Tarih: 02 Temmuz 2018
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu: Vatan Marşlarımız dirilişimizin doruğudur.

Marşlarımız, şiir gibi okumak için değil, toplu halde askeri ilham güftesi olarak kaleme alınmıştır. Bulgaristan Türkleri’nin topluca ve ayrı ayrı, özellikle de tamburadan ilham alıp marş söyleyişi, meydan muharebesi başkomutanı şanlı Osman Paşan’ın ölümsüz Plevne kahramanlığı esnasında ve peşinden dile gelmiştir.
Tuna boyu, Deliorman, Dobruca ve Gerlovo ahalisi 19. Asrın en büyük ve vahşi savaşının ateşinin üstüne geldiğini hissettiğinde, çok kısa bir zamanda Abdülhamid Han Mehter Marşını; Osman Paşa türküsü olarak dillenen Plevne Marşı’nı; özellikle de Fatih’in Hücum Marşı’nı ezberine almış ve fırsat buldukça toplu halde söylemeye başlamıştır.
Osman Paşa Marşının, “bastığım topraklardan ölürüm çıkmam “anlamındaki şarkı sözlerini

Müslümanlar arasında bilmeyen yoktur.

Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa
Pilevne’den çıkmam diyor.

Düşman Tunayı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa’nın kolunda
Beş bin top birden patladı

Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa
Pilevne’den çıkmam diyor.

Düşman Tuna’yı atladı
Karakolları yokladı
Osman Paşa’nın kolunda
Beş bin top birden patladı.

Kuşkusuz bugün olduğu gibi, o zaman da halkımız önemli olan her şeyi biliyordu. Osman Paşa topları Rus toplarından daha uzun menzilli ve üstündü. Bunu bilmeyen yoktu. Herkes Osman Paşa topunu sesinden tanıyordu. Bombaların içinde misket vardı. Bu da biliniyordu. Rus Çar askerinin Osman Paşa’ya mevzilerine Napalyon’un 1798’de Mısır Mamullüklerine karşı dörtken şeklinde kıtalar halindeki saldırısıyla sokulmaya çalıştığı ama ilerleyemediğini de bilmeyen yoktu. Çamurlu ovalar Rus cesetleriyle örtülmüştü. Düşman dörtgenlerinin tam ortasına düşen Osman Paşa top mermileri 70-80 Rus erini birden yere seriyor ve diğerlerini de darma duman ediyordu. “Tuna nehri akmam diyor, Etrafımı yıkmam diyor” işte bu yenilmezliğin haykırışıdır. Bir asır boyunca yerde gökte dalgalanmıştır. “Beş bin top” ifadesi Osman Paşa’nın gücünün yenilmezliğini vurgular. O zamana kadar hiçbir meydan muharebesinde 5 bin top birden patlamamıştır. Bu sonsuz bir yüceliğin, yenilmez bir iradenin ve gücün simgesidir. O zamana kadar ne Doğu’da ne de Batı’da “beş bin top” birden hiçbir eserde kullanılmamıştır. Halkımızın duyumsaması doğrudur. Defalarca çamurun içine saplanıp kalan Rus askerlerine Finlandiya, Polonya ve Romanya’dan takviye ordular gelmese ve bunlara karşı Rus Çarı II. Aleksandır Rusya topraklarından parçalar vermese, bu savaşın galibi, marşta dendiği gibi mutlaka Osman Paşa olacaktı.
*
Böyle bir yüreklilikten, şandan şöhretten, hamurdan çamurdan gelen Bulgaristan Türkleri’nin kendi marşlarını yaratması çok uzun sürmedi. Ümmetten Türk kimliğine süzülüşümüzü hemen izledi. Rejimlerin baskıları, ardı arası kesilmeyen zulüm yılları, halk ruhumuzun kanatlanması yıllar alırken, ruhsal formatımız ve biçimle özün Türklükte kristalleşmesi en belirgin bir şekilde bilinen şairlerimizden Ahmet Hasanov Cebeciev’in (AHMET HASAN CEBECİ – 1940) ruhunda uyanıp dile gelmiştir.

