri söylenmeyen sözler dile geldi. Davayı izleyenler, bu uydurma davanın “elbise değiştirmiş bir soya dönüş süreci” olduğuna inanıyor.

Bu dava hakkında “Petelsi” mahallesinde cami önüne toplanmış ve ikindi kılmaya hazırlanan “Sırnıtsa”lı Pomaklara sorduğunuzda, isimlerinin değiştirilmesine karşı çıktıklarından dolayı, yargılanmadan gönderildikleri sürgün yıllarını anlatmaya başlıyorlar. Diğerleri ise, buradaki “Eski Cami”nin 1967’de milisler tarafından bombalandığını hatırlıyorlar. O zaman cevredeki evlerin camları da kırılmıştı. Adının değiştirilmesine karşı çıktığı için bir yıl “Ostrov” köyüne sürgün edilen Salih dede ise, infilak esnasında beşikte olan kızının korkup dilini yuttuğunu anımsadı.

Bulgaristan’da 13 imama karşı düzenlenen duruşma hafife alındı. Radyo ve TV-muhabirleri mikrofonlarını mahkeme önüne toplanan ve bağırıp çağıran milliyetçi gruplara yönelterek, onları adeta kışkırttı. Ve bu gazetecilerin aklına, bu konuda, “değişik bakış açısının”  Volen Siderov’un “Ataka” partisi, Makedonya İç Devrim Örgütü (VMRO) ve onların grubundan olanların ve politik hesapları olduğundan olayı histerik biçimde kışkırtanların görüşü olmadığı bir an için akıllarına bile gelmedi. Öteki görüş Bulgar Müslümanlarının kendileriydi. Çünkü imamlara ve onlara karşı yürütülen hukuk davası, onların kendi ve aile hayatını doğrudan etkiliyordu. Muhabirlerin hiç birisi, bu davanın sizin için taşıdığı anlam nedir, diye sormadı.

Bu davada sorulmadan kalan diğer sorular da kaldı. Alınamayan cevaplar da var. Örneğin şu soruya bakalım: İmamlar davasında “Bulgar ulusal güvenliği nasıl korundu?” Daha fazlası hapis cezası almadı, Bulgar sicilinde kaydı olmayan bir örgüte üyelikten para cezasına çarptırıldılar. Tescili yapılmamış, yasaklı anlamına gelmez. Pazarcık’ın “İztok” mahallesi imamı Ahmet Musa, Sırnitsalı Sait Mutlu ile Pazarcık Bölge Müftüsü Abdullah Salih İslam’ın sel afet hizbine dayanarak anti-demokratik olan bir ideoloji yaydıkları gerekçesiyle şartlı mahkûmiyet aldılar. Öyle ki, bu mahkeme kararının ilamından sonra da bu imamlar camilerde vaaz verme işine devam edeceklerdir, çünkü mahkeme yaptıkları işin yasa dışı olduğunu kanıtlayamadı. (Ahmet Musa hariçtir, çünkü o tahsilsiz olduğundan, müftülük görevlisi olarak atanmamıştır.)  İmamlar,  bugün de, bakış açılarında veya işlerinde herhangi bir değişiklik yapmaları gerektiğine inanmıyorlar. Aslında bunu onlardan hiçbir kimsenin isteme hakkı yoktur, çünkü yasalar devletin din işlerine müdahale edilmesine yasak koymuştur. 2010’da başlayan dava öncesi sorgulama süreci, Bulgaristan’da çok olumsuz bir etki dalgasına neden olmuştu. Müslümanlar kendilerini yeniden baskı altında hisseti, hor görüldüklerini incitildiklerini düşündüler. Öteleşme eğilimi güçleniyor. Müslümanlar kendilerini kapsüle kapıyor. Hıristiyanlar arasında da korku ve güvensizlik arttı.

Mahkeme karası suçlama paralelinde

Duruşmayı izleyen bağımsız gözlemcilerden biri olan, Uluslar arası Azınlıklar ve Kültürlerarası Etkileşimi Araştırma Merkezi Müdiresi Antonina Jelyaskova, gururlandığımız ve kendi kendimizi övdüğümüz, etnik ve dinsel topluluklar arası denge çok bozuldu, diyor.

Bu sonuç, daha fazla güvenlik çabalarımıza ters düşer. Müslüman toplumun kendi içine çekilip kapanması, onu sağlıklı olmayan dış etkiler karşısında daha iyi korunur duruma getirmez. İmamlara karşı davanın başlamasıyla azınlıkları tanıyan ve onlarla çalışan bilirkişiler, İslam dinini politik olarak sömüren tehlikeli fikirlerin sızmasına en iyi kalkanı Müslümanların kendilerinin oluşturabildiğine uyarıda bulundular. Güvenlik anahtarının, etnik azınlıklar arasına korku körüklemek olmayıp, ülkedeki farklı etnik gruplar arasında iyi ilişkiler tesis edilmesine yapılan yatırımlarda, etnik gruplar arasındaki ilişkilerin yoğunlaştırılmasında gizlendiğini belirttiler.

