Tarih: 19 Haziran 2018

Yazan: BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK

Konu: Türkiye Aydınlığını biz taşıyalım.

 

Türkiye’de 24 Haziran’da Cumhurbaşkanı-Başkan ve genel seçimler var. BÜYÜK TÜRKİYE SEÇİMİ! Türkiye’mizi büyütüp, güçlendirmek  YENİLEMEK, küçülterek BİTİRMEK ve parçalayıp BÖLÜŞMEK isteyenler ile birlikte seçime gidiyoruz.

Yenilenme de, bitirme de, bölüşülme de bu Pazar sandıktan çıkacak. Sandığın önünde hepimiz eşitiz. Aramızdaki fark Türkiye algısı, Türk iradesi ve bilinci, Türklüğün ufkudur. Her üç durum için de zaman, SEHER VAKTİDİR.  Sandığın adı – DEMOKRASİ!

Demokrasi, Fransızca bir kavramdır ve siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, tüm yurttaşların eşit kabul edildiği yönetim biçimidir. Bu işlevler meclise yüklenmiştir. 24 Haziran’da vatandaş 600 milletvekilini meclise gönderecektir. Yeni bileşimin siyasetini “Cumhur” ittifakı ile “Millet” ittifakı meclis grupları belirleyecektir. Meclisin ana işlevi yasama ve denetim uygulamaktır.

Cumhuriyet, Cumhurbaşkanı başında bulunduğu Türkiye devletidir. 24 Haziran seçimlerinde “Cumhur” ittifakı kazandığında, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçilecektir. pazartesi itibarı ile yeni sistem devreye girecektir. Buradaki yenilikle,  Başbakan görevini de Cumhurbaşkanı üstlenecek ve bakanları meclis dışından kendisi atayacaktır.

Bu değişikliklerle, demokratik parlamentarizmden, meclis denetiminde devlet ve hükümet başkanlığı sistemine geçilecektir. Yeni yönetim bizimi büyüyen Türkiye’nin 21. Yüzyılın yönetim istemlerine ve büyük devletlerdeki yönetim biçimlerine daha uygundur.

Seçim kampanyası her durum için kaftan biçildiğini gösterdi. Yönetim biçimi Demokrasi kalacak. Geçmişimizden gelen algıda demokrasi, bakire bir kız gibidir. AK parti 2002’de iktidara gelmezden önce demokrasinin saçının teline dokunan parmaklarından, elinden kolundan olurdu. DEMOKRASİ saçını taramaya yeltenenlerin başına gelen en küçük bela, hep askeri darbe oldu. Demokrasinin pervane ve şemsiyesi Silahlı Kuvvetlerdi. Oysa DEMOKRASİ bir Anadolu kızıdır. Anadolu Türk vatanıdır. Demokrasinin kendini en mutlu hissedeceği yer ata ocağı, Türk halkının kucağıdır. Bu algı ve iradeyle, son altı yılda, AK Parti demokrasiyi bir mumya olmaktan kurtardı ve ona zamanın ihtiyaçlarına göre gelişme hak ve özgürlüğü tanıdı.

Bu anlayıştan hareketle, 24 Hazir’da vereceğimiz her oyun önemi, daha önceki seçimlerden çok daha büyüktür bu son virajdır. Bundan sonra bizi kimse etkileyemeyecektir.  Bu yeni devlet yönetiminde bizlerin de bir tuzu olması için ne gerekir ise yapmalıyız. Sözlerim, hiç istisnasız Bulgaristanlı göçmen soydaşlarımın hepsi için de geçerlidir.

***

Yarış halindeki şıklar ikidir

Yukarıda belirttiğim üzere, bu seçimde şıklar 3 gibi görünse de aslında ikidir. Üçüncü şık olarak işaret ettiğim, Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalayıp BÖLÜŞMEK isteyenlerin kafası 15 Temmuz 2016 FETO-NATO-cu darbe denemesinde bir yere kadar ezildi. 7 Haziran 2015 karanlığını yaşamak, siyasi olarak kilitlenmek istemeyen irade artık  üstün geldi. FETO-cularca gizlice desteklenen, PKK’nin legal örgütleniş biçimlerinden biri olan Halkın Demokrat Partisi (HDP) 3 yıl önce meclise 80 vekili soktu.  Demokratikleşmemizi ve büyümemizi durdurmak için frene basmak isteyenlere izin verilmedi. Kışkırtıcılardan birçoğu şu an içeride olsalar da, sürükledikleri kitle dışarıdadır ve oyunu kullanacaktır.

