Tarih: 23 04 2018

Yazan: Müh. Şakir ARSLANTAŞ

Konu: Diğer halklardan öğreneceğimiz çok şeyler var.

 Sofya’da Maden Mühendisliği okuduğum yıllara Çin Halk Cumhuriyeti dendiğinde geri kalmış, açlıktan ağacı kopmuş, köpekler gibi üreyen insan topluluğu düşündüğümü saklamama gerek yok. Hatta 2 arkadaşımı Maocu olduğundan dolayından dolayı önce gençlik örgütü KOMSOMOL üyeliğinden çıkarmışlar, ardından da öğrenciliklerine son verilmiş ve ellerine birer kazma kürek tutuşturmuşlardı.

Mao Tse Dun 2. Dünya Savaşından sonra Çin Halk Cumhuriyetini kuran, sosyalist dünyada Sovyetler Birliği liderliğine kafa tuttuğu için düşman bilinmiş ve ötekileştirilerek bir kenara itilmişti. Bizdeki sözde Maocular da birer birer bulunmuş, olmayan yerde yaratılmış ve kafaları ezilmişti.

Bu defa Sofya’ya gittiğimde bir Çin lokantasında yemek yedim. Başkentte 52 Çin lokantası kurulmuş. Bunlarda çalışan Çinliler gururlu insanlar. Aralarında Çince konuşuyorlar. Çinli olduklarını kapı gibi yazılarla yazmışlar, fenerleri asmışlar ve dünyaya Çin ışığı satıyorlar.

Onların, tadını tuhaf bulduğum havuçlu, soğanlı, dereotu ve maydanozlu “pilavlarına” bayıldım diyemem, fakat bu lezzet tuhaflığı içinden, hele de üzerinde vıcır vıcır yağıyla sundukları o ünlü “Çin Ördeği” sofrasından nasıl oldu da bir dev dünya öncüsü çıktı diye düşünmeye başladım. Daha doğrusu şunu hatırladım.

“Coca Cola” Çin pazarına heveslendiğinde ve her Çinliye hafta bir coca cola satsam hesaplarını yapmaya başladığında, ne olursa olsun bu kaleyi içinden alacağız kararı almışlar. Çin yönetimiyle ilk görüşme yapılmış, Çin tarafı 6 ay sonra gelin demiş. İkinci defa masaya oturduklarında kartlar açılmış.

Çin’in isteği şu olmuş: “Birleşik Amerika’da ve diğer ülkelerdeki üniversitelerinizde son 10 yılda savunulan bütün doktora tezlerini getireceksiniz ve bizim işaretlediğimiz konularda 30 000 (otuz bin) yükseköğrenimli Çinli gencin İngilizce öğrenmesini ve doktora tezi savunmasını sağlayacaksınız. Bu işin tüm masraflarını karşılayacaksınız. Gençlerimiz geri dönene kadar fabrika ve depolarınızı kurabilirsiniz, fakat üretim ve satış yasak.”

Çin teknolojik devrimini gerçekleştiren, Çin’i Amerika’nın önüne çeken, hatta Başkan D. Trump’un son dönemde Çin’e karşı aldığı ekonomik yaptırımların hepsini, meclis toplamadan, gürültü yapmadan,hatta bir  kaleme bile uzanmadan geçersiz kılan ve “kardeşim sen işine bak, o zamanlar geçti” diyebilen günümüz Çini’ni doğuran bu 30 bin bilim adamı, önder ve yöneticidir.

Konuya kendi açımızdan baktığımızda yüreğim cız cız ediyor. Bulgaristan 2000 yılından sonra Birleşik Amerika’ya kira sözleşmesi imzalamadan, rüşvet dışında işin adını bile koymadan 3 askeri üs verdi. İnip kalksınlar diye 2 hava alanımızı askeri hava alanı yaptık, pislerimizi uzattık ve genişlettik. Ormanlık yaylalarımıza US askerlerine talim alanları tesis ettik. Devam etmeyeyim, 1 000 (bin) Bulgar; 1 000 (bin) Türk, 1 000 (bin) Pomak; 1 000 (bin) ve bir o kadar Ulah, Millet, Gagavuz ve Çerkez-Tatar çocuğu da okutsalardı bu memleket BULUTLARI ÇILDIRTIRDI.

Bize de çok Amerikan, Fransız, İngiliz, Alman, hatta FETO lise ve yüksek okulları geldi, güzel boyalı binalara yerleştiler, fakat fiyatlar el değil kalp yakıyor. Yıllık fiyatlar 12 bin levadan başlıyor, orta maaşlı bir babanın yıllık kazancı, taşıt parası, ev masrafları, elektrik, su, ısı, tatıl nerede!? Olacak iş değil. Yalnız zenginler verebildi çocuklarını bu okullara ve bitirenler de soluğunu Sofya Uçak Alanının dış uçuşlar terminalinde aldı ve bir daha geri gelen yok.

Gelelim teknoloji anlayışına: Teknoloji müthiş bir gömü. Fakat kazma kürekle çıkarılan bir şey değil. İlk teknolojik devrim odun ve kömürün lokomotif ve gemi ocaklarında, demir cevheri eriten fırınlarda yanmasıyla başladı.   Buhar at, eşek, manda, öküz vb gücünün yerini aldı.

