Dr.Nedim BİRİNCİ

Tarih:06.09. 2017

Bulgaristan’da Çingene sorunları

Ekonomik Soykırım

“Dil kırımı”, “Din Kırım”, “Adet töre kırım”, “Kültürel Soy Kırım”, Almanların Yahudilere karşı “Soy Kırım” uyguladığını işitmiştim. “Ekonomik Soykırım” kavramına ilk kez rastladım. Her kırım bilinçli ve planlı yapılmış bir uygulama olduğundan, Birleşik Amerika Dış İstihbarat Örgütü CİA’nin Bulgaristan konusunda hazırladığı 2017 raporunu dikkatle okudum.

Şimdiye kadar kaleme aldığımız yazılarımızda Bulgaristan Çingenelerini kötü durumda olduklarını, işsiz ve aşsız olduklarını, evlerinin dozerlerle yakıldığını, yolda, sokakta kaldıklarını, dilendiklerini anlattık.

Çingenelerin temel sorunlarının 138 yıldan beri çözülememesi, büyük, kanayan, kurtlanmış bir yara durumuna gelmiş. Sofya’da, Varna’da, Burgas, Filibe be diğer büyük kentlerimizde yol kenarına oturmuş, belini duvara dayamış,  bacağında bir yara bandı el açmış gençler ve yaşlılar giderek çoğaldı. Özellikle Cuma günleri camilerin önlerindeki birkaç santim bekleyen bebeleri kucaklarında, çocukları ellerinde genç gelinlerin oluşturduğu acıklı tablo, sakat arabalarındaki feci durum unutulur gibi değil.

Bulgaristan’da 900 bin kişinin sosyal yardımlardan geçinmesi gerçeği, sosyal yardımların 130-150 leva (70-80 Euro) gibi çok yetersiz bir para olması ve yıllarca artmaması, sorunları çok ciddileştirmiştir. Bu insanlardan büyük kısmı iş kazası, trafik kazası vb geçirmiş ve doktor raporludur. Bunların evrakları gözden geçirilerek, sayılarının azaltılmasına çalışılırken, evrakların sahte olduğu iddialarında bulunuyor.  Yine bu tedbirlerden olmak üzere, 4 yaşında çocuğunu her sabah Bulgar anaokuluna götürüp vermeyen ailelerden 500 leva ceza alınması yasallaşmış. Bulgar bu yeni önlemleri Türk ailelere de uygulamaya hazırlanıyor. Bu durum, olağanüstü derin bir sosyal bunalım yaşanan Bulgaristan’da durumu daha da gerginleştiriyor. Tüm bunları dikkate alan Bulgaristan il müftülükleri Kurban bayramında birçok çocuk yurduna kurban eti verdi. Geçim sıkıntısı içinde Bulunan Plevne Vratsa illeri köylerindeki Müslüman Çingenelere 3 bin kilo kurban eti dağıldı. Haskovo yöresinde Kurbanlıktan nasiplenme kampanayı çok başarılı oldu. Karasu (Mesta) boyu Pomak köylerinde de Kurban Bayramı her hanede kutlandı, kurbanlar kesildi, adet ve törelere uyuldu, halk bayramlaştı. Kurban Bayramı Bulgaristan’da Çingene yoksullara uzatılan gönülden yardım eli oldu. Bayram’da Türkiye’nin, soydaşlarımızın katkıları büyük oldu. Binlerce soydaşımız bu sene de kurbanını doğup büyüdüğü köyünde, komşularıyla, hemşeriyle birlikte kesti, birlikte dua ettiler, bayramlaştılar.

Ülkemizde 2 ooo ooo (iki milyon) Çingene kardeşimiz var. Onların Rumeliye ilk gelişleri 1050’ye rastlıyor. O zaman Rumeli’de Bizans varmış. İmparator Konstantin Monomah gelsinler diye ferman çıkarmış.

