Rafet ULUTÜRK

2013 politik takvimini duvardan indirirken sayfalarında son defa göz gezdiriyorum.

Soydaşlarımız, Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerimiz, akrabalarımız açısından yılın politik olayını, yılın kahramanını, bu yıl başlayan ve uzun zaman devam edecek süreçleri, onur duyacağımız başarıları, arkamızda kalan ve muhtemelen bizi utandırabilecek olan izleri arıyorum.

 

2013 çok dolu geçen bir yıldı. Geçmişinden sökülüp koparılan, bir daha geri dönmeyelim diye uzaklara atılan, yıllarca sürünmeye dayanırken hafızasında, aklında ve gözünde VATAN sevgisi ışıyan bir kuşağız biz. Kader bizi nerelere atarsa atsın, Bulgaristanlı Türk olmanın gururuyla vardık ve olmaya devam ediyoruz. Bu açıdan, bizim için, 2013’te meydana gelen olaylar arasında en önemli olan, soy varlığımızı, evlerimizi, topraklarımızı, camilerimizi, okullarımızı, dedelerimizin mezarlarını emanet ettiğimiz ve Bulgaristan’daki kimliğimizin hem bekçisi hem de sahibi olan kardeşlerimizin, akrabalarımızın ve hemşerilerimizin yaşadığı olaylardır.

 

Hepimiz için yılın politik olayı, 19 Ocak 2013 sabahı, Sofya’da Ulusal Kültür Sarayı’nda Hak ve Özgürlükler Hareketi olağan kurultayı delegelerinden Oktay Yenimehmedov’un, davamıza ihaneti ispatlanan, Genel Başkan Ahmet Doğan’ı bir su tabancasıyla kürsüden indirmesidir. Bu kararlı ve gözü pek hareket bütün Bulgaristan’ı etkilediği gibi dünya çapında da yankılandı. Olayın büyük önemi, gelişim yönünü değiştirecek niteliği, beklentilere cevap vermesi ve tam destek bulması onu yılın olayı olarak yıl boyu yüksetti.

 

Bu politik nitelikli bir olaydır. Bulgaristan Türk, Pomak ve tüm Müslümanlarını sözde temsil ettiği iddiasıyla 23 yıldan beri politik sahnede duran HÖH partisinin kurultayında, kalabalık yerli ve yabancı heyetlerin gözü önünde olmuştur. Tarihinde birçok politik suikast yaşansa da, bunlarda hiçbiri baştan sona canlı yayınında izledi. Bu cesur ve bu denli kararlı eylem Bulgar kamuoyunu çok etkiledi. Kendini fazlasıyla beğenmiş, sıkı korumaların sinek uçurtmadığı salonda,  kendisini “lider” olarak kabul ettiren,  bir parti başkanının 25 yaşında bir genç partili tarafından kurultay kürsüsünden itilmesi tamamen sürpriz olduğu kadar, daha önce hiçbir yerde görülmemiş bir olaydı.

Oktay’ın kürsüye gözü pek fırlaması, HÖH kurultayını kudurttu. Delegeleri bire dek sarstı. Uyuklayanları uyandırdı, et kafaları düşünmeye zorladı. “Ahmet Doğan’a hiç kimse bir şey yapamaz” deyenler korktu. Ürperenler buz gibi dondu. Oktay’a köpek sürüsü gibi saldıran kalabalık “öldürün” diye bağırıyordu.

Bu öyle bir olaydı ki, Bulgar’ı Türkü hepimizi her şeyi yeniden değerlendirmeye zorladı. Bu olay A. Doğanı politik olarak taçsızlaştırdı. Sıfırladı. HÖH Genel Başkanlığı’ndan indirdi.  Kralın donsuz olduğunu gösterdi.

Ahmet Doğan duruşmaların hiç birine gelemedi. Vicdanı el vermedi. Bulgarlar ona “şahin” demişlerdi. Karşısındaki genç ise güçlü bir KARTALDI. Elleri, yüreği ve kalbi kirli olan herkes kartaldan korkar. Ahmet gerçeklerin dilinden de korktu. Genç Oktay’dan işiteceği her söz, onun yüreğini paramparça edecek bir kurşun olacaktı. Oktay’ın gözlerine bakacak cesareti kalmamıştı. Bu işte galip olan genç Oktay, yenilen ise yılların ajanı Ahmet Doğandı. Ahmet yalnız Oktay’dan değil, adaletten de korkuyordu. Mahkeme birden bire ters dönebilir ve yılların tüm dolandırıcılığını su yüzüne çıkarabilirdi.

