rafet uluturk ile ilgili görsel sonucuRafet ULUTÜRK

Tarih: 12 Eylül 2017

Konu:  Siyasi direniş dalgası yeniden mayalanıyor.                   

Yaz tatilinden dönen Bulgar siyasetçilerini karşılayan sürpriz 11 Eylülde çözüldü. Sofya’da lüx araba satan “Softavto” şirketi sahibinin oğlu Adrian Zlatkov kaçırılmıştı. Polis üniformalı kişiler, kafasına çuval geçirdikleri Adrean’ı bir polis arabasına bindirip kaybolmuşlardı. 2 gün sonra babasının telefonuna SMS yağmaya başladı. 3 milyon leva fidye istedikleri anlaşıldı. Genç para için kaçırılmıştı.

Bulgaristan 2008 ve 2009 yıllarında fidye için insan kaçırma olayları yaşamıştı. O zaman 19 kişi kaçırıldı. Toplum büyük gerginlik yaşamıştı. Kaçırılanların parmakları kulakları kesiliyor ve yakınlarına gönderiliyordu. Hatta birisi 37 gün bir tabut içinde tutulduğunu anlattı. 17 Aralık 2009’da gerçekleştirilen bir polis operasyonunda yakalandılar. Yargılandılar, fakat hiç kimse parasını geri alamadı. O zaman bu cinayet grubuna “küstahlar” /naglite/ adı uygun görülmüştü.

Yani cinayet grubunun henüz ismi konmadı. “Küstahların” devamı olduğu iddia edilse de, kim oldukları bilinmiyor. Sabah işe giderken arabası durdurularak kaçırılan Adrian’ın gözleri 11 gün kapalı tutulduğu için kimseyi görmemiş, nerede tutulduğunu da bilmiyor, 1 milyon levaya anlaştıktan ve babası parayı ödedikten sonra gece karanlığında bir ormana bırakılmıştır.

Toplum 8-10 yıl önceki olayların tekrar etmesinden korkuyor. O zaman Boyko Borisov, insan kaçırarak fidye isteme olaylarını çözmek ve toplumu huzura kavuşturmak vaadiyle seçim kazanmıştı. Bulgaristan kamuoyu ve toplumu eski günlere dönmek istemiyor.

Bu, halkta panik yaratıp, faşizan ortaklığın iktidarda kalması için kurulmuş bir tuzak olabilir mi?

Çünkü Bulgar basını olaya “terör” vakası demiyor.

Memleketin ana konusunun “rüşvettir” diyenler mecliste oturuyor, fakat önlem önermiyor.

2017 yılı itibarıyla Bulgar toplumunda belirgin olan durumda bazı özellikler var. Örneğin kaçırılan Adrian’ın babası polisle işbirliği yapmayı ret etmiş.  Fidyecilerle haberlerşme ve yazışmayı başka birinin telefonu üzerinden yapmış. Parayı ödeyip, oğlunu kendisi kurtarmış. Kuşkusuz halk devletten tamamen koparsa, teröristler asla yakalanamaz. Teröristler diyorum, çünkü tüm ülkelerde terör örgütleri önce insan kaçırma, uyuşturucu ticareti ve hırsızlıkla para toplamakla başlamıştır. 2009 yılında insan kaçırıp fidye toplayanların paraları ellerinde kaldı. Şimdi aynı uygulama devam ediyor. Halkın polise güveni yitirmesi, sıcak izleri kapatıyor ve “küstah teröristler” kendilerini özgür ve erişilmez hissediyor. Ve ellerini kollarını sallayarak sinsi planlarını uyguluyorlar. Kaç kişi oldukları, ne planladıkları bilinmiyor.

***

Bulgaristan’da Demokrasi Araştırma Merkezi var. Bu merkeze göre, ana sorun şudur: Yani caniler eski saydığımız “küstahlar” grubundan kırıntı mı, yoksa tamamen yeni bir cinai mayalanma mı? İç İşleri Bakanlığı, Güvenlik Ajansı DANS ve Savcılık susuyor. Olayın ilk 2 gününde beyan vermediler. Toplumsa bekliyor. Devletle toplum arasındaki kopukluk aşılamazsa cinayet çeteleri yıllarca bozguna uğratılamaz.

