Gecede Rafet ULUTÜRK’ün Konuşması;

Sayım Milletvekillerin,   Sayın Belediye Başkanım, Sayın STK Başkanları ve yöneticileri, çok değerli misafirler,

HEPİNİZ HOŞ GELDİNİZ, SEFA GETİRDİĞİNİZ.

Bulgaristan Vatandaşıyız, herkesin olduğu kadar bizimdir memleketimiz.

Coğrafik adı, eskilerden Rumeli’ydi, daha sonra Balkanlar oldu,  şimdi ise Güney Doğu Avrupa’ya değiştirildi. Ne olursa olsun, o memleket, bizim memleketimiz!

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneğimiz 2003’ten beri beklediğimiz, soydaş kitlesi inisiyatiflerine sizlerin, sivil toplum örgütleri tabanımızın sahip çıkması,  şahsen

beni ve dernek yönetimimizi derin etkiledi. Bizim kıvılcımdan ateş doğacak inancım kat ve kat arttı.

Bu buluşmamızın 25 Ekim Bulgaristan’daki yerel seçimin şu an oy sayımı devam ederken diğer taraftan da Türkiye’mizde, kader çizgisi belirleyici nitelikte olan, 1 Kasım erken genel seçimlerinden tam bir hafta önceye rastlaması, anavatanımızın geleceği, halkımızın huzuru, Büyük Türkiye atılımlarını kucaklama kararlılığımız açısından, GURUR VERİCİ OLDU.

Image2

Bulgaristan’daki mahalli seçimde pek bir şey değişeceğine inanmıyorum. Totaliter yapı,  sarı öküzleri boz çiftle değiştirip tarlasını sürmeye devam ediyor. 1990’da çarpıtılan sosyal altyapı bir daha toparlanamadı.

Mülkiyet bir avuç, oligarşi uzantısı dediğimiz zengin Bulgar tabakasının eline sıkıştırılırken, topraksız, mülksüz ve işsiz kitle, çaresiz yaşlı tabaka, bu arada etnik toplulukların % 90’ı köleliğe ve avuç açmaya alıştırılıyor. Seçim listelerinde 6 milyon 868 bin seçmen ismi sıralanmış, ama sandık başına gidenler 2.5 milyondan fazla değil. Sanki sandıklara girmeyen oylar çuvala girmiş ve Yüksek Seçim Kurumuma düzenli bir şekilde teslim edilmiş. Diyecek bir şeyim yok: Adalet olmayan yerde YASASIN SAHTEKÂRLIK!

Adalet, sosyal adalet MÜLKİYET ilişkilerine dayanır. Mülkiyet ilişkilerini adil düzenleyen ise ANAYASA VE KANUNLARDIR.

Bulgaristan Krallığı 1908’de kuruldu ve mülkiyet ilişkilerini düzenlemek için birçok Anayasa çıkarıldı, kanunlar yazıldı. Bütün bu uygulama, Osmanlıdan kalma büyük kapsamlı, Mülk ve Eserleri yasal ele geçirmek için kullanıldı,

1879 sayımında kayıtlı 2 bin 356 mescit, cami, 142 medrese, 273 mekteb vs. bunların hepsi usulüne uygun kapatma ve yok etme için yapıldı.

Mülk ve miras hakkının zedelenmiş ve yalnız kimileri için var olduğu bir ülkede adalet olamaz. DURUM BUDUR.

Kanunsuz bir ülkede MUHTAR ya da BELEDİYE BAŞKANI seçsek de pek bir şey ifade etmez?

Bir örnek vermek gerekir ise ; 3 dönem Kırcaali Belediye Başkanlığı yapmış olan Hasan AZİZ maalesef Kırcaalide bulunan Türk-Müslüman mezarlığını bakım ve temizlik işlerini yapmamıştır. Ayrıca ana okullarda Türk-Müslüman çocuklarına zorunlu olarak domuz eti verilmesini desteklemiştir.

CSMC388UEAEZOTB

Ha! Hiç mi umut yok?

Diye soranlara bu yıl baş gösteren bir müjdem var.

Avrupa Birliği Eğitim Komisyonu Bulgar okullarındaki ders kitaplarından Osmanlı düşmanı, şair Hristo Botev ile Osmanlı düşmanı yazar ve şair İvan Vazov’un tamamen çıkarılmasına karar verdi.

