Rafet ULUTURK

                               AB Parlamento seçimlerinin düşündürdükleri.

Artık Bulgaristan 25 Mayıs 2014 Avrupa Birliği Parlamento seçimlerine kilitleniyor.

Adaylar belli oldu. Yalnız Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) henüz listesini açıklamadı. Geçen dönem partiyi AB Parlamentosu Genel Kurulu’nda HÖH-DPS Başkan Yardımcısı Filiz Hüsmenova ile hukukçu Çetin Kazak temsil etmişti.

Son 4 yılda Avrupa Parlamentosu Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve Müslüman Çingenelerle ilgili herhangi bir özel ya da genel karar almadı. Halk topluluğumuzun bir etnik azınlık olarak verdiği doğal haklar, genel insan hakları ve devlet okullarında etniklerin zorunlu ana dil eğitimi, Çarlık döneminde ve totaliter rejim tarafından gasp edilen Müslüman vakıf ve Baş Müftülük taşınmaz mülklerinin iadesi konularında ses çıkarmadı.

AP, Anayasası olmayan bir devletler topluluğu olduğundan hukuksal açıdan yaptığı müdahalelerde sadece Brüksel politik yönetiminin çıkarlarını gözetir, izlenimi yerleşti.

AP Parlamentosunun yaptırım mekanizmaları ekonomiktir, en geçerli olanı da mali kısıtlama ve yasaklamalar, prim ve teşvikleri askıya almak veya yasaklamak, hatta hiç vermemek şeklinde gelişiyor. AP Genel Kurulu üye olan 28 ülkede insan haklarının uygulanması, azınlık haklarının korunması gibi konuşlarda şimdiye kadar ne bir karar almış ne de bir adım atmıştır.

 

Bu arada, yeri gelmişken belirtelim, AB komisyonları, bir Fransız Kültür Ataşesiyle Sofya Varna uçağında sözlü çatışmada bulunan “ATAKA” Partisi Genel Başkanı Volen Siderov’un küstah durumunu görüşüp Bulgaristan’ı kınayan ve tehdit eden bildiriler yayınladı. Fakat Karlovo’da mahkeme kararlarını kınama amaçlı Türk ve Müslümanlara karşı düzenlenen gösterilere seyirci kaldı.

Filibe (Plovdiv) şehrinde “Eski Cami”nin taşlanmasına, mezarlıklarımıza, hamamlarımıza değişik gerekçelerle el konmasını görmezden geliyor. Vidin’de bir Müslüman anıtı olan “Konağın”, Dobriçte bir Türk okulu olan “Hristo Smirnenski İlk Okul Binası”nın ve Kırcaali’de bir Müslüman okulu olan “Medrese” nin iade edilmesi konularında hemen ve yerinde adalet sağlanması gibi hukuksal konularında ses çıkarmadı, genel geçerli olarak tanıttığı doğal ve evrensel insan haklarına sağır kalıyor.

Bu konularda Kazak ile Hüsmenova Brüksel’de uyudu, Strazburga gidip uyarıda dahi bulunmadı.

Bize Brüksel Meclisi’nde Saray köpeği lazım değildir.

Bizim milletvekillerimiz bu sorunları ne basında ne Genel Kurulda ne de Komisyonlarda dile getirdi.

Eğer Hak ve Özgürlükler Partisi bu defa da Belçika’ya, Brüksel ile Strasburg’a turist gönderecekse bu işten vazgeçelim, AB seçimlerini boykot edelim. AB Genel Kurulu TC’deki soydaşlarımızın 25 Mayıs 2014 seçimlerine istedikleri yerde ve istedikleri gibi hür katılmalarını yasaklayan “seçim gününden önce Bulgaristan’da 3 ay kalma” gibi saçma sınırlamaların Sofya meclisinde onaylanmasına da sesiz ve sağır kaldı.

 

Öte yandan, bilindiği üzere, AB fonlarına bağlı olarak görev yapan, Bulgaristan  “Devlet Tarım Fonu”  bütünsel olarak Saray köpek bakıcısının kontrolünde bulunuyor. “Devlet Tarım Fonu” en başta karma bölgelerde olmak üzere, dilekçeleri geçen yılın (2013) Haziran ayında verilen ve hala “çıt” olmayan, toplam sayıları 500 adet olan, hayvan bakıcılık, meyvecilik ve sebzecilik projelerinin 150 milyon leva teşvikle desteklenmesi efsanesi de kuyruklu yalan oldu.

Art arda her şey oyalanıyor, unutturulmak için ellerinden geleni yapıyorlar, işte görünmek üzere dilekçe toplayıp, bilirkişi raporları hazırlıyorlar, vaat ediyorlar, yiyip içiyorlar ve hiç bir faydalı gerçek iş yapmamak için ellerinden geleni arkalarına bırakmıyorlar. Büyük büyük lüks ofislere yerleştiler, kahvehaneler, pastaneler, lokantalar hep dolu boştan doluya doludan boşa bir muhabbettir gidiyor ve bakalım nereye kadar gidecek!

