Dünya Türk Medyası Almatı’da

Uçağımız İstanbul Sabiha Gökçek Havaalanından havalandı ve 6 saat sonra Almatı ya indik. Uçak yolculuğunda bulutlar kendi esrarlı yerini kaybeder. Ulaşılmaz olmalarından kaynaklanan bir hayranlığımız vardır bulutlara. Ama şimdi bulutların üzerinde havayla dans etmiş bir şövalye olarak bulutların öyle çok yüce şeyler olmadığı hissine kapılırsınız. Ayrıca kuşlarında istediği yöne uçabilmelerinden başka, uçağı binen insanlardan daha hür olduklarına inanmazsınız artık. Uçaktan insenizde hürriyet bıçakla kesilir gibi kesilmez, tekrar kalkacağını bilmek teselli eder insanı. Ama her şeye rağmen yine de uçaktan inmek her şey için yeni bir başlangıçtır. Dilerim uçağa yeniden binişim her şeyin bitişi olmaz. Uçaktan indik bizleri kapıda Kazakistanlı kardeşlerimiz güler yüzleri ile karşıladılar. Aramızda kucaklaşmalardan sonra otobüslere binerek kahvaltı yapmak için yola çıktık.

Uçaktan Bozkırı kuşbakışı göremedim. Ne atların, ne geyiklerin koşuşunu ne de doğanların tavşanları kovalayışını… Uçaktan son çıktım. Bu, Kazakistan’a ikinci gidişim. Ata cennetim kucaklıyor beni. Arkadaşlarım bu kutsal toprakların nefis havasını benden önce nefes etmeye başladı.

Sabah ferahlığı kucakladı beni de.

Kazak güneşi bizimkinin aynı…

Bu günlerde aslında soğuk olması gerekirmiş amma bizim gelmemiz havayı da değiştirmişti.

Almatı havası Kazakistanlı kardeşlerimizin coşkusu, kardeş ülke ve kucak dolusu sevgi ile karşılama.

Modern uçak limanından çıktık otobüse bindik ve yarım saat sonra bir Türk lokantasında “Hoş geldiniz” kahvaltısı yaparak birer sabah kahvesi içerek uykuyu unuttuk. Almatı da sokaklar canlandı. Uyanan kadim şehir gazeteci baskınına hazırdı. 20 milyonluk İstanbul’dan 3 milyonluk Almatı’ya ısınıp haşır neşir olmamız güneşin yükselmesiyle oldu. Orta Asya incisi Alarau Dağları platosuna serilmiş, çevre tepeler kar yüklü. İlk dikkatimi çeken insan emeğiyle yaratılan şehirle doğanın güzellik yarışı oldu.

Türk Dünyası Gazeteciler Federasyonu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Vakfı’nın öncülüğünde geçekleşen Türk Dünyası 3. Gazeteciler Şurası için önemli bir olay oldu. Heyetimiz, bağımsız Türk Cumhuriyetlerinden 46 sivil toplum örgütü ve Türkiye’den TV-Medyaları temsilen ve yarını kucaklamış yeni kamuoyunun ifadecisi olarak bir aradaydık. Bir hafta süren bu seyahat şöleninde Türklüğümüzün en derin kaynaklarından doya dola içecektik.

Türk Dünyası’nın en büyük şehri İstanbul’dan Orta Asya Mekke’si olarak ün yapan Almatı’ya yolumuz 6 saat sürdü. Biz Türkler İslam ve nüfus olarak yer kaşarının üçte birine yerleşmişiz. Kazakistan kozmopolit bir ülke, nüfusun % 25’ farklı etniklerden oluşuyor. Burada Ruslardan başka, Ukraynalılar, Almanlar da yaşıyor, ayrıca Kardeşlerimizden Özbekler, Uygur ve Tatarlarda bulunuyor. Hepsi ortak bir tarihin üzerinde farklı bir nakış oluşturuyor.

Kazak sözcüğü sert, özgür, yiğit anlamına gelir. Doğası gerçekten sert, insanlarıysa özgür ve yiğit. Özgürlük öyle yumurtadan çıkan bilicin cık cık sıçrama serbestliği gibi bir şey değil. Bir defa Çengiz Hanın ikincisinde de Bolşevik komünizminin pençesinden kurtulmayı başaran mert ve gururlu bir halkın bilgeliği yaşıyor burada.

Şehir ismini 1921’de almış. Elma diyarı olduğundan dolayı “Elmaların Atası” yani “Alma Ata” demişler. 2017 Dünya Türk Gazetecileri 3. Uluslararası Şurası Almata yani Almatı’da toplandık. Şehrin en güzel parkında elma anıtı var. Ebediyet anlamını sembolize ediyor.

