Nedim AKIN

Tarih: 03  Aralık  2017

Konu: İnsanlar neden yeni bir şey icat edemez? 

Kasım 2017 sonunda GERB partisi Sofya’da 4. ulusal toplantısını (kurultay) topladı. Bulgaristan’da iktidar partisinin kısa adı GERB’tir. Açılımı da Bulgarların Avrupa Birliği Vatandaşları şeklindedir.  2005’te mayalanan bu siyasi oluşumun, bir ayağı Birleşik Amerika’ya, öteki Almanya’ya bağlıdır diye yazılar yazdı. Büyük gerçek asıl şimdi ortaya çıktı.  Bir gözü sürekli Rusya’ya bakarken, ötekisi de Batı Avrupa’dan gelecek paraları gözler. Bu partiyi bir tasarım olarak yaratan eski istihbarat subaylarından Tsvetan Tsvetanov. halen partinin ikinci kişisi, motoru ve meclis grubu başkanıdır. Başbakan Boyko Borisov’un GERB Başkanlığı Moskova’nın önerisiyle olmuştur.

  1. kez başbakan olan Borisov, siyasete ve hükumete futbol karşılaşmasında takım koçu olarak bakıyor.

O, birinci hükümetini (27 Temmuz 2009 – 13 Mart 2013) azınlık kabinesi olarak kurmuştu.

İkinci hükümeti ( 7 Kasım 2014 – 27 Ocak 2017) Reformcu Blok (RB) ortaklığında kurdu.

Üçüncü hükumetinde 26 Mart 2017 seçimlerinden sonra aşırı sağcı cepheden kendilerini “yurtseverler” olarak tanıtan faşizan güçlerle ortak oldu. İşbirliği yapıyor. 1944’ten sora faşistleri, eli kanlı ve niyetleri bozukları iktidar koltuğuna oturtan GERB oldu.

  1. Ulusal toplantı Sofya’da “Arena” kapalı spor salonunda yapıldı. 12 500 kişi hazır bulundu. Toplantıda “Bulgaristan Sosyalist Partisi BSP ile ortak kabine kurmama bildirisi” oybirliğiyle kabul edildi. Bu kurultayda Türk, Müslüman, İslam, Çingene, Pomak sözü geçmedi. Sanki azınlıklarımız siyasetin dışındaki en uzak çöplüğe atılmıştı. HÖH Genel Başkanı Mustafa Karadayı’nın “Faşistler hükümetten ve devlet kurumlarından sökülsün” çağrıları sandı onların arasındaki gizli bağları kuvvetlendirdi ve uyumu güçlendirdi.

GERB partisinin Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ile asla işbirliği yapmama, hiçbir ortak noktada buluşmama bildirgesi, iktidar güçlerinin anti-komünist yol benimsediğine kanıt oldu. Anti-komünizm yeni bir ideoloji değildir. Bu dünyada siyaset yapmanın en büyük ustalığı olup biteni ters göstermekten, yalandan, sahte sima yaratmaktan geçer. Faşistler ve komünistler siyaset sahnesine demokrasiden söz ede ede çıkmışlardır. İktidar olunca da birbirlerini yok etmişlerdir. Nazi Almanyasında kurulan “Buchenvald” Toplama Kampında kurşunlanarak öldürülen ilk kişilerden birinin Almanya KP Genel Sekreteri Ermst Telman olduğu unutulmamalıdır. Dünya işçi ve demokrasi hareketi lideri Bayan Klara Setkin’in de faşistler tarafından yok edilmiştir. 20. Yüzyıl, İkinci Dünya Savaşında faşizm ile komünizmin yüzleştiği meydanlarda kıyasıya kırım yaşandığı bilinir. Bu savaşta faşizm yok edilmişti. 1944 yılından sonra Bulgar faşistleriyle hesap görüldü. 169 toplama kampında yatanlar faşistler (brannikler) idi. Fakat tohumları kurutulamamıştı. Özellikle soykırım, “soya dönüş süreci” gibi ırkçı eylemlerde komünistler onlardan faydalandı ve1944’te parçalanan Bulgar ulusunu 1989’a kadar “ötekilerle” mücadelede kaynaştırdı. Bugünkü Bulgar hükümetinde 1972 ve 1985 -89 döneminde Anti-Türk ve anti- Mislüman temelinde, faşizmin ve komünizmin en büyük hedefi olan tek uluslu ve tek dilli, tek kültürlü devlet oluşturma şiarı etrafında birleştiklerini görüyoruz. Batı Avrupa ülkelerinde (Almanya, Avusturya, Hollanda ve Fransa’da ) faşistlerin 2017 seçimlerinde güç toplaması, Bulgar faşistlerini de iktidar koltuklarına taşıdı.

