Tarih: 10 Haziran 2018

Yazan: Oya Canbazoğlu

Konu:  Trakya ve Deliorman kendini yakar mi?      

Eski Zara (Stara Zagora) bölgesinden sonra Deliorman’da da yer isimlerinin Bulgar isimleriyle değiştirilmesi, dilimizin, edebiyatımızın, yaşam tarzımızın ve medeni dünya görüşümüzün yok edilmesine doğru atılmış yeni bir adımdır. Yaşadığımız yerler Türklük kalesidir ve hiçbir ismin değiştirilmesini kabul edemeyiz. İsimlerin değiştirilmesinin anlamı şudur.

Deliorman’ın Türk kimliğine el kaldırılmıştır.:

Artık menekşe koklayamayacağız, Ayşe Gelin Kirazı yiyemeyeceğiz, Beş Pınarda Hıdırellez sofrası açamayacağız, Balkaya’da çobanlık yapamayacağız. Çünkü gelecek bahar, adı değişen menekşeler zalim insanlara küsüp artık açmaya bilir. Ayşe Gelin Kirazı Türk güzelliğiyle allanamayabilir. Beş Pınar adında bir yer olmayacak. Balkaya tepesinden gırtlağımızın çıktığı kadar haykıramayacağız. Yanık Türküler söyleyemeyeceğiz. Adı değiştirilen her yerin silinemez anıları var. Hayat o anılardan fışkırmaya devam edecek.

Kafirin milliyetçiliği kestiği domuzun kanını porta kapılarımıza, kuyularımıza atarak büyüdük.

Cami kapılarına asılan domuz kellerini unuttunuz mu? Artık ata yadigarı çeşmelerimizin kurnalarına her sabah gidip domuz yağı sürmeye üşenmezler. Çünkü adları değişince onların olacak. “Çeşmeye” ne dediler acaba? Elimizdeki tapuların hiçbir değeri ve geçerliliği kalmayacak, çünkü Türk isimli olan hiçbir mülkümüz olmayacak. Biz, sözde onların olan, toprakları üzerinde göçebe kuşlar gibi yüzer gezer bir durumda ömür törpülemeye itiliyoruz. Guguk kuşu oldular. Bizim yuvalarımızı kullanacaklar.

Bu Karlovo’da 10 sene önce de yapılmıştı.

1475’te inşa edilmiş olan Kurşun Camimizi geri alabiliyor muyuz? Alamıyoruz. Adam ne diyor bize, “Bulgar mülkü üzerine kurulmuştur” deyip tersliyor, kestirip atıyor, mahkeme kararlarını tanımıyor. Protesto gösterisi yapsan 1000 motorlu toplanıyor. Motor sesinden konuşsan da işitilmiyor. Hayat boğuluyor. Demokrasi can çekişiyor. Adalet dar ağacında ipte sallanıyor. XXI. yy. tablosu budur.

Oysa Karlı Bey askeriyle o vadiye yerleşirken etrafta tek Bulgar yokmuş. Kim nasıl isterse öyle anlasın. Artık şairlerimiz de, söndürülmek istenen vatan sevgimizle şiir yazamaz, çünkü bizim ortak erdemimiz olmayan bir şeyi övmek neye yarar?

Trakya Ovası, Balkan, Deliorman ağlıyor. Bahar hüzünlü. Bulgaristan Türkleri için 2018 yılı, 21. Yüzyılın kara yılıdır.

1984 – 1989 zulüm yılları arasında isimlerimizin değiştirilmesine isyan eden şairlerimizden Mehmet Karahasan, Mehmet Ali Oruç ve daha birçokları kendilerini yaktılar veya astılar. O yıllarda dertten kurtuluşun sanki başka bir yolu yoktu. Yer altından, çok derinlerden bir uğultu gelse de, karanlıkların delinebileceğine ve ışığın doğacağına inanlarımız yaşayabilmek için yeterli değildi.

İsim değiştirme, Kimliğimizi yok etme baskılarına karşı tepki göstermeyen, şiir ardından şiir yazıp halkımızı isyana davet etmeyen, ses yükseltmeyen ozan, şair ve yaratıcımız yoktur. O yıllar çok virajlıydı. Birçokları zulme dayanamadı. Diğerleri kenara itildi. Bir başkaları imana sarıldı. Fakat hepsi her zaman ana konuda birdiler, kavgamız ortaktı. Patlamaya hazırdık. O yıllarda Bulgaristan Türklerinin doğa, vatan ve insan sevgisi doğru bir Türkçe’yle ve her kalpte yer yapan bir atılımla parladı. Dayanamayanların gen kuşağa vasiyeti her zaman her yerde “sakin soy kökünü kestirme” oldu.

Yaşadığımız yerlerin Türk isimleri bizim soy kökümüzden bir parçaydı, bizim tapularımızdır.