Kazakistan’ın yüz ölçümü yaklaşık Türkiye’nin dört katı. Haritaya baktığın zamanda Avrupa kadar büyüktür. Nüfusu 16 milyon. İstanbul Türkiye için neyse, Almatı’da aynı konumda. Ticaretin kalbi. Burada halk Kazakça ve Rusça konuşuyor. Türkçe anlaşabilirsiniz. Almatı İstanbul’dan 4 saat ileri. Kazak güneşi bizimkinin aynı.

1997’de Astana Kazakistan’ın yeni başkenti ilan edilmezden önce ülkenin en güzel şehri Almatı idi.

Şehrin siluetini belirleyen gökdelen, yüksek konut, tarihi binalar, otel, minare ve kilise kubbeleri. Her adımda Batı ve Türklük dokusu var. Buradaki 2 410 Türk şirketi çarşı pazarla birlikte inşaat sektörüne egemen olmuş.

Orta Asya’nın kıtasal başkentini çevreleyen tepeler bir beyaz çelenk gibi. 200 yaşında olan modern kentin caddelerinde sıkışıklık yok. Eski başkent genç neslin nabzıyla yaşıyor. Burada Almatı’da bulunan Atatürk ve Özal caddeleri çok canlı.

Kazakistan 66 Üniversiteli bir ülke. Orta Asya ve Sibirya teknolojik devrimi burada kaynıyor. Bunların en gözdelerinden 22’si eski başkentte bulunuyor. Şehri bir ulusal kültür merkezi olarak belirleyen toplam 39 cami arasında 3 bin kişinin aynı anda ibadet ettiği yeni cami, ulusal ve yerel kütüphane, kültür merkezi, tiyatro, opera, bale, patinaj ve başka spor tesisleri ve kültür parkları yüksek mimar eserleri olarak da çok etkileyici. Anakent yalnız Kazakistan’ın değil, Orta Asya Müslümanlarının adeta Mekke’sidir.

Sönmeyen ateşin anlattıkları.

Almatı’nın gezip görülecek yerlerinin başında ebedi ateşin yandığı, Panfilov anıtının yükseldiği, altın adam anıtının parladığı, atların step rüzgârıyla yarış ettiği, huzur ifadesi rengârenk çiçeklerle bezelinmiş berrak göletlerin rasathane gibi gökyüzünü süzdüğü, anakentin adını aldığı ve ülkenin bereketli topraklarının simgesi elmaların süzüldüğü, güvercinlerin seker gibi uçup konduğu bir parkta toplu resim çektik.

Sönmez Ateş Sovyet halklarının Hitler faşizmi üzerindeki zaferini yaşatıyor. Her yıl 9 Mayısta burada Zafer Bayramı kutlanıyor. Kazakların tarihi bu son ve en büyük zaferindeki rolü ve payı çok büyük. Hatta paha biçilmez ölçüde görkemli…

Önünde başını saygıyla eğen ziyaretçisi eksik olmayan “Panfilovcular Anıtı.” Bu anıt, 1941’in en sert kış günlerinde, 28 Kızıl Ordulu Kazak kahraman General Panfilov komutasında, Moskova ön savunma hattında faşist saldırganı yerine mıhlayıp, savaşın ve tarihin yönünü değiştirdiğine ölümsüz bir simge. Kazak kahramanlara Panfilovçu demişler. Hepsi komutanlarının adı ve şanıyla yaşıyor. Onların kahramanlığını sözle anlatmak çok güç. Olay, birçok kitaba konu olmuş, 2016 yılında filmleştirilmiş bir eşsiz kahramanlık öyküsü…

Buzlu kirpikler birbirine yapışmış. Etraf bir metre kar. 280 binlik Alman ordusu Moskova kapılarında. Bin topla birden ateş ederek zorluyor koca şehri. Gülleler Kızıl Meydan’a düşüyor. Ön kıta 54 Alman tankı Moskova’ya girdi girecek. O günlerde caddeleri ıssız şehir düşseydi, yalnız Asya değil, tüm dünya faşist çizme altında ezilecek, uygarlık dediğimiz birkaç yüzyıl küllük olacaktı. Esir halklar hiç kuşkusuz köle gibi çalıştırılıp yok edilecekti. En modern silahlarla donatılmış 280 kişilik Alman ordusu Kremlin yıldızını görürken General Panfilov emrindeki 28 kahraman Kızıl Ordulu Nazi tanklarını top ateşiyle paramparça ederek sürü sürü saldıran Alman gücünü durduruyor. Saygıyla eğildiğimiz anıtın önünde çiçekler asla solmuyor, ata kentin şeref caddesince çiçek halısı uzuyor. Almanlar üzerinde kazanılan büyük zafer Kazak halkının da zaferidir. O dehşetli yıllarda ata toprağımızın köy ve kasabalarında erkek kalmamış, Kazaklar cephenin her çukurunda düşmana kök söktürmüştü. Zafer kuşlar gibidir her ağaca konmaz. Bu Ata toprağımız da yenilgi nedir bilmez…

