Rafet ULUTURK

Şehitleri anma etkinliğine ilk gittiğimde 24 yaşındaydım. 5 arkadaş bir “Lada” ile gitmiş ve Sütkesiği’ne  (Mleçino) varmazdan önce bir tütün tarlası kenarına park etmiştik arabamızı. Araçlar yolları tıkamış, otobüslere de geçit yoktu, 60 bin kişi dolmuştu köy meydanına ve etrafta kuş uçmuyordu.  İstanbul, Bursa, İzmir ve İzmit’ten gelen otobüs sayısı 50’den fazlaydı. Bütün Eğiri Dere, Cebel, Mestanlı ve Kırcaali buradaydı. Kirli (Bekovski) insanı ev sahipliği yapıyor, gelenleri karşılıyor ve yönlendiriyordu. O zaman bu çok büyük mitinge katılanlardan her biri bir bayraktı. Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) den kimsenin konuşmasına gerek yoktu. Hapisten çıkmış, kolunu, bacağını direniş yollarında kaybetmiş, gözleri görmez olmuş ama alnı akpacık, vicdanı açık ve çelik ruhlu yaşlılar konuşuyordu.

Bu gün bunları Ne BTV, ne Nova TV ne BNT-1, bu mitingten söz etmedi. Davamız unuturulmak isteniyor.

İsimlerimizi, dilimizi, dinimizi geri alma davası ateşini yakan kanaat önderleri, babalar ve bileği bükülmeyen gençler ateşli konuşuyordu. Herkes kendisini anlatıyordu, her birimiz aynı ateşte bir odun, aynı davada bir er, bir çavuş ve bu toprakların daha önce görmediği bir paşa, bir generali idi. Konuşanların hiç biri devrim teorilerinden hiç birini bilmiyordu. Çünkü Avrupa ve Balkanlar tarihinde isim, dil ve din için diktatör devrilmemiş, totaliter komünist sistem sırt üstü getirilmemiz ve üzerine uzlaşma ve barış bayrağı dikilmemişti.

Aslında bizim isim, dil, din davamız çok daha geniş kapsamlıydı. Kürsüye çıkanlardan Mehmet Hüseyin Lyaskovo köyünden son şehidimizi şöyle anlatmıştı:

“Kardeşlerim, çoğumuzun evimizi yerimizi parasız pulsuz bırakıp pala pırtısıyla “Büyük Gezi” kuyruklarına dizildiği o kargaşalı günlerden birinin akşamında bizim köyde bir evde 40 dolayında çocuk sünnet edildi. Sünnetçi Bulgar ve uzmandı. İş (sağlık ocağı görevlisi)  felşer Salimehmet Şevket’in üstüne kaldı. Sorguya çekildi. Yine sünnet raporları yazması istendi.

Daha ertesi sabah bölge kliniği baş sorumlusu ve güvenlik müdürü köye geldiler. Salimehmet’i arıyorlardı. O eşine “Ben çok ama çok sıkıntıdayım” diye itiraf etti. Evden iş yerine diye çıktı, çıkış o çıkış ve bir daha geri dönmedi.

Annesi Nevriye bacı ve eşi Hüsnüye kuşkulandılar. Köylüyü ayağa kaldırdılar. Ta ikindiüstü yakındaki barajın kıyısında önce ayakkabıları, sonra da bulanık sularda cesedi bulundu. Ardından anası, eşi, biri beş diğeri 2 yaşında öksüzler kaldı. Onu da “soykırım şehirleri listesine” yazın diyordu konuşmacı…”

Şimdi zamanlar değişti. “Halk “doğru ağaç çatlamaz” dese de, yüzlerce şehidimizin kanından, Yüz binlerce göçmenimizin çilesinden, bir asır devam eden faşist ve komünist Türk düşmanlığına baş kaldırışımızdan doğan Bulgaristan Müslüman Türk kimliği ruhu bugün parçalanmış durumdadır.

Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) yönetimi şehitler anıtına çelenk ve çiçek koyma, El Fatiha okuma esnasında hoparlörden Bulgar horo ve rıçenitsa müziği salarak,  halk eylemine gölge düşürmeye kalktı. Bu tüm sınırları aşan bir hainlik oldu. Bugünkü HÖH-DPS parti yönetimi Bulgaristan Türklerinin öz geçmişine, hak ve özgürlükler uğruna verdiği mücadeleye, izlediği davaya ihanet siyaseti yüzünden son 26 yılda ileri tek adım atamadı, geçen sene yönetim değişikliği yapmış olsa da, davamıza  sahip çıkmıyor. Dava bayrağımızı dalgalandırmaktan vazgeçmiştir. Şehitlerimize saygısız davranıyor. Bugünkü sorunlarımızı domuz sucuğu gibi ipte sallandırıp üzerine sinek konmasını ve pislendi deyip çöp tenekesine atma peşindedir.

Türkiye’den Bal-Göç gibi saygın dernek temsilcilerinin ve Filibe Başkonsolosu Murat Muhacıroğlu gibi saygın konukların katıldığı Şehitleri Anma ve Direniş etkinliğinin yuhalanmaya çalışılması, HÖH partisinin Bulgaristan Türklerinin Türkiye’deki soydaşlarımızla, onların hizmet ve kültür dernekleri, federasyonları ve Türkiye devlet makamlarıyla olan bağlarımızı, dayanışmamızı baltalamak ve koparmak amacına hizmet etmektedir.

DOST partisinin şehitlerimizin aziz hatırasını anma ve haklı davamıza devam etme etkinliğinin kalabalık olması hele de bu etkinlikte gaziler ve kanaat önderleriyle birlikte büyük sayıda gencin de bulunması dikkati çekti. Halka hitaben konuşan DOST partisi Genel Başkanı L. Mestan, Türk kimliği,  adalet önünde tam eşitlik, hak ve özgürlüklerimizi hiç eksiksiz elde edilene kadar devam edeceğini belirttikten sonra;

Türkiye ile dostluk ve işbirliğinin bugün bizim hepimiz için her zamankinden daha önemli ve gereklidir. Şehitleri anma törenleri hiçbir partinin tekeli olamaz, hele hele halkımızın öz davasına ihanet eden HÖH partisinin tekeli asla olamaz, bu yaptığımız bir halk etkinlik ve eylemidir, dedi.

Anma mitingine katılanlarda “Bizi hep öldürdüler ama hiç ölmedik “ ruhu vardı.

Evet bizler Türklüğümüzü savunduk, toprağımızı – vatanımızı sevdik düşman olduk. Benliğimizi savunduk, terörist muamelesi gördük. Evimiz, toprağımız elimizden alındı. Dost bildiklerimiz birçok kişinin ihanetini gördük. Bugün de karşımıza dikilmişler, Bulgarca konuştukları yetmezmiş gibi bir de Bulgar müziğiyle kafa şişiriyorlar. Burasını onlara dar edeceğiz. Hainlerin bizi temsil etmeye hakkı yoktur. Zaman muhtarlıklara, belediyelere kendi adamlarımızı seçme, yaklaşan 26 Mart 2017 erken meclis seçimlerinde Sofya parlamentosuna iyi tanıdığımız ve defalarca denediğimiz insanları göndermeliyiz kalabalıkta hakimdi.

Yaşasaydı, şehit kızımız Türkan bugün 33 yaşında olacaktı. O gün bu gün yerimizde saydık. Hatta daha geriliyoruz. Anma törenlerine gelen 60 binlik ordu nerede. Gerçekleri anlayanlar hayal kırıklığına uğrayınca geri çekiliyor. Katiller yakamızı bugün de bırakmadı. Şu yaşamak, insan gibi yaşamak mı?

Ölümsüz Atamızın bize bıraktığı şu sözler var. “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir.”  Bizim vazifemiz tarihle yaşamak ve tarihimizi yaşatmaktır.

Ve biz şimdi, yeni tarihimizi yazarken şöyle mı başlayacağız?

1878’de başlayan ve bir yüzyılda çok büyük sayıda kardeşimizin canına, şerefine, diline, dinine, yaşam tarzımıza, evine yurduna, okullarımıza, camilerimize,  kültürümüze, yüz binlerimizin göç etmesine neden olan Bulgar zulmünden 1989’da kurtulduk, dedikten sonra yeni bölümleri yazması için kalemi Bulgarlara ve hainlere mi teslim edeceğiz?