İş Allah tarih dersi kitaplarında 1878 Rus-Osmanlı Savaşı hakkında, bu Rus Çarının bir saldırı savaşıdır, Osmanlı orduları Bulgaristan’ı ve Bulgar halkını savunmuştur, diye belirtilmesini de isteriz.

Çünkü tarih toprak gibidir, zehirli topraktan zehirli mahsul alınır.

Bu olursa,  Rus aşırı milliyetçilerinden Vladimir Jirinovski Bulgar halkına ikide bir sitemde bulunurken, “biz sizi Osmanlı köleliğinden kurtardık, siz bize ilelebet minnettar olmak zorundasınız!” diye bağırıp çağırması kesilir.

Biz artık “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesinin 101. Sayısı çıkardık, BGSAM yayınlarıyla, www.bghaber.org üzerinden ve artık bastığımız onun üzerinde kitapla, panel, ulusal ve uluslararası sempozyum ve konferanslarla  sizleri hep bilgilendirdik, bilgilendiriyoruz ve bu etkinliklerimiz devam edecektir.

20151026141859 (1)

Bizler, BARIŞA düşkün insanlarız.

Mayamız Osmanlı döneminde Balkanların 300 yıl savaşsız yaşadığı çağda tutulmuş. Değiştirmek elimizde değil.

Ne yazık ki, baskılardan, terörden, zulümden kaçtık da geldik anavatanımıza. Hıristiyanlık İNSANLIĞIN VE İNSAN SEVGİSİNİN ne tarihini ne de kitabını yazabildi. Olmayan şeyi nasıl yazsın!

Biz, dünyanın en güzel diyarında, memleketimizden, daha da güzel ve yaşayışı mutluluk veren anavatanımıza geldik. O gün bu gün memleketimiz üzerinden hüzün bulutları dağılmadı, insanın mutlu olmadığı yerde, hiçbir şeyin mutlu olmadığını herkes gördü, inandı.

Biz şanslı insanlarız.

Gelir gelmez, 21. Yüzyılın başında,  ANAVATAN Partisi daha sonra AK Parti öncülüğünde Büyük Türkiye trendine ayak uydurduk ve anavatanımızın altın çağına birlikte gidiyoruz.

Bizden önceki göçlerin bahtı bu kadar açık olmamıştı. Anavatanımız olan, bu cennet toprakların 500 milyon kardeşi doyurmaya yetecek kadar zengin ve verimli olduğuna inandık.

Daha 18-inci yüzyılda Anadolu ve Ege ile Trakya’yı anlatan tarihçi Hammer de bu gerçeği, daha o zaman vurgulamıştı.

Bu tabanda, bugün, gönül birliğinde buluşmayı başardık ve birbirimize sarılıp yüksek sesle BARIŞ diye yeri ve göğü dolduranların arasına katılmış bulunmamız bizim özümüzü dünyaya gösterdi.

Biz korktuğumuz için barış istemiyoruz,

gece1111

KARDEŞÇE YAŞAMAK İÇİN BARIŞ DİYORUZ.

İNSAN ÜREMEK, ÜRETMEK VE SEVMEK İÇİN DÜNYAYA GELİR, ÖLDÜRMEK İÇİN DEĞİL.

Yakındoğu barışının yeni kalesi Büyük Türkiye olacaktır.

Bu büyük hamleyi yöneten, bölge halklarının umudu ve önderi, Türkiye Cumhuriyeti olacaktır.

Bu gün Terörist dediğimiz iç düşman kudurdu.

7 Haziran gecesi Ayaklanma Çağrısı yapanlar, baltanın taşa çarpacağını anlayamadı, Türk’e kalkan kolun mutlaka kırıldığını da unutmuşlardı. Kolları değil belleri de kırıldı, son çığlıkları can acısındandır.

Zaferi ülkemizin ufkunda parlayan 1 Kasım 2015 seçimlerini yöneten, Hükümetimizin başı Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’dur.

Düşman ne kadar zalimleşirse zalimleşsin, halkımızın birliği ve kararlılığı karşısında yenik düşmesi kaçınılmazdır.”

Çocuk, kadın ve yaşlı cana kıyan terörizm, PKK, DEAŞ ve aramızdaki uzantıları açtığımız ateşin çemberi içindedir.

Tek çareleri kaldı,  ateş çemberindeki yengeç gibi, hepsi kendi zehriyle kendini yok etmektir. Ankara’da patlayan intihar bombaları, çaresiz çürümüş zihniyetin çılgınlığından başka bir şey değildir. Bu olayların Berlinde planlandığı da artık gizli değildir.