Bu dava ve kararları ötekileşme, uzaklaşma ve gerginlik doğurdu. Mahkeme kapısına yığılan milliyetçiler imamların yüzüne  “Anadolu’ya Gidin!” diye bağırdılar.  İmamlara olduğu kadar bu bölgede yaşayan Müslümanlar için de, bu gibi davetlere anlam vermek güçtür. Bu insanların ana dili Bulgar dilidir. Asırlar ötesinden onların evi ve yurdu Rodoplardır.  Bu davete cevap veren “Rudozem” imamı Hayri Şerifov şöyle dedi: “Bizim başka devletimiz yoktur. Bizim başka dilimiz de yoktur. Bana söyler misiniz, çocuklarımı Bulgaristan sevgisiyle nasıl eğiteyim?

“Sırnitsa” imamı Sait Mutlu şunları ekliyor: “Eğer biz yurtsever ve milliyetçilersek,  işleri öyle bir düzene koyalım ki, bu devlette herkes kendini eşit haklı hissedebilsin. Evet. Aynı güvenlik içinde yaşamalıyız. Herkes için aynı arşınla ölçülsün.” Ve şöyle devam ediyor: “Bu davadan sonra ikili standarttan nefret ettim. Şu milliyetçilik de tamamen ters anlaşılmıştır. Adalet yalnız Bulgar Hıristiyanlar için var. Diğerleri kendi başlarının çaresine kendileri baksınlar ya da defolsunlar.”

Bu davada savcılık ile mahkeme heyeti arasında uyum vardı.

İmamlar “çifte standart” sözünü sıkça kullanıyorlar.

“Rudozem” imamı Hayri Şerifov davayı şöyle anlatıyor: “Devamlı işaret aradığımız bir yol gibiydi. Üzerinde bir örtü olduğundan tabelayı göremiyorduk. Görebilmemiz için üzerindeki örtüyü çekip almaları gerekiyordu. Altından: “Mah küm oldular!” çıktı.

Mahkeme Başkanı Tsveta Parpulova savlığın istediklerine tamı tamına uydu. Sanıklar duruşmadan önce verdikleri ifadelerden vazgeçtiler. Buna rağmen mahkeme heyeti kararı bunlara dayandırdı. Tanıkların bazıların devlet organlarının anlara baskı yaptığını söylediler.

Uluslar arası Azınlıklar ve Kültürlerarası Etkileşimi Araştırma Merkezi Müdiresi Antonina Jelyaskova mahkeme kararını açıkladıktan sonra şöyle dedi:

“Tanıkların ve savcılık bilirkişilerden daha fazlası o derece iş bilmez, olaydan habersiz ve kendilerine güvenilemez, verdikleri ifadeler yanıltıcı ve uyduruktu ki, esası mütalaa üzerinden gerçek bir ceza duruşması yapılmasına ya da gerçek bir duruşma yapılması yollarını tıkadılar.

Duruşmaya İslam dini üzerinde Arap bilgini olan kimse davet edilmedi. Yorumları sosyolog, tercüman, başka dallardan bilim adamları yapmak zorunda kalınca, dava esastan kaydı.

Bu dava ile ilgili söylenecek çok şey var.

Şimdiki Bulgar İç İşleri Bakanı Svetlin Yovçev, o zaman gizli güvenlik servisi “DANS” başkanı olarak 2010’da düzenlenen bir özel arama tarama operasyonuyla yargılanan imamların evlerini basmıştı.

Daha sonra İç İşleri Bakanı olan Tsvetan Tsvetanov ise, aynı davayı, aralarında ölenlerden biri bir Bulgaristanlı Müslüman olan ve toplam 7 kişinin can verdiği Burgas uçak limanındaki infilak konusunda ilerleme kaydettiğini gösterebilmek için Brüksel’de kullanmıştı. Bu olaylar arasında bağlantı olmadığı kuşkusuzdur. Şu da bizim koşullarda şüphe götürmez. Bulgaristan’da imamlar davasından politik yarar sağlamak istemeyen politik parti bulabilmek zordur. HÖH ve Milliyetçiler bu işten en fazla çıkar sağlama peşindedir. HÖH partisi biz iktidarda olmasak, sizi kim korur, yandığınız gündür, derken, milliyetçiler ise, bu dava da olmasa, zor sorulara ucuz cevap bulma ustaları olarak halkı nasıl kışkırtsınlar!

“Sırnıtsa” köylüleri biz yalnız seçim günü “seçmeniz” derken bıyık altından gülüyor.  Seçim olmadığı zaman politikacılar onların sorunlarına kulak tıkıyor yada gözlükle bakıyorlar.

Bu çok önemli davada imamlara kesilen cezaları bir dakika için bir yana bırakabilirsek,

Bulgar kamuoyunun Bulgaristan Müslümanlarının toplumumuzdaki yeri üstüne şerefli ve derin bir tartışmaya hazırlanmasını tavsiye ederim.

Reklamlar