Bir asrın en büyük olayının tarihini 70 yıl sonra tepe takla yaparak Kızıl Ordunun, saflarındaki çok kalabalık Türk gücün, dolayısıyla Kazakların rolünü azaltmaya küçümsemeye çalışanlar yanılıyorlar. O zaman dünyanın çelişkisi Faşizm ve Bolşevizm arasındaydı. Yenilip ezilen Fransızların, bombalanınca paniğe kapılan İngilizlerin, İkinci Cepheyi açmayı geciktiren Birleşik Amerika’nın rolü sonuç belirleyici olmamıştı. Hatta Japonlara Doğu Cephesini açtırmayan ve saflarındaki er ve subaylardan çok büyük bir kısmı Kazak olan Üçüncü Sovyet Ordusunu Sibirya’dan Stalingrad, Leningrad ve Moskova ceplerine aktarıp Almanları yenen Batı değil, bu toprakların yerli halklarıdır. Geçen asır Bolşevizm faşizmi yalnız cephede değil, ideoloji olarak da yok etmişti. 54 düşman tankını Moskova önüne gömen gücün içinde Moskova’dan Berlin’e bütün zaferlerde Kazak bahadırlar olması, savaştan sonra Kazakistan’a dünya siyasetinde yeni bir rol kazandırdı.

Türk Dünyası Gazetecileri olarak bu “Ponfilovcular Anıtı” önünde toplu fotoğraf çektirmemiz olayın bu günkü görkemine anlam kazandırıyor. Orta Asya’daki barışın temellerinde Türk halkların sarsılmaz savaş kardeşliği var. 1945’te Berlin’de Reistag Binasına Zafer Bayrağı diker erin bu topraklardan olması hepimiz için ayrı bir gurur kaynağıdır.

Altın Adam Anıtı’ndan doğan özgürlük ruhu

Kuşkusuz bütün “kardeşliklerden” adalet ve eşitlik doğmaz. Bu gerçek 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasına ve Kazakistan Cumhuriyeti başta olmak üzere, bağımsız ve egemen 7 Müslüman Cumhuriyetin doğmasına neden oldu. Bozkırlara ve Sibirya’ya yayılmak isteyen Rus Çarlığı ve Sovyet iktidarının yükünü uzun zaman taşımak zorunda kalan Türk halklarının ezgi ve zülüm rejimini başarıyla silkmeyi başardı. Bu, ata toprağıma ikinci gelişim. Serpilip açan yeni umudu sokakta rastladığım gençlerin aralarında Kazakça konuşmalarında hissediyorum.

Gençler Rusçayı ikinci dil olarak kullanıyor. 27 yıl gibi kısa bir sürede Kazakça yerleşmiş, bilim, edebiyat ve sanat dili olarak sevilmiş. Ziyaretimiz esnasında Kiril Alfabesinden Latin Alfabesine geçiş ilan edildi. Kazak dilinde Latin yazısıyla ilk gazeteler çıktı. Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in “Yıllar ve Düşünceler” adlı eseri yeni Kazak alfabesiyle yayınlandı. Önce aydınlar tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Kazak halkı yeni atılımlara başladı. Öncelikle halkı birbirine kenetleyen anadilde iletişim kolaylaşıyor. Kültürel bütünleşme yapılanıyor, güçleniyor. Yeni atılımlar gücünü geçmişten alıyor. Şimdi 25’inde bir bahadır.

***

Ata anakentimizde bir de “Altın Adam Anıtı” var. Rivayetlere göre, cinler altından kaçarmış. Ünlülerin şan ve şöhretini ebedileştirmek, Kazak halkının ruhunu sonsuza dek yaşatmak için kabirlerine altın kap kacak ve ziynet koyuyorlarmış. Bu tip 9 gömü bulunmuş. Bir prenses pul pul altın elbiselerle gömülmüş. Halen şehir müzesinde sergileniyor.

“Altın Adam Anıtı” Kazakların kazaklık anıtıdır. 1986’da anıt önünde meydana gelen ve o zaman dünya kamuoyundan ısrarla gizlenen büyük gençlik direnişine “Jeltoksan” adı verilmiş. Bu değim olayların Aralık ayında olduğunu anımsatır. Bundan tam 31 yıl önce Bulgaristan’da isimlerimizi değiştirip kimliğimize çullandıkları o kanlı Aralık günlerinde biz de ayaklanmıştık. “Soya dönüş” sürecine halk tepkisi 24 Aralıkta patlamıştı.

