Şakir ARSLANTAŞ

 

Şubat başında Sofya’ya fazlaca kar düştü. Düştü de kiremitliklerden inmedi. Oluklara dolup akmadı. Çatıda kalmış yenisini beklerken birden bire kaymaya ve rast geldiği yerde insanların başına düşmeye, beklenmedik felakete neden olmaya başladı. Söylenecek söz de yok. Belediyeyi mahkeme etsek, çatıdaki kardan da mı sorumluyuz, dikkat etseydin deyip, hemen sıyrılıyorlar. İtfaiyeden şikâyet etsek, adamlar kar dondan değil yangından sorumlu! Trafik polisine dava açsak olay çatı ile trotuar arasında meydana gelmiş, biz yoldaki kazalardan sorumluyuz deseler, sıyrılmayı becerecekler gibi…

Durup dururken olan olaylar, bizde yalnız kış ile bahar arası tesadüf olaylar olmakla kalmıyor. Bizim toplum da ilk bakışta asla görülmeyen, bakındığında dikkati çekmeyen olaylarla çatır çatır çatırdıyor.

Benim hemşerim olan, köylüm Ahmet Doğan işte böyle bir çatırtı esnasında Bulgar generallerin gözünde kahraman oldu.

Bir: İsimleri değiştirilen Türkler mırıldanma ve tepinde aşamasından geçmiş direnmeye başlamışlardı. O kendilerini kapana düşürme işinde kullanıldı ve hainlik etti.

İki:  Kosova boşalıyordu, Bosna Hersek, Srebrenitsa çatır çatır çatırdıyordu. İşte o çatırtılı günlerde Ahmet Doğan’ın iplerini çeken generallerden biri ona “şu seninkileri bir kenara çek, önlerine biraz yem at, su ver ve sustur” dedi. Bizim Ahmet’e bu emrin verildiği an Osman Oktay da orada bulundu. Hatta hatıra olsun diye, generallerle birlikte bir resim çektirdiler. Gizli polis “Altıncı Şube” şefi Dimitır İvanov çok gizli başlığı ile 2004’te yayınladığı “Altıncı Şube” kitabında bu resmi kitabına aldı ve yayınladı.

Ne var ki, yıllar içinde olaylar öyle gelişti ki, TÜM İYİKLERİN SONU KÖTÜLÜKTÜR atasözünü söyleyenler haklı çıktı. Şimdi Bulgaristan çatır çatır yanıyor. Fakat biz önce bu derin ve çıkış kapısını bulamadığımız tuzaklara nasıl düşürüldüğümüze bir bakalım.

Günümüz Bulgaristan politikasında stratejik düşüncenin oluşumu ve yönlendirilmesinde çok önemi yeri olan “Altıncı Şube” Şefi –D. İvanov’un kitaplarının ve basında çıkan irdeleme makalelerinin Hak ve Özgürlükler Hareketinin tarihsel rolü ile Ahmet Doğan hainliğine büyük yer verdiğine tanık oluyoruz. Bu konu neden zaman aşımına uğramıyor? Dosyalar konusu neden kapanmıyor? Ülkenin dosyalılar ve dosyasızlar, eski komünistler ve partili olmayanlar diye parçalanmadığı yetmiyormuş gibi, şimdi de Rusya yandaşları ve Rusya’ya ters bakanlar diye ikiye ayrıldık, bu da az geldi: NATO Sofya çörekleniyorum ve Şablaya konuşlanıyorum deyince, NATO-aleyhtarlığı ve NATO-sevenler çatırtıları aldı yürüdü.

Yolda yürürken başımıza kiremit düşer korkusu yetmezmiş gibi bir de top top kar düşmeye başladı ve biz artık neden, nerede, ne zaman ve nasıl korunacağımızı bilmiyoruz. Gerçek şu ki, bu kar geçen yıldan dağ başında kalmış, etkisi ve tehlikesi bitmiş tükenmiş kar değil, buzullar gibi soğuk, ürkütücü ve çok büyük tehlike ihtiva ediyor. HÖH-DPS partisi lider takımının ihaneti, dalavereciliği, şirket çemberleri, gizli servis ilişkileri,  oligarşi hizmetleri ve Bulgaristan Türkleri, Pomakları ve Çingenelerine oluşturduğu tehlike çok derin ve görkemli boyutlar aldı. Birçok gerçeklerin gün ışığına çıkarılması Başbakan ve hükümet için de son derece tehlikeli bir hal almaya başladı.

Halkımızın başına geçirilen çuval artık devletin başına geçirilmiştir.