HDP Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı S. Demirtaş’ın parmaklıklar ardından gelen “bir oyla hepsini boğarız” TV çıkışı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının her vatandaşa tanıdığı eşit hak ve özgürlükleri kendi iradelerine göre kullanarak, Türkiyeyi parçalama çağrısından başka bir şey değildir. Bu çırpınış, dışarıdan körüklenen bir çarpık irade olsa da, seçim sonuçlarına yansıyacaktır. Fakat belirleyici olma şansını yitirmiştir. “Demokrasi” ittifakına özenen bu dönek ve hain güçlerin elebaşları içeride, Pennsylvania’da, ya da eski Alman ve AB şatolarındadır. Bu defa seçim rüzgârı estiremediler. Türk devletiyle pazarlık hayal edip Türk vatandaşlığını, Türkiyeyi bölme silahı olarak kullanmaya çalışıyorlar. Almanya’da meydanlara aynı paçavraları topladılar. İtibarsızlıkları artıyor.

Tespitlere göre, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi erken seçiminde küresel sermayenin ve ona uşaklık eden hainler sürüsünün biçtiği parçalayıp paylaşma kaftanı gardıropta veya derin dondurucuda durmaya devam edecektir.

***

MİLLET ittifakının  sahne oyunu

Siyasi muhalefetin temsileri bu seçimde Türkiye’yi küçülterek BİTİRMEK planıyla MİLLET ittifakında buluştu. Özü değişmiş Cumhuriyet Halk Partililer (CHP) ve ne istediklerinin bilincinde olmayanlar meydanlardaki durgun havaya yelpaze oluyorlar. Seçmeni kandırıp oy toplamaya çalışanlar, miting meydanlarında kısım kısım boş vaat saçıyorlar. Hayalperestler ittifakın Cumhurbaşkanı adayları – CHP’li Muharrem İnce, İP’li Meral Akşener ve SP’li Temel Karamollaoğlu sandıktan çıkabilmek için fırsat bulsalar, onlar da hiç çekinmeden anavatanımızı parçalayıp ganimet malı gibi dilim dilim bölüşecekler. 100 yıl önce, Anadolu’muz, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan’a bir kez peşkeş çekilmişti. Mitinglerde hiç biri bunu hatırlatmadı. Hepsinin dedesi Batı Trakya geçici hükumetinde bakanmış, mebusmuş, destan ve marş yazmış, ne var ki, halkımız birini benimsememiş. Üçünün de çare bulamadığı büyük bir sorun var: Freni olmayan, Yeni Türkiye’nin yüksek hızını nasıl durduracaklarını bilemiyorlar, üst akılları da çaresiz durumdalar.

Millet” ittifakı Türkiyeyi küçültme birliğidir, bu artık netleşmiştir. Anlaşılan, büyüyen Türkiye emperyalizm şemsiyesi altına sığmayınca, FETO- NATO ve PKK’ya sadık güçler yurdumuzun dev dünya gücü olmasını gemleyip durdurmak, yerinde sayarken küçülmemizi istiyorlar.

***

Gerçek durum şudur

29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyetinin yönetim şekli CUMHURİYET olarak belirlendi. Toprakları bölünmez ilan edildi. Egemenlik kayıtsız şartsız Türk ulusuna verildi.

Yaklaşık 100 yıldır Türk ulusu Cumhuriyet rejiminde büyüdü, güçlendi.

8 milyondan 80 milyon olduk. Eşekten indik, hızlı trene ve uçağa bindik.

Kıtadan kıtaya asma köprüler, Asya-Avrupa enerji hatları kurduk, dağların ve denizlerin altından tüneller açtık. Hep aydınlığa baktık. Yüzyılın devasa projelerine imza attık.

İpekyolu uygarlığında 2 milyar insanla birlik oluyoruz.

Her zaman ve her yerde Cumhuriyete sahip çıktık.

Atatürk yolunca yürüdük, bağımsız ve egemen bir devlet olarak güçlendik. 24 Haziran günü vereceğimiz oyla, üzerimize doğru yükselerek gelen ve bizi boğmak isteyen dalganın iç ayağını ve omurgasını kırmalıyız. “Millet” ittifakı XXI. Yüzyılda büyürken değişen Türkiyeyi hazmedemiyor. Biz büyürken deyiminden YENİ TÜRKİYE DEN yanayız ve oyumuzu CUMHUR İTTİFAKINA ve Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ a vereceğiz. BUNU TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ DÜŞÜNEN HERKES BÖYLE YAPACAKTIR BURADA SÖZ KONUSU DEVLETİMİZİN DEVAMLILIĞIDIR DİĞER HER ŞEY TEFERRUATTIR.

İki ana-vatan olmadığına göre, bu tüm soydaşlarımın olmazsa olmazıdır.