4.ulusal toplantıda delegelerin hep birden “evet” oyu çıkması bütün Bulgaristan’ı (sağduyulu kamuoyunu) düşündürdü. GERB kurultayı gömülüp çürüdüğünü sandığımız totaliter kongreleri hatırlattı. 30 yıl önce Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) kurultaylarında aynı sahneler oynanırdı. Jivkov konuşur, itiraz eden olmazdı. Milis ve jandarma güçleri vatandaşın köyden kente pazara gitmesine izin vermezken, Pazar çantalarındaki patatesleri sayarken, Kurultay kürsülerinden “aydın ufuklu komünizmden” söz edilirdi. Hiçbir kurultayda “Türklerin okulları kapandı, cahil kalıyorlar” diyen olmadı. Bütün konuşmalar aylar öncesinden yazılıyor, kontrolden geçiyor ve onaylanmadan asla okunmuyordu. Komünist Partisi devlet gibi hareket ediyordu. Şimdiki gelişmelerde böyle bir hava sezildi. “GERB partisi devletleşti mi?” sorucu aktüel oldu. BKP kurultayları Ulusal Kültür Sarayında yapılırdı. Büyük Salona 5 bin delege toplanır ve hepsi bir ağızdan “BKP! BKP! diye tempo tutardı. Şimdi kılıf değişti salon büyüdü. “Arena” spor salonunda GERB! GERB! Diye haykıran 12 500 kişi kiremitleri yerinden oynattılar. Dikkati çeken komünist-totaliter ruhun daha bir olgunlaşmış “sesi kalınlaşmış” şekilde hayat bulması oldu. “Yaşasın GERB! Çığlıkları atan ve sürekli tempo tutanların hayatı hayattı, cepleri dolu, mideleri toktu. Bunlar birbirini tanıyan, üniforma giymiş, selamlaşan, kendi aralarında kodla konuşan, şifreleri olan kişilerdi.  Biz Avrupalı Bulgarların partisiyiz sözlerini çok sık kullanan GERB-çilerin arasında aba poturlu, üstü başı tütün, ahır veya saya kokan adam yoktu. Bunların hepsi lüks giyimde birbiriyle yarışır duruma gelmişler, spor salonun park alanındaki araçların arısından fazlası “Mercedes” veya “BMW” marka, lüks salon, alüminyum contalıydı. Bu delegelerin hepsinin suç dosyası olsa bile, hiç biri sorgulanmamış, haklarında dava açılmamış ve başlarında bir şey geleceğinden korkmayan kişilerdi. Bulgaristan onların babalarının çiftliği gibiydi…

Kurultay, Boyko Borisov’u oy birliğiyle yeniden Parti Başkanı seçildi.

Borisov’un otoritesi Bulgaristan için bir şey yapmış olmasından değil, 1989’da illegalliğe geçen Bulgaristan Komünist Partisi üyesi ordulu, milis ve gizli polis, itfaiye ve komando-baret birliklerinden kadroları 2005’e kadar uzanan gizlilik, pasiflik, saklanma ve siyaset dışında kalarak korunma döneminden çıkarmasında ve 2009’da iktidara taşınmasında gizlidir. Faşizm (1934-1944) ve komünizm (1970-1989) dönemlerinde Bulgaristan’da eğitilen tüm önemli kadroların soy ağıcı Moskova tarafından bilinir. Bu kadrolar, liberal ruhta değil komünist ruhta eğitim almış kişilerdir. Bir defa Çar III. Boris’in idare etti yıllarda hem faşistlerin ve hem de komünistlerin fişleri Bulgar gizli Polis şefi Geşev tarafından İstanbul’da İngiliz Mi 6 istasyon şefi aracılığıyla Moskova iletildi. 1944–1989 yılları arasındaki kadroların hepsi ise, Moskova Akademilerinde eğitim aldı. Bunun için Moskova’nın sözde bir Amerikancı ve Almancı parti olarak komünist partisini bir Avrupacı yapılanma (GERB) olarak canlandırması zor olmadı. Bu yeni oluşumun içinde Bulgaristan azınlıklarına Türklere, Pomaklara ve Çingenelere yer olmaması doğal karşılanmalıdır.