Türkiye büyüdükçe, düşmanları azdı.

Barış Sürecini suistimal ederek halkımızın, kamuoyunun gözüne kül atıp binlerce ton patlayıcıyı ev, cami, yol ve köprülerimize yerleştiren katillerin AF OLMA VE SAĞ KALMA ŞANSI yoktur ve olamaz.

İyi yürekli insanların ruhunu değiştiren YALAN, İHANET, sinsilik ve satılmışlıktır. Yanlış okunan ve anlaşılan DEMOKRASİ çok kurban aldı. Halkımızın bilinçlenme yolunda atacağı çok yeni adımlar var.

Sulh ve Barış’ı tarih boyu aynı duyarlılıkla Türk halkının huzuruna el kaldıranlarla hesaplaşma halkımızın öz davası olmuşsa, son kapışmada BİZ Bulgaristanlı göçmenler ön saflarda yer almaya hazırız.

İstiklalimizin en büyük kazanımı – Vatanımızın Bölünmezliği, tek bayrak, tek devlet ve tek millet olmasıdır. Sen ben değil Türkiye, bugün dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızdır.  Bu yürekli yükseliş 1 Kasım seçimlerinin ruhunu belirledi.

Kardeşlerim Dünyada başka bir TÜRKİYE YOK!

Bizler hepimiz vatansızlığın ne olduğunu en iyi bilenlerdeniz.

Bizler bir defa 500 yıllık kökümüzden, toprağımızdan söküldük ve kovulduk. Bizi 1878’den beri memleketimizden göçe zorlanıyoruz.

Varımızı yoğumuzu beş parasız elimizden aldılar. Bayram ediyorlar.  Hala orada kalan tarihimizi yok etmek istiyorlar.

26 yıl geçti. Büyük Göç şarkıları hala doğmadı. Soydaşlar zorla kovulduklarını unutamadı.  Acının şarkısını söylemeye dil yok. Dile gelen ŞARKI DEĞİL, SONSUS BİR ÇEKİYE AĞIT’TIR.

Anavatan toprağında ikinci kuşak yetiştirdik, büyüttük, eğittik, ama yüreklendirip uçuramadık. Biz hepimiz kanadı kırık kuşlar gibiyiz. Beceremediğimiz tek şey korku. İçimizdeki KORKUYU aşamadık.

20151025_214530_001

Son 26 yılda ne mi öğrendik?

100 yıllık zulmün insan ruhundan 26 senede bile çıkmadığını, omuzlarımızdaki ağırlık, gözlerimizdeki sönüklük,  bakışlarımızdaki batılılık olarak eziyor hepimizi.

Uyanma korkusu var bizde. Uçma korkusu, yükselme ve başka korkular hep sırtımızda, bir türlü silkinemedik.

Sırtındaki semerden ısınan hamallar gibi, totalitarizm semeri indi, allı pullu, nazar boncuklu HÖH-DPS semeri yaslandı arkamıza. İnerse soğuklarız, ezilmeden nasıl yaşarız, ruh hali var bizde.

Türklüğümüz ağır yara almış. Onu gördük. Bu öyle bir yara ki, mehlemi yok, ancak kendiliğinden savıyor.  Aynaya bakınca özü alınmış BOMBOŞ bir kimlik çıktıkça karşımıza, o bizi kendisi değiştiriyor, değiştirecek. Bize dayatılan ve ruhumuzu zehirleyen mutluluğun formülü çok çok acıdır, kolay kolay arınmıyor:

AYNAYA BİRLİKTE BAKALIM:

70 yaşındakiler Türk olarak ölmüşlerdi.

50 yaşındakiler Türk olarak can çekişti, sürüldü, ezildi, hücreye atıldı.

30 yaşındakiler Türklüğünden vaz geçmeyi kabule zorlandı.

10 yaşındakiler Türk adlarını unutmaya başladı.

1 yaşındakiler Bulgar doğdu.

Biz bu ırmağı durdurmak için ayaklandık ve bent kurduk.

Zora düştük göç ettik. Ama bizler vardık, varız ve var olmaya devam edeceğiz. Bir araya gelmeyi, birlikte toplanmayı, beraber oturmayı, oturduğumuz yerden Bulgaristan’a bakmayı öğrendikçe, gözlerimizin ateşine dayanamayacaklar, yengeçler gibi kendi zehirleriyle kendilerini öldürecekler.