Bundan 1.500 yıl önce, rivayete göre tabii, Hindistan’da iki büyük soy arasında hangimiz daha yüksek vasıflı, daha erdemli savaşı yürütülmüş. Çok kıyıcı bir savaşmış bu ve taraflardan biri tarafından kazanılmış ve ötekiler çok ezilmiş. Yenilenlerin şehir ve köylere inmesi ve hatta “pis” ilan edildikleri için su kaynaklarından içmesi bile yasaklanmış. İşte o zaman, yenilenler de galip gelenler kadar becerikli insanlar olduklarından, bu “topraklarda biz artık hayat yok” deyip yollara dökülmüşler. Beraberlerinde bildiklerini, becerilerini, ustalıklarını, hünerlerini vs de götürmüşler. Örneğin Avrupa maden kaynatıp metal üretmeyi onlardan öğrendi. Hepiniz bilirsiniz, Osmanlı kılıçları ilk dönem orta boylu ve hilal çeklindeydi. Kama, hançer, uzun kılıç ve mızraklara farklı bir su verip daha hafif işe yarar duruma getirilmesinde Çingenelerin rolü büyük olmuştur. Fakat onların Osmanlı yolu, ordularında kullandığı dil Türkçe olan Çengiz han seferleriyle birlikte olmuştur. Çengiz han atlarını ilk nallayanlar da Çingene nalbantlardır. Eski Fars imparatorlu ise Müzik Vasıfları olan Çingene kabilelerden müzisyenleri ülkesine davet etmiş, Pers Ordusu Mehter Takımını kuran da onlardır.

Sözümüze dönelim, Hindistan’dan çıkıp Güney denizlerinin kıyılarınca ilerleyen Çingene kabileler Mısıra vardıkların II. Ramzes zamanıymış. Kral kızını evlendiriyormuş. Müzisyen hünerli Çingeneler müzik hünerleriyle düğüne katılanları şenlendirmişler ve Nil Irmağı boyunda yaşamayı hak etmişler. Mısıra pirinci getiren de onlardır.

Neyse gün gelip yeni yaşama mekânı olarak Avrupa’ya yöneldiklerinde, önce Yunan Adalarına yerleşmişler ve Rumlar yeni gelenlerin metal işlemeden, burguculuktan, arabacılıktan, sepetçilikten, müzisyenlikten fal bakmaya beş parmağında on hüner olduğunu görünce onlara “erişilmez insanlar” demişler. Yunanca ’da “ç” harfi ve sesi olmadığında, erişilmez insanlara “Çigan” deneceğine “Tsigan” denmiş. Bulgarcaya da “tsigan” olarak geçmiş, faka yılların geçmesiyle bu kavramın özü “üstün insandan” “bir işe yaramayan pis adam” şeklinde değişince, 1953 yılında Bulgar hükümeti bir yasa çıkararak “tsigar” sözünün kullanılmasını yasaklamış ve yerine “Roman” demiş.

Zaman yine değişti ve Bulgaristan Başbakan Yardımcısı Valeri Stoyanov, 2017’de ülkemizde yaşayan Romenlere yine “rsigan” diye hitap ederek “çocuklarının sokaklarda domuzlarla oynadığını”, pis olduklarını, kadınlarını da sokaktaki yal köpeklere” benzetiyor. Bu sözler 2017’de Sofya meclis kürsüsünden söylendiğine göre “10 yıldan beri Bulgaristan’da yaşayan Çingeneleri entegre etme siyaseti” tamamen iflas etmiş durumdadır. Bu insanlar kendi aralarında, evde ve yaşadıkları getto-mahallelerde Çingene lehçelerinde konuşuyor. Yazı dilleri yok. Anlaşılan Hindistan’dan çıktıklarında matematik bilgilerini ve rakamları orada unutmuşlar, İslav rakamları ve matematik işlemlerini de başka bir dilde sözlü olarak yapıyorlar.