Bugün tüm ipleri yürütmeye bağlı olan Bulgar istihbaratı Türk bölgelerini yalnız HÖH-ajanlarıyla değil, kendisi de direk olarak kontrol edebiliyor. Şumen / Hitrino (Şeytancık) HÖH parti teşkilatlarının GERB 4. ulusal toplantısından bir hafta sonra 20-si birden patlaması çok anlamlıdır. Daha da anlamlı olan ise, her boklukta biten ısırgan otu gibi, 1986’da Tolbuhin’in Barakovo (Baraklar) köyünde 2 arkadaşıyla Bulgaristan Türklerinin Halk Kurtuluş Hareketini kuran ve böylece Bulgaristan Türkleri tarihinde en büyük hainin yetişmesine yuva hazırlayan; 2016’da Sofya’da Demokrasi için Sorumluluk Hoşgörü ve Özgürlük (DOST) saçma adıyla yeni bir parti kurulurken Grand Otel Sofya salonunda ocakta kül bırakmayan Necmettin Hak’ın GERB kurultayı günlerinde “yeni bir parti kurmak için” Şumen’de belirmesi sizi düşündürmedi mi!  Bulgaristan planlı, parsellenmiş, ajanları sayılı bir memlekettir. Hiç bir şeye şaşmayın. Son hedeflerinde HÖH partisini içinden patlatmak ve meclis dışı bırakmak var. Bu iş için en başarılı eğitilen ajanları arasında Lütfi Mestan’dan sonra “bombalama ustası” olarak Necmettin Hak’ı ikinci sıraya koyabiliriz. Bundan sonra ne olacağını da düşünmüyorlar değil. Son dönemde gizli hainlerin başında gelen sözde “dosyasız” Kasim Dal ile sözde “bağımsız” Vejdi Raşidov her hafta “Arkadiy” lokantasında birlikte yemek yemeye başladılar. HÖH partisi dağıldığında son kırıntılarını da ezmek için hangi çizmelerden alalım hesapları yapıyorlar. Bu konuyu başka bir yazımızda daha derin analız ederiz… Biz dönelim GERB kurultayına…

10 Kasım 1989 tarihinden önce BKP kurultaylarına delege olanlar, ulusal forumları TV ekranından canlı yayın olarak izleyenler veya konuşmaları radyodan dinleyenler bilir. Bulgaristan’da bu işler iyi hazırlanmış gövde gösterileridir. BKP geleneği GERB tarafından sürdürülüyor. Daha doğrusu yeniden hayata çağrılıyor. Yalan çarkı dönüyor. Fıskiyelerden gül kokulu su fışkırıyor. Bu kurultayda GERB partisi illegallikten olgun bir parti olarak çıktı. Bu partinin faşist güçlerle ortaklık kurması, azınlık politikasıyla ellerini kirletmek istememesi ve bu işleri eli sopalı aşırı milliyetçiler sürüsüne bırakma niyetlerinde gizlidir. Bulgar faşistlerinin bugün 2 önemli ödevi vardır: Türkiye Bulgaristan sınırındaki kaçakçılıktan beslenip, memleket içindeki azınlıkları getto-mahallerde boğmak ve bu işlerde ideoloji ve yöntem olarak faşizmi kullanmak. Son hesapları ise, Bulgarların ırksal üstünlüğünü dayatarak azınlıkları cahillik bataklığında işsiz – güçsüz kılarak asimile etmektir

Kurultayda anti- komünist bir eğilimin çığ gibi güç topladığını şahit olduk. Bu büyümenin özünü belirleyen “bize hiçbir kimse hiç bir şey yapamaz, bizden kimse hesap soramaz” hortlamasıdır. GERB partisi hırsızlara, rüşvetçilere, dalaverecilere sahip çıkıyor. Bazı tutuklama olaylarında kendilerinden olmayanları görebiliyoruz. Damadına 1.2 milyon leva havale eden Sağılık Bakanı neden içerde değil? Bu kurultay Bulgaristan’ı talan edenlerin yolunu açmış ve “devam edin” demiştir.

