Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri olan Filibe, Osmanlı’dan kalan yapıları ile Roma ve Bizans kalıntılarıyla ülkenin kültür sanat başkenti… osmanli-sehri-filibe

Bulgaristan’ın zengin tarihinin önemli bir tanığı olan Filibe, ülkenin kültür başkenti. 7 asırlık geçmişe sahip olan şehir, Osmanlı döneminde de Doğu Rumeli’nin merkeziydi.

Sofya’ya 120 kilometre uzaklıkta, 700 bine yakın nüfusuyla Bulgaristan’ın 2. büyük şehri olan Filibe, Roma, Bizans ve Osmanlı kültürünün bir arada görülebildiği, modern yapılarla tarihî dokuyu iç içe muhafaza eden bir şehir. Bugün hâlâ şehirdeki Türkler için ismi Filibe olan şehrin resmî adı ise Plovdiv olarak geçiyor.

1390’da Osmanlı topraklarına katılan ve bu dönemde tam bir Türk şehri karakterine bürünen Filibe’de sayısız Osmanlı eseri bulunuyor. 15. yüzyılın ilk yarısında, Anadolu’dan getirilen Türk ailelerin kente yerleşmesi ile Filibe, Rumeli Beylerbeyi’nin merkezi olmuştu. Bu dönemde çok sayıda Osmanlı eserinin inşa edildiği Filibe’yi Seyahatnamesi’nde Evliya Çelebi şu sözlerle anlatır:

“Şehir 9 adet kayalık tepe üzerine ve dereler arasına kurulmuş. Filibe’de 17. yüzyılda 53 cami, 70 okul, 9 medrese, 7 darül-kurra, 11 tekke, 8 hamam, 9 han ve sayısız kervansaray var idi.”

FİLİBE, BULGARİSTAN’IN KÜLTÜR BAŞKENTİ

Geçmişin ruhunu bugünle uyum içinde geleceğe taşıyan Filibe, müzeleri, konser salonları ve tiyatro binaları ile bugün Bulgaristan’ın “kültür ve sanat başkenti” olarak anılıyor.

Bulgaristan’ın ulusal öneme sahip 100 turistik yeri listesinde de kendisine yer bulan Filibe, her yıl binlerce turist tarafından ziyaret ediliyor. Geniş yeşil alanları, her iki tarafı kafelerle çevrili caddeleri ve neo-barok tarzı yapıları ile şehir, farklı kültürleri bir arada yaşatıyor. Balkanların gözdesi, tarihi ve mimarisi ile ünlü şehri Filibe, camileri ve yaşayan kültürel miraslarıyla canlılığını koruyor. Şehrin ana meydanını süsleyen ve ayakta kalan önemli mimari eserlerin başında gelen Cuma Camii 500 yıldır Müslümanlara secde mahalli olmaya devam ediyor. Şehir merkezinde bulunan Murat Hüdâvendigâr Camii, halk arasında Cuma camii olarak biliniyor ve çevresindeki meydan da aynı adı taşıyor.

Osmanlı padişahı 1. Murat Hüdâvendigâr zamanında inşa edilen eser, Balkanlar’daki en önemli ve en büyük Osmanlı camilerinden biri. İçerisinde han, hamam ve bedestenin bulunduğu bir külliye olarak inşa edilen ve Muradiye, Hüdavendigar ve Ulu isimleriyle de anılan Cuma camii, Türk ve erken Osmanlı dönemi çok kubbeli camileri arasında yer alıyor.

Şehrin simgelerinden olan cami, kültür bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığının desteğiyle restore edildi ve 2008’de yeniden ibadete açıldı. Cami kalem işi tekniğinde yapılmış hat yazıları ile süslü. Yapının en önemli özelliklerinden biri de 18. ve 19. yüzyıla ait çinilerinin orijinal şekilde günümüze kadar ulaşmış olmasıdır.

Şehrin simgelerinden olan Cuma Camii, Ramazan ayında tarihî şehre gelen turistlerin uğrak yerlerinden biri oldu.