Bu fikrimi size bir başka örnekle açıklamak istiyorum:

Son aylarda Bulgar sınırını göğüsleyen göç dalgasını “Edirne’de durdurduk”, “dondurduk”, “bizden kortular”, “Bulgar’a giremediler!”,  “AB ‘nin en güvenli dış sınırı biziz” havasına giren Bulgar milliyetçiler son günlerde, bugün tamamen şaşırmış durumdadır. Hatırlarsınız yaz aylarında Eski Zara ovasına mısır sulamaya giderdik. Suyu bir karığa salardık,  gider gitmesine, ama karık ne dolar, ne de taşardı. Biz de beklerdik.  Bir bakmışsın, 5 karık yanda göl olmuş, su yol bulup kaçmış. Bu sığınmacılar meselesi de tam öyle. Şimdi Bulgar sınırı boyunca, en açık, görünen kuytu yerlere küme küme oturmuşlar, sanki tel örgüler sökülecek ve “buyurun” diyecekler. Oysa olayın kokusu Sofya otellerinde çıkıyor. Her gün 1 000 (bin)  Suriyeli, Afgan ve Pakistanlı sığınmacı tutuklanıyor. Suyun 5 karın ötede göl yaptığı gibi, onlardan Sofya otellerinde beliriyorlar. Dünyayı değiştirmek ancak insan iradesi ve kararlılığıyla oluyor. Onlar bizden kararlı. Önce Avrupa’daki küflü kafa yapısını kırıp içini insan sevgisiyle değiştirmek istiyorlar. Başaracaklarına inanıyorum. Çünkü sığınmacı sayısı çoğalıyor, Avrupa’nın çamurlu yollarında birbirleriyle kaynaşıyorlar, onların çilesi yeni bir nitelik mayalıyor.

 CSL3LaTU8AEnoQ2

Biz bu davada galip geldik. Şehitlerimizi saygıyla anarken kendilerine ebediyen minnettarız. Biz arkamızda binlerce adsız mezar bırakan yiğit bir nesiliz.  Arkamız, evlerimiz, köylerimiz, kasabalarımız karanlık kaldı. Kuşların geri dönmesi;  kertenkelenin tepişmesi bir topluma can vermiyor. Dağ taş ayaklanmış, gerçek sahibimden başkasını istemem diyor.

Hayat kimseye aldırmadan devam etmek isterken,  o uzaklarda bir çocuk daha kendiliğinden doğmuyor, okullar kendiliğinden açılmıyor, güler yüzlü öğretmenler sınıfa girmiyor, doğa uyanıyor fakat toplum uyanamıyor.

Biz diğer Balkanlı kardeşlerimizden de çok farklıyız.

Farklılıkların kaynaştığı ve herkesi hiç ayrışım sız mutlu ettiği asırlar ve sosyal devirler tarihte kaldı. Bize geçmişimizi unutturmaya çalışanların elde edemediği nimet de işte budur. Farklı olmaktan çekinmeyenlerin farklılıklarını da yaşatmış olmalarıdır. Bugün basmakalıp düşünen, Rumeli, Balkanlı yakıştırması yetmezmiş gibi, bir de Güney Doğu Avrupalı söz kalabalığıyla, tarihimizi renklerini okumadan, hepimizi aynı mezara gömmeye çalıştığını gözlüyoruz.

Bugün Güney Doğu Avrupa’da, Balkanlarda, yani Rumeli’de Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Makedonya, Sırbistan, Slovenya, Karadağ, Bosna-Herzek, Kosova, Hırvatistan, Romanya gibi 11 ülke var. HER DEVLETİN ADI HALKI HERŞEYİ FARKLILAŞMIŞTIR. Biz de bu devletlere ayrı ayrı bakmalıyız.  Hiçbir ayrım yapmaksızın, bu ülkelerin hepsini, 2 asır önce Osmanlının görüldüğü şekilde kabul edemeyiz.  Farklılıkları dikkate alan dış politika T.C.’nin Balkanlar siyasetinin yeni temeli olmalıdır. Makedonya ile Bulgaristan bile iki komşu, dil ve tarih benzerliği var.