Öyleyse, Bulgaristan’da 1989’dan sonra anti-komünizm tam olarak ne zaman belirdi ve ilk anti-komünistler kimdi sorusu ortaya çıkıyor. Kuşkusuz biz bu analizi yaparken, Ahmet Doğan, Lütfi Mestan, Kasım Dal, Osman Oktay vb gibi söylediği sözlerde kendisinden tek fikir olmayan kişilerin sahte anti-komünizminden söz etmek istemiyoruz. Çünkü onların havlatmak için beslenen itler olduğunu bilmeyen kalmadı.

Şunu önemle vurguluyorum. Bulgaristan’da şimdiki kuşak anti-komünistler BKP Merkez Komitesi üyelerinin oğulları ve kızlarıdır. B. Borisov gibi cebinde parti biletli kadrolardır.  Bulgaristan’da  “Kahrolsun BKP!” sloganı yükselten ilk kişi, BKP Yayın organı olan “İşçi Davası” (Rabotniçeski Delo) gazetesinin Londra muhabiri olmuştu. Yani her şey bir senaryodur.

GERB partisinin 25 Kasımda yaptığı kurultay bir devlet forumunu andırıyordu.

Benzer kurultaylar Bulgaristan’da BKP 14. kurultayından sonra yapılmamıştır.

Bugün Bulgaristan’da hiçbir siyasi parti böyle bir kurultay toplayabilecek durumda değildir. Sosyalist partinin içinde 50 hizip var. HÖH partisinden GERB 120 bin oy, L. Mestan da 100 bin kopardıktan sonra gruplar halinde yerel sökülme başladı. GERB’in sergilediği birlik son gelişmeler parti sınırlarının aşıldığını ve partisinin devlet yapısıyla bütünleştiğine işaret ediyor. B. Borisov’un Kurultay kürsüsünden “Ben Partiyim!”  “Ben Devletim!” , “GERB Devlettir!” demesi beklendi. Alkış tufanı asıl o zaman kopacaktı. Bu sözleri en çok bekleyenler ise, Avrupa Konseyinin kendileri “Bulgar faşistleri” dediği, “yurtsever” maskesi takmış ve kurultay misafirleri arasında birinci sıraya oturan aşırı sağcıların başı Valeri Simyonov, tarihi ve elleri kanlı VMRO lideri Krasimir Karakaçanov, Başkan yardımcısı, AB parlamentosu milletvekili Angel Cambazki ve “Ataka” partisi başbuğu Volen Siderov, faşist bakan ve bakan yardımcılarıydı.

Burada artık üç düğümlü bir bütünsellik izleniyor. Bir defa Bulgar Devleti GERB olmadan olamaz. İki GERB partisi B. Borisov olmadan olamaz. Dolayısıyla Bulgar devleti de Borisov olmadan alamaz. Bu saçmalık, en düşük emekli maaşı alan halkın kafasına 40 leva Noel Bayramı primi ile yağlanmış ve küflü enser gibi çakılıyor.

Bu formül, Borisov’un, yakın koruması olduğu Todor Jivkov zamanında geliştirilmişti ve 30 yıldan sonra ideolojisiz bir parti tarafından yeniden uygulanıyor.

Bu gelişmeler, bana, herkesi olduğu gibi,  Bulgaristan’da Komünist Partisinin hayattan koptuğu ve etrafı saran kokulardan kurtulmak için vatandaşların onu bir çukura gömmeyi düşündükleri yılları hatırlattı. Bulgaristan halkı bunu ilk önce 1970’lerde hissetmişti. 1980’lı yıllarda hemen 1985’ten sonra BKP iyice bunalmış, ayakları tutmaz olmuş, çöktü çökecek bir kukla durumundaydı, hayat gücünü, toplumun öncüsü olma yetisini tamamen yitirmişti. Parti ile devlet birbirine öyle kaynaşmıştı ki, kimin devlet, kimin parti olduğunu ayırt etmek imkânsız olmuştu. Mahkeme kararları, duruşma salonunda değil, parti sekreterinin odasında alınıyor. Bugün hangi tarlanın sürüleceğini Tarım kooperatifi yöneticileri, tarım mühendisleri değil parti sekreterleri karar veriyordu. Hatta anaokulunda çocukların öğle yemeğinde ne yiyeceklerine de onlar karışılıyordu.

