(değişen bir şey yok)

Seyhan ÖZGÜR

Benim gözlemlerime göre, 2013 yılının arkada bıraktığı en kalın iz, herkesin herkese karşı olmasıdır. Toplum lider gösteremedi, şu yoldan gitsek iyi olur, deyen biri öne geçemedi.

 

Bunun ana nedeni ne olabilir? Hiç kimsenin kendine güvenmemesi mi? 2008’den beri derinleşen bunalımın herkesi sarsması mı? 2013’te yaşanan Bulgar politik bunalımı mı? Hepsi veya hiçbiri olabilir. Ben Bulgar toplumunu yaralı ve kansız görüyorum.

 

Çin taksimine göre 2013 yılı “kara suyılanı” yılıydı. Kara suyılanı bizim talih kuşumuz olmadı. 2013’e para su olup ceplerimize akacak hayaliyle giren yoktu belki, ama herkes bahtının açık olmasını istemişti. Yıldızlara bakarak bir halkın gelecekteki talihini anlatan inanca göre, kara suyılanı bize bilgelik ve adil kararlar almamıza götürecek, hepimize kısmet getirecekti. Bu da olmadı. Çalışkanlığıyla bilinen Bulgar ulusu, zamanın kaprislerine ve güçlüklere boyun eğmeyen bir ulusal olarak birleşip kenetleneceğine, ülkede ikircimlik, kararsızlık ve istikrarsızlık ağır bastı. Bununla birlikte her konuda karar alınması güç oldu, dalkavukluk, iki yüzlülük aldı yürüdü, fenalıkların önü alınamadı, açgözlülük gemi aza aldı, sağlıklı olanlar zayıf düştü, hastalar öldü, doğum azaldı, insanlar seyreldi,  yıl boyu sanki kimse kimseye inanmadı, kimse kimseyle hemfikir değildi. Bunların nedeni cebimize para akıtmayan “kara suyılanı” olabilir mi? Politik yaşamımızdaki renkler gönül açıcı değildi.

 

Toplum yıl boyu tartıştı. Tartışmak istedi de, tartıştı. Ocak ayında HÖH kurultayında, uyuyan delegelere bildiği bilmediği masalları anlatan Ahmet Doğan’a biz efsane dinlemek değil, “tartışmak istiyoruz” deyen gençler, “lütfen kürsüden in!” dedi. Uyuyanların içinde, uyumayan öyle bir öfke varmış ki, tartışmak isteyen genç öldürülüyordu, hatta hapis edildi, çünkü toplum da tartışmak istemiyor. Herkes kendi bildiğini en doğru sanıyor ve diyalog masasına oturmadı.

Evlerdeki kavgalar, tehditler, öfkeler, kırılmadık masa bırakmayan yumruklamalar sonunda taştı ve Şubatta sokaklara ve meydanlara aktı. Öyle bir doldu ki her yere, yıl boyu çekilmedi. Aktıkça toplanan işsizler, hayal kırıklığına uğramış olanlar, açlar ve sefillerdi. Tartışma sokaklarda sürerken kafalarına taş düşenleri hesaba katmıyoruz ama kendilerini ateşe verenleri unutmak elde değil. Yollarda yapılan tartışmanın en kızıştığı nokta kavşaklardı, sağ mı yoksa sola mı gidileceğini bilmeyenler tartışmaları en fazla kızıştırırken, meydanlar da herkesin herkese karşı olduğuna şahit oldu.

 

Bizde bu yıl da her boyaya Pazar büyüktü. Kırmızılar mavilerle, yeşiller sarılarla karıştıkça karıştı, kapıştıkça kapıştı. Üniversiteliler polisleri de kızıla boyadı. Politika sahnesinde gök kuşağı renklerinin hepsi vardı, ama birbirini tutan yoktu. Bir tek “kara” yoktu aralarında.  Anası çalmış olacak su yılanının rengini. Biz yıl boyu kavga ettik. Neyi tartışmadık ki?  Vatan semasında gök kuşağı renklerinden hepsi olduğu için bir tek onları tartışmadık. Ne güzel, şu renk cümbüşünde yaşamak. Bugün birbiriyle kapışanların çocukları yarın aynı meydanlarda oyun oynayacak, sevecekler birbirlerini ve hayat böyle sürüp gidecek. “Kara suyılanı” yılındaki didişmeler de böylece unutulacak. Olabilir!