***

Siyasetçilerin kafasını karıştıran soru ise şudur. Bulgar toplumunda durgunluk var. Asalak güçler durgunluktan yararlanarak yeniden örgütleniyorlar. Polisin başa çıkamadığı tavuk ve odun hırsızlıklarının paralelinde büyük ve ciddi olaylar beklenmesi doğaldır. Zehirli yılanlar kurbağaların vakladığı bataklıklarda barınır.

Bu durgunluğun yönü nereyedir. Bu gidiş yeni midir?

Gelişmelerin siyaset ayağı var mıdır?

Durgunluk siyasi güçlerin 2017 gelişmesinde bir aşama olabilir mi? Çünkü bu yıl 72 yıldan sonra Bulgar faşistleri ilk kez iktidar oldu. 2009’dan beri çok duyarlı olan protestocu kitle, B. Borisov hükumetini 2 defa devirdi. Meclisi kilitleyen, siyasi sistem değişikliği isteyenlerin Mart 2017’de başlayan pasifliğini şöyle açabiliriz. Bizde toplumun yerinde saymasını şöyle yorumlasak olur mu? Avrupa’nın en az geliri olan, en fakir ve yoksul yaşayan sosyal grubuyuz. Bunu kabul ediyor muyuz? Direnmek istemiyorsak, değişiklik istemiyoruz, daha iyi yaşamak da istemiyoruz öyle mi? Yoksa “direndik de ne oldu?” bizde bir şey olmaz, diyenlere mi katılalım. Uyuşukluk ölümcül bir hastalıktır. “Bu işten bir şey çıkmaz!” deyip ekmek torbasını alıp memleketi terk edenleri anlasam da, çıkışın bu olmadığına inanıyorum.

Cumhurbaşkanı Radev, durumun ciddileştiğini fark etmiş olacak, bu sene gösteri ve nümayiş yapmadan anılan 9 Eylül “sosyalist devrim” olaylarıyla ilgili demecinde, halkı “uzlaşmaya” davet etti.

72 sene uzlaşamayan halkın 73. senede birden bire uzlaşması beklenebilir mi?

Hangi ödenmemiş hesabın öfkesi ikide bir patlıyor anlamak güç. Lütfi Mestan’ın “Kartal Köprü”de Sergey Stanişev’i öpmesi “soya dönüş süreci” suçlarını, katilleri, katliamları, kültürel soykırımını asla aklamamıştır. Dün olduğu gibi bugün de okulumuz yok, anadilimiz, adet ve ibadetimiz, kültürümüz tehlike altındadır.

***

Durgunluğun sebeplerine bakalım. Halk bekleme safhasına girdi. Seçim yapılıyor hiç bir şey değişmiyor. Gelen gideni aratıyor. Reformcuları meclis dışı bıraktık, yerlerine aşırı milliyetçiler geldi. Faşizan iktidar ortaklığı kuruldu. Yeniler yeni bir şey yapmak istemiyorlar. Eskiden göz koydukları paraları, iktidar gücünü kullanmadan alamadıklarını elde etmeye çalışıyorlar. Avrupa Birliği’nden Çingenelerin insan gibi yasaması için 7.2 milyar Euro geleceğini anlayınca Getto-mahalleri bastılar, yoksulların evlerini yıkmaya başladılar. Şimdi yeni tip getto-mahalleler kurmaya başlayabilirler. Amaçlarında Çingeneleri şehirlerden çıkarmak ve giriş çıkışı sıkı kontrollü mıntıkalar yaratmak var. Şimdi elektrik çalanların, su faturasını ödemeyenlerin, çöp ve temizlik parası ödemeyenlerin borçları ödenecek ve faşizmin katmerli yoksulluğumuz üzerine yerleştirilmeye çalışılıyor. Nazi Almanya’sında böyle olmuştu.

***

Yeni ders yılı geliyor. Çingene ve diğer yoksulların çocukları için siyah beyaz kitap-defter, zengin Bulgarların çocukları için renkli ders kitabı basılmış. Zenginlerin çocukları renkli kalemlerle, yoksul öğrenciler siyah kalemle resim yapacak. Okullarda zengin ve fakir çocukları için ayrı kantinler düşünülüyor. Toplum ve gelecek olarak bölündük parçalanıyoruz. Biz geleceği olmayan bir toplumuz. Ülkede hakim olan aç gözlü bir cehalet var. Bu bir hırstır. Başkalarının hakkını çalma hırsı. HÖH partisi, DOST partisi, Halkın Demokrasi ve Hürriyet Partisi susuyorlar.

