Konumuz VATAN konusudur. Acıyası, sızlamalı bir haldedir Bulgaristan’da yaşayan yakınlarımız, ama biz kimseyi gözyaşı dökmeye davet etmiyoruz.

Şakir Arslantaş
Şakir Arslantaş

Hedefimiz: İnsanımızı “Gözleri var görmezler, kulakları var işitmezler, sabırlı doğmuşlar ve sabır içinde beklerler!” durumundan uyandırmaya ve aydınlık yoluna taşımaya çalışıyoruz.

Ötekiler, Bulgarlar, HÖH /DPS yönetimi aydınlık yolunu göremiyor mu?
Bu soruyu sormakta haklısınız. Vaktiyle bir yazımızda sizlere, HÖH yöneticilerinden “lider” olarak şişirilen A. (Dönek) lakaplı ajanın bir YARASA olduğunu yazmıştık. O bir yarasadır, çünkü gece hayatını sever, karanlıkta yaşamayı, “saray” adıyla tanıtılan sığmakların nemli karanlığına gizlenmeyi sever, demiştik. Bu gibi kişiler ancak gece karanlığında gördüğünden dolayı, gündüz güneşte körleşir, kimseyi göremez, görmek de istemez.
Gündüz ve gece, karanlık ve aydınlık konusu günümüzde Bulgaristan gerçekliği için çok önemli bir meseledir. Bu sorun “ sen yalan içinde yaşıyorsun, bense hakikat içinde” nasıl anlaşalım, dediğinde bu, bir insanın ötekine söyleyebileceği en ağır sözdür. İşte sorun budur.
Yine bu cümleden olmak üzere, çocuklarını, kardeşlerini, eşini, anasını ve babasını seven bir insan bir insanda, tüm sevdikleri yanlış bir inanca döndürmek isteyen kimselere, zulüm ederek öz kimlik değiştiren isteyenlere, yakınlarımızı sürü sürü Vatanımızdan kovan kimselere ancak ve ancak, yalnız DÜŞMANCA davranabilir.
Bu durumu biz yaratmadık. 1878’de bizi Vatanımızdan kovanlar, 1913’te bize acımasıca saldıranlar; 1934’te askeri darbe yapanlar, 1952’de topraklarımıza ve öteki taşınmazlarımıza, hayvanlarımıza sahip çıkanlar; 1984’te isimlerimizi değiştirenler, kültürümüzü yok etmeye yeltenenler; 5 bin kişiyi “Belene” ölüm kampına tıkanlar, sürgün edenler, 12 bin kişiyi hapislerde çürütenler, 1989’da yarım milyon soydaşımızı öz vatanlarından kovanlar yarattılar. Onlar düşmanlık körüklemeye devam ediyorlar. Düşmanlığı yaratanlarbugünde karanlığı arayanlardır. Çünkü 10 bin aydın Türkü öz Vatanından kovanlar onlardır. Yaşanın bir stratejik çöküştür. Türklere ve Müslümanlara karşı stratejik derinlikte “son hesaplaşma planı” yapanların hesabı bu defa da tutmadı.
Unutmayalım. Bu topraklar Bulgarlar için olduğu kadar Türkler için de büyük bir medeniyet eşiği ve beşiği oldu. Bu medeniyetin etinde ve kemiğinde Türklük tuzu vardır. Traklar’ın, Romalıların, Bizans’ın, Osmanlı’nın yarattığı kültür evrenseldir, Bulgar halkının öz malı değil, tüm insanlığın kültürel ve sanatsal mirasıdır. Bu topraklarda çok yetenekli şair ve yazarlar, sanatçılar, aynı zamanda çok zalim diktatörler ve en büyük hainler doğdu ve yaşadı. Vatan toprağımız anlatıldıkça güzelleşen masallara esin verdi. Nice ozanlar yüreklendirdi. Eski hazineler kendi başına bir tarihtir.
