Dr.Nedim BİRİNCİ

Hak ve Özgürlükler Hareketi Genel Başkanı Lütfü Mestan Kırcaali “Vızrojdentsi” seçim mitinginde ana dilinde konuştun diye kesilen fişin Sofya’da Mahkemesinde gereği görüldü. Cezası: 2 000 (iki bin) leva.

İşler böyle, ister ödesin, ister yastığının altına koysun ve beraberce yatsınlar, isterse girip birkaç ay yatsın!. Her şey bu kadar basit. Özgürdür. İstediğini seçebilir.  Hak ve Özgürlükçü olduğu için bizim Lütfü’ ye özgürce seçme hakkı artık tanındı.

Ben, bu HÖH yönetim ekibinin hiç birine inanmadığımdan dolayı bu işin içinde bir iş mi var diye düşünmeye başladım. Mahkeme kararı, sosyalistlerin önerisi olan “ana dilde seçim propagandası yapmak yasaktır” kararının onaylandığı gün,  öğleden sonra saat 16.59’da almış. Yargıç biliyor tabii, “ana dili konuşmayı yasaklayan” bir kanuna dayanmadan vereceği cezanın başını yiyebileceğini. Şöyle ki, iş satının sonunda zar zor yetiştirmiş ve yazılmasını birkaç gün erteleyip, “bu işi de bitirdik” kutlamalarına şerefle katılmak için milletvekilleriyle birlikte tatile çıkmış.

Bir taşla birkaç kuş vurmak Bulgar’da adettendir.

Bir defa, bu kararla Bulgar kendini yine toleranslı göstermeyi başardı. Lütfü Mestan hakkında “en iyi Bulgarca konuşan milletvekili” dedi. Dilimizi istediğiz kadar konuşun kıskanmıyoruz, demek istedi. Yani adamlar bu konuda cömert.

İki, Türk ana anadili Bulgarca olan doğurabilir tezini kanıtladı.

Üç, dert ve istekleri bitmiyor. Bize yeni masraf yaptırmayın diyorlar. Şu “ana dil” konusunda eski borcunuz var diyorlar. Neymiş o demeyin! 1984 – 1989 yılları arasında “Türkçe konuşanları cezalandırma fişleri kesmişler” rejim değişir, hesap değişmez,  o fişler için yapılan masraf ödenmeden kalmışmış. Hani bilirsiniz bir masal vardır:

Yaşlılar, meyhaneye gitmişler. Emekli maaşları az olduğundan iştahları olsa da kendilerini salamadıklarını gören garson yanlarına yaklaşarak, bir şeyler seçmeleri için ellerine verilen  menüyü usulca toplamış ve şöyle demiş:

–                            Söyleyin canınızın çektiğini. Rahat olun. Kasmayın kendinizi. Girerken

kapıdaki yazıyı okumadınız mı? Bizde hesabı torunlar öder.

İyi haber tabii. Ye iç, hesabı torunlar ödeyecek. Gel keyfim gel!

Canlarının çektiğini yemişler içmişler. Kalkmışlar, kapıda hoş beşten sonra, başgarson yollarını kesmiş. Yaşlılar:

–                            Sabırlı ol oğlum, torunlarımız ödeyecek dediniz ya, derken, tez davranan

başgarson elindeki fişi sunarken:

–                            Bu, sizin hesabınız değil, dedelerinizin hesabıdır, diye eklemiş.

Tabii, külah düşünce, kel görünmüş ve yaşlılar ırım kırım etseler de parayı bayılmışlar.

 

Şu bizim Lütfü’ den istenen 2 bin leva ceza da böyle bir şey. Vaktiyle bir ona bir buna yaranırken, köy ile Kırcaali arasında muhbirlik yaparken, insanlarımızdan Türkçe topladığı gamlı dertleri, allayıp bulayıp Bulgarca satarken ödenmemiş fişlerin parasıdır bu ceza. Allah işi işte. Borçlu unutsa da, alacaklı unutmaz. Keser sapı gibi, sağ döner sol döner, en sonunda başa döner!”

