Dr.Nedim BİRİNCİ

Konu: Her şey Yeni Baştan Başlıyor

Temmuz sıcakları yalnız insanları değil fikirlerini de soydu. Susanlar gizli bir kuruntu içindedirler, deyenler haklı olsa da, kimse en ufak bir şeyi gizleyebilecek durumda değil artık. Gözden düşmüş, son kozlarını da oynamış ve oyuna devam edecek durumda olmadığını halktan gizleyebilecek durumda olmadığı dün ortaya çıkan Başbakan Boyko Borisov, Ekim ayında yapılması planlanan YEREL SEÇİMLERLE birlikte PARLAMANTO SEÇİMİ yani genel seçim de yapılmasını istedi.

 

Hedefinde 21. yüzyılın ilk yarısında Bulgaristan’ın yöneticisi olarak daha uzun bir süre kalmak olan Avrupalı Gelişim İçin Vatandaşlık (GERB) Partisi anlaşılan sıkılmış bir paçavra gibi ikinci kez iktidardan düşmek ve ayakaltına alınmak istemiyor. Bu kaderi, iktidara ortak ettiği fakat başbakanın belirttiğine göre “görevini yapamayan” Reformcu Blok” adlı derme çatma “birlik” için öngörüyor.

 

Politikayı izleyenlerin anımsayacağı üzere, 2013’ün buz kesmiş Şubat sabahlarının birinde, elektik faturalarını ödeyecek durumda olmadıklarından Sofya caddelerine akan kitleye teslim olup istifa eden Başbakan B. Borisov ve hükümetiydi. O zaman halkın hissettiği ama ispat edemediği, başına geleni de çekmek istemediği yani şişirilen, katlanan elektrik faturalarını ödemeyi kabul etmediği bir kitle hareketi oluştu ve bir haftada bütün ülkeyi sardı. Başka bir değişle “ölü şehirler” canlandı.

 

Şimdi yani 8 ay önce (Kasım 2014) 2. kabinesini derip çatarken GERB partisi ve lideri Borisov, 2 yıl önce kendisini alaşağı ettikten sonra ardıl protesto dalgalarında birleşen politik güçlerle su yüzüne çıkaran Reformcu Blok ile iktidar ortaklığını kabul etmek zorunda kaldı. Reformculara (değişimcilere, yenilikçilere) köklü değişiklikler için can atan sağlık, eğitim ve adalet bakanlıkları verildi.

 

Kolları önce sıvayan ve çok aktifleşen Sağlık Bakanı D-r Moskov, kürsüden konuşmakla sağlık sektöründe reform yapmak arasında “hayatla ölüm” arasındaki fark kadar derin bir uçurum olduğunu görünce giderek kabuğuna çekildi. “Yaşlıların Temmuz’un yakıcı sıcaklarına dayanamaması doğaldır,” yalnız bizde değil “Kanada’da ANTRAKS varmış” şeklinde konuşmaya ve “yapacağım” dediği köklü sağlık reformunu unutmaya başladı.

Otobüsle İstanbul’a gidip gelenler bilir. Otobüsler şimdi eskisi gibi turist dolu değil. Yaşlılar, koynunda bebeli anneler sağlık hizmeti aramaya Türkiye hastanelerine ve uzman doktor kliniklerine gidiyorlar. Herkes çok memnun! Otobüslerde Türk hekimlere dua edenler gördüm. Özel şirketler çocuk ilaçlarını, kanser ve diğer ağır hastalıkların tedavi araçlarını İstanbul’dan alıyor. Durumda kökten değişme izleniyor. Çok acı bir gerçek olsa da, itiraf etmek zorundayız, sağılıktan değerli ve önemli olan bir şey yoktur. Sağlık sektöründe yenilenme bekleyenler haklıydı, ne yazık ki, hayal kırıklığı yaşadılar.

