Tarih 30 Temmuz 2018

Yazan: Nеdim AKIN

Konu:   Amerika, dünyayı beyaz ve siyah görmeye devam ediyor. 

Ya biz ya onlar oyununa devam ediyor.

Bu oyunda daha önce dе sonuç her zaman SIFIR olmuştur.

Sert söylemli ve aşırı uca (marjinale) kaçan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) politikası şimdiki Başkan Donald Trump’la başlamadı.

Tarihte güçleri dengeleme siyasetinin temelleri, 30 yıl savaşını sonlandıran, 1648 Vestfalya Barış Antlaşmasıyla atılmıştı. O Antlaşmayla Avrupa’da en küçük Prenslikler bile bağımsız devlet statüsü kazanmış, büyüklerin küçüklere dayatma ve yaptırım politikası yasaklanmıştı. İnsanlık için bu büyük kazanıma, dev düşünür Voltiare şöyle demişti: “Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu “artık ne Kutsal ne Romalı ne de İmparatorl”

(Azınlıklar azınlık olduklarının bilincine varmazdan önce dinsel hakları sanki daha titiz savunulmuştu.)

***

1878’de kurulmazdan önce ABD bir göçmen ve koloni ülkesiydi. Thomas Jefferson İnsan Hakları Bildirgesini yazmazdan önce, uzun bir kölelik ve sömürge dönemi yaşadı. Dünya zirvesine tırmanınca küremizi kendine boyun eğdirmeye çalıştı. Biz bu gün Amerikan Çağı’nın sönerken fırlattığı lavlardan yanmamaya çalışıyoruz…

***

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ekonomik ve askeri güç olarak çok büyüdü. Soğuk Savaş yıllarında (1945-1989) Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile dengeliydiler. SSCB’nin dağılmasıyla (1990) ABD tek kalem küresel lider oldu. Ne ki, 1991’de dağılan devletlerden çoğu kendi aralarında Bağımsız Devletler Antlaşması imzalayarak ve daha sonra Şanghay Birliğine katılarak bölgesel dev güç statüsü elde ettiler. Günümüzde artık en az ABD gücüne denk birkaç ittifak (birlik) kurulması muhtemel oldu. Bunlardan birisi, Rusya, İran ve Türkiye gibi üç egemen devletin birliği olarak biçimleniyor. Yazımızın konusu budur.

Yakın Doğu (Suriye) bunalımına çözüm bulmak için, Kazakistan’ın Başkenti Astana’da baş başa verip masaya oturan bu üç güçlü devlet, aynı zamanda ABD’ye karşı oluşan yeni küresel dengeleyici gücü doğurdu. Bu birlik günümüzde güç toplamaya devam ediyor.

ABD- Başkanı  D.Trump ekibi 2017 başında Beyaz Saraya girdi. İlk anda ürktü ve kudurdu. İlk işi Venezüella’nın iç işlerine karışmak oldu. Komşu Latin Amerika ülkelerine petrol satmasını yasakladı. Anayasa ve yasa değişiklerini engelleyerek iç işlerine müdahale etti. Ticari yaptırım uyguladı. Venezüella halkını açlık sınırına itti, karne sistemi uygulattı.

Ardından Rusya-Almanya “Kuzey Akım” doğal gaz boru hattı inşaatının durdurulmasını istedi. Yaptırımlarla, Rusya’nın demiryolu, gemicilik, metal ve madencilik gibi kilit sanayi sektörlerini de hedef aldı. Bu uygulamalarla Rusya’daki petrol şirketleriyle iş yapan yabancı şirketlere de kısıtlamalar getirmeyi öngördü.

Ardından İRAN-ABD Nükleer Anlaşmasını tek taraflı bozdu. İran’a ambargo rejimine döndü. Bu yaptırımı AB ve NATO müttefiklerinden de istedi. Bu müttefiklerden birisi 18 Şubat 1952’den beri NATO üyesi olan Türkiye Cumhuriyetidir. ABD İran’la doğal gaz ticaretimizi yasaklamak istiyor. Doğal gaz transiti de bu arada birçok konuda engelleme uygulaması beklenebilir.

