Osman BÜLBÜL

Tarih: 04 Temmuz 2017

Konu:  En önemli olan insan haklarının eksiksiz uygulanmasıdır.

            Avrupa Birliği vatandaşlarıyız, haklarımız eksik.

   Kolektif haklarımız neden tanınmıyor?

   Biz ikinci derece Avrupalı mıyız?

           

Hükumet ne zaman düşer?

Bu soru bir bilgi yarışmasından:

  • Polisine istediği parayı veremezse;
  • Gardiyanların maaşlarını ödeyemezse;
  • Öğretmenlere vaat ettiği zammı veremezse;
  • Doktorlar hastanede dövülüyorsa.

Bulgaristan’ında bu cevapların hepsi doğrudur.

Halk ayaklandığında demiyorum. Çünkü bizde halk ayaklandığında GETTO-mahallelere kapanıyor ve isyan enerjisi düşene kadar, kapalı tutuluyor. Ben artık bu yaşımda mahallelerin neden tek çıkışlı olduğunu da anlayabildim. Çünkü bizde mahalleler hep dere kenarındadır ve kendi kendini kuşatmış durumdadır.  Tek çıkışlı GETTO-larda giriş çıkış tek kapıdan kontrol edilir. Hatırlayacaksınız Todor Jivkov döneminde kasabaların da giriş çıkışlarına KPP- kulübeleri yapmışlar ve milisler şehirlere girip çıkan arabaların plakalarını kaydediyor, yayaların da kimliklerini istiyordu.

GETTO-mahallede bu kontrol yapılmasa da, giriş çıkışlar kamara kaydına alınıyor ve Polis Amirliklerinde canlı yayın izler gibi izleniyor.

Bulgaristan’da 05 Temmuz POLİS GÜNÜDÜR. Polis Bayramı bugün kutlanmayacak, çünkü polislerimiz grev yapıyor. Grev bir kolektif haktır. Anayasa ve yasalara göre devlet memuru olan polislere tanınmamıştır.  Yolunu bulmuşlar, bayram gününde direniyorlar. İsteklerinin başında maaşlara zam yapılması geliyor.  Bulgar’da polisin yemesi içmesi, üniforması, ayakkabı, elindeki cop, belindeki kelepçeler, ceza yazdığı tükenmez hepsi devletten. 57 bin polisimiz var. Trafik polisleri ayrı! Onlar greve gitmiyor çünkü onların ineği sağılıyor. Ceza istemeyenler, bir şeyler sıkıştırıyor. Damlaya damlaya göl oluyor. Önemli olan damlaması. ..Trafikçilerin kolektif hakları yok, rüşveti tek başına ve kişisel riskle topluyorlar. Polis kimliğini ve şerefini en onurlu koruyanlar onlar, çünkü devlete başkaldırmıyorlar.

Todor Jivkov zamanında Sınır Muhafız Alayı İç İşleri Bakanlığına bağlıydı, fakat milisten sayılmazdı. Halkın bilincinde sınır askeri, subayı, memuru olmak çok şerefli bir işti. Parası da iyi sayılırdı.  Hem o zaman vatandaş bizim sınırdan dışarı kaçmayı deniyordu. Tel örgüler de şimdiki gibi 3 metre yüksek, dikenli, kamaralı değildi. Üst üste gerilmiş 5 telin birinde elektrik vardı. Şans yakaladın mı yandın. Yunan sınırını geçmeye çalışan 134 Doğu Almanyalı tellere yapışmış, kömür gibi yanmış bulunmuştu. Bu insanlar komünist-zulümden kaçıp özgürlük ve insanca yaşama yolu arıyorlardı. Şimdi emperyalizmin yüz yıldan beri sona ermeyen sömürgecilik, yeni sömürgecilik ve dünyayı yeniden paylaşma barbarlığından kaçıyorlar. İnsanlık insanlık olalı Akdeniz ve Ege Denizi bu kadar büyük sayıda kadın, çocuk, genç erkek yutmamıştır. Bulgar sınırını geçenler az. Çünkü Almanlar daha önce olduğu gibi bu defa da aklını çalıştırdı. Sığınmacı, savaş kaçağı veya yabancı hangi ülkeden girerse orada kaydını yaptıracak ve son hesapta orada kalacak dedi. Yunan girenlerin kaydını yapmıyor. Girenlere turist gözüyle bakıyor: “Hoş Geledin!” ve çıkarken de “Güle güle!”