VATAN MARŞI adıyla ortaya çıkan bu eser, 1963’te Hacıoğlu Pazarcık (Dobriç) lisesinde Türk dili ve Edebiyatı derslerini okutan öğretmen Cebeciev tarafından kaleme alındı.
O, Bulgaristan Türk şiiri ile daha çocukluk yıllarında, öğretmen olan annesi ve babasından kaynaklanarak tanıştı. Şiirin siyasi ve sosyal gücünü tanıdı. Mısralarında güçlü bir Vatan duyumunu ve özgürlük hayallerini dile getirdi. Yazdığı VATAN MARŞI eserinde klasik vezni ustalıkla kullanmıştır.

VATAN MARŞI

Çiğnetme sakın, Allah sana en hak dini vermiş.
Dünyadaki en hoş dili, en has dili vermiş
Ecdat sana en has yurdu ve en hoş ili vermiş
Saltık eli, Demir eli ve Paşa eli vermiş.

Türklük yolu, İslam yolu bu gittiğin hak yol
Ey Türk yaşa, ey din yaşa, ey dil yaşa, var ol.

Bir gün gelir elbet, biter bu kapkara devran
Sabrın sonu selamettir, bu iman davran
Yurdun senin, ecdat kabri, etme sakın viran
Çalış, koru, cennet bağı eyle, durma bir an.

Türklük yolu, İslam yolu bu gittiğin hak yol
Ey Türk yaşa, ey din yaşa, ey dil yaşa, var ol.