 

Yeni Eğitim Bakanı ise, konu üzerinde fazla düşünmeden “bu taş bu tepeye çıkmaz” dedi ve dikkat çekmeden işine varıp gelmeye başladı. Bakanın yaptığı bir araştırmadan çıkan ana sonuçta, 1990’dan beri ülkede kapanan okul sayısı, halen kapıları açık olan okullardan fazladır. Öte yandan, Anayasa’nın felsefesi ve Eğitim Kanunları değişmeden kitapların içeriğine ve tedrisata dokunmak olanaksızdır. Örneklemek gerekirse, bu ay 1837’de Karlova’da dünyaya gelen ve 1873’te hayatına Sofya’da son veren milli kahraman, Bulgarların ulusal uyanış havarisi Vasil Levski’nin doğum yıldönümü vesilesiyle bütün okullarda tören düzenlendi. Toplar patlatıldı. Fener alayları düzenlendi. Levski, Osmanlı hanedanlığı devletine karşı Bulgar ulusunun egemenliği uğruna savaşmıştır. O devlette birçok Bulgar da baş vezir, vezir, kadı olmuştur. Onu yargılayan ve kalem kıran mahkeme başkanı da bir Bulgar olmuitur.

Onun toprağa verildiği gün, “Türk” suyundan, özünden olduklarının bilincinde olmayan bizimkiler, Bulgarlarla birlikte ümmet içinde kardeşlik arayan Bulgaristanlı Müslümanlar, gaflet içindeydi. Onlar, Levski’ye ve arkadaşlarına Türklerin, Ermenilerin, Yahudilerin ve Bulgarların eşitlik ve kardeşlik içinde, adalet ortamında birlikte sorunsuz yaşayacakları daha iyi bir düzen için savaşanlar gözüyle baktıklarından, daha sonraki, yıllarda doğduğu şehirde Müze Evi kurulmasına parasal destek sundular.  Bırakalım eşitliği bir yana, bugün Karlova’lı Türklere 1475’te kurulan “Kurşun Cami”lerini bile geri vermiyorlar.

Eğitimde bir milletin ana konular üzerinde, insan hakları, din hakkı, doğal haklar ve ırksal ve geleneksel farklılıklara saygı gibi konular temelinde mutabakat sağlamadan ve bu ilkeler eğitim felsefesine işlenmeden reform yapılamayacağına inanan bakanın hevesi söndü, her sabah saat dokuzda bir memur gibi odasına girip sandalyesine oturuyor. Yapılacak bir şey yok. Bulgar toplumu önce kendini yenilemeden eğitimde değişiklik kapısını açamaz.  Bursa’ya son gidişimde, asker arkadaşım olan ve belirli bir zaman Doğu Rodop köylerinde Fransızca öğretmenliği yapan Ahmet Bekir ile görüştüm. Kendisine saygım sonsuzdur. Bizim oralarda yetişip Fransız klasikleri baştan sona  (Bulgarca) okumuş bir kişi olarak, çevresi olan biriydi. 1989’da şiddet seliyle Türkiye’ye itildi. Son görüşmemizde bana “ben vatanımda hayvani vahşetin mükemmel örneklerini gördüm” dediğinde yüzüne baktım, sözüne devam ederken “bir sabah öğrencilerimden önce okula gittiğimde Fransızca öğrettiğim ders odasındaki kara tahtayı baltalanmış buldum!” Nasıl unuta bilirim! O an benim için her şey bitmişti! Balta, kara tahtaya değil,  kalbime, hayalime, umuduma, Bulgaristan Türklüğünün yüreğine saplanmıştı. Olay göçe dönüştü. Çile böyle başladı. Balta yaraları kapandı mı? Kara tahta bir daya düzlenip boyandı mı? Çizilip silindi mi? Yaşıyor mu? Son 26 yılda üzerine Fransızca değil, Türkçe de değil, Bulgarca bir kelimecik yazıldı mı? Hem sordu hem de kendisi cevap verdi: Hayır!  Bu zihniyet değişmeden eğitim reformu yapamaz. Kara cahil bırakılan halk hakkında “problem yok” deyenler kendilerini bile aydınlatamaz. Bunlar çekirgeden haysiyetsiz insan tipleri, çekirge hiç olmazsa bir sıçrar, iki sıçrar ve sonra düşer. Bunlar doğuştan düşmüşler ve kaderleri sürünmek, asla kalkamazlar. Bundan dolayı ve bir de ben HÖH-cüleri tanıdığım için, onlar içimizdeki balta izlerini saramazlar, dedi. Çünkü hiç kimse kendi içinde olmayan bir şeyi, başkaları için yapamaz.