Bulgar’da öyle değil önce kaydı yapılacak, sonra kampa gönderilecek, kamp süresi dolunca, kamp dışında bir yerde adres kaydı yapılacak ve eline geçici kişisel belgeler verildiğinde, Sırp sınırını boylama hakkı tanınacak. Şöyle yanı sığınmacılar ülkemize birlikte, grup halinde (kollektif) girebilirler, fakat birlikte hak arama, ortaklık kurup hak arama hakları yok. Denizde herkes kendisi boğulacak.

Bulgar vatandaşlarının vatandaş hakları da öyledir. Her şey tuvalete gider gibi. Tuvalete gidenlerin kolektif hak aradığını işittin mi? Gördün mü? Yok!

Çünkü ortak eylemden bilinç doğuyormuş. Bilinçten azınlık hakları! Azınlık haklarından toplulukların kültürel, dilsel, dinsel vs ayrılma, muhtar olma, yani otonomi hakları filizleniyormuş.

Bu işi  Osmanlı zamanında Bulgarlar yaşamışlar. Okumakla akıllı olunmaz diyenler de haklı. Çünkü Bulgar Osmanlı’dan koparken Bulgar dilinde eğitim veren 2 000 (iki bin) okulu vardı. Ne yanı bu okullarda “devrim teorisi”, “ayaklanma taktikleri”, “Türk düşmanlığı”, “dostan düşman olma” dersi yoktu. Öyleyse nasıl oldu da Bulgar Osmanlı’dan kopmayı ve Tüklere düşman olmayı akıl etti?

Kuşkusuz her şeyin bir başlangıcı var.

Bulgar bu işi o zaman Yunandan çalmıştı. 1829’da Yunan çeteleri 15 bin Türk köylüsünü öldürdüler ve adalarda ve karada mallarına mülklerine kondular. Osmanlı makamları imparatorlukta bir şeyler olduğu, azınlıklarda kımıldanma başlandı, Yunan ayaklandı falan filan yaygarası kopmasın diye işe ılımlı yaklaşmış ve fazla ses çıkarmamıştı. Bulgar’ın da o zamanlar Yunan’a gidip de siz nasıl oldu da bu işi kotardınız, sırrını söyler misiniz, diyecek hali yok. Neyse işte o zaman hiç beklenmedik bir olay olmuş. Osmanlı hukuk üstünlüğünü uygulayıp katil Rumlara pranga vurup yargılamaya kalkınca “Yooook. Dur bakalım!” demişler. Diyen kim biliyor musunuz? BATI. Bugünkü Avrupa Birliği büyükleri, Batılı emperyalistler. Şöyle ki, 15 bin Türkü öldüren Rum çeteler cezalandırılmadan kalmış. Bildikleri bildik, kestikleri kestik. Mal mülke de oturmuşlar mı?! Taraftar toplamak içinse Türk düşmanlığı körüklemişler. 1800’lerin başından bugünlere körüklenen bu düşmanlık artık iyice pişmiş… ve Bulgar’a da daha o zaman geçmiş.

Bulgar’ın kafasına Rus düşmanlığı aşılayan ise Ruslar olmuş. O yıllarda gözü sıcak denizlerde olan Rus Çarları Bulgarları Osmanlıya ve Türklere karşı kışkırtırken Rum çetecilerin katilliğinin cezasız kalmasını kullanmış. “İşte görüyorsunuz. 15 bin Türk öldürdüler. Rumun en zenginleri oldular! Siz ne duruyorsunuz, demezler mi?”