İkinci teknolojik devrimin babası elektrik alanını keşfeden, ilk jeneratörleri kuran, radyoyu yapan ve daha pek çok icatları olan ve elektrik enerjisini insan hizmetine taşıyan Nikola Tesla’dır diyebiliriz. Elektrik büyük ölçüde olmak üzere yeraltını ve yerüstünü (kömür ve odun tüketimi anlamında) yok olmaktan kurtaran kişidir.

Ardından gelen üçüncü teknolojik devrimle insanoğlu atomu parçalamış ve su elektrik santrallerde ve ısı elektrik santrallerde (kömür, doğal gaz ve petrolden) elektrik enerjisi üretmekten vaz geçmeye başlayarak Atom Elektrik Santralleri kurmaya başlamıştır. Bulgaristan’da 1970’li yıllarda Tuna kıyısında Kozloduy şehrinde 6 adet kurulmuştu ve tüm Balkan ülkelerine elektrik enerjisi satıyorduk. Limdi bizimkiler eskidi, AB 4-ünü kapattı ve yenisini de kuramıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Akkuyu, Samsun ve Bulgar Türkiye sınırı yakınlarında 3 adet AES kurarak, üçüncü teknoloji ve ekonomi devrimini tamamlamaya çalışıyor. Bu atılımlar, Büyük Türkiye projesinde çok önemli yer alıyor.  Balkan devletlerinin bütünsen etki altına alıp, sömürücü planlar yapan AB’den koparma yolu budur.

Çin’den çekilen ve Türk Dünyasının ve Türkiye Cumhuriyeti üzerinden Yavuz Sultan Köprsü üzerinden geçen “İpek Yolu” hızlı tren yolunun tamamlanması,  Rusya doğal gazının “Türk Akım” projesiyle Batı Balkanlara ve Güney Avrupa’ya akıtılması ve Kıbrıs deniz bölgesi ve Katar Doğal gaz projelerinin de Batı Avrupa’ya uzatılmasının tamamlanması zorunlu adımlar olarak çözümler bekliyor. Bu işlerde ve özellikle Batı’nın aç gözlülüğünün sınırı yok. Şunu unutuyorlar. Kırım Savaşı’ndan sonra 100 (yüz) yıllığına İngilizlere bırakılan Kıbrıs Adası’nda kara suları hakkı Osmanlı’da kalmıştır. Enosisçi Makaryos ve izinden gelenlerin adanın yarısına oturdukları yetmezmiş gibi, denizlere de göz dikmesi, yüzsüzlüğün ta kendisidir. Katar doğal gazının Batı Avrupa’ya ulaşmasını engellemek isteyenlerin Suriye’de denemedikleri bomba kalmadı…

Yakın Doğu ve Balkan ülkeleri arasında 4. Teknolojik ve ekonomi devrimine en hazırlıklı ülke Türkiye’dir. Bu büyük atılımlarına engel olmak, son uykusundan uyanamayan Avrupa’nın önüne geçmesini engellemek için enflasyon, değer düşürme, döviz kuru ve benzer konularda art arda gelen darbeler, Kürtlerin silahlandırılması, terörizmin altındaki yılanbaşı budur. Türkiye’yi 4. Endüstriyel devrime götüren Büyük önder Recep Tayyip Erdoğan’ı tahtan indirme planlarının altında yatan, ülkemizi, halkımızı, milli birliğimizi parçalamak ve bizi güçsüz kılmaktır.

Başarılı bir şekilde kucaklayabilirsek 4. Sanayi ve teknoloji devrimi bizi dünya eliti arasına çekecek ve hakkımızda yapılan planların hepsi suya düşecektir.

Utanarak yazıyorum: Türk düşmanlığının Avrupalı olmanın ön şartı olduğunu görüyoruz. Bulgarlar da bu salgına yakalanmış durumdadır.  Bizi ötekileştirmelerinin, bizden kurtulmak istemelerinin ana nedeni budur.

Şu da var, bizim, Büyük Türkiye projesinden koparak, kendi başımıza, Bulgarlarla birlikte Avrupa vatandaşlığı derinliklerine girmemizin anlamında da, Türk kimliğimizi kıtır kıtır yenip yok edileceğimizi gördükçe ürperiyor, hiddetleniyor ve başkaldırmaya hazırlanmaya başlıyorum.

Bizden korkmalarının nedenleri var. Aslında biz Türkler yaratıcı bir ırkız. Atı, eşeği, mandayı, deveyi ve öküzü insanın ve toplumların işine koşan yani evcilleştiren biziz. At üstünde kazandığımız savaşlar unutulmamalıdır. Tavukları kümeste yumurtlamaya alıştıran da biziz. Atalarımız daha Orta Asya’da iken, çiçek hastalığına karşı aşı geliştirmişler. Biz dünyaya uygarlık taşımış bir milletiz ve katkılarımız saymakla bitmez.

Bulgaristanlı Türkler olarak bizler ezgin bir durumdayız. Dilimiz, yazımız, kültürümüz yasaklanmış. İnsanoğlu öyle yaratılmış ki, en kolay, en verimli, en yararlı ancak kendi dilinde düşünür ve yaratabilirsin.

Böylece biz dördüncü teknoloji ve ekonomi devrimden de uzakta bırakılıyoruz. Cahil, sefil ve güçsüz bırakılan etnik grupların 4. Devrime katılma yolumuz kesilmiş demektir.

  1. konumuz, 1960 ve 1070’lı yıllarda Bulgaristan’da gerçekleşen teknolojik ve ekonomik dönüşüme azınlıkların katılımı olacaktır.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Paylaşmayı unutmayınız.

Sağlıcakla kalınız.

 

Reklamlar