TEPELER ŞEHRİ FİLİBE

Osmanlı evleri, Bizans döneminden kalan eserleri ve doğal güzelliği ile tarih ve doğa meraklıları için eşsiz bir şehir olan ve farklı kültürleri buluşturan Filibe, aynı zamanda tepeler şehri olarak da biliniyor. Şehir gezisinden sonra kenti bir de kuşbakışı seyretmek isteyenlerin uğrağı olan tepeler hâlâ Türkçe isimler taşıyor. Saat Tepesi adını üzerindeki saat kulesinden alıyor. Kuleyi 17. yüzyılda Filibe’ye gelen Evliya Çelebi; “Şehrin içinde bir tepe var, bu tepenin adı saat tepe. Minare gibi yüksek kulesinde bir saat bulunmakta. Bu saat öğlede iki kere çalıyor. Kule görmeye değer” sözleri ile anlatıyor. Roma döneminde gözetleme noktası olarak kullanılan Nöbet tepesi, su dağıtımının yapıldığı Taksim tepesi, şenliklerde sert kayalar üzerinde cambazların gösteri yaptığı Canbaz tepesi, şehri simgeleyen tepeler. Tepeler üzerinde yükselen Filibe’de tarihi bugüne taşıyan yer ise Eski Şehir.

Bugün sit alanı olan semt, Türk ve Bulgar mimarisinden taşıdığı izlerin yanı sıra koruma altındaki geleneksel evleri ile de biliniyor. Her gün binlerce turistin ziyaret ettiği Eski Şehir, Filibenin adeta tarih bekçisi. Safranbolu evlerini hatırlatan eski Osmanlı evleriyle, dar kaldırım sokaklarıyla UNESCO kültür mirası listesine alınan Eski Şehir turistlerin ilgi odağı. Bulgar uyanış devrinden kalma evler olarak adlandırılan yapılar, sade ancak göz alıcı işçiliği ile dikkat çekiyor.

Güneş ışığını alacak şekilde yerleştirilen pencereleri ve ahşap tavanlı yapıları ile Filibe evleri oymacılık sanatının da en güzel örneklerini barındırmakta. Osmanlı mimarisini yaşatan bu evlerin bazılarında hala hayat sürenler bulunurken, restore edilen yaklaşık 150 evin çoğu müze, galeri, atölye ya da restoran olarak kullanılıyor.

ESKİ ŞEHİR TARİHE AÇILAN BİR KAPI

Osmanlı döneminde en parlak yıllarını yaşayan Filibe’de, kentin zengin tüccarları Türkiye ve Arap ülkeleriyle ticaret yapar ve kentlerinin kalkınmasını sağlarmış. 19. asırdan Argir Kuyumcuoğlu’nun evi bugün etnografya müzesi olarak ziyaretçilere açılmış durumda. Ahşap sanatının inceliklerini yansıtan, 570 metre kare üzerine kurulu, 4 katlı, 12 oda ve 130 pencereden oluşan barok mimari ürünü bina 1917’de müzeye dönüştürülmüş. Asırlık ağaçların bulunduğu bahçesi ve çevre düzenlemesiyle Filibe Evleri’nin seçkin örneklerinden olan etnografya müzesi binası, mimarisi ve içeriğiyle Eski Şehir’in kültür hazineleri arasında yer alıyor.

Eski Şehir’in sokaklarında tarihi bir kaleye ya da kalenin duvarları arasında tarihe açılan bır kapıya rastlamak mümkün. Bir zamanlar kale kapısı olarak kullanılan Hisarkapı bunlardan biri. 8 metre yüksekliğinde, 2,5 metre kalınlığında büyük taşlardan inşa edilen kale, şehrin korunması için yapılmış. Tarihi antik çağa kadar uzanan, Bizans ve Osmanlı hâkimiyetlerine şahitlik eden kalesi Hisarkapı, bugün hâlâ şehrin merkezindeki görkemini koruyor.

Osmanlı’nın Bulgar topraklarından çekildikten sonra ardında bıraktığı mimari ve tarihi eserlerin çoğu şekil değiştirse de, işlevini sürdürmeye devam ediyor. Osmanlı döneminden kalan Sarı Mektep de bunlardan biri. Halkının sosyal ve eğitim ihtiyaçlarına oldukça önem gösteren Osmanlı yönetimi dönemin ibadethane ve dini yapılarının yanında, mektep adı verilen okullar inşa ettirdi.

19. asırda Rumeli Beylerbeyi tarafından yaptırılan Sarı Mektep üzerindeki sarı boyadan dolayı Sarı Okul adıyla anılıyor. Günümüzde konservatuar olarak kullanılan Sarı Mektep, müzik, dans ve resim derslerinin yapıldığı bir sanat okulu. Sarı Mektep, inşa edildiği dönemin tarihî ve kültürel mimarisinden izler de taşıyor.

 

Kuzey Haber Ajansı

Reklamlar