***

Sarayı bile beğenemiyecek kadar huysuzlaştılar

Döşenmiş yoldan yürümek kolaydır!  “Demokrasi” ittifakı isteyenler ve  “Millet” ittifakı liderleri saray beğenemiyor. “Beş Tepe” Cumhurbaşkanlığı Sarayı büyükmüş kapatıp, “Çankaya” köşküne taşınacaklarmış. Yani Büyük Türkiye’yi kabul etmiyorlar eskisiyle devam edecekler. Kendi kendilerine gelin güvey oluyorlar. Haydi kanal istanbula karşı çıktın çıktın, peki yerine ne koydun. Ha şunu söyleseniz inanırım, kanal istanbul yerine BİZLER HAZAR İLE KARA DENİZİ BAĞLAYACAĞIZ deseler problem yok. Bunların hepsi sadece yıkım ittifakında birleşmişler.

Osmanlıdan bu yana ışıyarak süzülen aydınlanmamız birçok aşamadan geçti. Ne var ki, uygarlaşma yolunda mola vermediler. “Durun!” deyip, sofraya çökmediler. “Allah’ın verdiğini silip süpürelim, sonrası Allah kerim,” demediler. Bu gün herkes görüyor günde 20 saat çalışmak kolay değil. Varsa buyursun göstersin kendini, çıksın meydana bir görelim.

Cumhuriyetimizin kurucuları, her devrin zorluklarını yenerek ilerlediler. Bu, “olmaz,” şu “uymaz,” o yeniliktir, kabul edilmez deyip M. İnce gibi miting artistliği yapmadılar, çırpınmadılar. “Millet” adına “miras yiyen biziz” deyip, Cumhuriyetçiliğimizin ve parlamentarizmimizin daha yüksek bir aşaması olan, yeni siyasi sistemi kabul etmeyenlere, hem Cumhurbaşkanı hem de başbakan olamam, meclis denetimine dayanamam, yargı bağımsızlığı uymaz, böyle bir şey olamaz, deyip çırpınırken halkın gözüne bakamayanlara,  biraz tarih dersi verelim:

Lütfen anımsayın!

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’na, Başbakan ve Cumhurbaşkanı görevlerini de tek adama devredildiği dönemi hatırlayın… Fark nerede. O zaman 7 düvelle savaşıyorduk. Şimdi de FETO -NATO, PKK, PYD, DEAŞ vs arkalarındaki devler kapımızda… Hepsi Pazar günü, Sayın Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın düşmesini ve Batı’dan kutlama haberini bekliyorlar. Dertleri bu…

Türkiye’nin Yakın Doğu’da terörizmle mücadelede kazandığı zaferleri ve kararlılığını tahammül edemiyorlar.

Demokrasi yerleştikçe yasamanın, yürütme ve yargının birbirinden ayrılışını; tek partili siyasi sistemden çok partili siyasi sisteme geçişi; askeri vesayetin ne kadar zor ve kaç yılda kaldırıldığını hatırlayın…

Biz mukayeseli düşünürüz. Ak Parti ile “Cumhur” İttifakı kuran Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 50 yıl birikimli kurmay kadrosunun ikircimliye düşmesi de düşündürücüdür. “tek adamlı, çok partili, parti-devlet rejimi” kabul edemeyiz, “totalitarizm olur” diyenlerin başkaldırışını da kabul edemeyiz. Bu, raf ömrü dolmuş bir milliyetçi ideoloji ve dünya görüşü içinde bocalayanların, ruhu parlak sesiz kitleyi doğru yoldan saptırma çabasıdır. Ülkücü olan bir kişinin Solun hele hele de HDP-PKK nın olduğu yere oy verdiremezsiniz bunu hep birlikte pazar akşamı görürüz. Ne yaparlarsa yapsınlar gerçek MHP ve ülkücüler yuvasına döneceklerdir.

Anadolu’daki dokusu seyrelmiş olanların iktidar olma hevesi “köşk mü”, “saray mı” kavgasında tosladı.  Fikirsel ve örgütsel düzeyde bunalım yaşıyorlar. Bizim gibi yenileşmeye açık,  kararlı soydaşlar için geçerli tez, “her eşek kendi semerini taşır” atasözümüzdür. Durmak ve yok olmak isteyenlere bizler mehlem olamayız.

Geçmişten ders alamama sıkıntısı

Yolumuz dikti. 100 yıl halkımızın daha iyi yaşaması için yüründü. Haklı olsak da tökezlendik. Türkiye Cumhuriyeti 4-5 askeri darbe geçirdi. Türkler en aydın evlatlarını kurban ettiler. Ne var ki, herşeye rağmen demokrasi umudu asla sönmedi. Seçim sandığına saygı asla azalmadı.

