Rafet ULUTÜRK

Tarih 11 Şubat 2018

Konu:  Sofya’nın Avrupa faşizmine  başkenti olmasına izin verilemez.

Her ülkenin siyaset ortamında aşılması yasak kırmızı çizgiler vardır. Bu kırmızı çizgi, aktüel siyasete ayar ve ölçüdür. Ayar bozulunca siyasi yön de değişir.

Bulgaristan’da bu çizgi demokrasi ile faşizm arasından geçer.  Geçmişte “Lukov hareketi” eylemlerinde kendini belli etmiştir. Bizde,  70 yıl yasak olan bu hareketin şimdi nasıl canlandığına bir göz atalım.

Lukov, bir faşist Bulgar generalidir. Çar III. Boris hükumetlerinde Harp Bakanı olmuş,  orduları Alman silahlarıyla donatıp, Stalingrad cephesine gönderme hevesiyle ün yapmıştır. Bu, Bulgar devletini yok edecek bir savaş kışkırtıcılığıdır. 1944’ten sonra bu faşist hortlama kesinlikle yasaklanmıştı. Savaştan sonra Halk Mahkemesinde idam cezası almıştır.

Bu konu biz Bulgaristanlı Türkler için can alıcı sorun başında gelir.

Biz, General Lukov’un bir savaş suçlusu ve faşist olarak idam edilmesine tepkili değiliz. Biz, onun tezlerinin bugün canlandırılarak siyaset belirlemesine karşıyız. “Lukov hareketi” adı altında 21. yüzyılda Bulgaristan’da faşizm  baş gösterdi. Şekli şudur: “yurtsever” maskeli aşırı sağ milliyetçi-ırkçı faşistliği.

Bundan 75 yıl önce, 1943’te, Ege Trakya’sı, Vardan boyu ve Pirot şehrinden 11 343 Yahudi vatandaş ve aynı bölgelerden 5 binden fazla Çingene vatandaş Sofya idaresi emriyle tutuklanıp “Treplinka” ölüm kampına gönderildi. O zaman bu işi Bulgar ordusu yaptı ve Harp Bakanı General Lukov’tu.

Bu düşmanlık zihniyeti bize karşı şöyle saldırdı.

1913’te, 1934–1944 yılları arasında 1964’te Müslüman-Pomak kardeşlerimizin isim ve dinlerini değiştirmeye yeltendi. Sert saldırılarda bulundu. Kurbanlar aldı. 1972’de isim ve kimlik değiştirme  zulümleri gerçekleştirdi. Çok kardeşimiz öldürüldü. Sakatlandı. Sürgüne gönderildi. Birçoğu 20–30 yıl içeride kaldı. Bizi Müslüman Türkler olarak asimile ederek yok etmeye çalıştı.

1984–1989 sözüm ona “soya dönüş süreci” de aynı zihniyetin icadıdır.

Türk, Müslüman ve İslam düşmanlığı konusunda Bulgar faşistleri ile komünistler ruhsal ve eylemsel birlik kurmuşlardır. Faşistlerin bitiremediğini komünistler devam ettirmiştir.

III. Bulgar devletinin 140 yıllık yeni tarihi Türk ve Müslüman düşmanlığından devamlı güç almıştır. 1950, 1968-69, 1970-72 ve 1989’da göçe zorlanmamız faşist-komünist zihniyetin ürünüdür. Bulgar Cumhurbaşkanı Jelü Jelev “Faşizm” eserinde bu gerçeği ortaya koymuştur.

İsimlerimiz değiştirilirken bir tek Bulgar kalkıp da bizden yana çıksaydı, faşistlerle komünistlerin bir akılda olduğuna inanmazdım. Onları faşist ve komünist olanları ikiye parçalayan biz olduk. Bugün kendi aralarında birbirine düşmüş durumdadırlar.

Bu konuyu işlememin nedeni ise, “Lukov Hareketi” nin önümüzdeki günlerde Sofya’da büyük gösterilere hazırlık yapmasıdır. Günümüzde bu gücün ardında duranlar kimdir? Önemli olan sokaktakileri değil arkadakileri görebilmek gerek…

Yüzlerine “yurtsever”, “vatansever” maskesi takıp, bir Nazi-Lukov sloganı olan “Bulgaristan Her Şeyin Üstünde!” (Nalgaria nad vsiçko)  sloganıyla gösteri, toplantı ve miting yapanlar Bulgar faşistlerinin ta kendisidir.

Patriyor” Latince kökenli bir Fransızca sözdür. Faşistler onu gerçek niyetlerini gizlemek amacıyla kullanıyor. Bunu gören Avrupa Konseyi, 2016 yılında  “Ataka”, VMRO ve “Bulgaristan’ı Kurtarma Cephesi” adlı partilerin üçüne de “faşist” dedi. Şunu hemen belirtelim ki, aynı Avrupa Konseyi (AK) 2018 dönem toplantılarını Sofya’da yapıyor. Faşist güçler de, ona karşı başkentimizde büyük gösteri hazırlıkları yapıyorlar.

Bulgar faşizmi nasıl yeşerdi ve başkaldırdı?

Bu soruyu şöyle de sorabiliriz. Bulgar faşistlerin üzerindeki taşı kaldırıp güneş görmelerini kim sağladı. Önce ona bakalım.

Rusya’nın dış ülkelerdeki gizli servisi (KGB) 2 uçak bileti alarak Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) Başkanı Ahmet Doğan ile bu partiye çöreklenen Bulgar siyasi polisi (DS) ajanlarından Ivan Palçev’i Madrid’de gönderdi. Neden?

50 yıl Bulgaristan’a dönemeyen  II. Simeyon Sakskoburrgotskiyi’ye “dön, hiç bir şeyde gözün kalmasın, istediğini al götür, hodri meydan” selamı Madrid’e böyle gitti.

II. Simiyon’un 2001’de dönüp Başbakan olması, Bulgaristan’da “döneklik” devri başlattı. Çar başbakan, komünistler para babası, hak ve özgürlükçüler de sosyalistlere koltuk değneği olmayı kabul ettiler. Bulgaristan’da “döneklik” (renegat) kanunu yoktur ve kimseye sen neden döndün cezası kesilmez.  Faşistler de böyle döndü.

1948’de bir halk oylamasıyla ülkeden kovdulan II. Simeyon dönüp başbakan olabiliyorsa, babasının döneminde dalkavukluk (Lukov) edenler neden sahneye çıkmasın?

Faşizmin geri dönmesi neden mümkün olmasın?

Hatta 1945’te kesin yasaklanan, liderleri idam edilen ve bir “terör” örgütü olarak nitelenen İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) yeniden canlansa ne olur?

İşte şöyle böyle derken, küçük ve ürkek adımlar sıklaşırken 1944 öncesi faşist subay ve aydınların çömezleri,  2002 Şubahında faşist General Lukov’a “hoşgörülü bir yurtsever” kılıfı uydurdular. Başbakan II. Simeyon olayı kutladı. Sofya sokaklarında pankart açarak dolaştırarak. İlk Nazi-Lukov gösterisini böyle yapıldı. Sosyalist Gençlik örgütü protestoya çıktı. Yumruk sıkıldı. Aldıran gören olmadı.

16 yıldan beri gelişen bu iğrenç hareketlenme “Ataka”, VMRO ve “Bulgaristan’ı Kurtarma Cephesi” şeklinde partileşti. “Yurtsever Cephe” kurdu. “Bulgaristan her şeyin Üstünde” Nazici slogan halk meclisinde bile söylendi.

26 Mart 2017 erken genel seçimlerde üçüncü siyasi blok oldular.

29 milletvekiliyle meclise girdiler. Azınlık hükumeti kurmaktan korkan GERB partisi lideri Borisov’a yapıştılar ve bakan koltuklarına yerleştiler.

Bu aşırı sağcı milliyetçi-ırkçı faşistler hareketinin bugün 2 TV kanalı ve birçok bedava dağıtılan gazetesi var. Bu da yetmezmiş gibi faşistlerin Avrupa Birliği parlamentosu milletvekili Angel Cambazki, “Ataka” partisi lideri Volen Siderov, VMRO lideri ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov ve güya “Yurtsever Cephe” başkanı, Başbakan Yardımcısı ve 29 kişilik parlamenter aşırı milliyetçi-ırkçı faşistlik sürüsü  öteki ulusal TV kanallarını ve meclis kürsüsünü işgal etmiş durumdadır. Sofya’da oturumlarına devam eden Avrupa Konseyi Başkanlığı Bulgar yeni faşizmi konusunda henüz bir özel karar almadı.

Son 11 ay boyunca, ana muhalefet partisi (BSP) ve ikinci muhalefet gücü olan (DPS) aşırı sağcıların hükumetten çıkarılması için ses yükseltseler de, pek tutmadı. Rüşvet ve dolandırıcılık, beceriksizlik ve yalancılık gibi konularda yapılan oylamalarda GERB partisi 5 milletvekili ve 2 bakan yitirdi. Avrupa Konseyi’nin  (AK) özel bir kararla “faşist” dediği güçlere pek dokunan olmadı. DPS Başkanı Mustafa Karadayı’nın “faşistlerin iktidardan sökülmesi” çağrıları da hep havada kaldı.

8 Ocak 2018’de AK altı aylık dönem yönetim merkezini Sofya’ya taşırken, faşistlerden ve sertleşen polis baskısından korkan halkın duyuramadığı konular sokağa aktı. Polisler de mitinge toplandılar. Onlara 100 milyon leva verilince sustular.

Gazeteler, diktatörlüğe gidiyoruz,  Başbakan Yardımcısı koltuğuna oturan bir faşist, yazdılar. Duyan olmadı.

Bu şahız, Çingeneleri getto-mahallelere kapadığı ve vatandaşa kanlı Nazi gözüyle bakmaya başlandığı ortaya çıktı. AK toplantılarının başladığı gün Bulgar polisine yeni cop dağıtıldı. İhtiman şehri getto-mahallesinde 1 günde iki Çingene öldürüldü.

İşsizlik, emeklilerin sefilliği, azınlık çocuklarının okul dışı kalması, okula giden çocukları zorla Bulgarlaştırma çabaları, ana okullarından ve sınıf odalarından taşan dayak, zorlama ve zulümden sistemin tökezlemesi, sağlık hizmetlerinde ise tamamen çökmesi, kamu ihalelerinin faşist partilerin karanlık temsilcilerine kaydırılması vb vb problemler sokağa döküldü. Avrupa’nın en yoksul ülkesinde çok büyük problemler olduğunu görmeyen kalmadı.

Hükumet siyasetinden kaynaklanan rüşvet ve yolsuzluklara tepki “gensoru” doğurdu.

Direnişler siyasileşti. Aktifle-şenler güç topladı. Sofya sokaklarında her gün gösteriler düzenleniyor. Pirin Dağında çevreyi koruma, Bansko kayak merkezine ikinci teleferik yapılmasına izin vermeyi önleme, suni karla kayan pistleri işletilmesine karşı ulusal cephe oluştu. Her gün araç kazası yaşanan “Kresna” ana-yolu protestoları da çevreci direnişlerinin alanına alındı.

Çepçevre satılı “Milli Kültür Sarayında” düzenlenen AK oturumlarında bu direnişler henüz gündeme alınmasa da, Brüksel parlamentosuna taştı. Çevre komisyonu başkanı, Alman Yeşiller Partisi milletvekili Bayan Acy Keller Sofya’ya geldi. Çevreyi koruma konusunun en ateşli olduğu Bansko ve Kresna bölgesini ziyaret etti. Halkla görüştü. Doğanın korumak için ayaklanan yerlilerle kaynaştı. Sofya çevreci mitinginde Başbakan Boyko Borisov ile hükumetin faşist ortaklarına ateş açtı. Turizmin geliştirilmesinden dem vuran GERB hükumetleri döneminde, “Karadeniz’in de dünyanın en kirli denizi olduğuna” işaret etti.

Faşist sürüsünün başı olan Başbakan Yardımcısı V. Simyonov, AB meclisinde yeşiller milletvekili ve komisyonu başkanı Bayan Keller’den “Bulgaristan’ı terk etmesini” istedi.  AB Milletvekillini Sofya’dan kovma kararı, Bulgar toplumunda büyük tepki uyandırdı. Sinirini kontrol edemeyen Başbakan Yardımcısı V. Simyonov, kırmızı çizgiyi aştı.

Bulgar meclis ve hükümetleri, İnsan hakları, Kadın hakları, Çocuk hakları, Çevre sağlığı ve Azınlık haklarının korunması gibi konularda 1953 Birleşmiş Milletler kararlarından, 1985 Helsinki Nihai Senedine ve ardından gelen Paris İnsan Boyutları,  Manstriyt ve Viyana Azınlık Hakları Çerçeve Sözleşmelerinin tümünü imzalamış, şartlı onaylamış ve hepsine “bu bizde uygulanamaz” gibi bir deklarasyon ekleyerek, hiç birini yürürlüğe koymamıştır.

Bunu bilen Başbakan Yardımcısı Simyonov bu alışılmış pratiği çevreyi koruma konusunda da sürdürmek istiyordu. İkinci teleferik izninin ardında 1, 200 000 000 (bir milyar iki yüz milyon) leva gibi bir para görünüyordu. Onuna göre çevreyi koruma ihalelerinde ondan güçlü olan yoktu.

Aslında bu memleketten bir ayda 500 bin Türk kovulmuş ve tek bir bir tek milliyetçi-ırkçı faşistlerinin burnu kanamamış, hiç birinden hesap sorulmamıştı.

Bir Alman çevreci Bayan’a “topla bavulunu ve gözüm görmesin seni” dense ne olurdu?!

O, bir başbakan yardımcısıydı Onun bunun protestosunu dikkate almayı aklından bile geçirmemişti. Brüksel meclisinin “Natura 2000” adlı belgesini bile takmamıştı.

AB parlamentosunda seçilmiş bir komisyon başkanının Bulgaristan’da çevreyi koruma suistimallerine tepkisi, fikir ve öneri beyan etmesi, hatta eleştirme hakkını yasal olabilirdi, fakat bu onun için geçerli sayılmazdı. Sofya, iletişim ortamı, kamuoyu birkaç gün gergin bir hava yaşadı. Bizde faşist zihniyetin filizleri böyle uzuyordu.

Bu gergin hava 1989 Ağustosunda Türkler kovulurken yaşansaydı,  bugün Bulgaristan tamamen değişmiş olurdu. Biz o zaman faşistlerle komünistlerin devlet eliyle ortak saldırısına uğramıştık. Onları birbirinden ayırt edemiyorduk, hepsi düşmanımızdı. Türklere karşı birleşmişlerdi. Bu bakıma o zaman bizden yana çıkan olmaması akıl alır gibi değil. Faşizm ve komünizmin Bulgarların kafasını gerçekten zehirleşmiş olduğuna artık inanıyorum.

Bulgaristan’da şimdiye kadar doğan ideolojilerin ve saldırgan hareketlenmelerinin hepsi “Türklerle” yakın uzak ilişkilidir.

Devrim dendiğinde, bunların aklına ilk gelen diyalektiğin 3. yasasıdır, yani birinin birinden arınması gerektiğini düşünürler. İlerici olduklarını gösterebilmek için Türklerden, Osmanlıdan, İslam’dan ve ona bağlı olan her şeyden kurtulmak isterler.

Bu “kurtuluşun” adı “ilerlemedir.” Bulgar’ın ilerlemesi Türk düşmanlığını, İslam hasımlığını bilemek anlamına gelirdi. Çünkü tarih boyu bildiklerini Türklerden bedava öğrenmişler, zengin olanlarsa Türk mallarına bedava konmuşlardır.

Dört elle sarıldıkları faşizmi Almanlardan çalıp barbarca uygulamışlar, komünizmi ise Ruslardan çalıp ellerine kollarına bulaştırmışlardır. Kurtuluşun ne Rus’ta ne de Batı’da olduğunu açık açık görseler de, günümüzde Türk’le işbirliği yapmamak, Araba yüz göstermemek sanki “yurtseverlik ve ilericiliktir.”

Bayan Keller’in “yeşiller”, “çevreciler” mitinglerinde söylediklerini bir Türk çevreci söylese, en azından “iç işlerine karışmış” olurdu. Protesto notaları tolu gibi yağardı…

Haklı isteklerde bulunan halkı desteklemek, yerlilerin önünde açıklamada bulunmak, konuyu sivil toplum örgütleri ve Bulgaristan hükumetiyle görüşmek, çözüm önermek,  hatta Brüksel komisyonlarına taşımak bir AB milletvekilinin görevidir. Bu görev, Bulgaristan Müslümanlarıyla ilgilenen Türkiye Cumhuriyetinde bulunan sivil toplum örgütlerinin de görevidir. İç sınırları kalkan topluluklarda, AB devletlerinde bunun tamamen normal karşılanması gerekir.

İşte böyle bir ortamda, Başbakan Yardımcısı V. Simyonov milletvekili Bayan Keller hakkında “susturun, memlekette kovun”  emri verdi. Aralarındaki sınır kontrolü kalkmış ülkelerde bir kişinin girip çıkışına yasak konamaz, hele de dokunulmazlığı olan bir milletvekili için yasak uygulanamazdı. Simyonov’un kararı Bulgar toplumunu şok etti.

AB vatandaşı ve milletvekili dokunulmazlığı kurallarının çiğnendi, kırmızı çizgiye basıldı. Gerginlik taşınca hükumeti toplayan Başbakan Borisov “Başbakan Yardımcısı V. Simyonov’un tutumuna katılmıyoruz” bildirisi yayınladı.

Bu bildirinin tek anlamı olmalıdır. Faşist Valeri  Simyonov Başbakan Yardımcılığı ve Bulgaristan Etnik Azınlıklar ve Nüfus Sorunları Komisyonu Başkanlığından hemen çekilmelidir.

Ne var ki, onun cevabı “yeni seçim” oldu. Hükumet çatladı.

Geçen hafta Bulgaristan’ı ziyaret eden Hollanda Başbakanı Başbakanla görüşmesinde “faşistlerle ortaklığınız devam ederse “Shengen”i eğiri makarna deliğinden görürsünüz “ dedi.

Valeri Simyonov’un Bakanlar Kurulunda çekmelerini boşaltacağı haberi yayılınca, “üst akıl” yeni bir formül arayışı başlattı. Hemen buldu. GERB partisinden atılan ve Rusya Dış İşleri Bakanlığı sözcüsü Bayan Zaharieva’ya “kuru memeli” diyen Prof. Bojidar Dimitrov ile düzenlediği referandumu savunamayan,  “şoumen” Vlavi Trifinov bir araya getirilerek, GERB için yeni bir koltuk değneği hazırlamaya başladı.

4 yıl asla ayrılmayacağız” sözleşmesi imzalayarak işbaşına gelen bu aşırı sağ milliyetçi-ırkçı faşist destekli hükumet birinci yılını doldurmadan çatladı.

Nedeni: çevre sağlığını koruma, rüşvetle başa çıkma ve adaletsizlikle mücadele azmi oldu. İşte böyle Bulgaristan, yeniden “herkes ne hali varsa görsün” durumuna baş kaldırdı. Gün gibi ortada olan, kötü insanların günahlarıyla yüzleşmek istemeyişleridir. Amma artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacağı da açık olarak görünmektedir.

Kuşkusuz faşistler iktidardan kovulma rezilliğini halka anlatmada zorlanacaklar.

Bu nedenle tüm güçlerini seferber ettiler.  “Lukov” nümayişlerine paralel, 3 Mart 2018 Şipka Tepesinde miting hazırlıyorlar. “Şipka” Türk düşmanlığı demektir. 100 000 kişi toplayacaklarmış. Düşmanlık kazanda faşizm kaynıyor.

AK tarafından “Faşist” olarak nitelenen güçler Sofya hükumetinden atılmazsa, AK dönem toplantısını kesip, Bulgaristan’ı terk etmelidirler. Modern demokratik ve liberal siyasetin olmazsa olmazı olan kırmızı çizgiye basılmıştır.

Maskeli oyun durdurulmalıdır.

Bulgaristan aşırı milliyetçi-ırkçı faşistlerin Avrupa faşizmine başkent olmasına yol verilemez, verilmemelidir.

Okuduğunuz için teşekkürler, tüm yeni haberlere ulaşmak isterseniz…

Bizi izlemeye devam ediniz.

Reklamlar