KARDEŞLERİM TARİHİ YAZAN ONA HÜKMEDENDİR.

BİZ ÇOK BÜYÜK İŞLER YAPTIK.

Fakat hepsi için düşmanlarımız “biz yaptık” diyorlar.

Türkiye Bulgaristan sınırını ardına kadar açan kimdir?

Politik olarak olgunlaşıp bir partide yumruk gibi birleşen kimdir?

Bulgaristan’da yaşayan hangi etnik halk topluluğu bizim gösterdiğimiz direnci gösterebildi?

Hangi etnik halk topluluğu bugün mücadeleye devam ediyor?

Görmüyor musunuz! Romen kardeşlerimizi gettolara tıktılar, Müslüman Pomaklar soluğu İngiltere adalarında aldı.

Bizim de 720 binimiz artık Türkiye’deyiz.

24 Aralık 2016’da Mleçino’da sergilenen “ayır buyur oyunu” bizi birbirimize düşürmeye, Türkiye ile olan bağlarımızı koparmaya çalışıyor.

Bize Bulgaristan’ı, memleketimizi, köylerimizi, vatanımızı, şehitlerimizi unutturmaya çalışıyor.

Yeri gelmişken şunu önemle vurgulamak istiyorum.

Biz Bulgaristan’a, memleketimize, vatanımıza “Elveda Rumeli” demedik. Bazı Türk yazar bozuntusu ve yarım kafalı film yapımcılarının küçük ekran oyunlarına pek takılmayınız. Soy kökü olmayan veya fikir üretmekle değil sayfa ve cüzdan doldurmakla geçinen bazı sözde yaratıcılarımızın coğrafik bölgeleri, tarihi, tarihsel süreçleri birbirine karıştırmamalarını saygıyla rica ederim. Biz vatanımızı terk etmek zorunda kaldık, fakat arkamızda lambayı kısık bıraktık ve doğup büyüdüğümüz topraklardan asla vazgeçmedik.

Evet, size Sofya’da ki HÖH partisi gibi, “Abey, kalemi eline almışken, bizim işi de bitiriver” diyenler olabilir, fakat unutmayınız yeni tarihi yazan mücadele eden halktır. Biz mücadelemize devam ediyoruz.

HÖH gibi Bulgaristan Türkleri kimlik davasına ihanet eden partiler ve onların hain liderleri Bulgaristan Türklerinin tarihini yazamaz. Buna müsaade etmemeliyiz. Anma törenleri bunun için yapılır. Şehitleri anma etkinlikleri yeniden diriliş, direniş ve dava eylemleridir.

Evet, biz bugün Bulgaristan Türkleri olarak politik bakıma parçalanmış durumdayız.

İnanıyorum ki,  “Yurtçular” mevkiinde 17 aylık Türkan kızımızın alnından giren kurşunun hedefinde her birimiz olabilirdik. Ve bu gerçek bizi bugün ve yarın birleştirecek olandır. O yarında DPS – HÖH – DOST olmayabilir. Lütfi Mestan, Ahmet Doğan, Mustafa Karadayı veya o sucuk sığırında yellenen diğerlerinden hiç biri olmayabilir.

Ne olursa olsun, TÜRKAN ÇEŞME AKMAYA DEVAM EDECEK VE DAVAMIZ YAŞAYACAKTIR.

Türkan kızımız komünist rejim kurşunundan düştü.

Faşist rejim kurşunundan düşen şair Nikola Vapsarov şöyle demişti:

Şikâyetim yok kimseden,
Biliyorum ki,
Bir gün gelecek ve ben de öleceğim.
Fakat
Ölmek var ya…
Şu dünya
Zehirli mantarlardan
Kurtulurken…
Milyonlar camız uyanırken,
Şarkıların en güzelini…
Evet! En güzel şarkıları söylemeye hazırlanırken!
Arkadaşlarım davamız devam ediyor.

Şehitlerimize saygı ve minnet ile anar, tüm şehitlerimize allahtan rahmet dileriz.

Hepimize yeni 2017’de aldatılmadan gerçek liderimizi sandıktan çıkartıp yepyeni yeni bir yolda birlik ve beraberlik olmamızı dilerim.

Paylaşmayı unutmayınız.

Reklamlar