Tarihin izleri Balkanların her karışında vardır. Bunları dikkate almadan, hele Türk ve Müslümanlara olan yerel farklı yaklaşım göz önünde bulundurulmadan hazırlanan genel siyaset asla uygulanamaz., TAMAMEN YANLIŞ OLUR. Bu devletlerden bazıları NATO ve Avrupa Birliği üyesi, diğerleri üyelik adayı vs.

BAŞARILI OLMAK İSTERSEK BALKAN RUMELİ DEĞİL, BURALARDA DEVLETLERİN bugünkü ismini kullanmalıyız. ÇÜNKÜ bu devletlerin ADLARI HEPSİNİN AYRI AYRI KOYULMUŞTUR VE 200 YILDIR BUNLARIN TAMAMININ ADI DEĞİŞMİŞTİR.

BULGARİSTANDA YAŞAYAN HALK İLE YUNANİZTANDA MAKEDONYADA YAŞAYAN HALK ARASINDA ORTAK NEREDEYSE HİÇ BİR ŞEY YOKTUR. HER BÖLGEDE AYRI İNSAN TİPİ YARATILMIŞTIR. BUNU ARTIK GÖRMELİYİZ VE HER BÖLGE İÇİN EYRI STRATEJİLER ÜRETMELİYİZ. BAŞARININ YOLU BUDUR. BUNU ANKARA ARTIK GÖRMELİDİR BU GÜNE KADAR BAŞARAMAMIZIN TEK YOLU TEŞHİSİ KONULAMAMASIDIR.

Demek istediğim, toplumsal yapı, Anayasal düzen, devlet yapısı, tarihsel konumu, nüfus bileşimi, sosyal ve etnik hakları elde etmişlik ve başka açılardan birbirinden dağlar kadar farklı bir durum ortadadır.

Sadece Türklerin etnik haklarının tanınmışlık düzeyini ele alsak, Makedonya’da, Kosova’da Türk Çocukların Türk okullarında okuduğu, anadilde eğitimin ve yaşam tarzının yasalarca düzenlenmiş ligi, özgün kültürel özelliklerin yaşam ortamı bulması dikkati çekerken, Bulgaristan’da Türkçe seçim konuşması yapanlara ceza kesildiği, Bulgarca “Rayna Prenses” şarkısını “Güzel Rabiem” diye dilimizde okuyan sanatçıların memleketten dışlandığını anlatırken, kimseyi şaşırtmış olmam kanısındayım.

CSL5pBlWEAAvMVp

Çünkü biz, kaynağı kurumayan bu zehirin kendimiz de kurbanıyız.

Her şeyde ve her yerde farklı olanı dikkate alarak, somut olana,  farklı yaklaşım gerekliliği T.C.nin Balkanlar politikasında Bulgaristan’ın ayrı ve özel bir yer alması gerektiğini, özgün bir yaklaşımla, araç ve gereçlerle çalışmamızın son derece gerekli olduğu ortadadır.

Sözün özü:

Sevgili kader kardeşlerim. İnsan aya çıktı, Türkiye’miz de uzayı deldi ama insanoğlu kaderini değiştirmek için her zamankinden daha fazla beraber, birlik içinde olmaya ihtiyaç duyuyor. Bu akşam buraya toplanmamızın nedeni de, bir daha olmak üzere,  Yaşasın Halkların Kardeşliği, demekti. Biz barış ve huzur istiyoruz, çünkü bu uğurda mücadele ettik, bu yolun hep yolcusuyduk. Bu yol 1 Kasım’da hepimizden yeni imkânlar istiyor.

2002’den beri Türkiye’mizi yöneten ve yücelten Ak Parti güven tazelemek, tek partili güçlü iktidar olarak Büyük Türkiye yolunca bizimle, hepimizle beraber yürümek istiyor. BİZ, BULTÜRK yönetimi olarak hepinizi sandık başına davet ederken, oyunuzu Büyük ve Güçlü Türkiye özlemine vermenize çağrıda bulunuyoruz.  Türkiye’miz karışmıştır. Karıştıranlar, devletimizde el kaldırıp, dil uzatarak, silah yöneltenler ortadadır buna rağmen, biz akan suyun durulduğuna inanırken, hükümetimizin yeni seferinde her şeyin durulacağına, emellerimizin gerçek olacağına inancımızı yeniliyoruz.

20151025_222457

BÜYÜK TÜRKİYE İÇİN BİZDE VARIZ

Geldiğiniz için hepinize teşekkürler.

Sağ olun var olun, Allaha emanet olun

 

20151025_215205

Reklamlar