Olabilir ya, beklide biz biraz talihsiziz sanki. XX. Yüzyılda, 1912-1914 savaşlarından, 1934 askeri diktatörlükten sonra, 1950’lerde kooperatifleştirme döneminde, 1989 büyük göçünde hep yağmaya davet çıkardı. Bizim Vatanda hep köksüz kuklalar gelip hükümdar oldu. Prens Batenberg Rus’tu, Çar Ferdinant Avusturya’dan getirildi, 1945’ten sonra idare edenler de hep köyden bayırdan toplanmışlardı ki halkımızın ruhunu, hoşgörüsünü ve yaratıcı zekâsını okuyamadılar. En nihayet 1990’da başımıza sarılan A. (Dönek) de işe yaramayan, aydınlıktan korkan ve karanlığı seven bir yarasa gibi bun kere sığındı. İnsanın hareketleri karakterinin aynasıdır. Hitler de İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa köy ve şehirlerinin bombalanmasını karanlık bunkerden emretmişti. Bizim A. (Doğan) da işleri, yolsuzlukları, dalavereleri hep karanlık inden idare etmeye çalışıyor. Biz aydın dünyaların insanlarıyız. Müslümanlar güneşi ve ışığı sever. Camilerimizde 999 pencere vardır. Hıristiyanlığa özenenler kiliselerin loş karanlık olduğunu unutmasınlar. Karanlıkta yaşayanların hevesi iş yapmak değil, baş olmaktır.
Karanlıkla aydınlık arasındaki savaşımda uygulanan kural şu oldu: İş bilmeyenler, hainler, ajanlar hep başa geçirildi. HÖH / DPS yönetimi ele geçirildi. 1950’li yıllardaki haklarımıza dönebilmemiz baltalandı, engellendi. Özgürlüklerimize yaşama hakkı tanınmadı. Hortlayan duyumsuzlar, fırlamalar, vurdumduymazlar, tahammülsüzler ve soyu bozukların hepsinin kanında Türk ve Müslüman düşmanlığı olduğu ortaya çıktı.
Son 25 yıl Köprü altında öpüşmekle, tokalaşmakla, birlikte viski içmekle düşmanlıkların aşılamadığını ortaya koydu. Tarih bakış açılarında değişiklikler ile değer kıstaslarının yenilenmesini, modernleşme ile ulus devlet salatası birbirine karıştırılmamasını, etniklerin eritilmesine son verilmesini ve öz haklarının tanınmasını zorunlu kılıyor. Eski kurallarla modernleşmenin mümkün olmadığı göründü.
Kültürümüze saldıranlarla, mezar taşlarımızı kıranlarla, çeşmelerimizi yıkanlarla, anıtlarımızı devirenlerle, camilerimizi, vakıf taşınmazlarımızı, hamlarımızı vb. mal ve mülklerimizi mahkeme kararlarına rağmen vermeyenlerle nasıl anlaşalım. Bulgaristan’da bir Türk Okulu açılmasına izin vermeyenlerle sarmaş dolaş olup kardeşleşmemiz mümkün olabilir mi. Düşmanlığı ayakta tutanlar, körükleyerek yaşatanlar bugün de meydanlardadır. Ağaçsız orman ve kültürsüz azınlıklar yasaları kapıdadır. Her şeyi yok ederken çevreci kesildiler. Politikayı alt üst edenlerin çevreyle ne işi olur ki. AB parlamentosuna Çevre Bakanımızı gönderdiler. İş olmasın, Türklerin hakları tanınmasın diye ellerinden geleni yapıyorlar.
Zaman yine seçim zamanıdır. Yılsonuna kadar sandık başına gideceğiz. Bulgaristan’da 2. Parti olma şansımız kapıdadır. Bu gidişle belki de birinci parti bile olacağız, çünkü 1989 politik depreminde BKP yıkıldı ve onun devamı olan BSP ve GERP partileri ardıl depremlere dayanamayacaktır. Halkın yenileşme ve demokratikleşme isteklerinden kaynaklanan bu güç giderek zamanını dolduranları politik sahneden indirirken kendilerini bize düşman edenlerin ve onlara hademelik edenlerin de hesabını da görür.
Şakir Arslantaş
Reklamlar