“Varolma Mücadelesinin Tarihi”

Dr.Nevzat ÖZTÜRK

Düzce İl Milli Eğitim Müdürlüğü Maarif Müfettişi

İlahiyatçı-Eğitimci-Yazar – e-mail:nevzati52@gmail.com

 

Osmanlı Devleti’nin bölgesel bir güç olmaktan çıkıp cihan devleti olma stratejisindeki en önemli parametreyi Balkan coğrafyası oluşturmaktaydı. Devlet otoritesinin bölgedeki etkisinin ve kalıcılığının sistematik olarak gerçekleşecek bir İskân Siyaseti’nin varlığına bağlı olması, Anadolu’dan Rumeli’ye kitlesel göç hareketlerinin temelini oluşturmuştur. XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren söz konusu coğrafyada siyasi egemen güç olmaya başlayan Osmanlı Devleti, uyguladığı politikalar sonucunda demografik dengeleri kendi lehine çevirmeyi başarmıştır. Bu durum salt Balkanlar genelinde kendisini göstermezken, bölgenin küçük örneklemi durumundaki Bulgaristan’da da aynı hususla karşılaşılmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin sosyolojik çerçevede yönetim felsefesini oluşturan hoşgörü, adalet ve barış kavramlarının Balkanlar’daki hâkimiyeti, 1789 Fransız İhtilali’nin sosyal psikoloji üzerinde yarattığı milliyetçi, özgürlükçü ve bağımsızlıkçı tepkilerin bölge halkları üzerindeki etkilerinin ortaya çıkışına kadar devam etmiştir.

Ülkemizin son dönemde iç ve dış politikadaki yoğun gündemi, içten ve dıştan meşru iktidarı ne pahasına olursa olsun yıkma/devirme gayreti, darbe teşebbüsü ve bu minvaldeki gelişmeler dünyanın değişik yerlerinde Türk kimliği ile ayakta durmayı başarmış soydaşlarımız tarafından dikkatle takip edilmektedir.

Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonra bölgedeki şanlı ama bir o kadar da hüzün dolu bir geçmişin mirası olan ve günümüzde “Müslüman Türkler”  olarak bölgede varlığını sürdürmeye çalışan Bulgaristan Türklerinin “kimlik mücadelesi” ibretlik olduğu kadar onurlu bir duruşun göstergesidir. Bulgaristan Türklerinin kimliksel anlamda sıkıntılarla karşı karşıya bırakıldığı, yok edilmeye çalışıldığı aşikârdır. Millet olarak varlıklarını sürdürmelerinin en önemli unsuru olarak kabul edilen dil ve dinlerinden mahrum bırakılmak istendikleri, ancak her şeye rağmen Bulgaristan Türklerinin dil ve dinlerine sahip çıktıkları ve bu sayede ayakta kalabilmeyi başardıkları görülmektedir.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği(BULTÜRK) Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK’ün  Bulgaristan Stratejik Araştırma Merkezi(BGSAM) tarafından yayınlanan “Bulgaristan Türkleri Kimlik Mücadelesi” kitabı, Bulgaristan Türklerinin kimlik mücadelesini, sistematik, tarihi gerçeklikle örtüşen realist yaklaşım ve karşılaştırmalı olarak okuyuculara sunmaktadır. Bulgaristan Türklerini tanımak, destansı mücadeleyi öğrenmek isteyenler açısından son derece faydalı bir çalışmadır.Sınırımızın hemen ötesindeki, komşu Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarımız, Müslüman Türk kimliklerini canları pahasına korumayı başarmışlardır. Güzel dilimiz ve dinimizi yaşama gayretleri asimile olmadan varlıklarını sürdürmelerini sağlamıştır.

 

Rafet ULUTÜRK, bu kitabında; Bulgaristan Türlerinin Kimlik Mücadelesini,  tarihi dönüm noktalarını esas alarak onyedi bölüm halinde ele almış, günümüze kadar olan süreci açık, net ve siyasi analizlerle okuyucularına sunmayı başarmıştır. Yazar, eserinde sadece geçmişi ele almamış, mevcut sorunlara, çözüm önerilerine, “Gelecekte Bulgaristan”(s:329) hayaline yer vermiştir. Ayrıca vefa örneği göstererek “Bulgaristan’da Türk Ruhu Yaşatanlar”’ ”(s:381)  başlığı adı altında, eserde isimleri geçen ve Bulgaristan Türkleri  Kimlik Mücadelesinde önemli katkıları olan, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin ruhunu oluşturan, kanaat önderleri, aydınlardan bazıları hakkında kısa bilgiler vermeyi tercih etmiştir.