Dip dalga dediğimiz, sesiz kitleye dayananlar her zaman kazandı

Sıkıyönetim dönemlerinde dahi, Cumhuriyet ve egemenlik ilkelerine, Anayasa ve yasalara, adaletin üstünlüğüne inananlar galip geldi. Nice Generaller idam cezası gördü?! Komutanların siyaset üzerindeki hak iddiaları, açtıkları çadır kaldırılmasaydı, Türkiye cesaret bulup “yerel” kabuğunu kıramazdı. Büyük cesareti Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN gösterdi. Darbecilerin yolunu kesti. Devlet BAHÇELİ partilerin içerisinde tek makamını terk etmeyen Liderdir. Cumhurbaşkanlığı hükumeti ve yeni yönetim sistemi böyle doğdu.

Kendimi daha iyi anlatabilmem için bir örnek veriyorum:

Türkiye’nin demokrasi ve egemenlik yükünü taşıyan büyüklerimiz arasında Atatürk’ten sonra Adnan Menderes’in yeri özeldir. 1959’un Ekiminde o başbakan sıfatıyla ABD’yi ziyarette gitmiştir.  34. Başkan Dwight D. Eisenhower (1953 – 1961) kabulünde, Türkiye’ye 3-4 hafif ve ağır sanayi tesisi kurmak için maddi ve mali yardım talep etmiştir. Eisenhower cevabında, “biz Türkiye’yi hep bir tarım ülkesi ve hammadde kaynağı olarak gördük, tarım makinası lazım olduğunda veririz” deyip isteği reddeder.

Ankara’ya boş elle dönen Menderes huzurlu değildir. Türkiye’yi tarım ülkesi raylarından endüstri raylarına taşıma fikri ona uyku uyutmaz. Sovyetler Birliği (SB) yönetimiyle temas arar. 7 Mayıs 1960’ta SB Devlet Başkanı olan L. Brejnev’ten davet alır. Niyeti, Türkiye’de birkaç adet büyük ölçekli ağır sanayi tesisini birlikte kurmaktır.

27 Mayıs 1960 darbesi, dışardan gelen emirle yapıldı ve bu yolu kesti.  Düşünülen endüstriyel hamle, demokrasi ve bağımsızlığı, cumhuriyet rejimini güçlendirme yoluydu. Darbeciler,  “Hâkimiyet milletindir” sloganını ilk kez o zaman yükseltti. Türkiye’yi kendi içine kapayıp, alabildiğine sömürme, köle etme planlarını yarım asır belirleyen şunlar oldu:

12 Mart muhtırası; 12 Eylül 1980 darbesi; 28 Şubat post-modern darbesi; 27 Nisan e-muhtırası ve 15 Temmuz 2016 FETO-cu emperyalist darbe denemesi vs. Yaşanan vahşeti hatırladıkça, günümüzün “Milli” ittifakını, “Demokrasi” ittifakını ve diğer gizli tuzakları görüyorum.

Tüm çılgın yeltenişlerine rağmen, çivi yapamayan, kendi fabrikasını kuramayan Türkiye 2018’de Rusya Federasyonu ile 3 adet NES, “Mavi Akım”, TANAP ve “Türk Akım” doğal gaz boru hatları, “C – 400” füzesavar sistem ve “C-500” ortak yapım füze kalkanını gündeme taşıdı. O, Menderes’in Moskova ziyaretini önlemek için Ankara’da askeri darbe yaptıranlar bugün endişelidir. Halk ifademizle semalarında “kuş uçurtmayan” Başkomutan Tayyip Erdoğan’ın düşmanlarımızın gözünü köreltmesi, dünyayı etkilemiştir.

Bunu herke görüyor. Büyük önder Sayın ERDOĞAN liderliğinde, AK Parti hükumetleri 16 yılda devasa adımlar attı. Ekonomik alanda Türkiye dünya 17. oldu. Türkiye Cumhuriyeti dünyada büyükler 20-sine girdi. Kişi başına milli gelir 12 bin US Doları buldu.

“Yerel” liderlikten “merkez” liderliğe sıçrama.

Bu atılımlarda daha da önemli olan, yakın ve uzak ülkeler, Sayın ERDOĞAN’ı bir bölgesel ve küresel lider olarak kabul etmesidir. Son yıllarda uluslararası dev anti-Türk dalga kırıldı. Bulgaristan’daki köpekleri bile sustu. TV-ye çıkıp Türkiye’yi anlatanların dili tökezliyor. Batı ve Doğu ülkeleri Türkiye’ye yenidünyada ve yeni uluslararası dengede olmazsa olmaz bir devlet olarak görüyor. Tek kutuplu dünyada bozulurken, iki kutupluda denge sağlayan Türkiye oluyor.