O karlı donlu günlerde kızlı erkekli Kazan gençler Altın Adam Heykeli dolayında birbirine kenetlenmiş. Direniş kuşağı böyle oluşmuş. Zamanını dolduran Bolşevizm ve totaliter komünizmden kurtulup özgürlük ve demokrasi için direnmişler. Sovyetler Birliği dışında bağımsız ve egemen bir Kazakistan için halk mücadelesi böyle kanatlanmış. Faşizmi yenen dedeleri gibi merhametsiz ve cesur gençler, 70 yıl sonra zulüm eden rejime ilk büyük darbeyi indirmişler. Yalanlara kanmayan ve boş vaatlere inanmayanlar gece gündüz anıtın ruhsal alanından çıkmayıp halkın desteğinden güç almışlardır.

O yıllarda “açıklık” ve “değişiklik” rüzgarı estiren M. Gorboçov askeri uçaklarla Moskova’dan Almatı’ya 70 bin komando göndermiş, şehir işgal edilmiş, halk evlerine kapanmış, aralığın en soğuk gün ve gecelerinde çırçıplak soyulan Kazak gençler haftalarca aç susuz soğuktan kaskatı donmuş ama yılmamış, gözleri umut yıldızı gibi parlamıştır. Hastalanmışlar, kızlar daha sonra doğum yapamamış, erkekler de baba olamamışlar. Kazak halkının yenilmez ruhu yok edilmek istenmiş, ama ayakta kalmış, yaşıyor. 1991’de bağımsızlığını ilan eden ve egemen Cumhuriyet olan bu Orta Asya Türk Cumhuriyeti öyle bir kükremiş ki, işitip gören parmak ısırıyor.

Kısa kısa bilgiler;

Almatı de Merkez Cami. Central Mosque (Merkez Cami) Almatıda bulunan en büyük cami. 1999 yılında yapılan yapıda Timur’un mimarisi kullanılmış. Etrafında külliyeler, ufak çapta dernek ve dersliklerin de bulunduğu cami; işportacıların oldukça fazla bulunduğu bir yerde yapılmış ya da işportacılar cami yapıldıktan sonra burada kendilerine yer bulmuşlar.

Geleneksel müzik aletleri müzesi, Almatı

Almatı de bulunan müzeleri de gezme olanağı bulduk. Bunlardan biri Geleneksel müzik aletleri müzesi. Bu müzede geçmişten günümüze halk müziği enstrümanları sergileniyor. Aynı zamanda Kazak kardeşlerimizin de ünlü ozanlarının heykelleri de bulunuyor.

Tabiat müzesi

Bu müze Milli Bilimler Akademisi içinde bulunuyor. Bu müzede en önemli figür Altın Elbiseli Adamdır.

Almatı ünlü Arbat sokağı

Burada ressamlar resimlerini sergiliyorlar. Burada isteyen ressamlara ücreti karşılığı kendi resminizi de yaptırabilirsiniz. Ayrıca gençler de müzik ve dans gösterileri de sergiliyorlar.

Büyük Almaatı gölü

Deniz seviyesinden 2510 metre yükseklikte dağlar arasında kalmış, eşsiz turkuaz rengi ile her mevsim ayrı güzel yansımalarıyla çok güzel bir manzara oluşturuyor. Suyu içme suyu olarak kullanıldığı için göle girmek veya çok fazla yaklaşmak dahi yasaktır. 24 saat gözetim altındadır.

Alatau dağı

Alatau dağı kışın karlarla kaplanıyormuş ve ta ki yaz aylarına kadar burada karlar kalkmıyormuş. Bu dağ üzerinde bulunan Çimbulak kayak merkezidir. Burada teleferik ve telesiyej bulunuyor. Kış ayları burası kayakçılar için ideal bir yerdir.

Birinci yüzyıl Orta Asya tarihi anlaşılan yıllar sonra yazılacak.

Aslında 1917’de Ekim Devrimiyle başlayan, 1991’de sona eren, Lenin ve Stalin zulmüyle damgalanmış, ayrıca yarısının mezar taşı olmayan 100 milyon kurban. Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde ikamet eden 25 milyon Rus, anlaşılan vicdan azabı çekiyor olacak ki, bölgeden çekilmiş. 5 milyonu Kazakistan’dan ayrılmış. Kazakistan ata köklerine dönüyor…

Bu ziyaretimizde Türk Dünyası Medya Temsilcilerinden Başkanlar bir araya gelerek Türkiye Gazeteciler vakfı başkanı Yılmaz Karaca ile birlikte Almatı vali Yardımcısını ziyaret ettik. Güzel bir karşılaşma ve sohbet sonrası Almati TV’ye geçildi. Birlikte resimler çekildi. Tüm ekip bir araya toplandık. Kısa bir şehir içi turu da atarak derin ve unutulmaz izlenimlerle uçak alanına yollandık. Devamı – İkinci durağımız Çimkent-Türkistan.

Reklamlar