Birinci Dünya Savaşını sonuçlandıran 1919 Noyi (Paris) Barış Anlaşmasında, Bulgar Krallığına Silahlı Askeri Güç bulundurma yasaklanmıştı. Bu nedenle Başbakan Aleksandır Stanboliyski “inşaat erleri” birlikleri kurdu. Çingene bu gençler bu ocaklara alındı ve orada demircilik, burguculuk, arabacılık ustalıklarını geliştirirken, tarım ve kesim aletleri yapma ustalıklarını geliştirdiler ve Bulgaristan’ın kalkınmasına önemli katkıda bulundular. Tütüncülükte de saban demirinden, tütün iğnesinden, tütün sepetinden, değişik büyüklükte kafes, ucu demirli kazık vb aletlerin ustaları, gül yağı kaynatılan kazanları, üzüm üreticilerine pres makinalarını, fıçıcılara çemberleri yapanlar hep onlardı.

1944’ten sonra toprak kooperatifleştirilince Türklerin ortak kullandıkları kooperatif tarlalarında onlar da tütün işi yaptılar, gül topladılar, köy harmanlarında dönen Düvenlere çakmak taşı çaktılar, yük arabaları tekerleklerini, çember, topuz ve sereleri döven de onlardı.

1960 yılından sonra Bulgaristan Komünist Partisi MK Politik Bürosunun gizli bir kararıyla Türkçe konuşmayan Çingene nüfusun isimleri değiştirildi. 1989 Aralığının sonunda Türklerin, Müslüman Çingenelerin ve Pomakların isimleri geri verilirken onlarım isimleri iade edilmedi. Bulgar isimli kaldılar ve yaşam tarzlarını belirleyen İslam ahlakına bazı Hıristiyan unsurlar da eklediler.

Tüm bunlara rağmen, Bulgaristan’da yaşayan Çingenelerin ne faşizm ne de sosyalizm döneminde mülk edinme, mülkiyet ve taşınmaz hakkı sanki yoktu. Çingene ailleler bizde çayır, orman alıp hayvancılık geliştirmedi, işlenir toprak alıp ekip biçmediler. 1992’de tarim kooperatiflerinin dağılması ve toprakların sahiplerine iade edilmesiyle Çingene nüfus ortada, açıkta, eli kolu bağrında kaldı. Çünkü işledikleri topraklar onların değildi, hizmet sundukları kooperatiflerde onların da hissesi, malı mülkü yoktu. 1991 Anayası’na “Adalet Mülkün Temelidir” yazılmadı. Bu insanlar bu kooperatiflere yıllarca verdiği hizmetler ortada kaldı. Ne emeklilik, ne özel bir sosyal edinim ne de çocukları için yeni bir olanak. Demokrasi Çingene kardeşlerimize mezar oldu.

Osmanlıdan beri Bulgaristan’da ancak Türklerin, Pomakların, Bulgarların ve Yahudilerin ve onların vakıflarının mülkiyet hakkı vardır. Yani Çingenelerin Bulgaristan toprakları üzerinde miras hakkı yoktur, çünkü tapulu taşınmazları yoktur.

İşte böyle bir ortamda 1995 – 1997 yılları arasında Jan Videnov hükümetinin sanayi işletmeleri ve irili ufaklı üretim tesislerimizi de haydutça özelleştirirken 100 kodamanı zenginleştirip, işletmeleri kapatarak, sokağa attığı işçiler, emekçiler arasındaki büyük kitle Çingenelerdi. Ağır sanayi dışında, konserve ve tekstil işletmelerinde çalışanların ana kısmı onlardı. Böylece onlar bundan neredeyse 15 yıl önce sokakta kaldılar. Daha sonra iktidar olan GERP partisi Bulgar toplumundaki Çingene etnik katmana sokak temizlikçiliğini uygun gördü. Bu gelişmelere paralel olarak 1990’da sonra Bulgaristan’da Çingene nüfus patlaması oldu.  Sayıları artık 2 milyonu buldu. 2050’de 3 milyon olmaları ve nüfus çoğunluğunu oluşturmaları bekleniyor.