ABD kabul etmek istemese de, 21. Yüzyılda dünya hızla değişti. Soğuk Savaş Döneminde, Başkan Ronald Regan (1981-1989), Sovyetler Birliği’nin enerji sektörünü tökezletmek amacıyla bu ülkeye petrol sanayi teknolojisi ambargosu uygularken susan Rusya, şimdi ABD’ye karşı yaptırımlar uyguladı.  Kırım’ın Rusya Federasyonu tarafından 2014’te ilhak edilmesinden sonra Başkan Barak Obama (2009 – 2017) Rusya yaptırımlarına Avrupa Birliği’ni (AB) de dahil etti, fakat değişen bir şey olmayınca ambargo siyaseti sökülmeye başladı. Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovenya gibi ülkeler Rusya ile ticareti sürdürüyor. AB ülkelerinden daha fazlası ambargonun kaldırılmasında diretiyor.

ABD’nin sert önlemlerini, Anlaşma bozmasını,  tavır değiştirmesini dinlemeyen ve seçtiği yoldan ilerleyen ülkelerden biri de İran.

Her zaman Türkiye’ye istediğini yaptırabileceğini hayal eden Beyaz Saray, 15 Temmuz 2016 FETO askeri darbe denemesinden sonra Ankara’ya gözdağı verip, oluşan Rusya-İran- Türkiye küresel dev güç birliğini bozmak için, Türkiye’nin Rusya’dan “CC 400” savunma füzeleri almasını yasaklamak gibi bir sürü yeni yaptırımlar denerken, 25 Temmuz’da bunlara yenisini ekledi.

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence yaptığı bir konuşmada; “ABD Başkanı adına konuşuyorum. Erdoğan’a mesajım var: Rahip Andrew Brunson’ı derhal serbest bırakın, yoksa sonuçlarına katlanmaya hazır olun. Eğer Brunson serbest bırakılıp ABD’ye gönderilmezse, Brunson serbest bırakılana kadar ABD Türkiye’ye çok ciddi yaptırımlar uygulayacaktır’’ dedi. Yenilir, tutulur bir tehdit değil bu! Cumhuriyet tarihimizde ilk defa, bir Cumhurbaşkanımız açık bir biçimde tehdit edilmiştir.

Türkiye benzer olayları ilk defa yaşamıyor. 5 Haziran 1964 tarihinde ABD Başkanı Lyndon B. Johnson (1963-1969)   T.C.  Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye gönderdiği bir mektupta Kıbrıs’a yapılacak müdahalede ABD silahlarının kullanılamayacağı belirtmişti.

O zaman bu mektuba cevaben; İnönü “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye bu dünyada yerini alır” demişti ve işte o günler artık geliyor. Bedeli, Soğuk Savaş’ın (1947-1989) sürdüğü yıllardı! Türk-ABD ilişkileri en kötü seviyesine indi. Ayrıca İnönü, koltuğundan da oldu!

Yeni baskı önlemleri sırada:

Sadece ABD Başkan Yardımcısı Pence de değil. ABD Başkanı Trump da attığı tweetlerde “Rahip Brunson hemen serbest bırakılmazsa, Türkiye’ye kapsamlı yaptırımların uygulanacağını” ifade etti. Neredeyse ABD Başkanı Trump’ın tweeti ile eş zamanlı olarak ABD Senatosu’nun, Türkiye’ye uluslararası finans kurumlarınca yeni kredi verilmesinin engellenmesi için bir yasa tasarısının haberi geldi. “Türkiye Uluslararası Finans Kurumları Yasası” adlı tasarı; hem Cumhuriyetçi hem de Demokratlardan oluşan altı senatörün imzası ile şekillendi. Bu saldırılar, “Gezi Olaylarından” beri tırmanıyor. Mali boyutları, kur ayarlaması ve enflasyon almış başını gidiyor. Türkiye çember içine alınarak çok zor günlere itilmek isteniyor.

