19 ocak 2013’te Sofya’da yapılan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH-DPS) 8. Olağan Kongresi’ni izledim, Başkan Dr. Ahmet Doğan tarafından yarısı okunarak, yarısı da dağıtılarak sunulan politik raporu internetten alıp dikkatle inceledim.

Rafet Ulutürk
Rafet Ulutürk

İstanbul ve Trakya’da soydaşlarımızı birleştiren bir dernek olarak da, Hak ve Özgürlükler Partisi bu Kurultaya bizden ne delege, ne konuk ne de izleyici davet etti. Dernek üyelerimizin hepsi zeka, bilinç ve ruh olarak hak ve özgürlükçüdür. Özümüzde yapıcı eleştiri dışında, yıkıcı esinti dahi olmadığından bir de son parlamento seçimlerinde HÖH-DPS listesine 50 bine yakın oy sağlamış olmamızdan olacak, biraz kırıldık.

Oktay Yenimehmedov isminde yerli Türklerden bir üniversiteli gencin, politik eylem olarak (tasvip etmediğim), elinde tabancayla sahneye atlayıp A. Doğan’ı kürsüden indirmesi; hemen ardından görkemli bir kültür sarayında birbirini izleyen (kınadığım) vandalizm sahneleri beni çok etkilemiş olacak ki, raporu okurken gözlerimin önünden gitmedi.

Bulgaristan Türk, Pomak ve öteki Müslümanları totaliterizimden demokratik düzene geçerken, A. Doğan onları politik yapılanma merkezine başarıyla çekip, kısa sürede üç kez iktidar ortaklığına yükselti. Onun yönetiminde Bulgaristanda yaşayan Müslümanlar ilk kez ülke çapında örgütlendi, yerel meclislere ve parlamentoya grup olarak katıldı, kendi bakanlarıyla iktidara ortak oldu. Yeni ortamda Türkler ve öteki azınlıklar kaderlerinin yeni bir kalemle, bembeyaz bir sayfaya yazılacağına umut bağladı. Böylece A. Doğan son 20 yılda kurtarıcı lider-kahraman oldu.

Son yıllarda Ahmet Doğan hakkında çıkan kritik kitaplar bu arada Sofya günlük, periodik ve elektronik yayınlarında yazılıp çizilen, anlatılanlar, benim bu olaya daha fazla zaman ayırmama neden oldu. Olayları soydaş ailelerin, hele Bulgaristanlı gençlerin büyük bir dikkatle izlediğini ve kendilerince yorumladığını söyleyebilirim.

15 sayfalık raporun öznesi aslında HÖH-DPS’den fazla bir oluşum ve evrim nesnesi olarak Avrupa Birliği’dir. Aldığı eğitim itibarıyla bir feylesof olan A. Doğan raporunda Bulgaristan’ın geleceğini AB’nin bugünü, yarınları ve tarifsel işlevi açısından ince eleyip sık dokuyor. Bundan dolayı olacak ki, raporun daha 2. cümlerinde “parti kuruculuğu” ile “kişisel varoluş” ön plana çekilmiştir. Ardından Bulgaristan ve AB açısından “kalıcı olan nedir?” ve “neler değişmelidir?” soruları sormuştur. Bu açıdan raporun baştan sona Diyalektik ve Tarihsel Maddeciliğin 3. genel geçerli yasası olan, Olumsuzlamanın Omuzsuzlanması (yadsımanın yadsıması) açısından yazıldığını söyleyebilirim. Liderlik için özel bir yetenek gerekmese de, bu raporu yazmak için felsefe bilmek gerektiğini itiraf ediyorum.