Siyaset yalnız seçime gitmek değildir.

Siyaset yoksul halkı kendi içine kapamak ve çürüyerek yok olmasını beklemek değildir. Siyaset ihtiyaçlarıyla, kavgasıyla, umutlarıyla kitleyi yakalamaktır. Bulgaristan Türkleri 15 Eylülde çocuklarını kendi okullarına, anadilinde eğitim ve öğrenim veren okullara göndermek istiyor.  Siz neredesiniz? Hey Meclis sandalyelerini aşındıran siyaset bozuntuları! Siyaset, Bulgar meclisinden maaş alıp da geçinmekse, devam edin lütfen! Fakat gün gelir bu gidişin hesabı sorulur. İçinde bulunduğumuz durgunluğun yönünü ne zaman belirleyeceksiniz. Yoksa bunu yapabilecek durumda değil misiniz?

***

28 yıldan beri Bulgar toplumunun sivil toplum örgütleriyle soluması için çabalıyoruz.

Günümüzde siyaset halktan kopmuş. Halkın nabzı farklı atıyor. Dört kişinin bir araya gelip dayanışmasına izin verilmeyen bir ortamda ilerleme, adalet ve demokrasi olamaz. Bulgaristan azınlıklarının kişisel haklara değil topluluk, kolektif, azınlık haklarına ihtiyacı var. İnsanlar muhtarlarını, belediye başkanlarını, polis amirlerini ve milletvekillerini aralarında görüşe görüşe belirleyip seçmek, iktidar makamlarından parça olmak istiyorlar. Kendilerini ilgilendiren tüm sorunları, öz verili aktif katılımla çözmek istiyorlar. Bir rüşvet, bir dolandırıcılık, aldatma, uyuşturma ve uyutma almış yürümüş, bu durumun değiştirilmesini istiyor. Bu gidişin sonu kötü olur. Biz zaten dibe vurmuşuz. 3 milyon kardeşimiz ülkeden çıkmış, dış ülkelere ekmek parası arıyor. Ülke sorunlarının gurbetçilikle çözüleceğine inanmak yanlıştır. Ülkede kalan vatandaşlar ve aile üyeleri yalnız gurbetten gelen ödeneklerle ayakta duruyor. Bu sorunlara iç kaynaklarla çözüm bulunmalıdır.

***

Bulgaristan’ın ve çok etnikli, çok kültürlü yasal bir temel üzerinde yeniden örgütlenmesi gerekiyor. Bu da ancak siyasi sistemin yeniden düzenlenmesiyle mümkün olabilir. Bu konuda, böyle bir istekle, 6 Kasım 2016’da bir halk oylaması yapıldı. Türk seçmen bu referanduma aktif olarak katıldı. Majoriter sisteme geçilerek milletvekillerine kendisi gösterip seçmek istedi. Bütün vatandaşların oy kullanması, seçime katılması zorunlu olsın dendi. Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan, çalışan, orada bulmak zorunda olan bütün vatandaşlarımızın oy kullanarak kendi vekillerini Sofya meclisine göndermeleri ve haklarını istemeleri kanuna uygun bulundu. Mart ayında seçilen 46. Meclis bu istekleri askıya aldı, onaylamadı, uygulanması yolunu kesti.

11 Eylül 2017 tarihi itibarıyla Sofya’da yeni bir protesto hareketi başladı.

Mahkum elbisesiyle giyinmiş protestocular Meclisi kuşattı. Politikacıların, yargıç ve savcıların, milletvekillerinin tutuklanıp hapse atılması istendi. Göstericiler III. Borisov hükumetinin istifa etmesini istiyorlar. Faşist güçlerin iktidardan çekilmesi istendi. Azınlıklarla ilgili siyasetin değiştirilmesi, insan haklarının tanınması ve sivil toplum örgütlerinin serbest örgütlenme ve eylem hakları savunuldu.

Tatil bitti.

Toplum yeni yeni toparlanıyor.

Reklamlar