Tarih: 18 Temmuz 2018

Yazan: Şakır ARSLANTAŞ

Konu:  Çember sıktıkça sıkıyor.

Bizim tolumda en değerli olan nedir? Şahsen bana sorarsanız Mısır Fara onu II. Ramzes “en değerli varlığım kölelerimdir” demekle bu sorunun yanıtını çağlar önce vermiştir. Yeniçağdan 1 200 (bin iki yüz) sene önce yaşayan bu hükümdarın 168 çocuğu varmış ama o kölelerini ailesinin önüne koymuştur.

  1. Ramzes, hükümdar dilini bilmeyen köleleriyle kolayca temasta bulunmak için bilginlerine onlar için özel çok kolay bir dil geliştirmelerini buyurmuş ve günümüzün en popüler dillerinden İngilizce böyle doğmuştur. Bu olay, Ramzes’in insanlığa olan büyük hizmetlerinden biri olarak tarihte yer etmiştir.

Yeniçağın insana ve insanlığa bahşettiği en büyük değer, iman edenlerin Tanrı karşısında eşit olduğu anlayışıdır.

1795’te bu anlayış değişmiş ve Fransız Devrimi, “eşitlik, kardeşlik ve özgürlük” ilkesini en önemli değer olarak dünyaya yaymıştır.

Son 300 yılda Cumhuriyet ilan edip de bu 3 değeri Anayasasına almayan devlet yoktur. Günümüz dünyası da bu üniversal ilkelerle yaşamaya devam ediyor.

Bulgaristan, bu ilkeleri ilk olarak 1879 Tırnova Anayasasına işledi. 139 yılda aynı Anayasa 4 defa değişti, “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” ilkeleri esas metinde kaldı. Birçok etnik azınlığı olan Bulgaristan’da “eşitlik” ilkesi son derece önemlidir. “Eşitliği” kabul etmeyen bir toplum “sivil toplum oluşturamaz” ve kölelik çağına yani eski Rum, Roma İmparatorluğuna veya II. Ramzes çağına dönmek zorunda kalır.

Eşitlik ne demektir?

Eşitlik, bir ülkede yaşayan insanların ırk, cilt rengi, gözlerinin arasındaki mesafe, kafatasının çapı, sünnetli olup olmayışı, saç rengi, dil, din, dünya görüşü, eğitim, öğretim ayırımı yapılmaksızın toplumun tüm makamları, devlet ve yargı önünde, seçerken ve seçilirken kayıtsız şartsız eşitliği anlamına gelir.

Bu eşitlik modern devletin temel taşlarının en büyü ve en esaslı olanıdır. Yerinden oynadığında devlet yapısı çökebilir, yıkılabilir.

Dünya Futbol Şampiyonluğu’nu Fransa kazanınca, Cumhurbaşkanı Em. Macron’un  Moskova “Lujniki” Stadında Fransız takımından gol kralı 19 yaşındaki Mbappe’yi kucaklayıp alnından öpmesi, insanlar arasındaki eşitliğin ve kusursuz saygının en son sembolü olmuştur.

Yazmak istediğim konuya bu kadar uzaklardan başlamamın sebebi yüreğimi yakan acıdır. Okuyanlar bilir, bir önceki yazımın konusu Bulgaristan’ın Yukarı Cuma (Blogoevgrad) şehrinde (il merkezidir) bir okulun kapısına “Çingeneler bu okula yazılamaz” tabelası asılmış olmasıydı. Ben ömrümde bu şehre yalnızca bir defa uğradım. Rila Dağı’nın gölgesinde ve Karasu (Struma) ırmağının serinliğinde yaşayan şirin bir dağ eteği şehir. Burada, Bulgarlardan başka Makedonlar, Müslüman Pomaklar ve Çingeneler yaşıyor. Ten rengi etnik kimliklerini ele verse de büyük sayıda Çingene vatandaş yaşadığı dikkati çekiyor.  Merkezde bir de Amerikan Üniversitesi var, birçok Balkan ülkesinden ve etnik azınlıktan gençlere eğitim veriyor.

