Rafet ULUTÜRK

Tarih: 05 Temmuz 2017

Konu:  Etnikler konusunda boşa kürek çekmeye son verilsin.

            Romenleri entergre etme raporu mecliste kınandı.

            Bulgarlaştırma siyaseti tamamen suya düştü.

            “Bulgar Etnik Modeli” ni ağıza alan yok. Büyük başarı.

            Uluslararası insan hakları anlaşmalarını imzalama ve

            Bulgaristan’da azınlık haklarını resmen tanıma ve uygulama

             zamanı geldi.

5 Temmuz günü, 8 bin polis parlamentoyu kuşatmış maaşlarına zam isterken, Sofya meclisi içeride “Romenlerle ilgili ulusal stratejinin durumunu” tartıştı.

BSP (sosyalistlerin) Romen vatandaşlarla ilgili görüşü:

Partinin yeni ideoloğu, milletvekili, Prof.Dr. İvo Hristov: “Romenler (Çingeneler) Bulgaristan’ı havaya uçurmak için kurulmuş bir patlayıcıdır. Kapsüllü saatli bombadır. Hatırlarsınız. Yugoslavya’yı havaya uçurup parçalamak için Arnavutlar da kapsüllü patlayıcıydı.”

Konuyu derinleştiren Prof. Hrisov şöyle konuştu: “Bulgaristan’da Çingene vatandaşlarla ilgili olan ve hepimizi rahatsız eden sorun nedir? Son 25- 30 yıl zarfında, Bulgaristan’da yaşayan Çingeneler  medeniyet adına bu topraklarda ne varsa herşeyden uzaklaştırılmış ve ötekileştirilmiştir. Çingeneler Bulgar ekonomisinden de çıkarılıp çöpe atılmıştır. Çingeneler, GETTO-mahallelere kapanmıştır. GETTO-lar suç gölü haline gelmiştir. Durum Bulgaristan ulusal çıkarları ve güvenliği için tehlike oluşturmaktadır.”

Profesörün meclis kürsüsünden duyurduğuna göre, Bulgaristan’da ve belkide bütün Avrupa’da en büyük GETTO-mahalle Plovdiv (Filibe) şehrindeki Yeni Mahalle (Stoliponovo)  semtidir. Bulgaristan’daki İslam fundamentalizmi (kökten dinciliği) ocakları da orada gizlidir ve orada tütüyor. Gelecek bakımından değerlendirmede bulunursak, Bulgar Çingene ilişkileri Bulgarların aleyhine çalışıyor. Toplumunun dışında yaşayan, kör cahil, işsiz, aç, yoksul ve TOPLUMUN YASALARINA UYMADAN YAŞAYAN BİR TOPLULUK MEYDANA GELMİŞ DURUMDADIR. Sorunun çözümü için var olan bütün siyasi ve bütünleştirme doktrinlerinin çöpe atılması gerekir. BSP adına konuşan Prof. Hristov, 12 yıldan beri izlenen azınlıklar siyasetinin yanlış olduğunu, bu yıllar içinde Bulgaristan’da ve Avrupa’da en büyük kapalı GETTO-mahalle olan Filibe “Yeni mahalle”nin oluştuğunu ve çok büyük bir patlama potansiyeli gizlediğini, saatli bomba olduğunu duyurdu.

Milliyetçiliğin temel kışkırtıcılarından biri olan Volen Siderov, partisinin ve ortaklarının “etnik ve din ayrımı yapmadıklarını” meseleyi kökten çözmek için zamana ihtiyaç olduğunu açıkladı. V.Siderov, daha önce, “hepsini yakıp sabun yapacağız” demişti.