Vatan Marşımızın ilkokul ders kitaplarımıza girmesi ve çocuklarımızın hepsinin onu seve seve öğrenmesi ve her gün birlikte söylemesi gerekirdi. Ne yazık ki, totaliter yasaklı yıllarda ne ders kitabımız ne okulumuz kaldı. Bizi düşman bilenler, Vatan Marşımızda dile gelen, temel edinimlerimiz olan din, dil, yurt, bölgesel ve yerel kimliğimizi her gün biraz daha ezmeye, küçültmeye, yok etmeye çalıştılar. Şairimizin vurgu yaptığı Sarı Saltuk Baba, Demir Baba ve Osman Paşa bizim köklerimizdir. Onlara dayanan bir Türklüğün erleriyiz. Bizi bitirmek isterken tarih köklerimize saldırılar bundandır. Bin yıllık kahramanlarımızı unutturmaya, ilk Türk ocaklarımızı söndürmeye ve yokluğa gömmeye çalışıyorlar. Daha ilk dörtlükte şairimiz kutsallarımıza, tarih basamaklarımıza, asla elden vermemiz gereken değerlerimize işaret ediyor. Dinimiz ve dilimiz olmadan, dinimiz ve dilimizin yaşayacağı bir yurt olmadan, güç alacağımız ecdadımız olmadan, Türk Müslüman kimliğimizi nasıl yüceltebiliriz? Vatan Marşımızın ilk dörtlüğü geleneksel Türk’lük dokumuz üzerine işlenmiş sönmez ve aşınmaz bir nakıştır ve benliğimizin güzelliklerinin serpilişidir.
Marşın nakaratında Türk yolu, İslam yolu ve Hak yolu tek yön olarak belirlenmiş ve halkımızın hiç sapmadan bu yoldan ilerleyerek güç toplaması ve yücelmesi önerilmiştir. Türk’lük bizim kimliğimizdir. İslam Ruhumuzdur. Hak ise doğruluk ve adalet inancımız olarak, yurt üzerinde kurulacak adil düzen, özgür vatan anlamındadır. Ve şair Cebeci, ne adaletin, ne de özgürlüğün Türk, onun dini ve dili yaşamadan yaşayamayacağını bildiğinden dolayı “YAŞA!” demiştir. Nakaratta renklerin ölçülü, sözleri halkımızın ruhunu yansıtan bir şahlanmayla yüzleşiyoruz. Bu çağrı, ümmeti attıktan sonra, Türk kimliğimizin geleceğimizi taşıyabileceği ortaya çıktığında hayat hakkı istemiş ve bulmuştur. Vatan Marşımız bir direniş ve ödünsüz mücadele bayrağıdır, bugün de dalgalanan umudumuzdur, perde perde açan hayallerimizde yaşayandır. Arkada kalan yıllarda, örgütlendik, birliklerde buluştuk, eziyete isyan ettik ve sesli ve sessizce söylediğimiz hep bu sözlerini bilmediğimiz Vatan Marşı’nın ruhu oldu. Bu nakaratta bizim hak ve özgürlük mücadelemiz yaşadı ve yaşıyor. İsim, dil ve din uğruna, Bulgarlaştırmaya ve yurdumuzdan sökülmemize karşı, Vatan adına şehit düşen kardeşlerimizin aziz hatırası yaşıyor ve yaşayacaktır.
Vatan Marşımızın ikinci dörtlüğü umuda ilhamla doludur. İçinde yaşadığımız kara devranın mutlaka biteceğine haber veren kıvılcımdır. Ezgin halkın “bitmez bu dinsizin eziyeti” sözlerine kesin cevaptır. Bir yadsıyıştır. Umudun şafağıdır.
Sabrın sonu selamettir, 140 yıldan beri devam eden bu eziyeti yalnız susarak, sabrederek dahi yenebileceğimizin umuttur. Şair halkımızı inanarak dayanmaya, sabretmeye davet etmiştir. Sabrın bir silah olduğuna vurgu yapmıştır. Bu çağrıda, tarihsel, kültürel ve ailesel varlığımızı, yaşam tarzımızı, geleneklerimizi koruyarak yaşatma daveti de çok güçlüdür. Çünkü son hedefte, Kimliğimiz oluşturan öğelerin her biri değerlidir, bizden bir parçadır ve hiç birine kıyamayız.
Yurdun senin ecdadın kabri! Sentezi. Senin cennetin bu topraklardır. Başka yerde mutluluk ve daha kolay geçim aramana gerek yok, bir nasihat olarak ortadadır. Ecdadımızla bağlarımızın kopması, bizim Türkler ve Müslümanlar olarak bitişimiz anlamına gelir. Bunun için sedir ağaçları, ulu çınarlar, karaağaçlar kabristanlıklarımızın simgeleridir. Türk kabristanlığında ancak sedir ağaçları ve ulu çınarlar gördüm diyen başka bir şairimiz de bu gerçeğe işaret etmiştir. Efsanelerimizde, bu nedenle olacak ki, Türk mezarlıklarında çınar ağaçlarının yaprakları aralarında Türkçe konuşur, denmiştir. Bu bizim yüceliğimizden bir renktir.
Şair Cebeci, Vatan Marşını yazdığında yaşı henüz 31 olsa da, yaşlılara ve gençlere, yeniyi yaratıp donatmak için çalış, ecdadımızın bize bıraktığı mirası, okullarımızı, camilerimizi, köprüleri, barajları, çeşmeleri, su yollarını ve daha neleri neleri korumamızı isterken, ancak yaratarak ve koruyarak, diriltip yücelterek cennet yolunu açabileceğimizi gösterirken, “Durma bir an!” demiştir.
57 yıl önce yazılan Vatan Marşımız bu gün de canlıdır. Yakın ve uzak hedeflerine mücadele ederek ulaşmaya çalışıyoruz. Seferber olmuşuz. Mücadelemizin 20. Yüzyıl yemininde “Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak, Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” vardı. Ve 21. Yüzyıl ilhamıyla geçen sene Kırca Ali meydanında 20 bin kişi toplanıp “Ne mutlu Türküm diyene!” diye birlikte haykırdık. Yemin etti! Gittiğimiz yol Türk’lük yolu, İslam yolu, doğruluk ve adalet yoludur. Kendimiz yürümezsek, bu yolu bizim için hiçbir kimse yürümez. Yürümeyecektir! Durma! İleri!

Okurken siz de benimleydiniz.
Ne mutlu birlikte olmanın yolunu bulana!
Vatan Marşı!nı öğrenmek bu hamlelerden biridir.
Yeniden buluşana kadar!
Lütfen paylaşınız.

Reklamlar