ÇETE, ÇETECİLİK gibi işler, kolektif hak kullanmaktır. Bir kişi çete olamaz tabii. Bu gün bile insan kaçıran, parmak kulak kesen Bulgar haymanalar grup halinde yani çete olarak hareket ediyorlar. İş bölümü yapıyorlar. İnsan bir bankomatı tek başına çalabilir mi? Hayır. Birkaç kişi yani bir çete olmaları gerek.

Bulgar milli şuuru (bilinci)  çetecilikte gelişmiş. Demek istediğim “yargılanmayan suçlarla” dal budak salmış. Tabii ki, Dimitır Obştı ve çetesine giren diyer hırsızlar Araba Konakta Osmanlı kervanını basıp, hazine altınlarını çaldıklarında cezasız kalmadılar. Sultan D. Obştinin darağacına çekilmesini bile onayladı. Öyle de olsa, bu işi tetikleyen Ruslar “cezasız kalma” fikrini, Stefan Karaca, Panayot Hitov, Filip Totyo gibi Bulgar çete başlarının kafasına sokabilmiş…

İşlerin yaver gittiği dönemler vardır. Bulgar topraklarında da o zaman işler çetecilerden yana yaver gitmiş, çünkü  çetelerin kökünü kurutmak ödeviyle görevlendirilen Sadık Paşa zaten bir Leh masonmuş, Batıdan Osmanlıya çeteciliği körüklemek için gönderilmişmiş, başarılı olmuş, Padişahın gözüne girmiş ve Paşa olup beyaz at üzerinde Koca Balkan’da çetelerle mücadele etmeye gönderilmiş. Çetelerin şansı işte!

Bu kurallar bugün de işliyor. Bulgarda 1920’lerden beri gizli açık faaliyet yürüten İç Makedon Devrim Hareketi VMRO olarak bilinen hareketin özündeki kadro asi, diliplinli, gözü pek kadrolardır. İlk önce bir çete olarak örgütlenmişler. Sözde “adalet” dağıtmışlar. Pomak Türklere kan kusturarak zengin olmuşlar. Vurup kırıp öldürmek onların işi. Bugün savunma bakanı oldular.

Valeri Simyonov’ın başında olan “Bulgaristanı Kurtarmak için Yurtsever Cephe” örgütü de bir çetedir. Volen Siderov’un “Atakası” da.

Çok suç işlediler ceza alan oldu mu? Yok.  Çimdi çeteciliği Müslüman Türk düşmanlığı temelinde geniş kitleye yaymaya çalışırken haymana takımını, fen kulüplerini, motorlu babyıtları, işsiz lümpenleri, okuldan, hayattan atılmış ve şişeye sarılmış bir işe yaramayanları kullanıyorlar. Bu Bulgaristan’da gelişen yeni çeteciliktir. İdeolojisi Türk, Pomak, Romen, İslam, sığınmacı ve huzur düşmanlığıdır.  Ülkemizde azınlıkların kendilerini kolektif savunma hakkı yoktur, fakat hergelelerin kolektif saldırı hakkı var. Polisin hergele takımını tutuklama hakkı yasaldır, fakat polis  emirsiz iş yapmaz. Emir verecek olanlar ise Valeri Simyonov, Krasimir Karakaçanov ve Volen Siderov olunca ve Boyko Borisov onlara çadır gerdikçe, bu işllerin sonu ne olur?

İlk soruya dönüyorum: Bizde hükümet ne zaman düşer?

İkinci soru: Elektrik faturaları % 20 zamlı gelince 13 Mart 2013’te istifa eden, siyasi ve parlamenter bunalıma takılınca 27 Ocak 2017’de ikinci defa düşen Borisov,  ne bekliyor?

Ve üçüncü soru: Biz Bulgaristanlı Türk azınlığı kolektif haklarımızı kullanma hakkımızı ne zaman elde edeceğiz ve ne zaman kullanmaya başlayacağız. GETTO- mahallelere kapanmak çözüm olamaz…

Asenovgratta tutuklanan 8 kişi hemen serbest bırakılmalıdır.

Sivil kişilerin kendini savunması  suç sayılamaz.

Oku ve okut!

Reklamlar