Musa VATANSEVER

 

Miras dediğin yalnız tarla, ev, mücevher, ziynet değildir.  Soydan gelen nam da bir mirastır. İdeoloji de bir mirastır. Dünya görüşü için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Dünya şu günlerde Hitler Almanya’sı üzerinde kazanılan tarihsel zaferin 70. Yıldönümünü anmaya hazırlanıyor.

İnsanların anıları yaşatma tercihleri çok farklıdır. En çok rastlanan abidelere çiçek demeti götürmektir. Zaferlerin sembolü ise genelde dikilen büyük anıtlardır. Anıtı olmayan zafer ve yenilgiler de var. Bazı devletler tarihi sönmeyen ateş anıtlarıyla yaşatıyor.

Dünya tarihindeki en büyük Savaş 9 Mayıs 1945’te sona erdi. 1 Eylül 1939’da Nazi Almanya’sı ordularının Polonya’ya saldırmasıyla başladığı kabul edilir de, 22 Haziran 1941’de Hitler sürülerinin Sovyetler Birliği sınırlarını aşmasıyla alevleri Avrupa ve Asya’yı sardı. Bu savaş öyle dehşetli bir sıcak çatışmaydı ki, 50 milyon insan öldü, 70 milyon da sakat kaldı. Binlerce şehir, uçak, tank, gemi yok edildi.

Yüz yüze gelen taraflar SSCB, Fransa, İngiltere, ABD ve dünya barışçıları ile Hitler, Musolini ve Japon faşistleriydi. Tarih bu denli amansız bir cepheleşme ve kıyım görmemiştir. Dikkati çeken şu noktayı hiç unutamam. Zafer bayrağının dikildiği Berlin Treptow Parkı’ndaki Zafer Anıtı kucağında bir kız çocuğu olan bir Sovyet Askeri’dir. Bu anıtın anlamı biz HAYATI YAŞATMAK İÇİN SAVAŞTIKTIR.

Paris ve Londra’da Zafer Anıtı görmedim. O ülkelerde tarih hareket ettiren devinim gücünün halk kitleleri olmayıp, lider nitelikli kişiler olduğuna inanıldığından mesela İngilizler W. Churchill anıtına demet demet çiçek taşır.

Moskova’da Zafer Anıtı bir SÖNMEYEN ATEŞTİR. Kremlin Duvarı önünde 70 yıldan beri gece gündüz yanar ve her 9 Mayıs Sabahı barışçı günlerin devam edeceği umudunu bir daha yaşatır. Ruslar Zafer Gününü öteden beri Kızıl Meydan’da askeri gösteri yaparak kutluyor. Bu gösteriye piyade birliklerinden, top ve tanka ve helikopter, uçak ve füze güçlerine kadar bütün kıtalardan en seçkinler katılır ve devlet ve parti yönetimi önünden geçerken VATANI SAVUNMAYA hazır olduklarına dair sanki ant içerler. Bu silahlı gösteri bir yere kadar gövde gösterisidir. Bu sene 70. Yıldönümü vesilesiyle olağanüstü muhteşem olması beklenirken, Bulgaristan Cumhurbaşkanı Plevneliev de bu arada 30 devlet temsilcileri katılmak istemediklerini ilan ettiler.

Bu yeni tavrın özünde, 2013’te Rusya’nın Kırım Yarımadasını barışçı bir usulle Ukrayna’dan koparıp ele geçirmesi ve Ukrayna’da devam edem iç savaş ve bu gelişmeler neticesinde 2. Soğuk Savaş’ın başlaması ve ABD ve AB ülkeleri tarafından Moskova’ya ekonomik yaptırım uygulaması rol oynadı.

Böyle önemli bir yıldönümünde, hem 1. Ve hem de 2. Dünya savaşlarını başlatan Avrupa kıtası tarihine kısaca biz de bir göz atalım. Öteden beri, savaş nedenlerinin kişisel olmaktan başka, ekonomik olduğu üzerinde durulur. Birinci Dünya Savaşı da Almanya’nın dış pazarlar ele geçirme saldırılarından alevlendiği bilinir. Bulgaristan hem Birinci hem de İkinci cihan harbinde hep Almanya yanında yer aldı ve hep yenilgi bayrağı kaldırdı. Almanya büyük darbeyi bir de Wersay Barış Sözleşmeyi ile yemişti ki,, kömür ve demir madeni kaynaklarını kaybettiği yetmezmiş gibi, Almanlara motor yapmak biler yasaklanmıştı.