 

Duruşmalara gelse de gelmese de Bulgaristan Türkleri tarihinin en büyük potu kırıldı. Abide olsa yıkıldı, yazacaktım. Bundan böyle hiç kimse Ahmet Doğan masalını dinlemek istemeyecekti, çünkü sonu herkes için çok kötü olacaktı. Onun sahnelediği yalan senaryolarda, Hıristiyanlık ile İslam sürekli çarpışıyor, kültürler kapışıyor ve o da kendisini hakem yaparak ve bir de Bulgarların gözüne girmek için, Türk ve Müslümanları zayıf düşürmeye çalışıyor ve bu amaçla elinden geleni yaparak ana dillerinde konuşmalarına, okuyup yazmalarına bile engel oluyordu. Helal parayı haram parayla karıştırdığı için günahkârdı, suçlu yönlerini gizlemekte ustalaşmıştı.

 

Böyle bir ortamda, eline bir tabanca alıp kürsüye atlayan Oktay, halkımızın uyanık ve cesur bilincini temsil etti. Herkesi yüreklendirdi. Başlattığı dönüşümü geri dönüşsüz etti.

 

Oktay Yenimehmedov neden kahramandır?. Burgas köylerindeki köklü Türk soylarından olup, Sofya’da Yüksek Mimarlık okuyan, sadece Hak ve Özgürlük Hareketi gençlik kollarında değil, Bulgar Üniversiteli gençliği arasında da bilinen, iyi okuyan, saygın, disiplinli, tartışmadan çekinmeyen, kendi dünya görüşü olan, yeniliklere açık ve öneriler sunan, gözü pek ve aktif bir gencimizdir. 11 aydan beri tutuklu olan ve Sofya Hapishanesinde yatan Oktay’ın mahkemesi devam ediyor. Geçirdiği şiddetli ruhsal sarsıntıyı gerekçe gösterip duruşmalara gelmeyen A. Doğan, bu hareketleriyle Oktay’ı küçümsemek istiyor, Oktay’ın sorularını yanıtlamaktan kaçıyor, halkımıza duruşma salonunda hesap vermekten korkuyor, yaptıklarından pişmanlık duyması gerektiğini kabul etmiyor, böbürleniyor ve özür dilemek istemiyor. Şunu unutmayalım ki, 9 Ocak’ tan beri A. Doğan insan arasında görülmemiş, düne bayrama katılmamış, basına beyan vermemiş, kendini “saraya” kapamış “ruh hastasıyım” oyunu sahneliyor. Gerçekliğin ifadeleriyle konuşursak, 2013 yılı A. Doğan’ı soldurup sarartan, politik kişiliğini sarsan ve kurutan bir yıl olmuştur. 2013 yılı Doğan politikasının yenilgi yılı olmuştur.

 

Aynı zamanda, 2013,  Bulgar gizli polisince 10 Ocak 1990’da Varna’da Ahmet Doğan’a kurdurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin yalnız yaprak değil öz ve politika değiştiren bir partiye büyümesi gerektiğini gösteren bir yıl oldu. Ne yazık ki, HÖH bu yıl da yerinde saydı. Oktay’ın Ahmet Doğan’ı devirmesiyle seçilen yeni Genel Başkan Lütfü Mestan’ın yol yokuş aşağı değilse, HÖH arabasını çekemeyeceği hemen belli oldu. 23 yılda, 9 başkan değiştiren CDC’nin kadrolarından olan L. Mestan, görüldüğü üzere politik dayanıklılık gösterecek meziyetlere sahip olmadığı gibi, yakın arkadaşı ve kendisi gibi, o da CDC kökenli olan Başkan Yardımcısı Hristo Biserov’un uluslar arası para aklama operasyonlarında parmağı olduğu anlaşılınca,  iyice sarardı soldu.

Varisi olduğu Genel Başkanın hak ve özgürlükçü üniversitelilerin biri tarafından kurultay kürsüsünden itilmesi, aslında onların Ahmet Doğan, Lütfü Mestan ve Hristo Biserov üçlüsü olarak izledikleri ortak politikanın çöpe atılması gerektiğine kesin bir işaretti. Kurultaydan üçünü de yönetimden atması bekleniyordu.  Kurultay HÖH politikasının çöktüğünü, Oktay’ı hastanelik ederek de onayladı. Kurultay’da Ahmet’in başına gelen beni de bulur korkusuna kapılan delegelerden hiç birinin konuşma yapmaması çok anlamlıdır. O gün bu gün bir yıl geçti, HÖH Merkez Yönetim Kurulu ülkedeki politik durumu değerlendirici bir açıklama yapmadı. Kimse görmeden çalın politikası devam ediyor. HÖH politikasının tamamen çöktüğünü Merkez Yürütüm Kurulu kabul etmek zorundadır. Saraylarda dönen dolapların hesabı benden sorulmasın korkusu adalete davettir.

 

HÖH’te çöken ihanetçi özdür.