Soydaşlarımızın, tüm kardeşlerimizin ve etnik azınlıkların ve Bulgar demokratik kamuoyunun bu gerçekleri kavraması çok önemlidir. Karşılaştırmalı yazılarla olaylara bir daha eğilmek ve son 30 yılı bir daha sık elemek istiyoruz. BG haberin sunacağı stratejik analizin hepimiz için yararlı olacağına inanıyoruz. Bu olay çözülmeden Bulgaristan’ın bunalım kuyusundan çıkabilmesi olanak dışıdır. Ele alacağımız konuları hele genç okurlarımızın yeniden ve büyük bir dikkatle okunması gerektiğine inanıyorum.

Önce “Altıncı Şube” kitabının 98. ve 99. sayfalarından kısa bir bölümü aynen tercüme ederek veriyorum:

“XX. yüzyılın 80’li yıllarının ortalarında, T. Jivkov rejimine politik mukavemet gösterme yönünde somutlaşan, Bulgaristan’daki durum üzerindeki etkisi çok büyük olan, 2 çok önemli olay meydana geldi.

Bu olayların birisi öz bakımından tamamen Bulgar icadıydı. Açıklama istediğim olay şudur; anlatmak istediğim sözüm ona “soya dönüş” süreci esnasında,  1984’ün Kasım ayında başlayan ve 1985’in Şubat ayında noktalanan bu eylemde, Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) en yüksek yönetiminin aldığı kararları yerine getirme anlamında olmak üzere, Türk ve karma soy kökenli Bulgaristan vatandaşlarının Türk-Arap isimleri değiştirildi. Bazı istisnalar dışında, baskın halinde ve sürpriz şeklinde gerçekleştirildiğinden dolayı olacak, bir yandan iktidar, öte yandan da Bulgaristan Müslümanları için bu olay huzur içinde cereyan etti.

Fakat huzur uzun sürmedi, saldırı, infilak, casusluk olayları örgütlü bir hal aldı. O zaman Bulgaristan’da Türk Milli Kurtuluş Hareketi kuruldu. Devlet güvenliği “DS” Altıncı Şubesi verilerine göre, bu örgüt kurulurken 13’ü gizli polis devlet güvenliği ”DS” faal ajanı durumunda olmakla birlikte, 102 kişi üye kayıt edilmiştir. Bu örgütün kurulduğunu bilen daha 197 kişi, kendilerine verilen ödevleri yerine getirmiştir. Devlet Güvenlik örgütü (gizli polis) “DS” Bulgaristan’da Türk Milli Kurtuluş Hareketi (BTMKH) çalışmalarını yakın takibe almıştı ve bu konuda kendisine verilen ödevleri yerine getirmiştir. O zaman yukarıdaki şekilde oluşturulan, bugünkü Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) partisinin ideologu ve başkanı Medi Doğanov – Ahmet Doğan’dır. O zaman Bulgar Bilimler Akademisi’n3 bağlı Felsefe Enstitüsünde bilimsel danışman görevinde bulunuyordu.

“Altıncı Şube” Bulgaristan Türklerinin örgütleri ile ilgili çalışmada bulunmadı. Bu nedenle bu örgütlerin faaliyetlerine değinmek ve çalışmalarını analiz etmek istemiyorum. Bu eserimde, isim değiştirmeye karşı gelişen terör olaylarına da değinmek istemiyorum, çünkü cinayet işleyen birkaç Bulgaristan Türkünün bulunup tutuklanması etkinliklerine İç İşleri Bakanlığı’nın bütün şubeleri bizzat iştirak etmiştir.

Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin bir öncüsü olduğu savunulan Bulgaristan’da Türk Milli Kurtuluş Hareketi’ni daha yakından tanıyabilmemiz için, aynı eserde yayınlanan kuruluş belgelerinden birini aynen vererek, Bulgaristan Türklerinin daha 30 yıl önce nasıl kapana düşürüldüğünü anlamaya çalışalım. Şahsi fikrimse Bulgaristan’da Türk Milli Kurtuluş Hareketi’ni kovandan çıkan ve etrafta kim varsa hepsini sokmaya başlayan arıları yeni bir sepete kapamak için kullanılan oğul otu rolü görmüştür. Çünkü sepete kapatılan ve sepetin ağzı tıkanınca hiçbir yere çıkamayan arılar kimseyi sokamaz. O dönemde Ahmet Doğan’ın rolü, işi ve hainliği bundan ibaretti.

Oğul otu rolü gören BTMKH ana belgesi şudur:

Sayfa 360:

Çağırı

OKU VE YALNIZ İNANDIĞIN VE GÜVENDİĞİN KİŞİLERE OKU!

ANCAK ÜZERİNDE KAN OLAN BAYRAK, BAYRAKTIR!

UĞRUNA CAN VEREN VARSA, O TOPRAK, VATANDIR!

NE MUTLU, BEN TÜRKÜM DEYENE!

Hey, Türk Evlatları!

Soyun ve dinin yücedir! Dünyada en iyi dil, senin anadilindir!

Birinci vazifen: Türkçe konuş! Türkçe konuşmasan, soyun yiter!