Etnik sorunların çözümünde 12 yıllık başarısızlık raporunun, Stanimaka (Asenovgrat) etnik patlamasından ve kargaşalı yüzleşmeden ve davaların devam ettiği bir günde yapılması dikkati çekerken, faşist tırmanışın körükleyicisi olan sahte “Yurtsever Cephe” lideri ve Başbakan yardımcısı Valeri Simyonov da bir demeç verdi. “Çingene azınlığın entegre edilmesi siyasetine devam edileceğini, bu konuda iktidar çevrelerinde fikir birliği olduğunu söylerken, mecliste okunan ve 2020 yılına kadar Çingene nüfusun Bulgar toplumu içinde eritilmesine ilişkin ulusal stratejıyı kendisinin hazırladığını, imzaladığını ve bütünleştirerek eritme siyasetinden vaz geçmeyeceklerini belirtti.”

Konuya ilişkin söz alan 20 yıllık DPS milletvekili Ramadan Atalay ise, Çingeneleri entegre etme işinde öncelik ve siyaset olmadığını belirtti.  Atalay, bütünleştirerek eritip kurtulma işinin çok ciddi bir siyaset olduğunu ve bu konuda yanlışlara yer olamayacağını söyledi. R.Atalay şöyle dedi: “Çingeneleri topluma katma siyasetinde yanlış kişilerin görev alması yanlış olur. Azınlıklardan nefret eden, onların nefes almasını kabullenemeyen siyaset adamlarının azınlık sorunlarını yönetmesi sakat olur. Burada “Tilki kümesi korur” siyasetine yer olmamalıdır.  Biz ülkenin en büyük hırsızından “Milli Banka Bekçisi” yapamayız” şeklinde konuşurken aşırı milliyetçi ve ırkçı V. Simyonov’un Bakanlar Kurulunda Azınlıklar Komisyonu Şefi olmasını kınadı.

Meclis kürsüsünden hiçbir konuşmacının HÖH fahri başkanı Ahmet Doğan’ın, Bulgaristan Türk kimliğini yok etme icadı olan “Bulgar Etnik Modeli” nden söz eden olmadı.

Olay, sonuçlar ortadadır. “saatli bomba” sözünü kendileri meclise taşıdılar. Filibe’de Yeni Mahalle’yi kendileri yarattılar. Asenovgrad sakinlerine zulmedenler de kendileridir.

Bulgaristan’da etnik sorunların, insan hakları ihlallerinin, adaletsizliklerin, su istimallerin, dalavere, dolap ve çarkların son bulması, demokratik memleketimizde herkesin gönlünce yaşayabilmesi için her şeyden önce şu ana sorun çözülmelidir.

En başta 1990’da demokrasiye geçişle birlikte azınlık haklarının sağlanması ve garanti altına alınması için bir sürü anlaşma imzalandı. Bu işlerin içinde hep bir sahtekârlık, yapmacıklık, ikiyüzlülük olduğunu biliyoruz. Çünkü Todor Jivkov rejimi köy ve kasabalarımızı tankla basarken, zorla dil, din, kültür, kimlik değiştirirken Birleşmiş Milletler Teşkilatının İnsan Hakları Bildirgesini; Evrensel Yurttaş ve Siyasal Haklar Sözleşmesini; Evrensel, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesini; Tüm Irksal Ayrımcılık Biçimlerini Ortadan Kaldırma Evrensel sözleşmesini ve bazı başka belgeleri imzalamış, fakat Anayasa’sına işlememiş ve kanun  maddelerine eklememişti, Yani uygulamadı. İmzaladığı gibi rafa kaldırdı ve Azınlıkları Bulgarlaştırma ve Hıristiyanlaştırma konusunda yani şimdiki entegrasyon (bütünleşme) konularında bildiğini okumaya devam etmişti.

Bu arada 1975’te imzalanan AGİK’in Helsinki ve onu izleyen diğer konferanslar tarafından  ortaya konulan siyasi kriterleri nihai belgelerini de onaylamıştı

1990’dan sonra ise, BMT Genel Kurulu’nun 1992’de ilan ettiği Ulusal veya Etnik, Dinsel, Dilsel Azınlıklara Mensup Bireylerin  Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) imzaladı.