BKP’nin bir ölü varlık gibi gömülmesi zamanı geldiğinde, bu işle ilgile olanlar, bir tek şey düşünüyorlardı. Aman parti ile birlikte paralarını da gömmeyelim. Dertleri, paralar “bize” yani kendilerine kaslın işgüzarlığıydı.  Siyasi tabloyu baştanbaşa açtığımızda, sanki GERB partisinin öteki dünyadaki refah dönemini yaşadığı izlenimiyle kalıyoruz.

Ardından, Bulgaristan Sosyalist Partisinin (BSP) akçacık pakçıcık, tertemiz, kiri keselenmiş, katil yüzü pudralanmış, kanlı evleri kremli, eldivenli karşılanması gündeme gelmişti. BSP adına konuşanlara önceden ayar verilseydi ve ilk kurultaylarında “Biz 90 yıllık partimizin varisiyiz” dememiş olsalardı, belki de kimse hiçbir şey anlamadan araba tekerlenip gidecekti.

Pomak isimleri, Çingene isimleri, Türklerin İsimleri, Tatarların isimleri, Ulahların, Makedonların, Gagavuzların dinleri, dilleri, kimlikleri ve daha neleri varsa her şeyleri değiştirilirken vicdanını, onurunu, namusunu kirletmiş, elleri kanlı GERB’li milis, polis, itfaiyeci, ordulu subay, kızıl baret, deniz komandosu ve daha bilmem kimler yani etnik azınlıklara saldıran, ateş açan, köylerine zırhlılarla, tankla girenler yıllarca beklediler. 2005’e kadar başlarını taşın ardından çıkarmadılar. 50 yıl önce, 249 idam cezasının imzalamasından ve tüm kirli işleri becerdikten sonra Bulgaristan’dan kovulan Çar II. Simeon’un ülkeye geri dönüp birdenbire Başbakan olması, “ne süt içmiş, ne süt dökmüş” yani hiç bir şey olmamış gibi, suratına bir kürek katran sürüp memlekete gelip çorabını örmeye başlamasıyla birlikte GERB’çiler uyandılar. Bu memlekette onlara “gelin şu günahların bedelini ödeyin!” diyecek güç olmadığını fark ettiler. Ve bugün artık mirasına oturma hazırlıklarını tamamlayarak BSP partisini yoldan çıkarmaya çalışıyorlar.

Bu olayı şöyle de anlatabilirim. Gerçeğin özünde şu var. 1990 yılında BKP partisi gömüldü derken, bugün artık 27 yıl sonra GERB kişiliğinde komünist partisinin yeniden dirildiğini izliyoruz. Dirilen BKP’dir yani dirilen parti-devlettir. Yani totaliter düzendir. Bugün artık bütün televizyonlar,  basın ve yayın organları, radyolar, sözcüler, mahkemeler, savcılık GERB için çalışıyor. Hatta HÖH milletvekili D. Peevskinin gazeteleri bile Borisov demekten nefes alamıyorlar.  GERB partisi yönetiminde birlik ve beraberlik olduğu, tüm delegelerin Borisov’un elini öptüğü görüldü.  Borisov’un L. Mestan’ı da tongaya getirdiği, HÖH partisini böldürdüğü ve palyaço durumuna getirdiğini de görmeyen kalmadı.

GERB partisini komünist partisinin devamı olarak görürken şu ayrıntıları gözden kaçırmayalım. GERB komünist partisinin olgunlaşmış dönemidir. Bu partide artık, yiye bildiğin kadar ye, doymak yok yemeye devam hareketi başladığını izliyoruz, devlet malı, deniz gibidir yemekle bitmez hareketinin hız aldığına tanık oluyoruz, herkesin yerine daha iyi yanaştığına tanık oluyoruz, hırsız çetesi gibi hareket edildiğini gizlemiyorlar, kimseden korkmuyorlar, suçlulardan hesap sorulmuyor. BKP zamanında da tam böyleydi. Farklı olan, Avrupa Birliğinden de büyük paralar almaları ve bunları kendi aralarında kimseye sezdirmeden paylaşmaları. Sosyalizmin son yıllarında parti sekreterleri ile İç İşleri Bakanları amirleri çok zenginlemişti. Şimdi de GERB önderlerinin, polislerin, savcı ve yargıçların paralarının hakkı hesabı yok. Bankalardaki birikimleri 49 milyar leva olmuş. Halk açlıktan ölüyormuş, kemer sıkıyormuş, hiç birisinin umurunda değil.

