Seyhan ÖZGÜR

Önü açık bir süreç:

Bulgar Geçiş Dönemiyle ilgili bütünsel analizlerde, bu sürece, totalitarizmden demokratikleşmeye geçiş dönemi denmesi aslında bir isabetsizlik oldu.

Süreç 1990’da başlasa da, 24 yıldan sonra hala bir arpa boyu yol alamadı. Başladı da bitmedi. Geçiş Döneminde halk bitmeyen çöküş yaşadı. Bu sürecin getirdiği ayrışımda 700 milyoner ile halkın % 99’u sefil bir toplum doğurdu. Her sosyal yapının bel kemiğini oluşturan arta katman ise tabakalaşamadı.

Türkçemizde bir dönem dediğimizde başı ve sonu belli olan bir gelişimden söz ederiz.  Arap dilinden olan ve dilimizde tek sözlü karşılığı olmayan, ama açmaya çalıştığım başı olan sonu açık bir olguyu tam yansıtan FETRET sözünü Fetret Dönemi şeklinde kullanmak istiyorum. Bu süreç çatışan ve çatışmayan eğilim dalgalarını daha net bir şekilde ortaya çıkarmamıza araç oluyor.

Fetret dönemi nedir?

a) İki olay arasında süre. Bu anlamda fetret bir zaman kesimidir. Yani başlangıcı ve sonu olan, noktası konmuş bir olaydır. 2013’te Sofya’da kitlesel protesto hareketleri yapılırken, hükümetin istifası istenirken, bazıları “GEÇİŞ DÖNEMİ BİTTİ” dediler ama ne zaman ve nasıl bittiğini açıklayıp gün yüzüne çıkaramadılar.

Bitti” deyenler, hemen ardından GEÇİŞ DÖNEMİ YENİDEN BAŞLAYACAK diye eklediler. Bu, Bulgar toplumu son 25 yılını boşuna yaşadı, başa dönmek zorundadır, anlamına gelen bir savdı. Daha somut anlamıysa, totalitarizmden demokrasiye geçiş gerçekleşmedi tespitidir. Bu, doğru bir saptamadır. Burada Fetret Dönemi dediğimizde, BOŞ bir GEÇİŞ DÖNEMİ, demiş oluyoruz ki, bizim ona XXI. YÜZ YIL BULGAR TARİHİNDE BOŞA GEÇEN ÇEYREK YÜZYIL dememiz belki daha isabetli olur

b) Hükümet gücünün gevşediği bir yerde düzenin yeniden kurulmasına kadar geçen süre.

Bu tanım, fetret döneminin ikinci anlamıdır. Bu kavramı geçen hafta T.C. Dış İşleri Bakanı A. Davut oğlu da Suriye konulu Davos Konferansı öncesi yaptığı analizde, Şam hükümetinin güçsüzlüğünü anlatırken kullandı. Demek istediğim, fetret dönemi politik literatürümüzde kullanılıyor.

Bulgaristan’da 1990’da başlayan ve bir ucu hala açık olan Geçiş Dönemi, aslında totaliter olanın politik olarak yıkmaya çağrıldı ve bu anlamda bir çöküş dönemi başlattı. Çöküş dönemi de bir fetret dönemi olabilir. Yani başlangıcı olan önü açık bir süreçtir. Bunun kesin belirtileri ortadadır,  “hükümetin gücü gevşemiş” ve “yeni düzen kurulamamıştır.

Biçimsel değişim süreci:

Bu anlamda Bulgar Fetret Döneminde bugüne kadar 10 (on) hükümet değişti.

Bir iktidarın yerini yenisinin alması dinmeyen bir hafif gel git, sürekli ılımlı bir dalgalanma yaşattı. Geçen yıl, örneğin 2 meclis ve 3 (üç) hükümet değişti. Bunun dalgalanması 10 ay sürdü, ardıl dalgalar 2014’e taştı, Sofya Üniversitesi hala işgal altındadır. Yeni hükümetin fetret dönemini tamamlayıp bitirme programı yok. Aslında hükümet programı da yok. Meydanın tam ortasında, adına demokrasi denen büyük bir HEYKEL var. Biz de alay olmuş etrafında dönüp duruyoruz. Büyük heykellerin kapısı vardır, açılınca içine girersin, basamakları vardır, istersen üzerine çıkıp bakınırsın, nerede olduğunu görüp nereye gideceğini belirlersin ama bizimkinde kapı baca yok, etrafında uçsuz bucaksız, başsız sonsuz bir alan var ve bizse dolap beygiri gibi dönüyoruz. Dönmemiz bir işe yaramıyor. Dolap beygiri gibi dönmenin bir anlamı yok.  Kuyuda su olmadığından, hatta kuyu bile olmadığından, su falan çıkaramıyoruz. Döndükçe dönüyoruz işte. Çok dönenin başı döner, başı dönen yere düşer, bunları biliyoruz da, belki de gerçekten bezip bayılıp düşmek istiyor olabilir miyiz? O zaman, fetret döneminin başı – dönmeye başladığımız an, sonu da – yere düştüğümüz an olacak. Yine belki biz de, bir iş bitirdik diye mutlu olacağız.