Anlaşıldığı üzere, bu 2 000 leva, o zaman kesilmemiş fişler için Bulgar devletinin yaptığı masrafların hepsini kapatıyorsa, 25 yıl sonra kapanırken bu defter kapanırken, yeni yasaya göre, yeni hesap açılıp ve yeni fiş tanzim edilmez mi? Ha şimdi aklıma geldi. O zaman bu fişleri milisler kesiyordu. Şimdi köylerde ne polis ne de milis olduğundan, ceza kesmeye adam yok demeyin sakın. Son zamanda bizde, köylerde adam kalmadı da, herkes şuyum çalındı bunum çalındı, rüzgârın kırdığı camı Çingeneler kırdı, derken koparılan velvelede

a) Jandarma köylerde nöbet tutacak;

b) Köylerde gönüllü ekipler devriye gezecek yasaları çıktı.

Şimdi bu adamlara iş bulmak lazım. Yeni fişleri jandarma ve futbol serserileri keser artık.

Ne yapacağız bilmiyorum, çünkü Türkçe konuşanlar da seyreldi, yaşlılar ana dillimizi iyi biliyorlar da, aralarındaki konuşmalar fısıltılı olduğundan, pek bir şey anlaşılmıyor. Bu yasanın Çingeneler için geçerli olup olmadığına Anayasa Mahkemesi bir karar verse de biz de rahatlasak.

 

Şahsen bana kalsa demir sıcakken dövülür misali hiç zaman kaybetmeden bir kanun daha çıkarılmalı! Türkçe dinleyenlere ceza kanunu. Lütfü 2 000 leva ödese de ne olacak! Sakalını sinek ısırdı, gibi bir şey. Lütfü’ye koymaz bu iş. Zaten herkes danışlı doğuş gibi bir şey var ortada, diyor. Bu eskiden totalitarizmde de böyle olurdu. T. Jivkov diğerlerine gözdağı vermek için birini cezalandırır, işten atar, tutuklatır, sürgün ederdi. Bu oyun bitmedi gibi. Stanişev’in kafası hiç mi hiç basmıyor.  Biz Türklere eski hamam eski tas oyunu yakıştırıyor. Lütfü’ yü ağzından öptü. Jivkov da tuttuğunu yanağından değil, ağzından öperdi. Çık çıkabilirsen işin içinden.

Dün Avrupa Birliği Parlamentosu “transseksual” ve “interseksual” tipler yasası kabul edilmiş. Şu iki yeni insan tipinin tam ne anlama geldiğini ben de pek anlayamadım da, Bulgaristan’da elimize verdikleri kimlikler ve pasaportlar da tamamen değişebilir, çünkü kimliklerimize “transseksual” veya “interseksual” tip olup olmadığımız işaretlenecekmiş. Ben de diyorum ki, bir iki işaret daha konsun.

A) Türkçe ana dilidir, cezalandırılabilir.

B) Ana dil cezasını ödemiştir.

C) Ana dil cezasını ödememekte direnen tiptir. Bu işaretleme Bulgar polisinin işini çok kolaylaştıracaktır. Çünkü Bulgaristan’da bir yandan ana dili Türkçe olup da Türkçe konuşmayan serseriler sürüsü daha da kalabalaşırken, bir de ana dili Bulgarca olup da Türkçe konuşanların meraklı grubu var, onlar da çoğalıyor. Bütün belgeler yeniden tanzim edileceğine göre, bir de ANA DİL VERGİSİNİ ÖDEMİŞTİR VEYA ÖDEMEMİŞTİR  işaretlemesi yapılsın. Yasaklarla hiçbir yere varılamayacağına göre, her kes ana dil vergisini öder ve kimse kimsenin kılına dokunmaz, hem özgürlüklerimiz artar, hem bir hak daha elde etmiş oluruz, hem de Bulgar polisi tüm dünyaya bilimsel yöntemlerle çalıştığını kanıtlamış olur. Polisin yolsuzluk yaptığı kuşkuları da kalkar. İşte sana birkaç gelir kaynağı daha, ne de olsa Saraylarda yaşamanın bedeli var, ekmeden biçmeden, kim düşürmüş de biz bulalım, en kolayı masrafı halka yüklemek….