1990’da hazırlanan ve Sofya Büyük Halk Meclisinde onaylanan son Bulgar Anayasasında “vatandaşlar aralarında her bakıma eşittir” ve “ırk, etnik vb nedenlerle vatandaşlar arasında asla ayrım yapılmayacağı” özel olarak belirtilmiş olmasına rağmen, gerçek tablo yürekler acısıdır.

Yukarı Cuma’da (Blagoevgrad) 4 büyük ilkokul var. Bu şehrin çocukları bu ilkokullardan birinе kaydolup okumak zorundadır. Bulgaristan’da eğitim ve öğretim 8 sınıfa kadar bedava ve zorunludur. 2018 – 2019 ders yılında bu şehirde (radyo-TV haberlerine göre) toplam 161 afacan birinci sınıfa başlamalıdır. Bunlardan 90’ı Çingene, 40’ı Pomak, 18’i Makedon Bulgar, 10’u Bulgar ve 3’ü de Arnavut’tur. Kayıtlarda hepsi Bulgar vatandaşı olup, yasalara göre hepsi çocuklarını yakın okullardan birine kaydettirebilir. Fakat gerçek durum böyle midir?

30 Hazirandaki yazımda, okul kapısına “Çingene çocuklarına kayıt yapılmaz!” yazısı asıldığında, belediye müfettişleri işi düzeltecek, Eğitim ve Teknoloji Bakanlığından telefon geldi, işler yoluna girecek, denmişti ve işler bekleme çengeline asılmıştı. Bu süreç bitmedi. Irkçılık kıvılcımı tüm hanelere sıçradı. O günden bugüne kapı kapı dolaşıp imza toplayanlar artık 600 imza almış ve “Çingeneler Okulumuzda Okuyamaz!” sloganıyla şehir merkezine toplandı. Bulgaristan’da okumuş, lise ve yüksekokul bitirmiş biri olarak, ama ardından, evlatlarını okuldan çekip alan ve vatanını, ata toprağından sökülüp gurbet yollara düşmek zorunda kalan biri olarak, bu olayın Bulgaristan’ı yakabilecek bir boyut alabilme tehlikesi görüyorum. İsimlerimizi değiştiren, tarihimizi silen, okullarımızı kapatan ve yıkan Bulgar devletinin seçtiği yolun hayır işareti olmadığını belirtmek istiyorum. Olayın rengi tamamen değişmeye başladı. Bu ülkede 2 700 Türk Okulu yıkıldı. Ayakta kalanlara el kondu. Okul vakıf malları gasledildi. Biz bu acıyı yaşadık. Yaşıyoruz. Ana dilsiz bırakıldık. Bununl Türk kimliğimizin yok edilmek istendiğini görüyoruz. Diliş, kültürü ve geleneği olmayan bir Türk, Türk sayılmaz… Hendek derinleşiyor. Önce okullarımız kapandı şimdi azınlık çocukları Bulgar okullarında okumasın diye imza topluyorlar. Bu ırkçı çığı nereye kadar gider?! Nefret alevleri yükseliyor. Bu bir ırkçılıktır! Hitler ırkçılığı önce Yahudi çocukları okuldan atmıştı. 1943 yılında Yahudi çocukları Sofya’da da okula gidemedi. “Biz Yahudileri ölümden kurtardık!” diyerek madalya alanlar, 48 bin Yahudi’nin ilk fırsatta Bulgaristan’ı terk ettiğini asla unutmamalıdır. Yahudi dükkânlarından alış verişi yasaklamıştı. Sonra bizim çingeneler de “Treplika” kampında yakıldı. Irkçılık bir bulaşıcıdır. İlacı yoktur. Çok tehlikelidir.  Nazi ırkçılığı 100 milyon Avrupalıyı öldürdü. Hiçbir şey unutulmadı. Bu gidiş, gidiş değil! Başkasını değil Macron’u örnek alalım. 9 ay sonra Fransa’da dünyaya gelecek Afrika ırklı çocukların Avrupalı istikbalini kabul etmek zorundayız. Irkçılık kıtayı yakar, sonumuz olur… Bulgaristan gerçekliği, Çingene ortamında,  Botevgrad, Roman’da, Vılçı Dol,  Vidin, Montana ve Vratsa köy ve kasabalarında ırkçı kıvılcımlar atıyor.