Durum sanıldığı kadar kötü değil gibi:

Sosyalist Parti (BSP)  – Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) –  Aşırı milliyetçiler partisi “ATAKA” üçlüsü olan Sofya hükümetine kamuoyu desteği % 10 oranındadır. Bundan rahatsız olan yok gibi, çünkü BSP ‘in tek başına iktidar olduğu ve yakın tarihimizin VİDENOV hükümeti, % 7 halk desteğine dayanırken, 10 Ocak 1997’da parlamento Demokratik Güçler tarafından işgal edildiğinde bir gecede düşerken, ne kötü günler yaşanmıştı. O zaman bu süreç ne başta ne sonda ne de dip noktasındaydı. Bulgaristan’da çarpışan fikirlerin ve çıkarların yarattığı dalgalanma, sadece başlangıç tarihi bilinen fetret döneminde şiddetli ve kesintisiz sarsıntılar geçiriyor. Sürekli depremsel sarsıntı ortamında yaşayanlar bile hayata ayak uydurmaya çalışıyor.

Sosyal olaylar arası süreyi uzatmak ya da kısaltmak insan elinde olmayabilir.

Şu fetret dönemi insanların sosyal olaylar karşısındaki çaresizliğini, onları değiştirmek isterken gösterdikleri etkinin gücünü, değişim biçimini vb. da gösteriyor. Bir başka açıdan bakıldığında, her iktidar ebediyen ayakta kalmak için kurulur. Yeni bir düzenin çöküş tarihini saptamak zordur. Bizans İmparatorluğu 1000 (bin) sene sürdü. Osmanlı 500 (beş yüz) yıl ayakta kaldı. III. Bulgar Çarlığı yarım asır yaşadı. T. Jivkov rejimi halkı 35 sene ezdi. Sonu açık olan Fetret Dönemi’nin ise artık 24. (yirmi dördüncü) yılındayız. Hiçbir önlem alınmazsa bu ilgisizlik 100 yıl sürebilir, (Bulgar Uyanış Çağı 150 sene sürmüştü). Şimdi bu bizim işin içine bir de Avrupa Birliği’ne (AB) katılma süreci girdi, tabii özünde bir başka süreç daha var, o da Rusya’dan kopma süreci, şu katı komünist kafalılıktan yarı mayhoş anlamına gelen sosyal-demokratikleşme süreci de paralel gidiyor. Öte yandan, propagandanın yıllarca başı sonu olan bir süreç olarak tanıttığı, aslında kesintisiz 137 yıl devam eden Müslümanları “Bulgarlaştırma” süreci, kapanmış dosyalara göre, başı sonu olan bir süreç olarak bir Fetret Dönemidir. Oysa şimdi Lütfü Mestan ile Sergey Stanişev’in Sofya’da “Kartal Köprü” başında öpüşmesiyle yeni bir kısır döneme girdik. Bunlar, bizim gerçek öz hak ve özgürlüklerimizi tanımamada direnirken, tam bir asır süren “Bulgarlaştırılanların” öz etnik kimliklerine sözüm ona geri dönüşünü başlattı. Değişecek olan soğan zarıysa, fazla kokmaya bilir. Bir de, her başlangıç bir yokuştur. Kolay bir iş olsa bizi bulmazdı. Halkımız bu defa da sakın, çünkü erkeklerin öpüşmesiyle gebelik dönemi başlayacağına inanmıyor. Şu günlerde yeni bir haber aldım. Eli iş tutan Bulgar işçi nüfusunun yarıdan fazlası ülkeden kaçmış, hepsi kaçarsa Bulgaristan çobanlar ülkesi mi olacak? Bu fetret dönemininse ne zaman başladığı ve ne zaman biteceği hiç belli değil!

Devam eden çöküşün ucu açık:

Bizdeki Geçiş Dönemi, ucu açık çöküş yani fetret dönemi şeklinde gelişince, birçok yenilikler getirdi. Örneğin, bu süreç ansızın başlamazdan önce örneğin grev hareketi yoktu. Devlet tekelinde olan mallar emekçi halka “mülkün sahibi sizsiniz” şeklinde yutturulduktan sonra, burası Japonya değil, harakiri yapmak kanunla yasaktır dendi, kimse işte güçten, alacak verecekten ötürü canına kıymadı.

1989’da şu “Türklük eritme” politikası yaraları deştiğinde ise, rejim değişikliğine gidilirse, Türkler mal mülk sahibi olmak ister ve ak koyun kara koyunlara karışır korkusu, Türkleri ve Müslümanların en açık göz, en sözü tutulur olanları topraklarından kovuldu ki, tekelci devlet mülkiyetinin parçalanmaz bütünlüğü istedikleri şekilde korunabildi, ellerinden asla çıkmadı ve 25 yıldan beti petekten damlayan bal gibi ağızlarına akıyor. Biz balla beslenenlere bu yazımızda oligarşi diyeceğiz ve onlardan biri Yeni Saraylı Doğan Ahmet Doğandır.

