Rafet ULUTÜRK

Bulgaristan tek yönlü ve dönüşü olmayan erken seçim yolunda

Bulgaristan’da 6 Kasım’da yapılan Cumhurbaşkanı seçimleriyle başlayan siyasi bunalım, meclis bunalımına büyüdü, şimdi de hukuksal bunalıma sıçramaya çalışıyor. Bu arada hükumet bunalımı devam ediyor. Bulgarların Avrupa Vatandaşlığı Parti GERB, Sosyalistler BSP ve Reformcular RB partileri hükumet kuramadı. Ortada hükumet kuracak adam da kalmadı…

Çok önemli birkaç sebep sivrildi.

1- Başbakan Boyko Borisov 15 Kasım’da istifasını sununca sanki “bu iş benden

Sorulur”, “bu işler bensiz olmaz”, “bu hükumet kurma işini yapsam, yapsam ben yaparım” havalarına girdi. “GERB partisinde benden başka başbakan olacak kimse yok” demesine itiraz eden olmadı. “Ben başka bir partinin hükumetinde başbakan olmam” dedi yine herkes sustu. KURU HALİYLE 170 KG OLMASINA RAĞMEN, AĞIRLIĞINI ARTTIRMAK İÇİN, HÜKUMET KURMA GÖRÜŞMELERİNDE TELEFONA ÇAĞRILDIĞINDA HEP ARAYAN Donald Trump, Angela Merkel dedi. Oysa Büyük-elçiliklerden arıyorlardı. Bizim siyaset amerikan sakızı gibi, uzatınca uzuyor.

2- Mayasında Türk düşmanlığı ve azgın milliyetçilik olan ve şu an “Ataka”, Makedon komitalarının partisi VMRO ve Bulgar sağ milliyetçi ırkçılarının siyasi yumruğu olan sözde “Yurtsever Cephe” nin birleştiği “Yurtsever Birlik” Cumhurbaşkanı seçimlerinin birinci tutunda  %15 oy alınca iyice koltuk kabarttı. Öğrenebildiğimiz kadarıyla mecliste 18 sandalyeleri olmasına rağmen, 38 koltuktan söz ediyorlar yani siyasi iradeleri sallantıda olanlardan 20’sinin ruhunu satın alabilmişler. Son siyasi bunalımda en kötü olan aşırı sağ ve sol güçlerin popülizmi bir araç olarak kullanarak fakir ve sefil insanları boşu boşuna ümitlendirmesi oldu. Yalan söyleme, boşa sallama vb işlerde Hitlerin propaganda şefi Göbels bizimkilerin eline su dökemez. Adamlar üçe beşe bakmıyor. Her atışta tavan diyor.

Emeklilere 1000 leva emekli maaşı yemi tuttu. Asgari ücreti de 430 levadan 1000 levaya çıkarma vaatleri de çok taraftar buldu. Bu konuda biraz derin düşünüldüğünde, sanki verilen vaatlerin dayanak noktası var gibiydi, çünkü Bulgaristan’a gelen sığınmacılar sözde kaloriferli ve sıcak sulu kamplara toplanıyor ve statüsü belli olanlara Avrupa Birliğinden 1.150 leva parasal yardım geliyordu. Üstelik 2015’te hükumet ödeme gerekçesi olmayan 3 milyar leva harcamıştı. Bu paralara 7 milyon 200 milyon levası çalınınca kapanan Bulgaristan Kooperatif Ticaret Bankası (BTK) borçları da dış borç alınarak aynı hükumet tarafından 3.5 milyar leva düzeyinde ödendi, iade edildi. Milliyetçilerin emekli maaşlara ve askeri ücretlere zam yapılması teklifleri kendiliğinden sandık dolusu oy topladı. Bu halk yardakçısı propagandanın içinde biraz da aşırı milliyetçilik tuzu vardı. Milliyetçiler, uzman hekimlerden Çingene gettolarına girmelerini ve sakatlık, özürlülük yardımı alanların yeniden muayene edilmesini ve özürlü kişilere verilen doktor raporlarının % 50 sahte olduğunu iddia ederek, bu kaynaktan para tasarrufu yapılmasında direnirken, kesilecek paraların, az gelirli Bulgar gruplara dağıtılmasını istediler. Uzun ve sert tartışmalı süren bu görüşmelerde milliyetçilerin ağır topları Volen Siderov, Valeri Simyonov ve Krasimir Karakaçanov 1 000 levadan 200 levaya kadar gerileseler de, Maliye Bakanı Goranov’un 161 leva olan asgari emekli maaşını, 162 leva yapmaya ikna edemediler. İstemeyerek yazıyorum, iyi ki gerilemedi, gerilemiş olsaydı bizim yüzsüz ırkçı-milliyetçiler GERB falan demeden, bütün siyasi sistemi masa altına tıkmaya hazır ve Naziler gibi “biz iktidara seçimle geldik” demeye hazırdı. İyice kudurdular.

3- Bakanlar Kurulunda beş Bakanı olan ve erken seçime gidildiğinde olabilir ya, halk meclisine bir daha giremeyeceklerini aklından geçiren, Reformcu Blok, hükumet kurmaya çok gayret etse ve rüyalarında başbakan koltuğu gören pek çok kişiye bakanlık vaadinde bulunsa da, düğümü çözemedi. Bu gidişle Reformcular hiçbir reform yapamadıklarına göre hayırlısıyla dağılırlar.

4- Sosyalist Parti (BSP) ise “erken seçim” dedi, başka bir şey demedi. Sözde Türklerin partisi olarak geçinen HÖH de seçim konusunda “Nuh dedi Peygamber” demedi.

Siyasi bunalım topunun dönüp dolaşıp 21 Aralık sabahı Cumhurbaşkanı Plevneliev’e dönmesi ve onun kamuoyuna hitaben “Yeni Cumhurbaşkanı Rumen Radev bir başbakan ve bakanlar kurulu önersin ve ben hemen imzalamaya hazırım” demesi, siyasetçilerin kafasında Anayasal bunalıma mı tırmanıyoruz sorusunu doğurdu.

Olay şöyle ki, Bulgar Anayasasına göre, yeni seçilen yani seçim kazanan fakat görevine henüz başlamamış olan Cumhurbaşkanının “hükumet kurma, başbakan atama, meclis tatil etme” gibi hakları yoktur.

Yani 13 Aralık 2016’da seçilen Radev, 22 Ocak 2017 gününe kadar “ne siyasi bunalımın aşılmasında, ne meclisin salıverilmesinde” Anayasa’ya göre, müdahalede bulunamaz. Şöyle ki, istifasını sunan ve istifası mecliste onaylanan B. Borisov hükumetinin yerine, erken seçime kadar görevde kalacak bir geçici hükumet atama yasal yetkisi ancak eski Cumhurbaşkanı Plevneliev’indir. Onun yerine Cumhurbaşkanı Radev’in seçildiği tarihten göreve başlayacağı güne kadar (13 Kasım 2016 – 22 Ocak 2017) yürütmeye müdahale hakkı yoktur.

Ortada şöyle bir gerçek durum var.

Bugün ve daha doğrusu 22 Ocak 2017’ya kadar Bulgaristan’da yasal yürütmeden sorumlu olan kimdir? Borisov kime hesap veriyor?

Çünkü Boyko Borisov kabinesi istifa etmiş olsa da, aslında geçici seçim hükumeti atanmadığına göre ve 22 Ocağa “ bir ay kaldı, zaman daraldı” gerekçesiyle Plevneliev’in geçici seçim hükumeti atamak istemediği dikkate alınırsa ve hükumetin değişik ayak oyunlarıyla kendine hayat hakkı tanıdığı düşünüldüğünde, bugün Bulgaristan’ın kimin siyasi sorumluluğunda olduğu belli değildir.

Siyasi sorumluluğu taşıyan makam yok…

Şu da var. Borisov hükümetinin istifası mecliste onaylanmış ve bugünkü hükumet halk meclisine hesap vermek zorunda değildir. Görüldüğü üzere, yanıp kül olan Şumnu’ya bağlı Hitrino köyünde akaryakıt dolu sarnıç patlamasından, 7 kişinin ölmesinden ve bütün köyün tahliye edilmesinden sonra, olup bitenler hakkında milletvekillerine hesap verecek bakan yok.

Sorular yağsa bile,  meclisin tatil ettiği bakanlar kurulunun Genel Kurula hesap vermesi yasa dışıdır.

İşte böyle bir “zamansızlık””, “sorumsuzluk”, “hesapsız kitapsız bir kesitte” yaşıyoruz.

1990’dan beri, bizde iki defa Cumhurbaşkanı kaprisi tutmuştu.

Birincisinde 1 US Doların 37 leva olmasına seyirci kalan BSP-li Başbakan Jan Videnov hükumeti düştüğünde, Cumhurbaşkanı Jelü Jelev geçici seçim hükumeti kurma görevini kime vereyim diye 2 ay düşünmüş ve en sonunda Stefan Sofyanski’yi atamıştı.

Cumhurbaşkanı Petır Stoyanov ise, seçim kazanmış olmasına rağmen, sosyalistlerin Başbakan adayı Kiril Dobrev’e hükumet kurma hakkı vermemişti.

Şimdi ise benzeri hiçbir dönemde görülmemiş “hiçbir makama hesap verme zorunlu olmayan, yaptığı yaptık kestiği kestik” bir hükumet döneminde yaşamak zorundayız. Bu durum bir Anayasa ihlali değil midir? Anayasa Cumhurbaşkanına ülkeyi hükumetsiz bırakma hakkı tanıyor mu? Yoksa herkesin aklına eseni yaptığı bir ülkede cumhurbaşkanının keyfi hareket etmesinde yadırganacak bir şey yok mu? Biz bir AB ülkesiyiz. Brüksel AB üyesi 27 ülkeden birinde başbakan ve bakanlar görev başında olmayınca kiminle temas halindedir diyorsunuz! Yoksa bu gemi otomatik vites ve otomatik dümen yolunu kendisi mi seçiyor?!

Baş aşağı Uzayan Sarmal.

Eskisi kalkmadan yenisi oturamaz. Cumhurbaşkanlığı düzeyinde bu mantıkla derinleşen bunalım, siyaset ve meclis bunalımı şeklinde çözümsüzlüğe teslim olmuştur. Öte yandan Cumhurbaşkanının Anayasaya dayanan karar almaması ve çözüm önermemesi anayasal bunalıma kapı açıyor. Tüm bunlarla birlikte bütün siyaseti ve seçim önü ortamını baştan aşağı sarsıp karıştıran HALK OYLAMASI SONUÇLARININ ORTADA KALMASI VAR.

İşte bu noktada “bana ne” diyen 240 milletvekilinin ilgisiz tavrı nefes kesiyor. Sözde GERB partisi bir “halk oylaması sonuçlarını tamamen destekliyoruz” dedi, fakat seçim yasasında değişiklik isteyerek, 26 Ocak 2017’da yapılacak seçimlerin yüzde yüz majoriter (çoğulcu) sisteme göre yapılmasının yasallaştırılmasına direnmiyor. Hatta halk oylaması (referandum) sonuçları Genel Kurula taşınmadı. Parlamentoda görüşmeye açılmadı. Komisyonlar ve tüm uzmanlar ekini Noel ve Yılbaşı tatilini birbirine eklemişler, yeni iş yılı 3 Ocakta başlayacak. 22 Ocakta yeni Cumhurbaşkanı Radev’ın eski meclisini tatil edip erken seçim demesine cumartesi ve pazarlar da dahil topu topu 12 iş günü var…