Ramzes kadar olamadık! Macron’u örnek alalım…

İkinci konu.

Koyun-keçi vebası ve zorbaların halka karşı dikilmesi.

Yazımı yazarken Bulgar TV kamaraları Sofya’da Bakanlar Kurulu binası kapısına kilitlendi. Geçen hafta “vebalı” diye 4 bin koyun ve keçinin öldürüldüğü Burgaz ve Yambol illerinden otobüs ve mikrobuz ve otomobillerle başkente gelen hayvan bakıcı köylülere 11 yerli sivil toplum örgütü ve Sosyalist parti (BSP) gibi birkaç politik parti destek verdi. 10 bin kişinin nefreti hükümeti sarstı. Sofya “Bağımsızlık” Meydanı dolup taştı. Öldürülen hayvanları için ödenen tazminatı az bulanlara 2 kat fazla para vaat ettiler. 2018 gelişmeleri hükümetin adım adım gerilediğini gösteriyor. 50 bin polis protesto gösterisine çıkınca Başbakan 100 milyon Euro ile protestoyu durdurmuştu. Köylüler Bakanlar kuruluna girmeye çalıştı. Yine tomar tomar para dağıtılarak protesto durduruldu. Tarım Bakanlığında görev alan, bir Bakan Yardımcısı, 2 Şube Müdürü ve bir Müfettiş görevden uzaklaştırılarak durum sakinleştirilmek istendi.

Burada belirtilmesi gereken Bakanlığın 2 hafta önce alınan “veba” haberine göre, alınması gereken 3 km ve 5 kilometre köy kuşatması uygulanmadı. Köylülerin koyun ve keçilerini başka köylere ve Kuzey Bulgaristan’a kaçırdığı, polis, jandarma ve ordu güçleriyle bulaşıcı hastalığın yayılması yollarının hemen kesilmediği ortaya çıktı. Şimdi artık iş işten geçtikten sonra Koca Balkan Geçitlerinde kontrol merkezleri kuruldu.

Bu konuda, Avrupa Birliği komisyonundan acil denetim bekleniyor. Üreticiler süt, beyaz peynir ve kaşar ile koyun kuzu ve oğlak dış satımı durdurulursa başa geleceklerden endişeli ve korkuyorlar.

Bu olayın özünden bir politik çıbanbaşı (nüve) ortaya çıktı. Yambol’un Şarkovo köyüne giden BSP Genel Başkanı Kurneliya Ninova “polis köylülerin avlularına ve evlerine girip hayvanların zorla öldürülmesine araç olamaz!” dedi. Bu sözler bana 1985’i hatırlattı. İsimlerimizi değiştirmek için köylerimize tank ve zırhlılarla girmişlerdi. Terör ortamında, abluka altına alınmış köylerimizde, zulüm altında isimlerimizi değiştirmişlerdi. Bu konuda da “eşitlik” hava cıva… Türkün gelin sandığını karıştıran Bulgar polis, şimdi hasta koyun sayasına girdiğinde, BSP’den tepki görüyor. Milliyetçiler bayram ediyor. Doğan, Mestan ve Dal partileri susuyyor…

Bulgaristan’da taşları birer birer kaldırıp altında gizlenen kertenkele, yengeç ve yılanları birer birer öldürme zamanı geliyor. Bunu ne pahasına olursa olsun yapmalıyız…

Polis, jandarma ve ordu birlikleri insanlara zulüm etmek için değil, huzur sağlamak ve sivil toplumu korumak için vardır.

Olayları sizin için izliyoruz.

Bizi izleyiniz. Gerçekleri birlikte öğrenelim ve paylaşalım.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Sağlıcakla kalın.

Reklamlar