İkinci vazifen: Çocuklarını Türkçe eğit ve okut!

Evlatlarına Türklük şerefi aşıla! Dünya döndükçe oldukça, Türklüğün yaşayacağını asla unutma!

Üçüncü vazifen: Aranızdaki dargınlık ve kavgaları bir yana bırak ve Türklerin kurtuluş yolunu açan örgütümüze katıl! Kendini bizim davamıza adamalısın! Mücadele edenlere yardımlarını esirgeme!

Dördüncü vazifen: Bu devlete yardım etmeye son ver ve zarar et! İşlerini aksatmaya başla! Yok et, yık ve ateşe ver! Amansız düşmana elinden geldiğince saldır!

Beşinci vazifen: Bulgar makamlarına yardım etme, Bulgar kızlarla evlilik yapma!

Son nefesini alırken bile sırlarımızı ele verme! Hainlik eden ve Türklere kötülük yapanlara ölüm!

İLLEGAL MÜCADELEMİZE KATIL!

HÜRRİYET YA DA ÖLÜM!

ZAFERİN BİZİM OLACAĞINA İNAN!

Eminim ki, Bulgaristan Türklerinden kimsenin evinde ya da gizli bir arşivinde böyle bir çağırı yoktur. Bu çağrıyı kabul eden BTMKH’nin 102 kurucuları, bu ilkelerin yerine getirilmesi için neden hiçbir adım atılmadığını lütfen açıklasınlar, anlatsınlar. Yoksa bu belge isimleri değiştirildikten sonra ulusal direnişe kalkan Türklere karşı saldırıları şiddetlendirmeye vesile olarak hazırlanmış özel bir polis belgesi midir?  Hem Türkiye’de yaşayanlar hem de Bulgaristan’da kalalar bu konuda fikir paylaşmalıdır. Sahtekârlığa son verme zamanı çoktan geldi. Liderler kendileri ana dilimizi unuttuğu ve unutturduğu gibi Türk karılarını da boşadılar ve yerine Bulgar karısı aldılar. “Altıncı Şube” kitabında bu 102 kurucu kişinin kabul ettiği ÇAĞIRIYI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ŞÖYLE BİR YEMİN DE EDİLMİŞTİR:

Bu andı içenler lütfen gün ışığına çıksınlar. Bu kardeşlerimizin hepsi mi göçe zorlandı. Hapsi mi kaçıp gittiler! Geri dönmediler mi? Kalan varsa nerede ve ne haldedir. Hapsi mi toplama kampına atıldı. Hepsi mi “Belene” ölüm kampında ezildi ve sürüldü. Hepsi mi vefat etti? “Altıncı Şube” şefinin yazısındaki 102 kişi şişirme bir rakam mı yoksa?!

Bulgaristan’da Türk Milli Kurtuluş Hareketi üyelerinin YEMİNİ:

Ben, (…..buraya yalnız yemin edenin kendisinin bildiği dört rakam yazılır) Kurtuluş Hareketine kendi isteğimle ve kendi razılığımla üye olmayı kabul ettim.Örgütün eylem programını bütünüyle kabul ediyorum ve gerçekleştirilmesi için canla başla mücadele edeceğime Türk halkımın ve tüm arkadaşlarımın önünde yemin ediyorum.

  • Türk halkının ve Kurtuluş Hareketimizin düşmanları benim de düşmanımdır.
  • Örgütten aldığım tüm vazifeleri zamanında ve tamamıyla yerine getirmek benim temel ödevimdir.
  • Örgüt sırlarını ve arkadaşlarımın hayatını korumak benim en büyük ödevimdir.
  • Türk halkımın onuru ve şanı için hayatımı feda etmeye hazırım.
  • Bu yemine ihanet ettiğim, onu bozduğum durumda en ağır cezayı çekmeye hazırım.
  • Türk halkımın kurtuluşu ve aydın geleceği için halkım ve arkadaşlarım huzurunda yemin ettim.

Tarih:……..İmza:…….(Başparmaktan akıtılan bir damla kana basılır.)

 

Bu yeminin hiç bir sözüne neden uyulmadı!? Asıl sorun budur. Yoksa bu yemin metni yalnız Bulgar gizli polis dosyalarında mı var! .

Durup Dururken bu da nereden çıktı demeyin lütfen. Biz iyi düşünülmüş ve başımıza sapa sağlam geçirilmiş ve sonrada ipleri boynumuza bağlanmış bir çuval içinde boğuluyoruz.

Bu konuda gerçekler gün ışığına çıkarılmadan, hiçbir konuda ileri adım atmakta zorlanırız. 25 yıldan beri bize yerimizde saydıranlar olay budur ve kimilerinin saraylarda yaştıldığı gerçeği ortadadır.

Devam edecek.

Reklamlar