 

Bilimsel çalışma denince aklıma bir şey geldi:

Bulgar bilimler akademisinde çalışan 9 bin kişi son 15 yılda hiçbir şeycik icat edememişler. Dosyalarını açıp hepsini sokağa atsalar, ne yapar bu insancıklar diye düşündünüz mü? Polislerin hepsi otopark bekçisi oldu. Ben çöp kofası karıştıran besteciler gördüm. Ama şu profesörler var ya, yağmurdan sonra mantar misali bittiler. Herkes Profesör olsa ne olacak ki. Zaten Avrupa Birliği’nde kişi başına düşen Profesör bakımından birinci yerdeymişiz. Ama onlar bize “cahil” diyor. Cahil olmamız imkânsız. Ben her sabah işe giderken, Sofya kahvehanelerinde son santimlerini birkaç defa sayan profesörler görüyordum. Koskoca Profesör, bir kahve parasını sayarken yanlış yapıyor dedirtmek istemez de, onların derdi zaten bir şey olmak değil, birisi bana “bizim bayırlarda karaçalı dikeninden başka bir şey olmaz” dediğinde, belki de haklıydı. Son 25 yılda dünyanın hiçbir üniversitesi şu yeni Bulgar Profesörlerinden hiçbir tanesine iş vermemiş, konferans okutmamış. Birisi gitmiş,  doğal insan hakları konusunda doktora tezini göstermiş. Okumuşlar ve içinde eksik bulmuşlar. “Ana dil konusunu” doğal hak olarak işle ondan sonra görüşelim demişler. Ana Bulgaristan’a dönmüş, ana dilde konuşanlara 1984 -1990 arasında 100 000 fiş kesilmiş, ama Türkler mahkemeye düşersem sudan sebepten içeri düşerim korkusundan, hep peşin ödeme yapıp bu işten sıyrıldıklarından, belge yok, iz yok. Bir de 1989’da Türkiye’ye geçerken ödedikleri fişleri Kapı Kule’de gümrükçülere verdiklerinden, sağlam bir dayanak kalmamış ve neticede adamcağız doktora tezini savunamamış. Konuya yeniden dönersek Lütfü Mestan’ın ödeyeceği, öderse tabii, 2 000 levanın vezne belgesi ile, “ana dilde propaganda yapma yasasının” gazete kupürünü Batı Profesörlerine gösterip bir “Aferin!” alabilir.

 

Bu çok uzun bir konu olduğundan burada bitirmek istiyorum. Kuşkusuz, ana dili kolektif dinlemek, hani mitinglerde meydanlara, stadyumlara dolup birlikte dinliyoruz ya. “Ana dilde dinledi” fişi kesilse diyorum. O zaman ana dilde dinleme fişi bir meydan bir stadyum, bir kasaba, bir köy insana birden kesilecek. Hem devletin fiş geliri artacak, hep jandarmaya iş olacak, hem devlete gelir kaynağı açılacak. Belki bu yasa, meclisten geçmez, çünkü “ana dili kolektif dinleme” yasası bizim büyük bir halk olduğumuzu kanıtlar, bizim kolektif haklarımızı da gündeme getirebilir ki, kolektif haklarımız Anayasal bir yasaktır ve hepimizin başı birden girip sıkışabilir.

En iyisi ve en kısa yol,  Lütfü cezasını paşa paşa ödesin. Hem ceza ödemeye alışsın. Biz de eczanelere uğrayalım ve biraz kulak kapası alalım. O konuşurken kulaklarımızı tıkayalım ki, ikinci cezayı keserlerle, “kulakları tıkalıydı” o konuştu ama “dinleyeni olmadı” maddesinden paçayı kurtarabilir. Önemli olan cezayı ödememek yani paçayı kurtarmak yani Türk kalmak, yani Türkçe sevmek, yani Türkçe yaşamak ve Türk onuruyla ölmektir.

 

Reklamlar