Birinci asrın “yerel” gücü, NATO uşağı, 16 yıl gibi kısa bir sürede Yakin Doğu’da “bölgesel” güçten, sırtı Avrupa’da “merkez” güç haline geldi. Ve şimdi, 24 Haziran’da sandıktan birinci güç olarak çıkmayı hayal eden “Milli” ittifak, emperyalizmi, FETO ile PKK ‘ yı sevindirmek, Büyük Türkiye’nin yolunu kesmek, Türkiyeyi 1960’lara döndürmek istiyorlar. Emperyalizme uşaklık eden hainler, hiç utanmadan bir de, ölümsüz önder Atatürk’ün ardına gizleniyorlar.

***

Bulgaristanlı soydaşlar da kullanılmak istendi.

16 devlet kuran Türkler kurumlarına bağlıdır. Yol genişleten değişikliklere her zaman destek vermiş ve vereceklerdir. Devletimiz büyüdükçe büyümüştür. Türkiye Cumhuriyeti Kürşattan başlayarak, Metehan, Alpaslan, Selçuklu , Osmanlı ve Cumhuriyetimizin devlet geleneklerinin devamıdır. Ruhu aynı, sancağı da aynıdır.

Soydaş çevresinden olup, AK Parti desteğiyle yetişip yükselen kadrolarımızdan kimileri 24 Haziran’a giderken yön değiştirdi. Aramızda hayal kırıklığına sebep oldu. Aslında biz Malazgirt’ten beri saf değiştirmedik. Devlet neredeyse bizler de orada kaldık.

Biz, Bulgaristan Türkleri Türkiye Cumhuriyeti’ne particilik oynamaya değil, devletimizi güçlendirmeye geldik. Biz vatan bildiğimiz topraklardan kovulmuşuz ve Vatan nedir herkesten iyi biliriz. Döneklik boş bulunma ve bilgisizlik sonucu olsa bile kabul edilemez.

2 200 yıl tarihi olan Türk devletlerinin saf Türk kanı ve iradesiyle ayakta kalmış olduğuna ve Bulgaristan Türklerinin öz devletlerine her devirde sımsıkı bağlı kaldıklarına kesin kanıttır.

Gerçek budur. Hiçbir hükümdar hiçbir devletin malını mülkünü, şan ve şerefini taht ya da koltuk hırsıyla dağıtamaz, (hele seçim mitinglerinde), topraklarını satamaz, bayrağına gölge düşüremez, Cumhurbaşkanına dil uzatamaz, soyundan gelen insanlardan vaz geçemez, onların kaderine seyirci kalamaz.

Bize sahip çıkanları unutmayalım

Biz bunu geçen yüzyılda büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, sevilen siyasetçi Bülent Ecevit, “baba” dediğimiz Demirel ve Turgut Özal ve en son büyük lider Sayın Recep Tayyip Erdoğan devirlerinde bizzat yaşadık. Biz Bulgaristan’da 140 yıldan beri Türkiyeyi düşünerek nefes aldık. Ölümsüz önder Mustafa Kemal 1913’te Rodop Dağlarında yaşayan Müslüman Pomakların değiştirilen isimlerinin iadesini sağladı. Türkiye bizim için sınır kapısını, bir daha kapanmamak üzere, onun imzasını taşıyan, 1925 Angora (Ankara) Bulgar Türk Dostluk ve İşbirliği Antlaşmasıyla açtı.

Bülent Ecevit diktatör T. Jivkov’un yüzüne “Bulgaristan Türklerinin dil, din, kültür, eğitim, basın yayın ve eşit vatandaş hakları tanındığında, Bulgaristan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nden büyük ve güvenilir dost ve komşusu olamaz” dedi.

Turgut Özal bizi zulümden kurtardı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaptı.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bulgaristan Müslümanlarına, memleketimizdeki Osmanlı mirasına, Bulgaristan’da kalan Müslümanların maddi ve manevi varoluşuna, Bulgaristan’da Müslüman Türk kimliğinin dirilip biçimlenmesine, Bulgaristan Türklerinin Türk Dünyasında yerini almasına el uzattı, sahip çıktı. Son örnek. M. İnce Kırca Ali iftarında yaptığı konuşmada, Eski Zağra ilinde Türk yer isimlerinin Bulgarlaştırılmasına kör ve sağır kalırken, Başbakan Binali Yıldırım Bulgar Başbakan Boyko Borisov’u İzmir Başbakanlık köşküne çağırtarak, “nedir orada yaptığınız” dedi ve bu iğrenç olay durdu. Biz bunları görmezlikten gelip, nasıl olur da dost düşman seçmeyen M. İnceye oy verebiliriz. Bulgarların alay çekmesini ve olmamızı istemeyenlerin bayram etmesini istiyorsanız, durmayın, koşun ve oyunuzu M. İnce’ye verin. Fakat unutmayın, gidebileceğimiz başka bir ANA-VATANIMIZ yok!?

