Filibeli Hüseyin Sıdkı Dede

Aslen Filibeli olan Sıtkı Dede, 1824 yılında Filibe’de doğdu. İlk tahsili ile medrese tahsilini memleleketinde tamamladıktan sonra, yirmi beş yaşlarında iken Filibe’den çıkarak İstanbul’a geldi. İstanbul’da ders vekili Kazasker Büyük Filibeli Halil Feyzi Efendi’den “Feridiye Haşiyesi” okudu ve ondan icazet aldı. Ayrıca Farsça öğrendi.

Bundan sonra tekrar Filibe’ye dönen Sıdkı Dede, rivayete göre orada Biberiye Tarikatı’na intisap eder. Bir gün şeyhi, “Oğlum senin nasibin Hz. Mevlâna’dadır” deyince yollara düşer. Önce Üsküdar Mevlevihanesi’ne, sonra Afyon Mevlevihanesi’ne gider. Her ikisinde de yerimiz yok diye kabul edilmez. Kalkıp Konya’ya gelen Sıdkı Dede Dergâh’a yerleşir. Dergâh’ta hiçbir şey bilmeyen bir insan gibi tanıtır kendisini. Temizlik işlerinde çalışır. Çileye soyunarak dede olur. 1882 yılında Tarikatçı Eyüp Dede’nin vefatından sonra, postnişin tarafından İstanbul’dan birmesnevihan istenince cevaben kendilerine, “Sıdkı Dede var ya…” denilince Sıdkı Dede mesnevihanlığa getirilir.

İlmi, ahlakı ve Hazret-i Pir’e olan muhabbeti dolayısıyla çevresinde kısa sürede sevilip sayılan bir insan olur. Sıdkı Dede, çok yönlü bir insandır. O Mesnevihandır, hattat ve hakkaktı. Arapça ve Farsça’yı ana dili gibi bilir. Nesih, sülüs ve bilhassa ta’lik yazısı mükemmeldir. Şairdir, güzel şiirleri vardır. Şiirlerinde “Sıdkî” mahlasını kullanır. Hepsinden öte fazilet ve irfan sahibi, gerçek bir velî ve gönül adamıdır. Sultan Selim Camii’nde hatipliği vardır. Nurani bir simaya maliktir. Güçlü bir hitabeti olan Sıdkı Dede, konuşurken, âdeta dinleyicileri büyüler, cemaat vaktin nasıl geçtiğini anlayamazlarmış. Pek çok Konyalı meşhurun da hat hocası idi.

Evlendikten sonra, eşinin evine yerleşti ve dışarıya cumadan cumaya çıkardı. Züht ve takva sahibi idi. Vaktini ibadet ve zikirle, misafirlerini kabulle geçirir, eline geçeni hayra sarfe-der, hatiplik görevinden almış olduğu maaşla geçinmeye çalışırdı. Zaman zaman da darlığa düştüğü olurdu.

Böyle elinin daraldığı bir zamanda, hanımı yokluktan şikayet eder. Sıdkı Dede ses etmez, fakat içini de ince bir sızı kaplar. O, varlıktan çok yokluğa meyyaldir. Çok geçmez bir ziyaretçisi gelir ve edeple minderin altına bir miktar para bırakır.

Ziyaretçisi gittikten sonra Sıdkı Dede, hanımına seslenir:

“Gel hanım gel! Seni benden; beni Hak’dan eden şu dünyalığı al..!” der.

Berg-i sebz-i Mevlevî adlı Farsça gramer kitabı, Farsça’dan Türkçe’ye 30-40 defter tutan sözlüğü, Selimiye Camii Hatibi olarak verdiği hutbelerin metinlerini ihtiva eden eserleri bası-lamamıştır. Bazı yazıları Mevlâna Müzesi’ndedir. Konya’da birçok eser için de tarih düşürmüştür.

Mevlevîlerce “Kutup” olarak tanınan Sıdkı Dede, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar Mesnevihanlığı devam etti. 1352/1933 yılında vefat etti ve Üçler Kabristanı’nda toprağa verildi.

Kabir taşı üzerindeki şiir, ileride hayatından bahsedeceğimiz ve iyi bir şair olan, Fahri Kulu Hoca tarafından yazılmıştır. Güzel bir ta’lik yazı ile yazılan kabir taşı kitabesi şöyledir:

Filibeli Hüseyin Sıdkı Dede Kabir Taşı

Filibeli Hüseyin Sıdkı Dede Kabir Taşı


El-Hayyü’l-Bakî
Ölmez diridir ölmezden evvel ölenler
İşte biridir sırca bilir anı bilenler
Bilmezsen eğer öğrengel merd-i hakikat
Dergâh-ı Hünkârı’de yetişmiş mürşid-i tarikat
Tahsil-i meârife ömrünü kısmen sürmüş
Ta’lim-i edeble yaşayıp yüz ona girmiş
Hitabetle imamet gibi dini menâsıb
Mesnevîhanlıkla meşhur sâhib-i menâkıb
Filibe’li Mevlevi Hüseyin Sıdkı Dede
Vuslat-yâb-ı Cemâl olmuş 1352 Hicri’de
Ruhuna Fatiha…

KAYNAKLAR

Hasan Özender, a.g.e. s. 259-260;
Ali Haydar Bayat, “Mevlevî Hattatlar”, Konya’dan Dünya’ ya Mevlâna ve Mevlevilik, İstanbul 2002, s. 220;
Uyar, Hattatlar, S.135-136, s. 13;
Sural, a.g.dizi yazı, Yeni Konya 2 Kasım 1975.

Reklamlar