 

Bir kavgamız daha var bitmeyen. Senlik benlik kavgası değil bu. DOSYA kavgası. Hafiye dosyası en kalın olanlara henüz madalya vermediler. Vermeyecekler bu gidişle. Hiç kimsenin yakasında altın yıldız parlamadı, hafiyelikten. Kertenkeleye benzer hafiyelik. Kuyruk kopar hafiye kalır ortada. Bizde de öyle oldu gizli polis “DC”  artık “yokum, kendi kendimi fes ettim, renkten renge geçtim ve şekil değiştirdim,” dedi ve işi, eski alacak verecek davası bitti, demeye getirdi. Bu dosyalarla bundan sonra iş olmaz, manasında “alın dosyalarınızı” dedi. Bulgar toplumunda her şeyin talan edildiği son 23 yılda meydana gelen en büyük değişiklik, gizli servisin renkten renge geçerek yeniden yapılanması oldu.

 

Şu dosya işine “ajan meselesi” deyip geçmeyin. Önce bir “Andreev” komisyonu vardı. İstediği dosyayı açtı, istediğini bulamadı, dosyasının açılmasını istemeyen hafiyelerden ise, bir tek analarını süttü istenmedi. Bu arada, Bakan Atanas Semnerciev dosyaları filme çekip “yarısını imha ettiğini” açıkladı ve mahkemelik oldu.

Dosyaların açılmasını isteyen kimdi? Bizde doğru örnek bulunamadı. Bu işe değişik ülkelerde farklı yaklaşıldı. Yunanistan dosyaları yaktı. İspanya imha etti.. Almanya dikkate almadı.  Moskova dokundurmadı. Bizde yasayı hazırlayanlardan biri HÖH Genel Başkan Yardımcısı Kasım Dal’dı. HÖH yönetimi ve ajan başı olarak bilinen Ahmet Doğan, o günlerde Kasım Dal’a sıkı fıkı dosttu. Dal bu ödevi hevesle üstlendi. Neden mi? CevapHak ve Özgürlükler Partisi’ni kuran ve  “Bulgarlaştırma sürecini” gerçekleştiren Bulgar gizli polis subaylardan kurtulmak için.  Bu cümleyi biraz açmamız gerekebilir. “Dosyalar” yasasının çıkmasıyla eski gizli polis “DC” subayları ile ajanlar boşanacaktı. Yani gizli ajan –  sivil polis ilişkisi kesilecekti. Bu, Ahmet Doğan açısından bütün eski gizli polis ajanlarını açıklayıp hepsini ızgarada kızartmak anlamına geliyordu. O, kendisini bu işte ocak başı kâhyası olarak gördü. Yeni ortamda ajan başı görevini başkasına kaptırmadı. Etrafındaki irili ufaklı ajanları temizledi. AJAN BAŞI KALDI. Ahmet Doğan’ın “dosya oyunu” budur. Ve böylece yeni gizli polis DANS ile HÖH partisi arasındaki bağlantı tek vitesli yürüdü. Zavallı bir sümüklü olan Ahmet Doğan balonu şişmeye başladı. Balon şiştikçe üzerine önceden büyük harflerle yazılmış olan  “politikacı”, “en akıllı” “ karizmatik” sözleri açılmaya başladı. Balon şiştikçe halktan uzaklaştı ve Ahmet’in devam eden ajanlığı dikkat çekmez oldu. Ahmet Doğan’ın bunu yapmasına temel sebep ise şuydu: Devletleri idare edenler ne ajanlar ne de polisti. Devlet politikacılar tarafından idare ediliyordu. Bir ajanın gizli ajan kalarak, yani ikiyüzlü olmaya devam ederek, politikacıya büyümesi çok önemliydi. Ahmet Doğan, kendi adına ve artık onun iplerini çeken yeni güçler, para babaları, oligarşi, tekeller, dolandırıcılar, bankalar hem yönetim, hem yürütme hem de yargı üzerinde egemen olmak istiyordu. Bunu kendilerinden olmayan biriyle, ipleri çekilmeye alışmış bir kuklayla yapmak en kolaydı. Ve o “dosyaları açma” oyunuyla Bulgaristan’ın en güçlü adamı oldu. Olay bu kadar basittir. Dosyalar açıldı, ajanlar sudan çıkmış balık gibi ağzı açık kaldılar, ama Ahmet Doğan’ın gizli servisle olan ilişkileri kesilmedi, o bildiği gammazlama işine jurnalcilik yaparak devam etti. Kaç kişinin başını yedi kim bilir, bugünün dosyaları 30 yıl sonra belki açılırsa okuruz.