10 Ocak 1990 günü Hak ve Özgürlükler Hareketi kurulurken, hazır bulunanlardan hiç kimse Ahmet Doğan’ın tehlikeli bir ajan olduğunu, birçok Bulgaristan Türk ve Pomak’ın başına büyük belalar sarak kişinin aralarında olduğunu, gizli bir polis jurnalcisiyle yan yana oturduklarını, aynı belgeyi imzaladıklarını ve ona başkanlık yetkisi vermekle halkımızın başına son derece tehlikeli ve büyük bela açtıklarını tahmin bile eden yoktu. HÖH’ün kurulması ve Başkanlığa A. Doğan’ın seçilmesiyle Bulgaristan Müslümanlarını toptan ezme, sindirme ve kovma politikası başlamış oldu ki, bunu hiç bir kimse düşünemedi.

 

Yıllar, onun Bulgar gizli polisi “DC” ajanı olmakla birlikte, bir de Moskova’nın uzun kolu “KGB” gizli hafiyesi olduğunu da ortaya koydu. Bu yüzden Bulgaristan Avrupa Birliği’ne üye olurken, Moskova’dan kopamadı. Onun büyük yükümlülükleri olduğu ortaya çıktı. Bunların başında insanlarımızın aç susuz bırakılması, kooperatiflerinin dağıtılması, fabrikalarının kapatılması, camilerine medreselerine el atılması, vakıf mallarının gasp edilmesi ve giderek bu ülkede Türk ve Pomakların neyi varsa her şeye hakim olunması planı vardı. Bulgar milliyetçiliği ile Rus yayılmacılığının daha 1978’den önce hazırladıkları kutsal plan buydu. Türkleri kürekle arıtır gibi bu topraklardan arıtma işini yapacak şopar bulunmuştu. Genç Oktay onu kürsüden sallamakla elindeki küreği aldı ve kafasına indirdi. Bu olayı başka türlü anlayan ve kavrayan olmadı. Olay tek anlamlıdır. A. Doğan HÖH partisinin bundan sonraki kurultaylardan hiç birine gelemez. Dağları koruyan korkudur. Su tabancasından deliren adam, uyku uyuyamaz.

 

Gizli servisin, A. Doğan eliyle HÖH örgütü kurmakla Türk, Pomak ve tüm Müslümanların bir asır süren, ağır trajik olaylara sahne olan, kurbanlar alan, altı kitlesel göçe neden olan, bazılarımızın isimlerinin 4-5 defa değişmesi, 1984’te kendi isimlerimizin yerine Bulgar isimleri dayatılırken, kültürel ve dini hak denen neyimiz varsa yitirmemize sebep olan, sürgün, toplama kampı ve hapishanelerden, direnişlerden ve başkaldırılardan geçen, Türk kimliğimizi yaşatma davamızı bir daha baltalamayı hedefleyen bir gizli polis tuzağı kurulduğunu aklından geçiren bile yoktu. Oktay’ın başkaldırısı bu yarayı kökten temizledi. Eski hafiyelerin değil, yeni gammazcıların çok daha tehlikeli olduğuna dikkati çekti.

 

Büyük hedef Bulgaristan Müslümanlarının malına mülküne çöreklenmekti. Ahmet’e neleri varsa al, demişlerdi. Amaç, hepimizi öz topraklarımızdan kovmaktı, ibadet merkezlerimizi kapatmaktı, Bizi anadilsiz, akrabasız, Allahsız bırakmaktı. Yani Bulgaristan’ı Müslümansız bırakmaktı. Ahmet Doğan onlara bu planlarında her bakıma yardımcı olacaktı. Onun bütün çalışmaları bu doğrultudaydı. Birinci vazifesi kafası çalışanları, iradeli olanları, yüreklileri HÖH’ten kovmaktı. İkinci vazifesi ise, Türk bilinci olmayan, cami nedir bilmeyenleri çöplüklerden toplayıp parti yönetimine çekmekti. Tüm akılı, saygın, namuslu ve sözü dinlenir Türk önderler bu plan uygulanırken yurtlarından kovulmadı mı? HÖH yönetiminde sözü geçen Türk boylarından, damızlık için olsun,  kimsecikler var mı? Yok! Nerede bir hırsız, nerede bir yolsuzluk ustası, nerede bir gümrük ve vergi kaçakçısı, kumarhane ebesi, dolandırıcı, para aklayıcı varsa hepsi etrafında değil mi?  Ülkemizdeki dipsiz bataklığı onlar yarattı. Bizi bu bataklığa itenler ve boğulmamızı bekleyenler onlar değil mi!?

Genç Oktay, işte bu kısır döngüde yetişti. O güneşin balçıkla sıvanmadığını görenlerden biriydi. O, HÖH hareketiyle akrandı, dışardan pembe görünenlerin içi kokuşuk olduğunu erken görebildi. Olayları doğru algıladı, okudu öğrendi.