Demek oluyor ki, 2017 yılının sonundan başlayarak BKP ölmedi, GERB kişiliğinde dirildi ve GERB-devlet şeklinde yaşıyor. GERP partisinin kadroları, 1980’lı yılların sonunda Türkleri ezebildik rüzgârı esen Bulgaristan’da parti sekreterlerinin şişkin sahte onurunu yeniden besledi. Buradaki fark şudur. 1980’li yılların sonunda BKP sekreterleri Bulgar paralarını yeniden saymak istiyorlardı. O zaman Türklerin paralarına el atıldı. GERB partisi sekreterleri leva saymak istemiyor, kasalarına Avrupa parası istif etmek istiyorlar. Fark budur.

Bugünkü GERB 1980’lı yılların komünist partisidir. Marksizm-Leninizm’den silkinmiş ve liberalizm maskesiyle sahnededir.

GERB partisinin, bir Marksçı-Leninci parti olmadan, Bulgaristan’da 1980’lı yıllar ruhunu canlandırabilmesi çok ilginçtir. Şu dönem Bulgaristan’da yapılan anket sonuçlarında katılımcıların yarısının T.Jivkov dönemine dönülmesini istediği; Karl Marks’ın Marksist olmadığı, “Kapital” eserini sipariş üzerine yazdığı, ömründe hiçbir zaman hiçbir fabrikanın kapısından içeri girmediği üzerinde en fazla durulan konular oldu. Zaten külliyatı 153 cilt olan Marks ve Engels yapıtlarının yalnız 56 cildi Bulgarcaya tercüme edilmişti. Mayıs 1989 Türk Ayaklamasından sonra, Bulgaristan Komünist Partisine dağılsın, ölsün de gömelim, diktatör Todor Jivkov’a da devrilsin de kenara çekelim diye yardım edenler oldu. Bunların başında KGB Generali Krüçko geliyordu. Todor Jivkov’ın koltuğundan kaldırılmasını, Demokratik Almanya Cumhuriyetinde Erich Honeker’in devrilmesini, Romanya lideri Çauşesko’nun kurşunlanmasını örgütleyen hep aynı kişi – Krüçko – oldu.  Daha sonra Krüçko’nun yerine KGB şefliğine Bakatin getirildi. Onun ödevi ise KGB’yi yok etmekti. Sonra Krüçko emekli oldu. Anılarını yazmaya başladı. Bir gece ansızın bu dünyadan gitti. Belki bazı anıların yazılmaması gerekiyor. Bu işten ders çıkarmak gerekir. Demek oluyor ki, bazı kişilerin anılarını yazmaya hakkı yoktur. Anılarını yazınca ölecekleri ya da öldükleri gün gibi ortadadır.

Bu gelişmelerden çıkarılan sonuç şudur. BKP tarihini bilmeyen, BKP kazanında kaynamamış olan bir kişi bu günkü GERB partisini çözemez, anlayamaz ve anlatamaz. Bir morgda olduğumuzu düşünün. 1989 yılında ölmüş BKP’nin iç organları bir mermer masa üzerine dizilmiş. Karşı masada ise 2017 yılı GERB partisi organları dizilmiş olsa. Biz BKP’nin öteki dünya hayatının bugünkü GERB kimliğinde yaşadığını görebiliriz. 1980 yılları gerçekliği ile 2017 yılı BKP-GERB gerçekliği örtüşüyor.