 

Bugün Bulgaristan’da yeni ajan tutmak güçtür. Beleneciler, kaçtı, korktu ve sustu. Mahpusçular da yok ortada. Ağzı laf yapanlar ya Batıda ya okyanus ötesinde. Türkler ihaneti sevmez, ikiyüzlüleri ise hiç sevmez.. Bir de şu var. Bulgar gizli polisi “DC” bu “dosya açma oyununda” birçok dürüst insana, ailesine ve devlet çıkarına iyi niyetle hizmet eden pek çok kişiye ihanet etmiştir. Olay şöyle ki, birçok kişi haysiyetini yitirmiş ve itibarsızlaştırılmıştır. Devlet işleri, kişisel işler değildir. Kişisel intikam alma işlerini devlet üzerinden çözmek yanlıştır. Parti işini devlet işine karıştırmak da tamamen yanlıştır. Olaya bu açıdan bakınca, biz Ahmet Doğan’ın hem HÖH işlerini, hem hükümet işlerini (D. Peevski’nin DANS şefliğine atanması), oligarşiye devlet varını yoğunu peşkeş çekme (elektrik işleri) vs. yürütme, elindeki imkanlara dayanarak yargı işlerine müdahalede bulunmasını vs. tamamen yasa dışı buluyoruz. Bundan dolayı, partiler parti işlerine bakarken, yönetme, yürütme ve yargı işlerinin tamamen birbirinden ayrı tutulmasından yanayız. Bulgar hükümeti ve yargısı A. Doğan arpalığı olmamalıdır. O zaman yarınlarımız yine kararacaktır. Ajanlık konusu bu bakıma önemli olup, bazı ajanların çürük diş kökü gibi yerlerinde kalması hiç kimseye huzur vermediği gibi ileride çok daha büyük bela açabilir nitelikte tehlike oluşturuyor. Bu işin kökünü kazımakta son derece büyük yarar vardır.  Ahmet Doğan’ın bir sürünün bir çobanı ve bir köpeği vardır mantığını çöpe atma zamanı çoktan gelmiş ve geçmiştir. Biz derebeylik devriminde yaşamıyoruz. Hak ve özgürlüklerimize kavuşacağımız demokratikleşme davamızdan yılmıyoruz.

 

Bir başka örnek:

Bulgaristan 9 Eylül 1944’ten beri huzursuzdur. Bu gerginliğin en büyük nedeni hem dış, hem de iç etkenden kaynaklanır. İç etken ise, öncelikle ajanlık faktörüdür. 1944’ten önce, Çarın gizli siyasi polis şefi Geşev, daha sonra sosyalizm yıllarında Bulgaristan’da yaşayan ve yönetici mevkilere gelen birçok kişiyi ajan ağına almıştı. Geşev Bulgaristan’dan kaçtı, ama huzursuzluk sona ermedi. O, beraberinde ajan listelerini de götürmüştü. Türkiye’ye vardığında onları İstanbul İngiliz sefaretine verdi. O zaman orada İngiliz istasyon şefi olan Kim Filby, aynı zamanda hem Moskova hem de Londra ajanı olduğu için, dosyaları bir de Moskova’ya gönderdi. Öyle ki, sosyalizm yıllarında Sovyetler Birliği bizde kimin kim olduğunu baştan sona biliyordu. Bu dosyalar Moskova’da hala açılmadı.

 

Demek oluyor ki, herkesin herkese karşı olmasının nesnel nedenleri var. Nedeni, kim kimin kim olduğunu bilmemesidir. Toplum huzura kavuşmak istiyor, Ahmet Doğan gibi eski ajanlarsa, huzuru ajanlığa devam etmekte buluyor. Nasıl isterseniz öyle anlayın. 2014 geliyor, geçmişi bize doğru taşıyan dolgun bir ırmak gibi akıyor. Büyük ırmakların kendi kendini arıtması ise uzun zaman akmadan mümkün olamaz. Bazen hiç utanmadan ve çekinmeden kirli sularını denize dökerler. Bir şey değişmez bu defa kirleri arıtan tuz olur ve aklanınca yine buharlaşarak yağmur şeklinde yüzümüze gülerler. Hayat değişerek devam ediyor. Bizim sularda kara suyılanı yok, biz ona sevinelim.

Yeni yılınız kutlu olsun.

 

Reklamlar