1999’da ise Avrupa Komisyonu’nun Ulusal Azınlıkları Koruma Çerçeve Sözleşmesini onayladı. Avrupa Birliği’ne 2007’de üye olabilmek için gerekli olan Kopenhag Zirve Toplantısında ortaya konulan siyasi kriterleri yerine getirme yükümlülüğünü üstüne aldı.

Olayı fazla yorumlamadan, Bulgar anayasasına “azınlık” kavramı bile konuşmamıştır. Lütfi Metan’ın 22 yıl milletvekilliği süresince, meclis kürsüsünden yaptığı konuşmaların hepsi boşunadır, göz boyamadır. Çünkü o meclis dışında kalana kadar Anayasa 11 kez değişti, o her defasında uzun uzun bir şeyler anlattı ama “etnik, azınlık, dilimiz, dinimiz” terimlerin birisinin bile Anayasa alınmasını istemedi…

Bulgaristan Türk azınlığını yavaş yavaş eritme siyaseti 1960’lardan beri devam ediyor. Bulgaristan etnik sorunların başarılı çözümü konusunda Avrupa’daki gelişmelerin hiç birini dikkate almıyor. Bütün olumlu önerileri göz ardı ediyor. Örneğin İspanya Federasyonunda 17 bölge yerel hükümetçe yönetiliyor.  Belçika Federasyonu Flamanya ve Valonya özerk devletlerinden oluşuyor.  Bir zamanlar konfederasyon olan Kanada bugün iki bölgeli yani Kvebek ve Kanada bölgelerini kapsayan bir federasyondur. Büyük Britanya idaresi altında bulunan İrlanda ve Galler (Wales) ‘e oldukça geniş özerklik tanımaktadır. İsviçre azınlıklar sorununu belirli ölçüde kanton sistemiyle çözmektedir. İtalyan, Fransız ve Alman topluluklarını kapsayan 10 kantona bölünmüştür.

Biz de memleketimizde kolektif hakların savunulmasından yanayız.  Bulgar devletinin bir oy verme aracı durumuna getirilen azınlıkları ancak bireysel haklardan yana çıkmaktadır.  Devletin yalnızca bireylerin haklarına sahip çıkması tamamen yanlıştır. Filibe – Yeni mahalede 98 bin kişi akşam yemeği yiyemez iken, Ahmet Doğan’ın 20 milyon leva masraf edilerek korunması anlamsızdır. Memlekette bir tek Türk Okulu yok. Bulgar devleti etnik azınlıkların dil, kültürel ve dinsel kimliklerini koruyup geliştirmeyle ilgili üzerine hiçbir yükümlülük almamaktadır. Bu yaklaşım hem DPS hem de DOST arasında da egemen durumdadır ve sorun burada gizlidir. Çünkü izlenen siyaset çöplüktür.

Son yıllarda Bulgaristan’da çok kültürlülük eğilimi giderek yaygınlaştı ve güç kazanıyor. Bazı siyasetçiler bireysel hakların çok önemli, hatta birinci derece olduğunu belirtmekle birlikte, bunların kolektif boyutları da bulunduğunu yazmaya çizmeye başladılar. Bu eğilim desteklenmelidir.

Biz Bulgaristan’da bir hak gaspı yaşıyoruz:

HÖH lideri A.Doğan Bulgaristan AB’ye girerken “çözülmemiş etnik sorunumuz yoktur” bildirisi imzalamakla bizim bütün haklarımızı gasp etti. Biz azınlık lideri sıfatıyla kolektif hak ve özgürlüklerimizi tekeline aldı, bizim çocuklarımız okusa yeter, biz maaş alsak yeter, biz iyi olsak yeter, biz evlensek yeter, biz yesek siz doyarsınız siyasetini yıllardan beri sürdürüyorlar. L. Mestan hep bu siyaseti desteklemiştir. Yanına aldığı ve Başkan Yardımcısı sıfatıyla şereflendirdiği cenaze imamı Şabanali Ahmet’in basında FETO cinayet örgütü Kırcaali imamı olduğu gerçeğinin açıklanmasıyla ilgili kendisinden ayrıntılı izahat bekliyoruz. Ne yazık ki, tüm söylediklerimiz, yazdıklarımız gerçek çıktı…