4.milli toplantıya gelen GERB delegelerinden Bayların cebinde, Bayanların da el çantalarında beyaz birer mendil vardı. Bu mendil ne işe yarar diye düşündünüz mü? Komünistlerden ve komünizmden söz edilince bu delegeler kendilerinden söz edildiğini fark ettikleri için hemen beyaz mendili çıkarıp alın teri silmeye başlıyor. Ama ben o zaman komünist partisine üye olmadım, beni zorla partili yaptılar, Mark bile partili değilmiş, ben o ideolojiyi asla benimsemedim, hep lanetledim” gibi sözleri bozuk bir 45 devir plak gibi tekrar etmeye başlıyorlar. Her birinde 1980’lı yılların parti sekreteri zihniyeti var. BKP şimdi bizde GERB benliğinde tam bu şekilde dirildi. Kendilerini inkâr eden, kendi özünün onun olmadığını ısrarla savunan ve geçmişlerinde işledikleri cinayetlerin açıklanmasından, sorgulanmadan, hesap sorulmasından korkan kişiler, GERB gölgesinde bey paşa gibi yaşıyorlar. Onlar 1980’lerde ah 10 Kasım 1989 gelse de bir kurtulsak diyenlerdir. En parlak örneğini 2. Borisov hükümetinde GERB’li meclis başkanı, 6 Kasım 2016 seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı, bugünkü 3. Borisov hükümeti Adalet Bakanı Tsetska Tsaçeva kimliği bu açıdan çok şakıyan bir örnektir. Bu Bayan kendisi BKP’lidir, ama babamı komünistler öldürdü diye gözyaşları dinmez, dedesini ise faşistler katletmiştir. GERB 4. kurultay delegeleri arasındaki en göze çarpanlar bu tip totalitarizm kırıntılarıydı. Bunlar, gençlikleri komünist bataklığında geçmiş kişilerdir. Yeni bir kimlik oluşturmaları olanaksızdır. Daha ağır konuşmama izin verirseniz, Bayan Tsaçeva gibilerin kızlığı o komünist bataklığın kokulu dünyasında kalmış ve o ömür boyu bu bataklık konusundan paklanamamıştır. Şu da var, Bayan Bakan Tsaçeva “beni neden Komünist partisine üye almıyorlar” diye 2 defa intihar etmeye kalkmışken, şimdi komünist totaliter dönem kurbanlarının başında yer alıyor. Ne ki, yapacak bir şey de yok sanki…

Bugünkü Bulgaristan gençliğinin ülkeyi terk etmesinin temel nedenleri arasında şöyle bir şey de var. Onlar, bir defa komünistlerin komünizmden kurtuluş çırpınışlarını, ardından da demokratik liberalizme dört elle sarılarak anti-komünist oluşlarını izledi ve kabul edemedi. Hiç kimse kimliksizler dünyasında yaşamak istemez. Gerçek budur. Bulgaristan dışındaki seçmen 3 milyon kişi olsa da ancak 100 bin kişinin oy vermesi bu gerçeği doğrulayan bir kanıttır.

Sonuç olarak: 2017’de Bulgaristan’da BKP zafer kazanmıştır. Anti – komünist maskeli parti sekreterlerinin birlik ve beraberliği sağlanabilmiştir. Ve biz bugün artık Bulgaristan Komünist Partisi’nin ahrete, öbür dünyaya ait, uhrevi hayatını yaşamaya başladık. GERB’in getirdiği budur. Kurultay bunu kanıtlamıştır. Bu yeni düzen ne kadar yaşayacaktır. Avrupa Birliği paraları bitince bu sefalı, sofralı, zevki sefalı hayat bitmeyecek mi?

Post-komünizm sofrası ne zaman kalkacak sorusu, günümüzün ve devrimizin en önemli (başat) sorunudur. Avrupa Birliği rantından (getiriminden) geçinen GERB partisi, AB fonları bittiğinde, yani inek çangallaştığında, getirim geliri boruları tıkandığında ne yapacak, dayanabilecek mi, ayakta durabilecek mi?  Bugün GERB partisini destekleyen büyük toprak sahipleri var. Kendileri ortalıkta dolaşmayan, sahip oldukları topraklar değişik şirketlerin üzerinde kayıtlı görünen ve AB’den gelen tarım fonları ile Bulgar devletinin karşılıksız tarım destek fonlarının % 98’ini alan bu şahısların son kararı şudur. 2023 yılına kadar bekleyeceğiz. Yani kaynaklar belirmezse topraklarımızı yabancılara satıp ülkeyi terk edeceğiz. Bu gibi toprak sahiplerinin modern literatürdeki adı latifundisttir. 21. yüzyılda yabancıların ülkemize yerleşmesi şöyle oluyor. Önce Yahudiler, İsrail’de ölmek ve Kudüs’te gömülmek isteseler de, Bulgaristan’da bir parça toprak sahibi olma adeti geliştirdiler. Son yıllarda Çinliler Bulgaristan’da büyük orman arazileri satın aldılar. Ruslar daire ve apartman satın alırken şimdi arza ve tarımsal arazi almaya öncelik verdiler.