Güçlü ve Büyük Türkiye’den korkanlar haindir

Bu seçimde de yerel, bölgesel ve küresel beklentiler belirdi. “Millet” ittifakının uzanıp da erişemediği, miting kürsüsünde aç(a)madığı ana konular vardı. Türkiye Cumhuriyeti yıldızının son 16 yılda yörünge değiştirip, Yakın Doğu’nun “bölgesel” yıldızı durumundan Güney Doğu Avrupa’da MERKEZ YILDIZ yörüngesine kayması bunlardan biridir. 24 Haziran seçim sonuçlarıyla AK Parti’nin Cumhurbaşkanlığı ve meclis çoğunluğu iradesinin gerçekleşmesi sonucu Türkiye Cumhuriyeti’nin Balkanlarda, Yakın Doğu’da ve Kafkaslar ’da otorite ve etkisi kat kat artacak, yeni dengeler kurulacaktır. Birkaç örnek vereyim:

Dünyanın en büyük sivil havacılık uçak limanı yıl sonuna kadar Trakya’da hizmete açılıyor. Kıtalar arası yola gitmek isteyen, Balkan ülkeleri vatandaşlarının Türkiye’ye akın edilişine tanık olacağız. Şimdiye kadar Dubaya, Frankfurt, Londra terminallerinde boğuşuyorlardı. Yeni dev merkez İstanbul oluyor. Bu akış, kıtalar arası seferler ve turizmle beraber, sağlık ve eğitim alanlarını da bütünüyle kapsıyor. İstanbul çok yakında hem Avrupa’nın hem de Asya’nın, Arap dünyasının finans, ticaret, kültür ve sanat merkezine dönüşüyor. Son tarih gün sayıyor.

XIX. ve XX. Yüzyıllarda Osmanlıdan kopan 56 devletin XXI. Yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti güvenliği altında toplanma eğilimi güçleniyor. Bu devletler grubu içinde 4. Teknolojik devrime açılan, çekici ülke bir tek Türkiye’dir. Biz artık birçok yakın ve uzak halk için tek ümit olduk. “İpek Yolu Uygarlığı” kapsamında Asya ve Avrupa’yı hızlı trenlerle karadan, aktarmasız uçaklarla havadan ve konteyner gemileriyle denizden birbirine bağlıyoruz. Türkiye’de biriken dev merkezcil kuvvetin mıknatıs gibi çekim etkisini hepimiz görüyoruz. Dünya  Türkiye’ye bakıyor. Dünya Türkiye ile bağlanıyor. Okumak isteyen İstanbul’a, ameliyat olmak isteyen hasta İstanbul’a, Amerika’ya, Kanada’ya ya da Uzak Doğu’ya uçmak isteyenler de İstanbul Hava Limanı’na koşuyorlar.

Türkiye üniversiteler ülkesi oldu. Bilim ve Kültür merkezlerini Orta Asya’ya Türkistan’a taşıdı, Balkanlara taşımaya hazırlık yapılıyor.

Şimdiye kadar bütün yazılarımızda ufukta belirenin BÜYÜK TÜRKİYE olgusunu anlattık. Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi BGSAM olarak biz bir karar aldık. BÜYÜK TÜRKİYE yerine YENİ TÜRKİYE kavramını kullanacağız. Çünkü dünya egoistlerle dolu, bizi kıskananlar düşmanlık yapıyorlar, hele Bulgaristan’da. Ahmet Davutoğlu’nun “STRATEJİK DERİNLİK” eserinde Batı Dünyasının Türkiye Cumhuriyeti’ne biçtiği XXI. Yüzyıl kaftanın dar geleceği öngörülünce, tarihin tekerrür etmesinden korkanlar. “Yeni Osmanlı Tehlikesi” ve İslamlaşıyoruz yaygarası kopardılar.

Yalan yanlış teorisi geliştirip düşmanlık tohumları ekmeye başladılar.

Anlatmaya çalıştığım yeni hizmetlerin hepsinin üretilip insanla arasında ayırım gözetmeden herkese sunulması süreçlerini yöneterek genişleten Sayın Recep Tayyip  Erdoğan’a “diktatör” dediler. “Balkanlarla gönül bağlarını, oralarda yaşayan kardeşlerini” hatırlatılınca Bulgarlar hepsi birden kükrediler. En fazla korktukları ise BÜYÜK TÜRKİYE ufku! Korkudan sinirli, titreyen, ne söylediğini bilmeyen insanlar arasında yaşamak huzur bozucu oldu.

Bu nedenle biz BGSAM olarak ufuktaki Türkiye’ye YENİ TÜRKİYE diyoruz. Yeni Türkiye’ye tepki gelmiyor. Sayın Erdoğan’ı da bir Türk lider olarak artık kabul ettiler ve sustular.