Birinci Dünya Savaşında ezilen ve tarihten payını alan Almanlar’ın 2. Defa baş kaldırıp, 1939’dan sonra tüm demokratik dünyaya meydan okumasının temelinde politik sahneye Adolf Hitler’in çıkıp kısa bir sürede “fürer” yani Almanların önderi olması yer alır.

Deli cesaretli, üstün zekalı ve etkileyici bir hatip olan Hitler yoksul bir ailede ve özel bir eğitim ve öğrenim görmeden yetişse de devamlı okuyarak, tarihi öğrenmeye önem vererek ve yılların birikimiyle fikirsel birikimini netleştirerek Nazı Teorisini yaratandır. Bu kuramın özünde Alman ırkının üstünlüğü ve Yahudi ırkı ile İslav ırklarının ve ayrıca komünist ülkünün yok edilmesi vardır. Bu amacını gerçekleştirme kararlılığını açlıklarken Alman halkından destek bulan fürer, en nihayet işleri dünyayı ateşe vermeye kadar götürmüştür. 1939’dan sonra Yahudileri toplama kamplarından yakarken, 1941’de Sovyet sınırını aşınca Sang Petersburg (Leningrat), Moskova gibi büyük ana kentleri yerle bir edip Rus halkını Sibirya’ya sürme planlarını da gizlememiştir.

Hitler’in Alman ırkının üstünlüğüne dayanan kuramı tüm dünya halkklarını köleleştirmeyi hedef alırken, onun an fikirleri daha 1908’den sonra fikirleri oluşmaya başlayan “Savaşım” (Mein Kampf) eserinde ve 1928’de ilk kez yayınlanan ikinci bir yapıtında açık olarak ortaya çıkmıştır.

Biz Bulgaristanlı Türkler Hitler’in eserlerini okuma imkanı bulamadık, çünkü o bir “cani” olduğundan dolayı tüm fikirleri ve dünya görüşünü yaymak yasaktı.

Ne ki, 1985 yılında Bulgaristan’da daha sonraki yıllarda Demokratik Güçler Birli (CDC) adayı olarak Cumhurbaşkanı seçilen D-r Jelü  Jelev’in FAŞİZM eseri çıktı. Bu kitabında, geçen sene vefat eden bilinen politikacı Bulgar sosyalist devlet düzeninin Alman faşist devlet düzenine benzediğini kanıtladığı için, eseri toplatıldı ve yok edildi. Biz o zaman bu eserin tarihsel öneminin farkına varamadığımız gibi, içinde eksiklikler olduğunu da hiç düşünemedik.

FAŞİZM eseri içindeki eksiklikler öncelikle komünist-totaliter Bulgar rejiminin, 35 yıl iktidarda kalan Todor Jivkov rejiminin cani Hitlerin “Savaşım” eserinde yer alan fikirlerini, kimseye çaktırmadan ve çok gaddar bir biçimde uygulaması olmuştur. Birkaç noktaya dikkatinizi yöneltmek istiyorum:

17-18 Eylül 1941 tarihli konuşmalarında A. Hitler “Slavlara okuma bile öğretilmemelidir!” tezini devamlı tekrarlamaya başlamıştır. Bu fikir, Todor Jivkov rejiminde Türklere, Çingenelere ve tüm Müslümanlara kendi ana dilleri öğretilmemelidir, Türk okulları kapatılmalıdır, Türklerin Kültür ve Sanatı yok edilmelidir gibi tezlerde ve fili uygulamalarda yaşam bulmuştur. Unutmayalım ki, son 60 yılda Bulgaristan’da ana dil Türkçe tedrisatlı eğitim verilmiyor, Türk sanat ve kültürü gelişmiyor. Bu anlamda en can sıkıcı olansa Türklerin öz partisi olan Hak ve Özgürlükler Hareketinin Türklüğe ihanet eden yönetiminin, temelinde Hitlerin faşist idelerinin bulunduğu ve en doğal insan haklarını kıyan fikirlerinin uygulayıcılarına uşaklık etmeleridir.