Biz GERB partisini üzerine monte edilmiş büyük sayıda sifon olan bir Avrupa Borusu olarak hayal edebiliriz. Bu sifonların çapları farklıdır ve en büyük kapasiteli olanlar iktidara ve parti yönetimine yakın olanlardır. GERB Bulgar Avrupa rantçılarının partisidir. Hatırlanacağı üzere,  HÖH Başkanı Ahmet Doğan Nevrekop (Gotse Delçev) belediyesine bağlı Kornitsa köyünde bir seçim mitinginde  “Avrupa’dan gelen paraları dağıtan sifon benim elimdedir” dediğinde kopan patırtı Bulgaristan’ı karıştırdığı gibi, HÖH partisini de iktidar memesinden uzaklaştırdı. Şimdi bu paralar GERB kazanına ve sözde “yurtsever” faşistlerin tenceresine akıyor. Bu nedenle de “lider” süprüntülerinin hepsi parlatılmış lamba şişesi gibi GERB kurultayında birinci sıraya yerleşmişler ve “sen söyle biz yapalım” konumu almışlardı.

Biz, bu Avrupa Paraları’nın ülkemize akması için fabrikalarımızı yıktık, hurdaya çıkardık ve yarınlarımızı kurmaya hazırlandık. Ve işte paralar geliyor ve biz de geleceğimizi sözde kuruyoruz. Bu iş nasıl mı oldu. Bulgaristan devlet egemenliğini Brüksel’e ipotek etti ve rant alıyor. Ama bu paralar Türklere, Çingenelere, Türkiye’deki soydaşlara, Pomaklara, Tatarlara, Ulahlara ulaşmıyor. Hatta ülkeyi ne kadar daha fazla vatandaş terk ederse GERB için daha iyi, çünkü paraların hepsi ona kalıyor ve kimseyle paylaşmaya gerek yok. Bulgaristan nüfusunun devamlı 7 milyon gösterilmesinin nedeni de budur. Ne kadar kalabalıksa gelen paralar da o kadar büyüktür. Şu yazdıklarını şöyle anlayınız lütfen: Bulgaristan eliti 500 ailedir. Toplam yaşlı ve çocuklarıyla birlikte 10 bin kişidir. Bunlarla birlikte bir de % 5-6 oranında bir “orta katman /sınıf/) meydana getirilmiştir ki, bu da üretimde elde ettikleri bakımından oluşan bir orta sınıf değil, “AB rant (getirim) borusundan” kendilerine verilen pay açısından orta sınıftır. AB borusu boşaldığında bu orta sınıf asla hayal edemediği bir trajedi yaşayacaktır. Şimdi birkaç yıl sonra “AB borusu” boşalırsa oyun bitiyor. Çünkü Bulgar iktidarı ben AB paraları dağıtıyorum gerçeğine dayanıyor. Yani, sen benim adamım isen sana para vereceğim ve değilsen vermeyeceğim. Bu oyunun şimdiki kuralı budur.

Bugünkü Sofya iktidarının sırı şudur: Ben AB parasını dağıtma şifresini biliyorum. Sır budur.

Bugünkü Bulgar elit bir şeyler üretmekten utanıyor. Sürmek, kazmak, biçmek, fabrika çalıştırma işinden çok uzak bir zihniyete sahiptir. Burada hakim olan zihniyet üretmeden tüketmek hem de sınırsız tüketmek alışkanlığı yaratmaktır. Bu artik yaratılabildi. Ne ki, yakında boru boşalırsa ne olacak? Bu gerçekler Bulgaristan’da elit kesim bir sömürgecilik idare kastını andırmaya başladı. Bu kastın içinde Ahmet Doğan, Kasım Dal ve Vejdi Raşidov’tan başka “soylu” yok gibi. Durum 1980’leri andırıyor. O zaman da BKP “cemaatleşmişti”. Bir iş yapabilmek için birinin adamı olmak gerekiyordu. BKP Merkez Komitesinde Türklerden Salif İlyazov ( Aleksandır Kolev), Çingenelerden de İvan Kolev sorumluydu. Onların bilgisi ve razılığı dışında kimse bir şey yapamıyordu. GERB bu “cemaatçi” gerçekliğe döndü.  Durum budur.

Bir sonraki yazımızda, ana muhalefet partisi olan,  Bulgaristan Sosyalist Partisinin toplumsal ve siyasi rolüne değinmek istiyoruz.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar