Dr. Müjgan DENİZ

 

7 Aralık 2014 günü Demokratik Güçler Birliği (CDC) 25. kuruluş yıldönümünü andı.

Anma terörüne kurucu başkan Jelü Jelev’in, 1997’de bu partiden başbakan olan İvan Kostov’un ve diğer tanınmış demokratların gelmemesi dikkati çekti. Bu kutlamada asıl Bulgaristan Türklerinin gerçek demokratik temsilcileri olmalıydı. Maalesef bizden, Halkın Halk ve Şeref Partisi lideri K. İsmailov dışında kimse yoktu.

 

1989’un 7 Aralık günü yani kötülüklerin başı T. Jivkov’un ve totaliter komünist rejimin düşmesinden tam 28 gün sonra, 20 sakallı muhalif temsilci anakentin  “Moskovska” sokağındaki Sosyoloji Enstitüsünde nihayet bir araya gelebildi. Birkaç saat sonra şimdiki “Radisin” o zamanki “Sofya” otelinde yabancı basın mensuplarına Bulgaristan’da Demokratik Güçler Birliği adında bir muhalif örgüt kurulduğu, saflarına 10 politik kuruluş topladığı ve feylesof D-r Jelü Jelev’in başkan seçildiği haber verildi. İlk bileşimiyle (CDC) ülkemizde demokratik muhalefeti oluşturdu, yuvarlak masada yer aldı ve Anayasa değişikliğini değiştirip demokratik dönüşümleri başlatacak Büyük Millet Meclisi seçimlerinin 10 Haziran 1990 günü yapılmasını kabul etti.

 

Bulgaristan’da totaliter rejimin çökmesini büyük boyutlu belirleyen dış etkenler Rusya’daki “perestroyka” hareketi, Polonya’da “Dayanışma” sendikasının siyasal nitelik kazanıp iktidara uzanması, N. Çauşesko’nun kurşunlanarak öldürülmesi, demokrasi isteyenlerin Prag meydanlarını doldurması ve “Berlin Duvarı”nın çatlamaya başlaması oldu.

 

Kurucular arasında, Bulgaristanlı Türklerin 1989 Mayısında adalet ve özgürlük uğruna, zulüm rejiminin belini kırmak için başlattığı Ulusal Ayaklanma boyutundan fazlasıyla etkilenen ve totaliter iktidarın yelken dürmesinden güç alan, 1988’de gelişmeye başlayan “Açıklık ve Dönüşüm Kulübü”, insan hakları, demokratik edinimler, çevreci ve özgürlükçü siyasi mahkûmların örgüt temsilcileri yer aldı.  Aynı gün Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Merkez Komitesi yerel parti örgütlerine gönderdiği genelgede “ülkede karanlık ve gerici güçlerin baş kaldırdığına” uyarıda bulundu.

 

Bulgaristan tarihinde yeni bir sayfa açıldı.

Totalitarizmden demokrasiye dönüşme süreci başlıyordu.

 

Demokratik güçler Birliği’nin kurulması  “karanlık ve gerici güçler” tanımının halka indirilmesine vesile olurken, direk olarak işaret edilmemiş olsa bile, karanlık güçlerin arasında en karanlık, en gerici, en tehlikeli olan 8 ay önce ayaklan Bulgaristan Türkleri, onları destekleyen Pomak ve Çingene Müslümanlardı. Totalitarizm zulmünden kaçarken 500’lik bir ordu oluşturan Bulgaristan Türkleri, Türkiye’ye sığınmış olsalar bile,  her an geri dönüp büyük hesaplaşmada devinim gücü olabilirdi. 1970 – 1972’de isimleri değiştirilen, sürülen, iman uğruna hapis yatan Pomaklar da bu selin “karanlık”  içsel güçlerindendi. Dünyada esen rüzgârlar değişmiş gidicilere yol gösteriyordu.

 

Totaliter yıllarda Bulgar ulusuyla azınlık topluluklarının arası açılmıştı.

BKP ve baskı rejiminin halkı birlik yoluna toplama çabaları hep ters tepmişti.

 

Ağır baskı ve terör yıllarında Bulgar devleti ve Bulgar ulusu ile ülkede yaşayan etnik azınlıklar arasındaki güven, eski iyi komşuluklar, enternasyonal dayanışma ruhu tamamen ortadan kalkmıştı. Etnik azınlıklar totalitarizme baş kaldıran güçlerin öncüsü oldu. Azınlıkların zulme direniş bilinci ana ulustan daha yüksekti. Etnik azınlıkları, onların kimliğini, inançlarını ve geleceğini eritme politikaları işçi sınıfının tarihsel öz görevini, fonksiyonunu da rafa kaldırmış, kitlelere unutturmuştu.

 

Baskı rejiminin yerine demokrasi, adalet ve özgürlük düzeni kurma kavgasının kıvılcımlarını etnik azınlıklar yaktı. Etniklerin yaşam kavgası demokratik nitelikli ve özgürlükçü olmakla birlikte aynı baskıları ve terörü yaşayan Bulgar demokratik toplumu saflarındaki kıvılcımlanmadan çok daha evvel başladı. Belki de ülkedeki totaliter polis rejiminin diğer sosyalist ülkelerden daha sıkı olduğundan olacak, Bulgar toplumu dönüşüm sinyallerine hemen kucak açmadı.

 

CDC işte böyle bir politik ortamda kuruldu ve gelişmeye başladı. Halk kitlelerinin yeni fikirlere ısınması kolay olmadı. 1990’da (CDC) Sofya “Kartal Köprü” kavşağına 1 milyon dönüşüm taraftarı topladı, ama ilk demokratik seçimleri kaybetti. 1 Ağustos 1990’da Halk Meclisi Jelü Jelev’i Cumhurbaşkanı seçti. O tarihten sonra (CDC) demokrasi kavgası kökenlerinden gelen başka bir lider bulamadı. 1991’de D-r Jelev halkın direk oylamasıyla yeniden Cumhurbaşkanı seçildi.

 

D-r Jelev’in Bulgaristan’da demokratikleştirme hareketine katkısı, Marksizm-Leninizmi kaskatı dogmalaşmış bir kuram olduğunu kanıtlamasında ve sosyalist devlet yapısının bir totaliter devlet yapısı olduğunu açıklamasında gizlenir. 1997’den beri bir Vakıf Başkanı olan D-r Jelev kaleme aldığı eserlerinde Bulgaristan Türklerinin 1989 İsyanına değinmiş ve “hain liderlerin gerçek halk ayaklanmalarını yönetecek vasıflara sahip olmayan kişiler olduğunu yazmıştır. Ne yazık ki, (CDC) D-r Jelev’in yerini dolduran bir lider yetiştiremedi.

 

(CDC) güçlerini şereflendiren ilk başbakan, birlik saflarına katılan Yeşiller Partisi Başkan Yardımcısı Filip Dimitrov oldu. O, (CDC) içinde hesaplaşmayı başlatan, o yıllarda Cumhurbaşkanı olan D-r Jelev’le partinin arasını açan, parti içinde temizlik başlatan ve 1994’te bir gensoruyla hükümetten indirilen kişidir. Ekonomik alanda, bütün demokratik reform yasalarına aykırı hareket ederek tasımda kooperatifçiliği baltalayan Dimitrov 53 bin traktör ve tarım aracını hurdaya çıkarmakla, sulama sistemlerini yok etmekle ve iri ve küçükbaş hayvancılığa ölümcül darbeler indirmekle, Bulgaristan pazarlarında satılan dereotu ve maydanozun komşu ülkelerden getirilmesine sebep olan kişidir. Halen AB’nin Gürcistan Daimi Temsilciliğinde görevlidir.

 

Yükseliş ve Yenilgi Yılları:

 

1994’te iktidardan düşen (CDC) 1997’de Başbakan İvan Kostov yönetiminde 2,223 bin oy alarak tek başına iktidar oldu. O zaman, İkinci Dünya Savaşından sonra mallarına mülklerine el konan şehir esnafının taşınmazları geri verildi, sosyalizm yıllarında kurulan büyük ölçekli demir döküm, kimya ve renkli metal sanayilerine ölümcül darbeler indirildi. Binlerce işletme kapandı. Kamuoyunda şöyle bir izlenim belirdi, sanki demokratikleşme toplumda asalak bir kesim yaratmak için mülkleri gasp edilenlerin mallarını ve mülklerini iade etmekti. Öyle olsa bile Baş Müftülüğün ve Türk ve Müslüman vakıflarının binlerce dönüm tarlası, ormanı, korusu, çayırı, dükkân, okul ve bezi stenleri vs. geri verilmedi. İv. Kostov zamanında (CDC) parti oldu. Daha sonraki yıllarda aynı kişinin partinin cellâdı oldu.

Yeni yüzyılda asla toparlanamadı.

 

2001 yılından başlayarak (CDC) 13 yılda 13 seçimde hep küçüldü. 2013’te meclise giremedi. 2003; 2007 ve 2013 yerel seçimlerde Sofya, Burgas, Plovdiv gibi büyük şehirlerde, demokrasi kalelerinde yenilgiye uğradı. Bu seri yenilgilerden çıkan sonuçlar, (CDC) partisinin halka inemediğini, köy ve kasabalarda örgütlenemediğini, Bulgaristan’da demokrasi ideolojisinin gelişip yerleşemediğini, halkın öz yönetimde belirleyici rol oynamaya hazır olmadığını kanıtladı. (CDC) halkın sesini yıllarca duymadı.

 

Buna ilişkin anlatılan fıkraların biri şöyledir.

Bir erkek eşinin işitmez olmasına çok üzülüyormuş. Bir gün eşim beni kaç metreden işitiyor acaba, bir tespit edeyim demiş. Mutfakta yemek yapan eşine seslenmek için, oturma odasının mutfağa en uzak köşesine gitmiş ve:

  • Hayatım bugün hangi yemeği pişiriyorsun, kokusundan kestiremedim, demiş.

Eşinden çıt yok. Burası 15 metreydi, 15 metreden işitmiyor, diye düşünüp 5 adım ileri gitmiş ve yine aynı tonla:

  • Hayatım öğlende ne yiyeceğiz, kokusundan anlayamadım, demiş,

Yine çıt yok. Mutfağa 5 metre daha yaklaşmış ve aynı edayla:

  • Hayatım ne yiyeceğiz, kokusu burnuma gelmedi, demiş.

Bu defa da çıt yok. Artık mutfağa girmiş ve eşine 1 metre yaklaşarak:

  • Hayatım hangi yemeği pişirdin?, diye sormuş.

Bu defa da ses seda yok. Eşinin arkasına iyice abanmış ve kulağına:

  • Hayatım hangi yemeği yiyeceğiz?, diye sorduğunda şu cevabı almış.
  • Ben sana artık 5 kez cevap veriyorum…..

 

(CDC) partisinin 25 yıl geliştirdiği siyasetin en büyük özelliği halk kitlelerini işitmemesi, emekçilerin ve emeklilerin sorunlarına kulak vermemesi ve demokratik Bulgaristan’ın deniz üstünde bir boş kayık gibi dalgalarla dalgalanan geleceğine parlak ufuk gösterememesindedir.

 

Büyük kavgada kaybedenler ve galip gelenler:

 

(CDC) partisinin ardına takılan milyonlar Anaya değişikliğinden, komünist partisinin devlet yönetiminde öncü rolünün kaldırılmasından sonra gizli polis ajanlarının sivil hayatta ve orduda açığa çıkarılmasını ve toplumsal yaşamdan uzaklaştırılmalarını isteyeceklerine, özel mülkiyete dayanan tarımsal kooperatifçiliğe öncelik tanıyacaklarına, sosyalim yıllarında geliştirilen yoğun emek gerektiren ekonomi yerine yoğun teknolojiyle üretime geçemediler.  Modern teknolojiyi üretim atölyelerine getireceklerine işleri yıkmayla noktaladılar ve yarın ufuklarını göremediler. Makineleri hurdaya çıkarıp ucuzdan satarak günlerini gün ettiler.

Bir iki senede bir değişen iktidarlardan hiç biri Bulgaristan’ı kalkındırma programı çizemedi.

(CDC) Partisi ile Sosyalist partisi arasında birbirini bitirme kavgası, bir sağ sol kavgası olarak şiddetlenirken, 2013’te Reformcu Blok grubuna katılan (CDC) 05.10.2014 erken meclis seçimlerinde 10 yılda oylarını 10 defa azaltarak ancak 291 bin oy alabildi. Bu didişmede Sosyalist Parti de tükendi ve milletvekili sayısı 39’a düştü.

 

İki kişi kavga ederken üçüncüsü kazanır mantıyla eski komünist sistemin genelde güvenlik güçlerinden gelen disiplinle örgütlenen GERB partisi 2009’da 117 milletvekiliyle sağ alana yerleşti, (CDC) partisini iyice ezdi ve tek başına iktidar oldu.

 

Bulgaristan Demokratik Güçler Birliği kamuoyunun beklediği şekilde gelişip meyve vermedi. Sanki hastalıklı dünyaya geldi, belki de dadıları görevini yapmadı, onu iyi yetiştiremediler. Önemli olan Kuzey kutup buzlarının yavaş yavaş çözüldüğü gibi bizdeki totalitarizm buzları da çok yavaş eriyor ve onlar erimeden, eski rejimin hurda demirleri kesilip eritilmeden yeni perspektifleri yaşama çağırmak çok zor oluyor. (CDC) partisinin 25. yılını kutladığı günlerde Sofya’da Savunma Bakanı Yardımcılığına atanan Orhan İsmailov’un görevinden alınması için hükümeti meclisten destekleyen (PF) ırkçı partisinin bir NATO ülkesi olan Bulgaristan Cumhuriyeti Savunma Bakan Yardımcılığına önerdiği isim basında yayınlandı. Adı ve soyadı İVO ANTONOV. Fotoğrafta bir tank önüne durmuş, Hitleri selamlar gibi sağ kolunu düz öne kaldırmış ve sanki dünyaya bağırıyordu. Resmin altındaki notta “YAŞASIN ÜÇÜNCÜ ALMAN REİYHI!” yazıyor.

 

Günümüzün siyasi gelişmeler,i Reformcu Blok partisinin bu arada (CDC) Başkanı Lukarski, milliyetçi-ırkçı kesim karşısında art arda ödün verme taraftarıdır ki bu da partiyi tamamen bitirebilir.

 

Dünyada boş yer yok. Ne yazık ki, kendini beğenen benciller başkalarını beğenmiyorlar. Hak ve Özgürlük Partisi’ni kurmakla eski komünistler bizi de oyuna getirdiler. Demokratik Güçler Birliği kurulduğu zaman yan yana olsaydık belki de şu demokratikleştirme işini birlikte bitirecektik. Ne yazık ki, hem onlar hem de biz oyuna getirildik.  Hem o zaman hem de 25. yıl dönümde bizim orada olmamız gerekiyordu.

Sanki GEÇİŞ DÖNEMİ yeni yeni başlıyor.

Reklamlar