Bulgaristan’da özellikle 1990’da başlayan Geçiş Dönemiyle başlayan ve özünde Nazi şefi Hitlerin bir fikri olan azınlıkları “kendi aralarında tam bir kale gibi kapalı cemiyet düzeni içinde kapsüle etmektir”. Bu fikir Hak ve Özgürlükler Hareketi kuran gizli polis “DS” ajanları tarafından Bulgaristanlı Türklerden yarım milyon kişinin toprağından sökülüp atılmasından sonra vatan olarak bildikleri topraklarda kalanlara uygulandı. Bulgar halkıyla etnik azınlıkların arası açıldı ve azınlıklar ana ulusal unsuza düşman gösterildi, uzaklaştırıldı ve temel üzerinde anti-Türk ve anti-İslamcı yeni milliyetçilik ve ırkçılık geliştirildi ve 2014 itibarıyla mecliste ve ülke çapında hortladı. Bugün HÖH partisi kendisi de tamamen izole edilmiş durumda olduğu gibi Türk ve Müslüman kadrolar memurluklardan ve tüm diğer devlet görevlerinden sökülüp atılıyor, işsiz bırakılıyor. Bu da Hitlerci ırkçılığın 70 yıl sonra bizde uygulandığına parlak kanıtlardan biridir.

Yine bu cümleden olmak üzere, Hitlerin eserlerinde defalarca tekrarlanan “iktidar azınlıklara katiyetle hiçbir mecburiyete bağlı değildir!”  Bu fikir ülkemizde son 25 yılda Türk Pomak ve Çingene yerleşim merkezlerine hiçbir yatırım yapılmamasında, hastanelerin ve okulların kapatılmasında, sosyal yardım sisteminin çalışmamasında vs. ifade buluyor. Bu zihniyetin temelinde Hitlerin değimiyle “hayvanlar sürüsünü kovacağız, pis sinekleri öldüreceğiz” anlayışı yer aldığı gibi her geçen günle güçleniyor. Şimdiye kadar bize “fes veya ibrikçi” diyorlardı, şimdi bir “pis” demedikleri kaldı. Bulgar makamlar azınlıklarımızın bir yandan ana ulustan ayrılmaları için ellerinden geleni artlarına bırakmadıkları gibi, azınlıkları kendi aralarında parçalamaya da büyük gayret gösteriyorlar. Müslüman köylerine, camilere, mescitlere son 2 yılda yapılan saldırılara katılan maskeli, devlet güçleri hangi adaleti temsil ediyor? Bunları Hitlerci “SS” güçlerinden ayırt eden nedir?

Hitler’in 6 Ağustos 1942’de Berlin’de yaptığı bir konuşmada “İslavlara ait olan her şey yeryüzünde tek bir iz kalmayacak şekilde silinmelidir!” sözlerinde İslav olanı, Müslümanlıkla, Türklükle, Çingenelikle değiştirsek, aklınıza ilk gelen biz kendimiz değil de, kimdir? Camilerimizi 136 yıldan beri alıyorlar. Topraklarımıza oturdular. Kültürümüz yok edildi. Hitler varı yapılan bu arasız uygulamanın yeni adı nedir?

Hitlerin ölümünden, Nazizm’in gömülmesinden, Alman militarizminin yenilmesinden, hatta bu zihniyeti ve dünya görüşünü yaratan Almanya’nın yerle bir edilmesinden 70 yıl sonra Bulgaristanlı Türklerin hayatında zalim illetlerin zehir saçmaya devam etmesine anlam veremiyorum. Plevneliev’in Moskova Zafer Kutlamasına gitmeyi kabul etmemesine de anlam veremedim, çünkü 9 Eylül 1944’te faşist Alman ordularını ülkemizden kova Sovyet Ordusuydu.

Yazıma, İkinci Dünya Savaşı ve Bulgaristan konusu açısından vevam edeceğim.

Reklamlar