Mestan’a “imamları siyasete sokma” diyenler hep siyasetten atıldılar…

Onun siyasi kadrolarının, HÖH Genel Başkan Yardımcısı olduğu yıllarda Osman Oktay’ın kitabında yazdığına göre FETO ile imzalanan anlaşma gereğince FETO-okullarında yetişmiş kadrolar olması, kitleyi partiden tiksindirdi.

Şu gerçek çok önemlidir.

Biz Bulgar’dan yerel ve uluslararası anlaşmalarda yer alan haklarımızdan fazla hiçbir şey istemedik ve istemiyoruz.

Hak ve Özgürlükler denince, insan varlığını koruyup gelişmesini sağlayan, maddi ve manevi değerler ve çıkarlar ile bunlara hukuksal nitelik kazandırmak anlaşılır.

Tüm azınlık hakları, demokratik toplumsal ve siyasal sistemin temelinde yatan eşitlik ve ayrımcılığı (diskriminasyonu) ilkelerine yadsanmaktadır.

Yorumumuzun doğru bir biçimde anlaşılması amacıyla sonunda şu vurgulamayı yapmakta yarar görüyorum:

Yukarıda sıraladığım uluslararası anlaşmalarda belirlenen azınlık ve hak ve özgürlükleri, geçen asrın 90’lı yıllarında şu 2 sözleşme bir araya getirilerek genişletilmiştir.

Avrupa Komisyonu 1992’de AVRUPA BÖLGESEL VE AZINLIK DİLLERİ ÇARTASI (ABADÇ) OLUŞTURMUŞTUR.

Böylece azınlıkların kültürel hakların, özellikle anadille ilgili hakların boyutları belirlenmiştir. Her şeyden önce bu belgede azınlık dilinin nasıl bir dil olduğu belirlenmektedir.  Örneğin bizim anadilimiz Türkçe-mizdir.  “Bölgesel veya azınlık dilleri, sayıları öteki ahaliden daha az olan grupları oluşturan vatandaşlar tarafından devletin belirli bir bölgesinde geleneksel olarak kullanılan dillerdir.  Bizim Türkçemiz gibi. Azınlık dilleri resmi dilden farklıdırlar“ Madde 1.I. II) /ABADÇ/

Azınlık çocukları, dillerini anayurtlarında, ilkokullarda, üniversitelerde, tüm eğitim kurumlarında öğrenebilirler, okullarda anadiliyle öğrenim görebilirler. Azınlık dilleri yargı ve devlet organlarında ikinci resmi dil olarak kullanılabilir. Devlet azınlık dili iler yayın yapan radyo istasyonları, televizyon kanalları sağlamakla yükümlüdür. Öteki evrensel belgeler gibi Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Çartası da azınlık dili hakkının hükümsüz bırakılamayacağını vurgulamaktadır.

Böyle değerli olan ve bugün Sofya meclisindeki tartışmalara bambaşka bir renk verecek olan bu belgeyi,  BULGARİSTAN CUMHURİYETİ ONAYLAMADI VE ONAYLAMAMAKTA ISRAR ETMEYE DEVAM EDİYOR. Öyle ki, Bulgaristan’daki azınlık sorunu bu nedenle kördüğümdür, çöplük siyaseti ve perspektifsizdir. Bu anlaşma onaylanmadan  “saatli bomba” tıklamaya devam edecektir. ABADÇ anlaşmasını imzalamadan ve yürürlüğe koymadan Bulgaristan ŞENGEN SİSTEMİNE ALINMAMALIDIR.

Dostlarla paylaş…

Reklamlar