Yazar, kitabında “Manifesto” başlığı altında(s:379) “Ölenle ölünmez! Tarih geri sayıyor. Beklenen Büyük Türkiye Güneşi doğuyor. Türklüğün birleşerek büyümesi tarihin buyruğudur” diyerek Türk dünyasının tarihi tekerrür ile yeniden cihana hâkim olabileceğini hatırlatıyor. XXI.yüzyıl Bulgaristan Türk Kimliği Manifestosu, Avrupa Birliği vatandaşı olup Bulgaristan ve Türkiye’de yaşayan soydaşlarımıza bir çağrıdır diyerek; “Ana Ödevlerimizi” şöyle  açıklıyor:

1-Ne mutlu Türküm diyene onuruyla yaşamalıyız.

2-Bin yıllık kültürümüzün dimdik ayakta durduğu, yakınlarımızın ikamet ettiği, sabırla bizi bekleyen, doğduğumuz ve anılarıyla yaşadığımız kutsal topraklar ebedi vatanımızdır.

3-Vatanımıza olduğu gibi, dilimize, dinimize ve geleneklerimizle kültürümüze her yerde ve her zaman sahip çıkmalıyız. Türk kimliğimizi oluşturan niteliklerimizden asla vaz geçemez, ödün veremeyiz.

4-Türk kimliğimiz uğruna can veren, hapis yatan, sürgün gören, göçe zorlanan kardeşlerimize saygımız sonsuzdur. Kimlik davamıza saldırılara karşı can vermeye hazır olmalıyız.

5-Evlatlarımızı Türk kimliğiyle eğitip yetiştirmek ve Türk topluluğumuzu geliştirmek, birlik olmak için her yerde yeni olanaklar yaratmalıyız.

6-Yakın hedefimiz, çok etnikli, ve çok kültürlü bir Bulgaristan’da anadilimde eğitim, öğretim, iş ve yaşam haklarımızı elde etmek ve Türkçemizin ikinci resmi dil olmasını sağlamaktır. Her fırsatta vatan yuvamıza dönerek oradaki kardeşlerimize manevi destek vermeliyiz. Bir Türkün yaşadığı yer de Türk Dünyasıdır.

7-Değişmez hedefimiz, evlatlarımızı Türk kimliği ve Türkiye sevgisi ile eğitmektir.

8-Bulgar devletinden isteklerimiz, “Soya Dönüş Süreci” katillerini cezalandırıp, tüm biçimlerini kesin yasaklaması ve yasaklanan gazete, dergi, radyo ve televizyon yayınlarımızı iade etmesi ve edebiyat ,sanat ve kültürümüzün ulusal ve Avrupa kültüründe hak ettiği yeri almasına olanak ve kaynak sağlamasıdır. Türk kimliğimizi engelleyici önlemlerin hepsini kesin durdurmasıdır.

9-Bulgaristan Türk kimliği edinimlerinin yeni uygarlık demeti içinde yer almasını ne pahasına oluşa olsun sağlamalıyız.

10-Türkiye halkının, Büyük Türkiye hamleleri her yerde ve bütün gücümüzle destelenmelidir.

11-Bulgaristan Türklerinin 15 Temmuz 2016’da oluşan yeni Türk ruhuyla kaynaşması sağlanmalıdır. Ne mutlu Türk kimliği yaşayana!…

Rafet ULUTÜRK, kitabında, “Kimlik Mücadelemizin en güçlü silahı bilgidir. Türk Tarih bilgimiz arttıkça ülkemizde ve dünyada söz sahibi olabiliriz” diyerek bizlere yol gösteriyor.

Hâsılı, kitap okunmaya değer olduğu gibi, okutulmayı ve tanıtılmayı da fazlasıyla hak ediyor.

Ayrıca; bir zamanlar Doğu ile Batı’nın sınırı kabul edilen Tuna’nın güneyinde, Romanya’nın küçük bir köyünde doğan ünlü tarihçi Kemal H. Karpat, hocamızın “DAĞI DELEN IRMAK” kitabının da okunmasını şiddetle tavsiye ediyorum.

 

 

 

 

Reklamlar