Askeri açıdan bakıldığında, omurgası kırılan PKK, DEAŞ, YPG ve FETO gibi terör örgütleri için Suriye’ye taşınan binlerce uçak ve TIR askeri mühimmat git gide kullanılmaya başlıyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkenin Doğu ve Güney Doğu bölgelerinde, “Zeytin Dalı” gibi barış harekâtlarıyla ülke dışında bulunmasını fırsat bilen ABD Bulgaristan’ı da önemli bir askeri üs haline getirerek yığınak yapmaya devam ediyor.

Balkanlarda ABD’nin Bulgaristan’la flörtü devam ediyor. ABD ile Bulgaristan arasında 2006’da imzalanan Hava Üslerini Kullanma Antlaşmasına göre, ABD “Graf İgnatievo” ve “Bezmer” hava üslerini kullanmakla birlikte, “Novo Selo” poligonunda ve Aytos bölgesindeki depolarda savunma amaçlı teçhizatla 2 500 asker yerleştirebiliyor. BG Savunma Bakan Yardımcısı hava üslerinin kullanılması anlaşması süresinin 10 yıl uzatıldığını açıkladı. Bulgaristan’daki “Novo Selo” üssünde görev yapan, ABD Deniz Piyadelerinin 4 adet M 1 “Abrams” tipi savaş tankı ve bir dizi ağır silahla donatılacağı bildirildi.  Bulgaristan Savunma bakanlığı 120 ABD askerinin hali hazırda üste bulunduğunu, 80 tankın ve büyük miktarda savaş aracının da üsse ulaşacağını resmen açıkladı.

Yorumların değerlendirilmesinden çıkan sonuç şudur.

Bulgaristan ABD ile olan bu yakınlığının karşılığını Makedonya’nın topraklarının yarısını topraklarına katarak taçlandırabilir. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında Almanya ile yakınlaşması bu sonucu doğurmuştu. Şu da bilinmelidir ki, gerginliğin hiçbir ülkeye faydası olmayacaktır.

80 bin Makedon’a neden Bulgar kimliği ve kırmızı AB pasaportu verildiği artık anlaşıldı. Türklerin neden vatanlarından sürekli kovulduğu da gün gibi ortada! Öyleyse Bulgaristan’da yaşayan etnik azınlıklara da anavatanlarıyla bütünleşme hakkı tanınsın!

ABD kendine rakip güç oluşmasını engellemek için bu ittifakların omurgası olan ve yeni dengede önemli rol alan devletlere karşı sınırlayıcı (yaptırım) yeni yeni tedbirleri aldı. Hatta birçok başka devleti de benzer önlemler almaya zorluyor.

Bölgenin en barışçı devleti olan Türkiye “Arab Baharıyla” yakılan komşu ülke halklarının, Tüm Müslümanların umududur.  Müslüman dünya 21. Yüzyıl çok büyük yaralar alarak girdi. İrak faciasından sonra Suriye katliamları, uluslararası terörün sınırlarımızı zorlaması, göçmen ve sığınmacı faciasına, bölgenin tek hakimi ve hükümdarı olmak isteyen Amerikan’ın dayatmaları sakin ve huzurlu dünyamızı bir o kadar karıştırabilir ve mazlum halklara kan ağlatabilir.

İran ile ticaret yapmayacaksın demek bağımsız ve egemen Türkiye Cumhuriyetinin iç işlerine karışmaktır. Buna son verilmelidir. Türk halkını büyük savaşlara itenler yıllardan beri aynı tuzakları kurmuştur. 6 Nisan 1821‘de dış güçler tarafından kışkırtılan Yunanların sloganı şuydu: “Mora’da tek bir Türk bırakılmamalıdır“. Âsiler, bu slogana tamamen uyacak ve tüm Türk ve öteki Müslümanları yok etmeye başlayacaklardır.[İngiliz Sömürgeler Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı raporlarına göre, “Türkler kollarıyla ayakları kesilerek ateşte yavaşça yakılıyorlardı.”  Daha sonra İngiltere Başbakanı olan Winston Churchill 1915’te savaş gemileriyle Çanakkale’ye demirlediğinde “Anadolu’yu Türklere bırakmayacağız” demişti. Günümüzde küresel liderliği can çekişen ABD elit ekibi aynı düşmanlığı bugün de sürdürüyor. Yeni Büyük Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden korktular!

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar