Halkını yaşat ki HÖH de yaşasın, yaşamaya devam etsin, yoksa… “HÖH Kervanı, köye değil kervancıların evine yük taşımaya devam edecektir”.

Rafet Ulutürk
Rafet Ulutürk

Bazı Liderlerin köşeye çekilip hatıralarını yazma zamanı gelmedi mi?

Ahmet Doğan veya Kasım Dal’mı HÖH’ü var eden, yaşatan?

Yoksa tek vücut ve tek yumruk olmuş 700.000 seçmen mi? Hangisinin katkısı daha büyüktür? Hangisi yanlışlara imza atmıştır? Hanginin yalan torbası …?

Dalaverelerde hangisi daha uzmandır? Ahmet Doğan? Kasım Dal? Seçmen?

Başı Tavuk-yumurta hikâyesi gibi olan faydasız ve sonu gelmez boş lakırdılar, bel altından vurmalar, rezalet dolu bir panayır…

Dikkat ederseniz bu diyaloglar HÖH’ün tepesindeki 25 yıllık sıkı bir “yoldaşlığa” sahip birinci ve ikinci adam arasında medya üzerinden cereyan etmekte. Hâlbuki bir atasözümüz “Kol kırılır yen içinde kalır” demektedir. Allah aşkına şapkanızı masaya koyun ve biraz düşünün Lider efendiler. Kavgalarınızla ve davranışlarınızla temsil ettiğinizi iddia ettiğiniz Türkleri aşağılamaya hakkınız yok. Bir kısmını ifşa etmeden kendinize saklayın ve sizden başka da bilen olmasın. HÖH’ün sizin kirli çamaşırlarınıza ihtiyacı yok. HÖH derken İsmail Erdem Beyin 19.01.2011 tarihinde 24 saat gazetesine verdiği röportajdaki anlamda “HÖH misyonuna” sadık kalan üyeleri kastetmekteyiz.

Geçmiş yıllara bir bakış atarak HÖH misyonuna katkıda bulunduğum 90’lı yılların başlarında teşkilat içinde gelişen olayları net hatırlıyorum. Bu nedenle bizleri son derece endişelendiren Kasım Dal’ın istifası konusunda biriki kelam söyleme cesaretini kendimde buluyorum. Bağımız fiilen devam etmekte olduğu halde ve Küreselleşen dünyada Türkiye’de yaşayan bizler de Bulgaristan’da gelişen olaylara seyirci kalmamız mümkün değildir. Bu açıdan Bulgaristan’da 24 Saat ve Türkiye’de Milli Gazetenin Bulgaristan Türklerinin görüşlerini de yayınlaması son derece sevindiricidir.

HÖH Misyonu ile ilgili samimi ve tertemiz duyguların olduğu o günlerde bazı belediyelerde sadece kuruşa kuruş eklenirken, maddi imkânların son derece kısıtlı olmasına rağmen o günlerde seçmenin desteğiyle HÖH gazetesi yayınlanmaktaydı.

Kırcaali’nin Köseler köyünde Yıldız Kardeşler restoranı açılışı için 21 HÖH Milletvekilinden 18’nin katıldığını hatırlıyorum. Bu Milletvekillerinden birçoğu hala Milletvekili koltuklarını aşındırmaktadırlar. Sayın vekillerin hafızalarını zorlamalarını istiyorum. Bu yokluk ve çaresizlik yıllarında kaçınızın kendi arabası vardı? O zor günlerde HÖH’ün tutunabilmesi için sahibi olduğum “Yıldız Kardeşler” firması eliyle teşkilata katkılarını vicdan sahibi dürüst ve namuslu insanlar hiçbir zaman unutmayacaklardır. Ahmet Doğan’ın Sliven’deki bir toplantıda “HÖH faaliyetlerini destekleyecek Yıldız Kardeşlerden başka firma yok mudur” deyerek sitemde bulunduğunu hatırlatmam yeterli bir örnek teşkil edecektir.

Müftülüklerle HÖH arasındaki çekişmeler sadece benim “Vakıf Müdürlüğü yaptığım” Filibe’de son bulmuş ve HÖH ve Müftülüklerin faaliyetleri koordineli olabilmiştir. Bu ortamda 16 vakıf mülkü malı geriye alınmış 30 civarında vakıf gayrimenkulünün alınabilmesi içinde davalar açılmıştır. Fakat müdürlüğüm sonrasında kaç tane vakıf malı geri alındı?  Mevcutlardan da kaçı satıldı, kaçı kaldı?

İstanbul’da HÖH temsilciliği açılması için 1997 yılında girişimlerde bulunmam neticesinde 2000 yılında HÖH İstanbul temsilciliği açıldı. Ancak temsilciliğe getirilen kişi “HÖH Misyonunu” taşıyabilecek yeterlilikte değildi ve bu sebeple de temsilcisi olarak seçilen kişiye ilk karşı çıkanlardan biri oldum.  Temsilcilik şahsi menfaatler için kullanıldı ve ifa etmesi gereken misyonu hiçbir zaman gerçekleştiremedi. Fakat bu karşı çıkışlarım hep şahsi makam hırsı olarak değerlendirildi. Haklılığım ancak 10 yıl sonra anlaşıldı ama bazı arkadaşlar hala gerçeklerle yüzleşemiyor.

1999 yılında yapılan yerel seçimler öncesinden HÖH de işlerin iyi gitmediğini muhtemelen Kırcaali belediye başkanlığının kaybedileceğini altı ay önceden ortaya koymam ve tedbir alınması gerektiğini belirtmeme rağmen uyarıları dikkate alınmamış netice olarak seçim sonuçları tahmin ettiğim gibi gerçekleşmiş ve Kırcaali belediye başkanlığı kaybedilmiştir. Bulgaristan’da yapılan tüm yerel ve genel seçimlerle ilgili İstanbul’da yaptığım çalışmalar ve sonuçları ortadadır. Bunları hiç kimse inkâr edemez çünkü hepsi belgeli ve bu belgelerin birer örnekleri HÖH İstanbul temsilciliğinde de bulunmaktadır. Şayet HÖH İstanbul temsilciliğinde arşivleme diye bir şey var ise tabi. Bunları makam-mevki hırsı veya nişan almak için değil, HÖH misyonuna sadık kalmanın ne kadar zor bir iş olduğunu anlatmak için söylüyorum.

Maalesef daha 1995 yılında HÖH yöneticisi olmaya layık, bilgili ve yetenekli insanların teşkilattan dışlanmaya başlanmasıyla “HÖH misyonuna” ihanet işaretleri de belirmişti. Teşkilat faaliyetlerindeki yanlışları daha ilk eleştirilerimle birlikte epey sıkıntılar yaşadım, bölücülük ve ihanetle suçlandım. Bu onur kırıcı ve yaralayıcı suçlamalar altında 2000 yılına kadar HÖH içinde faaliyet göstermeye acılar içinde devam edebildim. Ancak hiçbir zaman yılmadım ve “HÖH misyonu” için mücadeleme devam etmekten vazgeçmedim. Her seçim döneminde, dışlanmış olamama rağmen, “HÖH misyonu”nun başarılı olması için elimdeki tüm imkânlarla çalıştım ve elde ettiğim tecrübelerle daha büyük bir şevk ile çalışıyor ve çalışacağım.

 

Şayet geriye bakarak olayların gelişimini özetlemem veya yorumlamam gerekir ise, hiçbir şekilde liderlerinin medya aracılıyla yaptıkları bu rezaleti onaylamak mümkün değildir. Bu davranış şekli idealist insanların davranış şekli olamaz, bu ancak dünyaya menfaat penceresinden bakanların davranışı olabilir. Gelişmeleri HÖH misyonu penceresinden  baktığımızda ise ne A.Doğan ne de K.Dal teşkilatı var edendir. Onlar zaten, 700.000 sadık seçmenin ürünüdür. Bu tek yumruk kitle olmasa ne Doğan nede Dal siyaset sahnesinde boy gösterebilirlerdi. Bu nedenle hiç kimse kendisini yücelterek, bu muazzam kitleyi, bu büyük gücü yok saymaya kalkışmasın.

 

HÖH’ü var eden bu insanlar 20 yıldır görmezden gelindi, artık bunu herkes çok iyi görmeli.

Bu insanlar yeni bir HÖH de yaratabilirler, hiç kimsenin bundan kuşkusu olmasın. Halkını yaşat ki HÖH de yaşasın, yaşamaya devam etsin, yoksa… “HÖH Kervanı, köye değil kervancıların evine yük taşımaya devam edecektir”.

HÖH Milletvekillerinden bazıları Türkiye’ye gelerek Mecliste az sayıda temsilciye sahip olduklarını ve bir şeyleri etkilemeye güçlerinin yetmediği, diğer partilerin Milletvekillerinin kendilerini engellediği gibi gülünç mazeretler ileri sürmekte ve kendilerini mazur görmemizi istemektedirler. Bu mazeretleri kabul etmek mümkün değildir. Toplum yararına olan faaliyetler sadece mecliste veya meclis kulislerinde yapılmaz. Meclisin dışında da son derece geniş bir çalışma imkanı bulunmaktadır, yeter ki, toplum menfaatleri için çalışmak isteyenler olsun. Mesela AB fonlarından insanlarımızın azami ölçüde faydalanabilmeleri için nerelerde ve kaç tane bilgilendirme çalışmaları yapıldı. Yoksa sadece dar bir çevre yararlansın diye hazine misali halktan saklandı mı? Ortada maddi menfaatler olduğu zaman engeller nasıl da ortadan kalkıyor ama.

Yirmi seneden beri Bulgaristan Türkleri Bulgaristan’daki siyasi, sosyal ve ekonomik hayatın her alanında etkin rol alması gerekirdi. Hatta cesaretlenmeleri ve atak olmaları için Cumhurbaşkanlığına dahi aday olabilmeleri gerekiyordu. Ancak bu durum birilerinin hiç de hoşuna gitmeyecekti. Çünkü onlar kendilerini ikame edilemez göstermeye alışmışlar ve halkın sırtından geçinerek bu zamana kadar gelmişlerdir.

 

Daha iyi bir hayat ve geleceği hak eden bu gücün var olduğu gerçeği birilerini bu derin uykudan uyandırmasının zamanı gelmiştir. Bizlerinde bu insanlara daha fazla sahip çıkmamız gerekmektedir. Çünkü gerçek güç onlardır, kasabalardaki, köylerdeki bu insanlarımızdır. Onlar yarın farklı bir karar verebilir ve “Kızıl” padişahlar kaçacak yer dahi bulamazlar, bu böyle biline…

Reklamlar