Şimdi Bulgaristan da eklendiği 27 ülkeden oluşan AB, 56 yıl önce Fransa, Batı Almanya, İtalya, Benelüks ülkeleri Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında imzalanan ve bağımsız bir devletler topluluğu kurmayı amaçlayan, Roma Antlaşması ile ortaya çıktı. Aslında bu fikrin tarihi daha eskilere dayanır. Avrupa’yı birleştirmek ve gereksiz olandan temizlemek isteyen Napolion ve Hitler Moskova kapılarında kırıldı. Milenium düşünürü K. Marx,160 yıl evvel, Avrupa Birleşik Devletleri proleter devrimleri sonucunda kurulacak, demişti. Olmadı! Son şekliyle AB demokratik bir bütünlük ve yeni bir medeniyet tasarrımı olarak XXI. y.y.’a açılırken, 8. kurultayı şöyle damgaladı: “AB 2020 Programı” başarılı olur ve “bir sonraki sanayii devriminde AB öne geçebilirse”, dünyada başı geçen devletler takımını oluşturur. Çizilen genel olumlu açılım bu doğrultudadır. Tabii Bulgaristan AB bütününün merkezinde değil, ucundadır. Bu ucun içinde, bir oluşturucu öğe olan Bulgaristan Türk ve Müslümanları ise, Ortodoks Hıristiyan küçük bir devletin içinde farklı etnik bir azınlık olarak, AB gibi bir dev Katolik Hıristiyan Devletler Birliği’ne eklenerek, geleceğini şaffaf görmede zorluklar içindedir. Bu açıdan, rapordaki felsesi olumsuzlamadan Bulgaristan Türklerinin kimlik perspektifindeki karanlık çizgilerin kalınca olması doğaldır. Raporucu bu konuda, daha önce yazdığı “Bulgaristan Etnik Modeli” kitabında “kimliğimizin eriyeceğini” apaçık söylemekten geri durmamıştı. 10 yıl önce Bulgaristan’da demokrasi rüzgarlarının bol nemli olduğu bir dönemdi ki, bu perspektif pek dikkate alınmamıştı.

Sunulan yeni durum anlatımının daha birinci sayfada “dünyanın tek kutuptan çok kutupluluğa kaynası”, “demokrasiye seçenek olmadığı” “hidrojen enerjisine geçebilenin dünyaya hâkim olacağı” gibi gazete yorumlarında da yer alan modern saptamalar hep bizim “var olup” “var olamayacağımı” açısından ele alınmıştır.

Bu arada, bu dünyada tüm olup bitenin bizim kaderimiz dışında başka bir anlamı yokmuş gibi, HÖH-DPS’nin 7. olağan kongreden buyana görülen işler üstüne somut hiç bir değerlendirme yapılmadığına işaret etmek istiyorum. Gazete sayfalarından taşan yolsuzluklar bir yana dokunulmazlıkları kaldırılıp yargıya verilen HÖH-DPS milletvekillerinin adları da okunmadı.

Devletin malı deniz…… fıkrası aklıma geldi, yoksa partiyi boğan yolsuzluklar krizinden çıkış için henüz geçerli yeni formül bulunamadı mı!

Rapor, iç politik analizinde, başbakan Boyko Borisov’u “kurtarıcı kahraman” olarak alaya alırken”, ülkede demokrasinin “otoriter diktatörlüğe” kaydığı, bunalımın “dibe vurduğu”, “iş adamlarının dize geldiği” ve krizden “çıkış ışığı görülmediği” altı kalın çizilerek veriliyor. HÖH-DPS’nin Bulgaristan’ın başarılı kalkınması ve halkın refaha ulaşması için bir program geliştirdiğine işaret edilirken, ne yapılacağı açıklanmıyor.

Büyük ilgiye rağmen, HÖH liderinin bu son raporu ne korultay kürsüsünden ne de basında ele alınmadı, ne eleştirilmedi ne de onaylanmadı. Kurultay günü, haber ve yorum sırasını bozan Oktay olayından sonra herşey sönük kaldı. Dolayısıyla kullanılan terimler, kategoriler ve strateji açılamadı.

Nedenler ne olursa olsun, “parti kuruculuğu” konusu suskunlukla geçiştiremez. 8. kurultayda oybirliğiyle seçilen yeni Başkan Lütfü Mestan’ın da itiraf ettiği üzere, “HÖH-DPS temel kuruluş ilkelerinden kopmuş, taban genişletme bahanesiyle özünden uzaklaşmıştır.” Özgürlükler davasına sırt çevirildiği, parti imajının çarpıtıldığı ortadadır. Bu açıdan, Bultürk ve diğer soydaş derneklerin kurultay ve rapor dışı bırakılması manidardır.

Parti kuruculuğunda omurga olan demokratik ilkelerin hiç birine işaret edilmiyor. HÖH-DPS’nin bir lider partisine dönüşüp katılaştığı sanki susanlarca ispatlanıyor. Parti yaşamında kitleyle içiçe olmanın başat önem taşıdığına değinmeyen rapor, HÖH’ün totalitarizme karşı başkaldıran Türkler, Pomaklar ve diğer Müslümanlar’ın kurduğu bir parti olduğu gerçeğini de sanki yine soskunca yadsıyor. Şimdiye kadar susan ve yutkunan parti tabanıydı. Şimdi yönetim de dilini yuttu. Ortada yepyeni bir durum var.

Yeni soru şudur:

Daha geniş bir tabana yayılma, özden koparak ulusal platforma taşınma, kimliğimiz pahasına mı oldu?