Kuşkusuz çöküş süreci tepkiler doğurdu. Sofya’da 12 ay yürüyecek protesto alayı yola çıkmadan 20 yıl önce Cebelli tütün üreticisi Türk kız ve gelinler 1994’te asfalt üzerine yattılar, özelleştirme sürecinin sırtlarındaki ateşten gömleği de aldığını, onlara kalanın yalnız ellerindeki katran olduğunu anladılar ve ilk kez hem Ahmet Doğan Saraylısının hem Amerikan Büyükelçisi’nin yolu kesildi. Bu ateş yandıkça yandı. Bugün ülkemde genel tütün üreticileri grevi var. Kalitede dünya birincisi bir kilo tütünü 1 kan abis sigarası fiyatına satamıyoruz.  Birlikte hesaplayalım. 1 (bir) adet kan abis sigarası bizde 30 (otuz) levadır. 2013 mahsulü 1 (bir) kilo basma tütünse 5 (beş) levadan gidiyor, o da yalvara yalvara. Devletin 160 (yüz altmış) milyon levası yokmuş, tütüncüye yardım parasını ödemek istemiyor.  1 (bir) kilo kan abis otundan 200 (iki yüz) sigara sarılıyor. 200 (iki yüz) adet sigara çarpı adet fiyatı 30 (otuz) leva eşittir 6 000 (altı bin) leva. İki kök kan abisten 1 (bir)  kilo uyuşturucu otu çıkıyor. 20 (yirmi) kök eksen 60 000 (altmış bin) leva tutar. Şimdi, neymiş efendim, yeni bir FETRET SÜRECİ başlatmışlar Ceza Kanunu’nu değiştiriyorlar. Şimdiye kadar değiştirmemeleri yanlış. Yeni taslakta kan abis yetiştirenlere 5 (beş) yıl hapislik öngörülüyor. Ben de artık, şu Başbakan Oreşarski var ya, Brüksel’den “Ö” tipi yani “ömürlük” hapishane paralarını almaktan vazgeçerken “L” tipi yani “leicht bestraft” şey, Türkçesi “hafif ceza almış kişiler” hapishane projesi ile değiştirip parayı almaya hemen kolları sıvama nedenlerini artık anlamış oldum.

Emekçi halkın kara yazgısı:

Aslında tütüncülükle meşgul olan 200 (iki yüz) bin hanemiz var. Tütünlüğe 20’şer kök kan abis ektiler diye bire dek tümüne iki seçim arasında 3 – 4  (üçer – dörder) yıl hapis cezası kesseler hem sokakta meydanda Türk Müslüman kalmaz. Buna ek olarak kanunlarda bir iki değişiklik daha yapılınca, yani 5 (beş) yıla kadar hapis cezası alan sabıkalılara cezaevinde oy kullanma hakkı tanındığında olay biter. Sabıkalıların hepsi “genel af” duyunca oyunu iktidara verir. Tüm dertler bir müddet birmiş olur. Hapishane sandıklarından çıkan oylarla iktidar koltuğu “kafeste keklik.

Bunu icat eden Yeni Saraylı Doğan kişi olsa, o, değil yalnız Bulgaristan’ın, tüm Avrupa Birliği’nin en akılı “boş kafalısı” ilan edilir. Böylece hem Bulgaristan’da hem de AB’de yeni bir Fetret Süreci başlatılmış olur ki, zaten açla tok, varla yok arasında yaşayan bu sefiller, içeri düşünce hepsine 3 (üç) öğün kalorili sıcak yemek garantilenmiş olacaktır. Gel keyfim gel… Bu yeni Fetret Süreciyle başka bir sorun da çözülüyor. Hapistekiler dışarı çıkmadan ülkeyi terk edemeyeceklerine göre, nüfus azalmasını da önlemiş olacak. Aslında, 25 yıldan beri 10 hükümetin çözemediği bu sorunlar çözülecek ve çok büyük başarı elde edilecektir.

Bu sürecin içinde, kötü nitelikli, yani iyi niyetli başlangıcı olan ama sonu olmayan yeni süreçler de başlayabilir. Örneğin dün Loveç ilinde bir köy, insanları, evleri, köpekleri, kedileri, bahçeleri, tarlaları, korusu ve deresiyle ihaleye sunuldu. Henüz almak için kuyruk oluşmadı,  çünkü köyün sağ kalan 3 (üç) sakininin üçü de 85’in üstünde ve en yakın sağlık merkezinin 70 km. uzakta bulunmasından ötürü değil, bu tıp merkezlerinde tayin edilmiş hekim ve hemşire olmadığından, ilgi birden azaldı.

Yeni bölümde Bulgaristan’ı Fetret Süreci liderlerini ve tekel devlet kapitalizmi kütlesinin neden eritilemediğini anlatacağım.

Devam edecek

Reklamlar