 

Sağlık ve Eğitimde Baltayı taşa vuran Reformcular ki bunların arasında Kasım Dal ve Korman İsmailov da var, şu günlerde ANAYASA REFORMU isteyenlerin özlemini kuma değil bataklığa gömdüler. Bir defa, Bulgaristan Anayasası’nın 1992’de kabul edilen son şeklinin giriş kısmında esaslı bir ANAYA DEĞİŞİKLİĞİNİ ancak BÜYÜK MİLLET MECLİSİ yapabilir. 2014 Ekiminde seçilen şimdiki meclisin bileşimi olağan bileşimdir. Misyonu anayasada değişikliği yapmak değildir. Şimdiki olay Fransız, İtalyan ve bazı Batılı Büyükelçilerin çalışmayan hukuk sistemimizi fazla eleştirmesi üzerine, bazı dallarını keselim, (kimi yargıç ve savcılara yol verelim) sistem hava alsın gibi bir şeydir. Bazı kanunların ilşler duruma getirilebilmesi için usulen Anayasada kozmetik değişiklerle gerek görülmüştür.  Bunun bile yapılabilmesi için gerekli olan en az 160, normalde 180 oyluk meclis çoğunluğu sağlanamamıştır. Kendisinin yaptığı her şeyin erdemli ve doğru olduğu imajını yaratmaya çalışan Başbakan B. Borisov bu değişiklikleri Almanya Başbakanı An. Merkel ile Brüksel Hukuk Komisyonunun dayatması üzerine gerçekli gördü. Özünde yüksek yargının savcılıktan ayrılması olan bu öneriler aslında bir yandan ülkemizde savcılık ile yargının iç içe girdiğine ve her ikisini de meclis ve politik partilerce baskı altında tutulduğuna bir kanıttır. Savcılıkla hakimler makamının SİYAM EKİZLİĞİ hukuk ve adalet sistemini felce uğrattığı gibi, tamamen işlemez duruma getirebilmiştir. Sistemin içinde parazitler, arta kapılar, susmayan telefonlar ve gizli görüşmeler hakim durumdadır. Adalet Bakanı Hr. İvanıv ve “bu iş bizim işimiz olsun” deyen “RB” partisi hukuk hocalarından Radan  Kınev’in hazırladığı değişiklikleri mecliste grubu olan “Ataka,” Sosyalistler, Hak ve Özgürlükçüler ve ABV-ciler kabul etmedi. Kozmetik değişiklikler paketi rafa kalkıyor. Birçok iş birden bozuyor.

Bir defa Başbakan B. Borisov’un mecliste sözünün geçmediği, 160–180 milletvekillik çoğunluğu toplamayı bırak,  hayal bile edemediği ortaya çıktı.

İki, hükümetin ana ortağı olan “RB” partisinin hiçbir reform hazırlayıp meclise sunacak ve oy alacak durumda bir politik güç olmadığı kabak çiçeği gibi açtı.

Üç, 2013’ün başında daldan düşen armut gibi ilk vuruşta yere serilen başbakan Borisov ve hükümeti, bu kepazeliği bir daha yaşamamak için, hiç düşünmeden hemen “Ekimde Seçim!” dedi.

Kuşkusuz onun öncelikle hükümet ortaklarına “ben sizinle iş yapamam, herkes alsın palasını pırtısını ve geldiği yere!” demek istediğini herkes anladı. Geçen 8 ay hükümette bir yama olan  “Yurtsever Cephe” adlı partinin de ülkede ırkçılığı ve etnik düşmanlığı körüklemekten başka bir iş yapmadığını ortaya koydu. İki hafta önce, meslekten itfaiyeci olan Başbakan Borisov, “yurtsever ırkçılara” hitaben konuşurken “bir etnik ateş alevlenirse” ben söndüremem dedi. Bu sözlerin derin anlamı, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla değil de, nedir?