Öte yandan HALK OYLAMASININ girişimcisi olan Slavi Trifonov yönetimindeki bağımsız vatandaş grubu, milli kamu denetçisi (ombudsman) Maya Manolova öncülüğünde oy kullanan 2.5 milyon seçmenin ortak iradesinin yasallaşması için Sofya İdare Mahkemesine başvuruda bulundu. Mahkemenin olumlu karar alması halinde, 26 Mart 2016 seçimleri eski yasaya göre, orantılı (proporsiyonal) sisteme göre yapıldığında, Anayasa Mahkemesi seçim sonuçlarını tanımayabilir.

Bu arada, son günlerini yaşayan 43. meclis, 2.5 milyon seçmenin 11 levadan 1 levaya indirilmesini istediği partilere yapılan devlet yardımları için 2017 bütçesinden 34 milyon leva ayırdı.  Halk iradesini tanımayan ve referandum sonuçlarını kabul etmeyen, erken seçimlerin çoğulcu sisteme göre değil, içinde çoğulculuk kokusu olan orantılı (eski) sisteme göre yapılmasını isteyen BSP, DPS, YB,  Reformcu Blok vb partiler şöyle bir formül etrafında kilitlenmeye çalışıyorlar. Devlet yardımları ilk 100 bin oy için oy başı 11 leva;

İlk 200 bin oy için oy başı 10 leva;

İlk 300 bin oy için oy başı 9 leva;

400 bin oy için oy başı 8 leva;

İlk 500 bin oy için oy başı 7 leva;

İlk 600 bin oy için oy başı 6 leva;

İlk 700 bin oy için oy başı 5 leva;

İlk 800 bin oy için oy başı 4 leva;

İlk 900 bin oy için oy başı 3 leva;

İlk 1 000 (bir milyon)  oy için oy başı 0.11 leva ödenmesini ve oylar çoğalsa da bu 0.11 levanın aynı kalmasını öneriyorlar. Böylece küçük partiler devlet parasıyla ayakta kalması amaçlanıyor.

Sözün özü eski Cumhurbaşkanı kalkıp yerine yenisi oturmadan;

Erken seçim hükumeti kurulmadan;

43.halk meclisi dağılmadan;

Seçim kanununda değişik yapılmadan;

Çoğulcu seçim sistemi uygulanmadan sarmal baş aşağı uzamaya devam ederken, birkaç aydan beri kendine yer yapan ve geçen kıştan kalan kar gibi yerini pek beğenen siyasi bunalım ve bir o kadar da derinleşmiş ve yerinden tepişmek istemeyen parlamenter kısırlık ve kriz;

Anayasa Mahkemesi, Yüksek İdare Mahkemesi gibi her konuda “pas” ve “bakarız görürüz” ilkesine bağlı devlet kurumları her konuda yerinde saydıkça büyük sel bile gelse bizim bunalımı ne götürebilir ne de yerinden tepiştirilir.

Son zamanda en fazla dikkat çekici olan ise, siyasetçilerin her konuda aynı sözlerle aynı cümleleri kurup aynı bohçaya sarmalarıdır. Belki de hatırlarsınız, eskiden bizim kibrit kutularının içinde tam 50 baş kibrit vardı, ne 49 ne de 51, işte öyle bir ortamdayız, kutu kibritlere göre, kibritler de kutuya göre yapılmış. Hiçbir başı çakmazsan kutu hep dolu kalır. Hiçbir değişiklik istemedikleri bir yana hiçbir iş yapmak da istemeyen adamlarla iş yapmak çok zor. Gördüğünüz gibi seçim dedik, halk oylaması dedik ve daha neler neler söyledik, fakat aklımızda sanki hep şu vardı:

Yorulur, acıkır, susar, verirsin mamasını, yatar!”

Öyle olmadı mı demek istemiyorum. Öyle olmasını istediler, diyorum.

Reklamlar