Raziye Çakır

Biz Bulgaristan’daki tüm diğer azınlıklardan farklıyız.

Biz Bulgaristanlı Türkler edebiyatı olan bir azınlığız.

Şairlerimizden Durhan Hasan Hatipoğlu, 25 Mayıs 1937 yılında Bulgaristan’ın Hasköy ilinin Hocaköyü’nde (Rabovo) dünyaya geldi. Sofya’daki Türk Pedagoji Okulu’nu bitirdikten sonra (1955), Sofya Üniversitesi Doğu Dil ve Tarihleri bölümünden mezun oldu. Kırcaali’de öğretmenlik, tiyatro yazarlığı ve tiyatro müdürlüğü görevlerinde bulundu. Şiir denemelerini öğretmenlerin ve yerli sanat tutkunlarının takdir ve teşvikleriyle sürdüren Hatipoğlu’nun ilk şiir kitabı “İnsan Kardeşlerim” 1965’te Sofya’da yayınlandı.  Şairin kaleme aldığı  “Kel Başa Şimşir Tarak” (1967), “Kaleydeskop” (1980), “Fiş Fiş Efendi” (983) tiyatro oyunları Bulgaristan Devlet Tiyatrolarında Türkçe ve Bulgarca olarak oynanmıştır.

Ayrıca düz yazıları, Bulgarca ve Türkçe çevirileriyle de tanınan şair 1985 soy kırımında görevinden alınmıştır. 1989’da zorunlu göçe tabii tutularak Türkiye’ye göç etmiştir. Bir sezon Trabzon Devlet Tiyatrosunda müdürlük görevinden sonra, İstanbul Beylerbeyi Hacı Sabancı Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmış ve emekli olmuştur.

Yaratıcının “Kanlı Horon” ve “Yalancının Mumu” adlı tiyatro oyunu da mevcuttur.

 

Şairimizi şiirlerinden bir demetle anıyoruz.

 

DOĞDUĞUM TOPRAK

Doğduğum toprak

Sıcak bir ocak gibi

buğulu.

Doğduğum toprak

Alabildiğine yaldızlı

ve de kara…

Şimdi bahar.

Şimdi sular

Enine boyuna

Aldı yürüdü

tomurlanan dallara.

Yer ve gök –

Bir renkte,

Bir boya:

Gökte evren,

Yerde deniz,

Ve biz

Dorukların zirvesinden

Seyrederiz

Bu yerleri

Doya doya.

Ürüm ürüm yalılarda

Öbek öbek dağ köyleri

Biz ölüsünü de bilirsiniz,

Dirisini de

Bu yerlerin.

Rodoplar –

Çocuksu rüyalarımda

Bir yaprak tütün;

Rodopla –

Irmak ırmak dağlarıyla

Çarpan kalbidir

Memleketimin

Rodoplar –

Her çalısı, her çiçeği

Sancımıza bir serrah;

Rodoplar –

Her taşının altında

Gizleniyor bin macera!..

Doğduğum toprak

Alabildiğine doruklu

Ve de kara.

Şimdi bahar,

Şimdi bir rahatlıktır, basar

Ilık bir kızıllıkla

Rodoplara.

1965

 

(Totaliter Jivkov rejimi kurbanı 

 Şair dostum Penü Penev’e)

 

Saçlarını rüzgar taradı iskelelerde,

Omuzlarında yıldızlar ışırdı kocaman, iri;

Bir yıldırımlıktın sen yıldızların çarpıştığı yerde

Gerili antenler örneğin, uyanık, diri.

 

Şimdiyerin dibine doğru büyüyorsun.

1959

 

VURDULAR

Soykırım şehitlerine 

Vurdular,

Gökyüzünden saf saf olup üç melek indi;

Vurdular,

Gözleri gülmek, elleri sevmek içindi.

 

Vurdular,

Kızıl bir karanfil açtı sol kaşının başında;

Vurdular,

Numaralı, prangalı, henüz yirmi yaşında.

 

Yatıyor,

Güdümlü bir mermi gibi yumulmuş eli;

Yatıyor,

Kınında bir hançer gibi ağzında dili.

 

Yatıyor,

Yıldız kaydı, izi kaldı göklerde;

Yatıyor,

Ebediyen mezarı var yüreklerde!

1985

 

GÖÇMEN EVLERİ

Toprağı, tozu rafta

Dağılmış bak un gibi

Ağlıyor göçmen evi

Boşanmış hatun gibi.

 

Yalnızlık dört tarafta

Başlayıp bitmeyen düş;

Susuyor göçmen evi

Konu komşuya düşmüş.

 

Bir gariplik yüzünde,

Tek katre gülüşe zar.

Kaybolmuş neşe, zinde,

Sanki canlı bir mezar!

 

Miyav, miyav, camında

Feryat etti birisi.

Sadık kalmış yurduna

Baktım: Ev kedisi.

 

Kapanmış, açılmıyor

Kapısı koca taştan;

Yummuş gibi yüzünü

Komşulara utançtan.

 

Hali kalmış odalar

Sesiz sessiz in gibi;

Ağlıyor göçmen evi

Kimsesiz yetim gibi.

1969

 

KÖYLÜLER

 

Oturmuşlar bahçenin güneşten yana kısmına

Ayrık tarlası gibi muşmul yanık yüzleri.

Ah, siz bilmezsiniz köylüler…

 

Sofraları gibi zengindir yürekleri

Buğdayın yalazı, mısırın burçağı, yoncanın dili,

Yaz altı ay dolarlar başlarına mendili.

Ören’de alaf, Karabük’te gündöndü, Gemlikte tütün

Anızda körelmiş bir orak gibi elleri.

 

Günü bütün yağmuru konuşurlar.

Yağmuru konuşurlar, içerler kahvelerini;

Bilirim kalplerinin en ince yerini:

Kızın çeyizi, gelinin duvağı, damadın potini;

Benden sorun siz köylü milletini.

 

Gün doğurmazlar üstlerine bir ömür boyu,

Kuşluktan önce açarlar radyo haberlerini:

Viyetkong’ta harp, uzayda mekik, Filistin’de ölü,

Leşleşmiş yatar Hindişin’de yarı çıplak köylü

Dünyamız yine barut kokuyor derler.

Barut kokuyor, derler, ,işe giderler.

 

Oturmuşlar bahçenin güneşten yana kısmına,

İlk göz ağrısı gibi severler ziraatı, ürünü;

Kır işini, hayvanın hasanatın türünü,

Düşündükleri hep iyilikten, güzellikten yana.

1971 yılından

Reklamlar