Son olay başka bir gerçeği de ortaya koydu. Anayasal Değişiklik paketini hazırlayan Adalet Bakanı Hr. İvanov, Amerika’da hukuk suyu içmiş, biraz da Sofya’da Arnavut kaldırımı çiğnemiş biri olarak, Anayasa’da değişiklik hazırlayıp teklif edecek mertebeye ulamamış biri. Kendisiyle yapılan kişisel görüşmelerde hep Fransız Devrimi akıl hocalarından kanı keskin Jakoben Danton ve Robespierre’den söz ediyor. Şunu unutmamak gerekir “her devrim kendi evlatlarını yer” Danton ve Robespierre de yüzlerce diğer devrim önderi gibi düşündükleri yapamadıkları için halkın onayı alınarak başları giyotinin kelle sandığına düşenlerdendir. Bundan 200 yıl önce insanlar adalet, eşitlik ve kardeşlik ışığını ararken işe yaramayanların kellesini koruyan “saraylar” yoktu. Kral XVI. Luise bile başını kütüğün üstüne yatırıp bıçağın ensesine düşmesini bekledi. Bir devrimde, bir reformlar devrinde kötü olan demir parmaklıklı kafesler içine düşmek değil, halkın seni nefretle anması ve lanetlemesidir.

Şöyle yazsam bilmem doğru olur mu? Bizde 21. yüzyıl Anayasasını önerecek zihniyetin stadyumları, tribünleri dolduran, daha önce hiç görülmemiş ve işitilmemiş şekilde alkışlanan biri dünya görüşü olması gerekir. Halkımızda henüz bu birikim ve coşku yok.

Anlaşılan şimdi bir de Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) tarafından hazırlanacak olan bir ANAYASAL DEŞİKLİK paketi mayalanıyor. Parti meclis grubunda “hukuk işleri bilirkişisi” bir tek kişi var: Daniyel Peevski. Üçüncü defa DPS-ci milletvekili olarak meclise giren bu şahıs bir totaliter rejim Generalinin torunu olup, tek elden idare etme ve zülüm dayatma takıntılıdır. Aynı zamanda, 1974 yılından beri Bulgaristan Türklerine ve Müslümanlarına yaptığı kötülüklerin yükü altında çöken, şu dönem “saraya” kapanan, ruhuna işlemiş Türk düşmanlığını meclis grubu içinde ve toplumda D. Peevski eliyle işleten A. Doğan, son hesapta demokratik, hümanist, eşit haklılık ve özgürlük ruhu önceden zehirlenmiş bir ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ meclise sunmaya hazırlanıyor. Bir polis ajanı olarak ün salan ve yaptığı kötülükleri 40 cilde sığmayan bu tımarhanelik saray bekçisinin hazırlatacağı değişikliklerle halkımıza karşı uygulanan süreğen baskılar alışkanlık haline getirilmek istenirken, okulumuz, gazetemiz, radyo yayınlarımız, TV programlarımız, öz kültür kaynaklarımızın olmamasını bir vurdumduymazlık ve kaygısızlık olarak dayatmaya çalışıyor. Böylece bizi haksız, hukuksuz, özgürlüksüz, kimliksiz, kişiliksiz yaşamaya ve baş eğip merhamet beklemeye alıştırmak istiyorlar. Bu DPS-ci zihniyet, 1990 -1992’de kurulan Anaya Değişiklik Komisyonlarına katılmadı, 1992’de Yeni Anayasaya oy vermedi. 1997’deki Anayasal değişiklikleri de tasvip etmedi. Kenardan bakanlar ya şu DPS-ciler daha fazla demokratik hak talep ediyor, Türklerin özgün kültürel haklarında ısrar ediyor, bunlar anadan doğma özgürlükçü sanacaklar ki, oysa gerçekler tam tersidir. HÖH meclis grubu, demokrasi koşullarında devlet merhameti bekleyen, eski polis ajanı kırıntılarından ve totaliter düzen takıntılı zihniyeti birleştiren, kabuğuna sığınmış fırsatçıların son durağıdır. Tarih unutturmuyor. Danton ile Robespierre halktan gelmişlerdi, yoksuldular, devrim onları yüceltirken çok zengin etti, ama bir gün geldi hesap sordu ve kellerini çekip aldı.

Görülen köy kılavuz istemez. Ekimde hem yerel hem de genel seçim var.

Hepinize iyi günler. Devam edecek.

 

Reklamlar