Genç kuşağımız karanlık ve kokuşmuş olaylar içinde yetişti. Ve işte, kendine eşi bulunmaz bir “lider” havası veren A. Doğan’a tırnakları ve gagası keskin, tüyleri düzgün bir genç kartal gibi çullanan o oldu. Bu şahlanma, HÖH partisinde halkımıza ihanet devrini kapattı. Yeniden dirilme ve bilinçlenme devri açtı. Unutmayalım, Şubat 2013’te Sofya’da başlayan ayaklanma, 28 gencin meydanlarda kendini ateşe vermesinde Oktay örneğinin son derece büyük bir etkisi vardır. 190 gün süren boyun eğmeme hareketinde en uzun zaman taşınan “AHMET DOĞAN MAFYA “ sloganı oldu. Oktay, A. Doğan’ı politik olarak mağlup etmeseydi, başkent eylemleri bu denli güçlü olamazdı. Delyan Peevski’nin atama kararı sokak baskısıyla bozulamazdı.

 

Bu gelişmeler, biz Bulgaristan Türkleri, Pomakları ve tüm Müslümanlar açısından, aynı zamanda tüm Bulgar halkı açısından yeni bir tarihsel aşamaya geçişin başlangıcı anlamındadır. Bu eylemlerin seyrinde GEÇİŞ DÖNEMİ bitti dendi. 1990’a dönelim ve yeniden başlayalım dediler. Ve daha neler neler deyecekler.

Farklı sözlerle ifade edildiğinde, Oktay olayı,  kendilerini “lider” sayanların Bulgaristan etnik azınlıklarını satıp soyma, sözde onlar adına politika yaparak, soyguncu oligarşi ve tekellere hizmet sunma arpalığını ellerinden alma ve emekçi halka teslim etme sayfasını açtı. “Hayır” hareketinden 2 yeni politik parti çıkıyor. Sivil toplum örgütleri meydanlarda pekişti, güç topluyor.

Oktay, uyuyanları uyandırdı. Herkesi politik bilinçlenmeye, dünyaya bakış açısını değiştirmeye, yeniden kanatlanmaya çağırdı. Çökmeye mahkûm olan, halkımızı aldatma, kandırma, oylarını kapma, onu aç susuz bırakma, soyma politikasıdır. Halkımızı damarını doymaz bir sülük gibi emme politikasıdır. İnsanlarımızın sırtında kene gibi yaşama politikasıdır. Azınlıkları bir somun ekmeğe muhtaç bırakma politikasıdır. Bizim oylarımızla ızbandutları, kan emicileri, gön suratları, oligarşi hademelerini, dolandırıcıları, hırsızları, dayakçıları, uyuşturucu tacirlerini, para aklayıcıları mebus koltuğunda ve sofrasında yaşatma politikasıdır. Çöken Ahmet Doğan’ın politik kimliği, ideolojisi, sahteliği, azınlıklar modeli, ızbandut ekonomisi, AB’den gelen paraların hepsini çalma politikasıdır. Ahmet Doğan şahsiyetidir. Çöken, gizli banka transferleriyle bizi dünyaya rezil etme politikasıdır. Saray tosbağalığından başka bir şey değildir. Çöken, Bulgaristan Türk ve Müslüman halk topluluğunu eriterek yok etme, Vatanından kovma, pazarlama, satma, ihanet, kanını emme, kutsal ruhumuzu çürütme ve kimliğimizi yok etme, dinimizin müesseslerinin dibine ve bizim İslam ruhumuzun köküne kibrit duyu dökme politikasıdır. Dünyanın en yüksek ahlakına sahip insanlarımızı ağzı var dili yok, hepsi bakan kör durumda, korku içinde, sindirilmiş yaşarken, başvuracak bir tek merci kalmamışken, onu bütünsel yok etme politikasıdır. Ahmet Doğan’ı kürsüden atmakla bu iğrenç ve özümüze düşman politikaya kesin ve sonuç belirleyici darbe indiren kahramanın halen zindanda olan bir Bulgaristanlı Türk genci, bizden biri olması olağanüstü büyük bir öneme sahiptir. Bunu başkalarından ne akıl, ne de para almadan kendi başına yapması ne kadar büyük ruhlu oluşumuzun simgesidir. O gün, halkımızın korkuya, kokuşmaya ve yok olmaya son verdiği gün oldu. Yenilenme ve zaferler kazanma politikasına çağrı oldu. İrademizi dünyaya gösteren kahramanımızın bir anda sahneye çıkarması, tarihsel önem kazandı. Bu atılım, yarınsız oluşumuza bekçilik yapanların toptan sonu oldu.

HEM GALP GELENİ HEM DE MAĞLÜP OLANI HALKIMIZIN VE DÜNYANIN GÖRDÜĞÜ GÜN OLDU.

Devam edecek.

Reklamlar