İçinde yaşadığımız doğanın her çalı- çırpısı, her goncası ve çiçeği, ağaç dalındaki her umut, her meyvenin, dere boylarındaki yalabık taşların, su-çurumların, saçlarını suyun aynasına sermiş salkım söğütlerin ve daha her şeyin isimlerinin değiştirilmesi, bizim soy kökümüzün baltalanması, boğulması, kesilmesi, budanması ve hayat hakkından olması anlamındaydı ve bugün de öyledir. İnsanoğlu doğanın bir parçasıdır, ürünüdür ve ona ad verendir. Biz 1000 seneden beri yarattığımız dünyanın köküne kibrit suyu dökülmesine göz yumamayız. “Biz sizin dostunuz!” kılıfına girmiş katiller, bizim doğamızda yaşayamaz, ne ki onlardan önce doğa kendisi ölür. Deliorman sık ormanlık, Ağaç Denizi olmaktan çıkar. Her Bulgar ortamı gibi, boşalan 2 000 köy gibi eşek dikenliğe ve yılanlık olur.

Trakya da kurur. Rüzgarlar küser, Balkan’dan esmez olur.

Doğamızın doğal ismi değiştirilince ve yeni uydurma isimler kabul edilmeyince, ne olur dersiniz.

Balkan, şairlerimiz gibi kendini ateşe verir mi?

Deliorman kendini yıldızlara asmaya ip bulabilir mi? 

Biz sanal bir dünyada yaşamak istemiyoruz.

Köklerimizden beslenmeden modern bir dünya uygarlığına uzanamayız! Çünkü milli his doğadan ve toplumdan doğar ve insanlarda ve onların beraberliğinde, kendi ortamlarında yaşar.

Yüzlerce şairimizin vatan sevgisini anlatmak için kullandığı binlerce kaynak birden yok edilmek isteniyor. Dili besleyen önce doğa, sonra da toplumdur. Bu konuda Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk daha 1930’da şöyle demiştir:

“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilim milli ve zengin olması milli hissin inkişafında başlıca müessesedir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bir dil şiirle işlensin.

Ülkesini, yüksek istikbalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

                                                        Gazı Mustafa Kemal

       2018’de yeniden alevlenen Bulgar milliyetçilik ateşi, bizim ana dilimizi okullarda öğrenip geliştirmemizi engellediği yetmezmiş gibi, doğa ile aramızdaki bağları da koparmaya çalışıyor. Belediyelerde alınan yerel isimleri değiştirme kararı faşizm kokuyor ve yeni büyük kavgalar müjdeliyor.

Şair emiz Ayşe İsmail Bilal-Şişmanova (1941 – 2012)  20 Mayıs 1991’de bugün hüzünlü Ağaç Denizi’nin göbeğinde bulunan Balabanlar köyünde yazdığı şiirinde şöyle anlatmıştı.  

 

DELİORMAN

Deliorman asırların Türk sesi

İnsanıyla sarmaş dolaş yaşayan…

Ağıt yazar Demir Baba çeşmesi

Aşık gibi sevgiliye dert yakan…

 

Ormanda güvermiş meşeleri

Toprağına ter döker efeleri

Gündüz sıcak, serindir geceleri

Deliorman sevgiliye dert yakan.

 

Bulgaristan Türklerinin Vatan sevgisinin özünü Deliorman toprağına olan sevgi belemiştir. Bu sevgiden ne pehlivanlar, ne sanatçılar çıkmıştır.  Bir Rodop Şairi olan Hasan Aliev Aliev bile, Deliorman coşkusunu şöyle dile getirmiştir.

 

DELİORMAN, DELİORMAN

Deliorman, Deliorman

Sendedir din, sende iman…

Sen ecele bile derman

Olursun ey Deliorman.

 

Kızların var asma gibi

Ovaların var basma gibi

Ormanların var yosma gibi

Sen güzelsin Deliorman.

 

Sularını içen bilir

Yollarını geçen bilir

İnsanını seçen bilir

Eşin yoktur Deliorman.

 

Rodoplu der: Sen tatlısın

İnan ki mert kıratlısın

Varlığınla çok bahtlısın

Cennetsin sen Deliorman.

 

Şumnu (Şumen) iline bağlı Kerimler (Oreşene) köyünde Deliorman göbeğinde yetişen şairlerimizden Tahsin Ebazerov Hidayetov’un vatan duyguları şöyle açmıştır:

 

DELİORMAN

Bu yemyeşil ormanda

Bizim Deliorman’da

Seni sevesim geldi.

 

Bu çiçekli kırlarda

Koştuğumuz yollarda

Seni göresim geldi.

 

Türkçe’mle türkülerle

Yepyeni ülkülerle

Sana hevesim geldi

 

Sarmaş dolaş olunca

Gözlerim de dolunca

Kucağımda ölesim geldi.

1989 Kemaller (İsperih)

***

Devam edecek.

Paylaşmayı ihmal etmeyiniz.

Reklamlar