Neo – liberal bir anlayışla çalışan AB Parlamentosu, Bulgaristan gibi ülkelerde bir avuç zengin yaratıp onları saraylarda yaşatarak durumu idare etme peşindedir. AB’ye iş aramaya gidip oraklarda sürünenleri gören bile yok. Ancak sosyal patlama tehlikesi belirdiğinde insanımız mercek altına alınıyor ve onlardan kurtulma yolları aranıyor.

AP cennet efsanesi boşa çıktı.

 

Bugün yeşil soğandan marula ve havuca kadar dışardan alıyoruz. AB teşviklerinden yararlanan Polonya patates üreticileriyle başa çıkmamız tamamen olanaksız. Eskiden harıl harıl çalışan 5 adet şeker fabrikamızdan her yıl yalnız Sovyetler Birliği’ne 500 000 ton beyaz şeker ihraç ederken, 24 yıldan beri şekeri dışardan alıyoruz. Binlerce tonunu Türkiye’ den çektik. Artık pancar üretimine prim bile alamıyoruz.

 

Hangi ürüne prim almışız ki? Tütüne de alamadık! Tütün tohumlarını karıştırmışız, kaba kulakla Koşukavak ve Cebel Basma cinsleri birbirine karışmış, AB eksperleri (uzmanlar) kör değil, kanattaki kılcal damarların ana toplanmadığını tespit etmişler ve teşvikleri kesmişler. Bu işleri “yöneten” ömründe bir dip tütün dikmemiş, bir iğne tütün dizmemiş, bir kök tütün sulamamış ve uzmanları da kendileri gibi olan, hey Saray kurtları söyleyin:

Karnımız ne zaman doyacak? Yüzümüz ne zaman gülecek?”

 

Biz, bu AB Parlamento seçimlerinde, oyumuzu isteklerimizi yerine getirecek adaylara verelim.

İsteğimiz ise, şu olsun: 24 yıldan beri Bulgaristan’da dönen dolapları, dalavereleri bilen ve açıklanmasına yardım etmeyenleri cezalandırıp hapse atacak bir kanun çıkarılsın!

Örneğin tarımımızın nasıl çökertildiği, 1991–92 yıllarında Ahmet Doğan’ın desteğiyle Başbakan olan Filip Dimitrov’un uyguladığı talanı, binlerce tarım kooperatifinin yok edilmesi, bir milyon sığır ve 5 milyon küçükbaş hayvanın kanına girilmesi delilerle kamuoyu önüne dökülmelidir. Geçiş döneminde yapılan soygunu bilenler bildiklerini açıklamalıdır. Söylemelidir. Savcılığa ve mahkemelere delil sunmalıdır.

Dolap çevirenlerin ardında olanlar kulaklarından tutulup yargılanmalıdır. İçeri atılmalıdır. Bir toplum hiçbir konuda hiçbir suçludan hiçbir zaman hesap sormadıkça, katilleri, suçluları, kaçakçıları, soyguncuları, devletimizi çökertenleri, dolap döndürenleri hep fırsatta aklamaya devam ederse, kendisi arınamaz,  paklanamaz, temizlenemez ve kendini yok olmaya mahkûm eder, köle oluruz.

AB Parlamentosuna göz boyamacı aday seçmeyelim, artık gerçekçi olalım.

Onlar bizi istemiyorsa, biz onları istemek, kabul etmek zorunda değiliz!

Biz onlarsız oluruz. Onlar bizsiz asla olamaz.

Halk olan biziz, oy tabanı, oy kitlesi, sandık ağası sen ben hepim iziz.

Kimseye kölelik etmek zorunda değiliz!

 

İkinci kanun devlete, işçi sınıfına, köylülere ve etnik azınlıklara karşı işlenen suçların görüldüğü davalarda mahkeme başkanı “deli hastanelerinden ekspertiz raporu” kabul etmemelidir.

Tımarhanelerin rapor vermesi kesin yasaklanmalıdır.

Bu gibi raporları bu ülkede her iki kişiden biri alabilir. Sağlıklı olan, devletin ve halkın sırtından yaşayan ve emekçi kitlelerin soyulup soğana çevrilmesine, ülkemizin soyulmasına, yabancı enerji tekellerine peşkeş çekilmesine çanak tutanların hepsi yargılanıp taşınmazları ve paralarına el konulmalı, kendileri işledikleri suçlara göre ceza almalıdır. Bulgaristan eski çobanların torunlarının çiftliği değildir, olamaz ve olmuşsa halk hemen ayaklanmalı, durum düzeltilmek zorundadır.

 

Hey eski Tarım Bakan’ı Mehmet Dikme “Lütfen aç ağzını söyle gerçekleri!”

 

Çetin Kazak ile Filiz Hüsmenova dört yıllık çalışmalarıyla ilgili ne HÖH ana kadrosu, ne HÖH meclis grubu, ne de basın ve yayın organlarında gerekli ve beklenen açıklama ve değerlendirmelerde bulunmadı. Çözüm bekleyen sorunlara bile işaret etmedi.