Bugün Avrupa Birliği katındaBulgaristan’la ilgili en önemli sorun nüfus sorunudur. 2050’de Bulgar nüfusun ancak 600 bin kişi kalacağı haberleri tehlike çanları çalıyor. Bugün tamamen haktan hukuktan yoksun olan ve “eşit haklı vatandaş” sloganı yükselten, protesto yürüyüşleri gibi “toplu eylemler” başlatan Çingene kitlenin anadili olmayan, azısı olmayan, hukuksal kültürü çok yetersiz olan bir nüfus çoğunluğu ortamında AB üyesi bir ülkenin geleceği endişe uyandırmaya başladı.2017 sonunda bir AB geçici başkanlığı 1 yıl için Sofya’ya taşınacak, çözüm aranıyor. ABD Merkezi İstihbarat Ajansı CİA’nın “ekonomik soykırım” tespitli Bulgaristan Çingeneleri raporu bu vesileyle yayınlanmıştır. Çingene gençlerden yarısı tam cahildir, hiçbir gün çalışmamış, çalıp kapmakla geçinen kişilerdir, 3. Kuşan işe gitmemiş Çingene erkekler var. Getto-mahallere sıkışmış, sofra kurmayı unutmuş, elleri aylarca sabun görmemiş, 13 yaşında doğum yapan, çocuk alıp satan, Avrat Pazarı kuran bu halk topluluğunun modern Avrupa’ya dahil edilmesi olanaksız gibi görünüyor. Bu durumun önündeki ana set ise, Bulgar devletinin yalnız Bulgar dili konuşulan, diğer etnik halk topluluklarının doğal, kültürel ve ayrıca da evrensel insan haklarını tanımayan “tek millet tek devlet” rejim anlayışından vaz geçmemesi, artık ulusal çoğunluk olan azınlıkların haklarını tanıyıp çoğulculuğa geçmeyi kabul etmemesi yatıyor. Bizdeki getto-mahalleler bir saatli bomba durumuna gelmiştir. Şehir merkezlerini “mikrop ocağı” dediği Çingene mahallerinden temizlemeye çalışan III. Borisov hükümeti “ekonomik soykırımdan” sorumludur. Bulgaristan’da iş dili Çingenece olan sanayi ve tarım tesisleri kurulması zorunludur. Çingene çocuklarının birinci dil Çingenece ve ikinci dil resmi vatan dili olan okullara toplanması ve eğitilmesi kaçınılmaz olmuştur. Romanya’da yapılan AB entegrasyon yardımlarıyla Çingene okul, lise, Üniversite Fakülteleri, kültür merkezleri ve sanayi tesisleri açıldı çalışıyor, toplumda etnik huzur sağlandı. 2014-2020 yılları için AB Bulgaristan’da Çingene sorunlarının çözülmesi için 7.2 milyar Euro göndermiş, fakat paralar hedefe ulaşmıyor, çar çur ediliyor, çalınıyor, farklı hedefler için kullanılıyor.

Bulgaristan’daki “ekonomik soykırım” yalnız Çingenelere karşı değil, Türklere ve diğer azınlıklara karşı da uygulanıyor. Ahmet Doğan’dan başka, bizden hiçbir kimsenin zenginleşmesine, verimli bir iş tutmasına, başını kaldırmasına izin verilmiyor. Halkımızın hak arama ve direnme cephesi her geçen gün genişliyor. Bu davanın ana hedefi bugün de vatan hakkımızı pekiştirmemizdir. Bulgar toplumu bir ülkede taşınmazı olmayan bir azınlığın vatan hakkı olabilir mi konusunu tartışmaya açıyor…

Uyanalım arkadaşlar.

Reklamlar