Görebildiğimiz, komşu ülke sakinlerinin de hizmet, yardım, destek için gönüllü başvurdukları, eğitim aldıkları, tatil ettikleri, dilini öğrendikleri, kültürünü benimsedikleri, filmlerini seyrettikleri, konserlerine, sergilerine gittikleri, yazarlarının kitaplarını okudukları, güven tazeledikleri, gurur duydukları YENİ TÜRKİYE’ dir.

Hiçbir ayrım yapmadan, kendilerine çadır, yatak, sağlık hizmeti, çocuklarına anaokulu, okul, her gün 3 öğün aş vb sunulan kitlenin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “SEN ATAMIZSIN” dediği BÜYÜK – YENİ TÜRKİYE’ dir.

Bunu,  dünyada başka bir lider hak edemedi. Sığınmacılar seli Kansler Angela Merkel’i bile götürüyor. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron çaresizlik içinde. Sayın Erdoğan, 4 milyon savaş kaçağı 5 yıldan beri Türk konukseverliği ve yardımseverliği adına bağrına bastı. Yıllarca her şey ters anlatıldı. Çadır kentlerin hiç birini görmeden, Türkiye’ye minnettar milyonca insan yazgısının doğurduğu yeni ruhu hissetmeden, “hepsini kovacağım, Afrini Enver Sedat’a geri vereceğim”, “Kandil” den çekileceğim diye bağırırken yumruk savuran M. İnce’nin zavallılığı, bir tek şehit kabrine çiçek koymadığı ortaya çıktı. BİZİM ÜZÜNTÜMÜZ İKİ RUMELİLİ ADAYIN DA DÜŞMAN  (HDP-PKK) SAFLARINDA OLMALARIDIR.

Göçmen kaderi yaşamış biz soydaşlar bu gidişe söyleyecek söz bulamıyoruz. XV. Yüzyılda Viyana’ya açılan Türklerdi. Şimdi Viyana’dan berisi, tüm Balkanlar, Kafkasya, Yakın Doğu Türkistan’ın tamamı, Türkiye’ye bakıyor. Türkiye’ye akıyor.  İnce’yi izlerken, onlara üzülüyorum…

***

Yeni durumun adı – BÜYÜK – YENİ TÜRKİYE

Seçime giderken kristalleşen yeni durum çok boyutludur. Türkiye’nin, NATO çerçevesinde, radara takılmayan “ F 35” jetlerle Balkanların, Karadeniz ve Yakın Doğu’nun hava sahası güvenliğini üslenmesi gibi konular “millet” ittifakına ağır geldi. Mitinglerinde konuşulmuyor. Görülen köy kılavuz istemez, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın “Büyük Yeni Türkiye” tarafından sağladığı yeni güvenlikle birlikte, aslında komşu topraklardaki 600 yıllık Türk mirasına yeniden talip olması görülmek bile istenmiyor. Hapisten Cumhurbaşkanı adayları ile birleşme, Türkiye siyasetini kilitleme ve halkımıza bir daha 15 Temmuz ve 7 Haziran trajedisi yaşatma planları gizli tutuluyor. Kardeşlerim bu tuzağa bir kere düştük bir daha düşemeyiz. Bu tuzağın baş rollerinde iki Rumelili olması bizim açımızdan da maalesef üzücü.

Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın güvenlik ve huzur konularında son çıkışları, aynı zamanda Afrin ve Membiç’ten sonra, Kandil’de düşmanın ezilmesiyle, daha geniş bir coğrafyanın tamamı için “kendine güven” konseptini pekiştirdi. Bulgaristan da bu kapsamda Erdoğan rüzgârı öyle bir esti ki; Orta Doğu ile birlikte Balkanları da yeniden etkiledi.

Bu etki Eskişehir’de TANAP uluslararası doğal gaz boru hattı açılışında yapılan konuşmalara yansıdı. TANAP, “Türk Akım” ve başka kaynaklardan gelen doğal gazın Balkanlara ve Güney Avrupa’ya dağıtımını Türkiye’nin Gerçekleştirme perspektifi, bu gelişmenin yüksek mimarı olan Sayın Erdoğan’ı bir Avrupa lideri katına yükseltti. M. İnce 56, Bayan M. Akşener de 45 miting yaptılar, fakat bu gerçeği halka anlatma onuru göstermediler. İşledikleri konular geçerlilik süresi bitmiş sorulardır. Olmuş bitmiş işleri eşeliyorlar: Türk arabası yaptırmayacaklarmış, Rusya Füzelerini almayacaklarmış F-35’lere gerek yokmuş, NES istemiyorlarmış. Bunlar 1946’da Türk uçağı projesinin durdurulduğu ve daha sonra 1960 darbe yıllarına dönmek istiyorlar. İstedikleri 80 milyon vatandaşı kepekle beslemek… Kanal istanbulu yaptırmayacak tamam anladık da onun yerine Hazarı Karadenize bağlayacağız dese problem yok. Bunlar sadece yıkım ekibi yapmak yok. Evet bu seçim sonrası Türkiye’yi durdurmak mümkün değildir. Bu ülkeyi bir daha vesayet altına sokmak, emir eri yapmak mümkün olmayacaktır.