Bu, kabul edilebilir mi? Kurucu öz sökülüp atılırsa HÖH’ten ne kalır? Geleceğimize geniş yol aramayan partide işimiz ne?

Rapora alınmayan sorunlardan dizisinden olan, ana dil, etnik kültür, basın yayın ve adet ve geleneklerin serbestçe geliştirilmesi gibi temel konularda, anlaşılıyor ki, HÖH baltayı taşa vurmuş. Topu AB “azınlık statüsüne” atanlar, un serecek yeni ip arıyor. Ulusal devletler üstü bir kuruluş olan AB, 56 yılda hiç bir “azınlık sorununa” çözüm getiremedi. Bu konuda halkın umudunu Avrupa neoliberallerine bağlamak da yanlış değil mi? Liberaller radikaller bilmem kimler derken ülkede okuryazar olmayanların oranı % 42 olmuş. Biz gibi sorunlarına çözüm bulunamayan başkaları da olmalı tabii… Örneğin, Belçika, dil esasında ne bölünebildi, ne de kaynaşabildi. Mehlemi olsa önce kendi yarasına sürerdi.

Yine okuduğum rapordan esinlenerek şunun altını çizmek istiyorum: Etnik azınlıklar konusunda ABD örneği de AB için çözüm örneği olmuyor. Okyanus ötesinde vatandaşlık için İngilizce bilmek yeterli kabul edilse de, siyah ciltli “zenci”, sarı ciltli “Çinli”, beyaz ciltli de “yanki”, ırk ayrımı cilt rengi temelinde yaşıyor. Bu çözüm, Bulgaristan Türkleri için asla örnek olamaz, çünkü söz konusu olan halk topluluğumuzdur, Bulgaristan’ın ve günümüzde AB’nin yerlisileridir. Birçok AB devletinin temel nüfusu gibi Orta Asya’dan gelmiş doğuştan Avrupalıyız, din, dil ve kültür özgünlüklerimizle Bulgar ulusuna olduğu kadar, AB topluluğuna da spesifik güzelliklerle katılmayı onurla haketmiştir.

Bundan dolayı, A. Doğan’ın “kalıcı olan nedir?” ve “neler değişmelidir?” sorularına, kendisinin muhtelif zamanlarda ve şimdi verdiği yanıtlar dikkate almadan, biz, kendimizi asla AB’ye eklenmiş bir Müslüman yama olarak görmek istemiyoruz. Bütünün bir yaması tarifine kesinlikle karşıyız. Bir de kendimizi bütünün evrişmesi içinde erimeye mahküm bir renk olarak da kabul edemeyiz. AB devinimindeki bir sonraki olumsuzlanmada katlar arasına sıkışıp ezilip, tarihten silinmek de istemiyoruz. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarının özgünlüğünde, yaşadıkça bütün gücüyle yaratmaya ve en karamsar durumda bile emsalsiz güzellikler doğurmaya çağrı var. Ancak böyle bir varolma kabulümüzdür. Özlemlerimizin ateşinde dünyayı her gün yeniden yaratma harikasında ebediyen varolmak var. Biz bu ateşle zülmün en şiddetlisiyle ezilirken şahlanan ruhumuzla Hak ve Özgürlükler Hareketi hayata çağırdık.

Kurultay’dan sonra ortaya çıkan büyük soru şudur: HÖH-DPS kurultayında neden partiden söz edilmedi? Bulgaristan politik tarihinde benzer olay yokrue. A. Doğan Bulgaristan ve AB kamuoyunu HÖH-DPS’siz bir Bulgaristan’a alıştırma provası mı yaptı? Gerçek HÖH’lüler bunları göremeyecek kadar uyutuldu mu? HÖH tabanından kaymışsa bundan böyle kimin partisidir!? Gerçek HÖH’lüler buharlaşmışsa miras kime kaldı!? Raporda hiçbir Türkün ismi veya soyadı geçmiyor. Delegeler ve parti örgürü yok. Kurultay şarlatanlığı bakımından A. Doğan T. Jivkov’u da solladı.

Ahmet Doğan’ı kürsüden indiren Oktay’ın yaşattığı şokla birlikte, bu kurultay idesel bileşim ve stratejisiyle Bulgaristan Türk ve Müslümanları ile soydaşlarımız açısından benzeri olmayan bir politik oyundur. Devir teslim törenini de partimize yakışır bir biçimde yapılmadı. Bendeki izlenim budur. Bulgaristan Türklerinin namuslu ve şerefli lidere ihtiyacı var. Gerçek hak ve özgürlükçüler nereye kayboldunuz?

Reklamlar