Bu işlerin yalnız Saray’da kahve içmekle çözüleceğini veya böyle devam edeceğini sananlar git gide yanılmaya başladıklarını fark edeceklerdir. Seçmen ve halk kitlesi artık kıllanmaya başladı.

 

Sayın soydaşlar, siz şu yaklaşan AB Parlamento seçimlerinde en bilinçli ve en kararlı olmak zorundasınız. Memleketten kovulmanız az gelmiş olacak ki, vatandaşlığınızı koruyabilmenize rağmen, çifte vatandaş olmamıza rağmen, cebimizdeki kırmızı pasaporta rağmen, AB vatandaşı oldunuz demelerine karşın, seçme ve çimle haklarınıza her fırsatta bir nebzecik, bir kıyımcık tecavüz ediliyorlar.

Hak ve hürriyetlerimizin her yerde ve her zaman kısıtlanması, bütünsel yasaklanması isteniyor.

Bizim öz Vatan kaderinden uzak kalmamız, olup biten yolsuzluklara seyirci olmamız, dede yadigârlığından somanız, her şeyi unutmanız, her gün biraz daha bezip caymanız isteniyor. İnsana en yakın olan en büyük düşmanı olur! Büyük gerçeği başımıza sarılan kötülüklerde gördük. Ahmet Doğan tayfası aramıza sokuldu ve bizi Vatanımızdan, haklarımızdan, adalet davamızdan, özgürlüklerimizden, oralarda kalan ve talan edilen mal ve mülkümüzden uzak bırakmaya, hepsine el koymaya çalıştı, çalışıyor. Bunların hepsi namussuz dev üz çıktı. Bizi aldatmayı kendilerine ödev bildi, dava yaptı. Bu adam karşımıza çıkıp “hak-özgürlü” derken her şeyi kendisi için istiyormuş. Saraylara yerleşti halkım açlıktan geberse umurunda değil. Allah onun da hesabını gün gelir keser, umuduyla yaşıyoruz. Partimize verilen devlet yardımlarından kendine Saraylar, anasına saraylar, yakınlarına arabalar, mendil gibi değiştirdiği Şirinlerine lüks yaşam sağladı, verdi veriştiriyor.

 

Bu seçimde Türkiye’de sandık açılmayacak.

Şimdiye kadar Bulgar partilerinden hiç biri, hatta bizden 100 000 den fazla oy alan Hak ve Özgürlük tayfası bir “BİR AB parlamentosu MİLLETVEKİLİ ADAYIMIZIN LİSTEYE ALINMASINA, LİSTE BAŞI YAPILMASINA” karşı çıkıyor. İplerinin pazara çıkacağından korkuyorlar.

Halkın iradesinden korkuyorlar.

 

Oy kullanmak isteyenlerin Otobüslerle özel araçlarla 25 Mayıs 2014 günü buraya gelmesi gerekecek. Oylama parti listelerine göre yapılacak. Bir adayın seçilebilmesine yaklaşık 100 – 130 bin oy gereklidir.

 

Kampanya henüz başlıyor. 2014 Bulgar politik sahnesinde baş aktör olan ve

BULGARİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ ÜÇÜZLERİ OLAN:

1)       BSP (sosyalist Parti, yani Bulgar emeklilerinin partisi).

2)       GERB – Boyko Borisov partisi (yani emekli Bulgar milis ve ordu mensuplarının partisi).

3)      HÖH / DPS – Türklerin ve Müslümanların partisi (yani yönetim olarak eski gizli polis servisi DC ajanlarının partisi).

Bu grup, bu AP seçimlerinde en fazla oy alması beklenen, 3 parti olarak sivrildi.

BSP ile GERB at başı gidiyor. İkisinin de % 21 – % 22 oy alması muhtemeldir.

HÖH partisi geçen seçimlerde 250 bin oy kaybetse de % 7 oy alması, seçime katılım oranının düşük olması beklendiğinden dolayı,  tarifi zor, şöyle bir geçerli formülle garantilenmiş olduğu görülüyor:

BU SEÇİMLERE KATILMA ORANI GENELDE % 20 – % 30 dur.

BU ORAN NE KADAR DÜŞÜK OLURSA BU İŞTEN HÖH PARTİSİ O KADAR DAHA YARARLI ÇIKAR. Az katılımda aldığı oylar oran ve yüzde olarak büyük rakam doğuruyor.

Örneğin katılım % 85 olsa bir milletvekilini zor çıkarırken, Oran % 35’e düşerse 3 vekili garantiler.

 

Eğer Saray kurtları, TC soydaşlarımızdan 1 milletvekilini Brüksel’e göndermeyi kabul ediyorsa, adayımızı gösterelim, liste başına çekelim ve gidip oyumuzu verelim. Olmadı mı bağımsız olarak gösterelim. Eğer bu iş bizim işimizdir, havasındaysalar, her defa dedikleri gibi bu defa da, “Siz bakın keyfinize!, diyorlarsa, o zaman, onlar da baksın işlerine ve ELVEDA!

Reklamlar