***

Yaşadığımız dünya liderler dünyasıdır. Büyüyen Türkiye de bir otoriter lider ülkesidir. Türkiye tarihinde, liderlerin,  öncü ve önder şahsiyetlerin rol ve önemini kimse inkâr edemez. XX. Yüzyıl Türkiye’sinin en öngörülü, en yüksek vasıflı önderi, Milli Kurtuluş Mücadelemizin Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük halk lideri Mustafa Kemal ATATÜRK’tür.

24 Haziran seçimlerinde Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Devlet BAHÇELİ’nin yönettikleri “Cumhur İttifakı” ve Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi davası, Atatürk ülküsünün yüksek boyutta devamıdır. Artık biz dünyayı değil, dünya bizi tartışacak. Artık birilerinin projelerine göre hareket eden değil, kendi bölgesel ve küresel projelerine göre hareket eden bir ülke olacak. 

Atatürk’ten sonra yaşanan emperyalizme bağımlılık ve vesayet dönemi “Cumhur İttifakı” ile sona eriyor. Evet 24 Haziran’da bizim anketlerimizde Bulgaristan Türklerinin de katkıları ile sınırı geçiyoruz %51.5 zaferiyle bağımlılık son bulacaktır.

15 Temmuz 2016’ da FETO-NATO hainleri kimliğindeki emperyalizm uşaklarının son çılgın saldırısı yaşandı. Cumhuriyetimizi yıkma,  ana-vatanımızı parçalama ve halkımızı köle etme denemesi boşa çıktı. Bizim için Batı ya da Doğu yoktur, merkez ‘biz’iz artık, merkezde biz varız, coğrafyamız var, hesaplarımız var, iddialarımız var, hafızamız var, ideallerimiz var, coşkumuz ve mücadelemiz var.

Son hedeflerinde hepimizi Trakya ve Anadolu’dan kovmak, vatansız bırakmak, süründürmek vardı. BULTÜRK olarak Bütün Türkiye ile birlikte yüreğimiz ağzımızda ayaktaydık.

Demokrasi nöbetlerinde geceledik. “Yenikapı” zafer buluşmasına katıldık.  “Büyük Yeni Türk Ruhu” şahlanışlarla dalgalanan bayraklarda, şarkı ve türkülerde BULTÜRK olarak biz de vardık.

Biz yürüdüğümüzde coğrafya yürüyecek, tarih değişecek, inanın!
Bu yüzden; yeni büyük yükselişe omuz verin.

24 Haziran’da Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’A oy veren, “Cumhur İttifakına” oy veren her vatandaş, her soydaş aydınlığa yürüyen,  YENİ TÜRKİYE sevdalısı bir seçmen, bir dava adamıdır. Bizden biridir. İki Türkiye yok.

Değerli hemşehrilerim biz bu seçimlerde MHP’nin baraj sorununu aşmalıyız onun için oylarınızı MHP’ye vermelisiniz, fakat CUMHUR İTİFAKI için DEVLET BAŞKANLIĞI için ise oyunuzu mutlaka ve mutlaka Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’A vermelisiniz. Yani biz Bulgaristan Türkleri bu seçimlerin ilk turda DEVLET BAŞKANIMIZI ve MHP’ye de barajı bizim oylarımızla bunu başarmalıyız. DEVLET BAŞKANIMIZIN %51.8 MHP de barajı geçmelidir. Bağımsız Türkiye için çocuklarınızın geleceği için bunu yapmalısınız.

24 Haziran sadece bir seçim değil, bir tercih, kader oylamasıdır.
Türkiye’nin geleceğinin ne olacağına, büyümesine ya da küçülmesine karar verme meselesidir, bunun için h
epimizde sorumluluk vardır. Erdoğan’ın yürüyüşü: Kürşat’ın yürüyüşü, Mete hanın yürüyüşü, Selçuklu yürüyüşü, Osmanlı yürüyüşü, Cumhuriyet yürüyüşüdür. Bu fırsatı kaçırmamalıyız.

Büyük Yeni Türkiye aydınlığı hepimiz-indir 
Seçim zaferiniz şimdiden kutlu olsun.

24 Haziran zaferimiz BÜYÜK YENİ TÜRKİYE YÜRÜYÜŞÜMÜZÜN BAŞLANGICI  tüm Türk -İslam Alemine ve mazlum halklara kutlu olsun.

 

YENİ TÜRKİYE DE BAKANLIKLAR BİRLEŞİYOR

Reklamlar