Balkan Savaşı birçok Rodoplu ailesi gibi Cebel’in Sırt Köyü’ndeki Topallar ailesine de ateş düşürmüştü. Ailenin oğlu Ahmet, genç yaşta bacağını savaşta kaybetmiş ve gazi olarak köyüne dönünce, ailenin lakabı da “Topallar” kalmıştı. Savaş geçip gitmişti.

Mehmet Türker
Mehmet Türker

Savaştan sonra yeniden çizilen sınırlar Doğu Rodoplar’ı anavatandan koparmış, Bulgaristan sınırları içinde bırakmıştı. Gazi babanın bacağı da anavatan bildikleri topraklarda kalmıştı. Topallar’da Ahmet’in oğlu Salih Mehmet de evlenip çoluk çocuğa kavuştu. Onun evliliği 1930’lu yılların başından itibaren Bulgaristan’da faşistlerin kudurduğu yıllara rastladı. Faşistler, Türk halkının üzerindeki hakaret ve işkenceleri giderek artırıyordu. Özellikle Batı Trakya ve Makedonya’dan gelen Bulgarlar, Koşukavak, Mestanlı ve Cebel kazalarında terör estiriyorlardı. Evsiz barksız kalan Bulgarlar ise kendilerine mekân bulma derdindeydiler. Türklerin toprağını gasp ediyorlardı. Bütün bunlara şahit olan ve aklı fikri hep babasının yattığı Türkiye Cumhuriyeti topraklarında kalan Salih Mehmet bir fırsat bulup bir an evvel ailesini Türkiye topraklarına geçirmeyi çoktan kafasına koymuştu. O fırsat ancak 1938 yılında çıktı.

VER ELİNİ ANAVATAN

Aile mecburi iskân gereği Bursa’nın İnegöl’üne yerleşti. Baba Salih Mehmet sabah olunca çıkıp kırları dolaşırken, yerli halkla sohbet ederdi. Bir gün eve geldiğinde aile bireylerine “Çıkıp biraz dolaştım, gördüklerim ve duyduklarım sonucunda buranın, yani bu memleketin bir cennet parçası olduğu kanaatine vardım. Dağ istersek yamacımızda Uludağ, toprak bizim Cebelimizinki gibi çorak değil, arazi sulamaya müsait, hani bir söz var taş eksen bitecek” derken oğlu Salih İbrahim’e dönerek:
“Bak yavrum, bizim anavatanımız Türkiye’den öte gideceğimiz yer yok, ben baban olarak derim ki bizim İnegöl’den başka gidecek yerimiz, yurdumuz da yok. Biz kazığımızı buraya çakıyoruz. İlelebet burası hepimize memleket olsun” deyince, aile edebi gereği buna itiraz eden olmamıştı.

İNEGÖL’DE ‘KIRCALI’LAR

İnegöl’ün yetkilileri son dönemde gelen muhacirlere evlerini inşa etmek için yer göstermişler. Muhacirlerin bu memlekette ilk istekleri başlarının üzerinde bir çatıları olmasıydı. Ev yapmak için kollar sıvanır ve birkaç ay içinde iki sokak şekil alır, bir mahalle oluşur ve yaklaşık 150-200 kadar aile buraya yerleşir. Mahallenin adı da “Kırcalı Mahallesi” olarak adlandırılır.

Geldikleri yılın ilkbaharı yaklaşırken tütün ocakları ekilir. Kırcaalililerin bilhassa Cebellilerin memleketten bildikleri tek iş tütüncülüktür. Burada da bu işten para kazanabilme imkânları vardı. O yaz bereketli geçer. Bir iki yılda ele geçen parayla ikişer katlı evler yükselir, zamanla içlerine taşınırlar. Mahallede en gösterişli ev ise anavatanda ‘Kırcalı’ soyadını alan Salih Mehmet Kırcalı’nınki olur. Daha sonra mahalleye bir de cami inşa ederler, adını da “Kırcali Cami” koyalar.

TARIMDAN TİCARETE

“Kırcalı Mahallesi”nde göçmenler kendi evlerinde huzur içinde yaşamakta iken günler ayları, aylar yılları kovalarken kucakta gelen çocuklar bile büyüyüp serpiliyorlardı. Salih Mehmet Kırcalı’nın oğlu Salih İbrahim’in de artık eli iş tutmaya başlamış, aile bütçesine katkıda bulunmak için tütün sezonu bitince pazarcılığa el atmıştı. Bir gün sebze ve meyve sattığı tezgâha tanıdığı bir esnaf yaklaşıyor ve elinde kalan parça kumaşı bırakıyor, “Müşteri çıkarsa, satıver” diyor. Kumaş satılıyor. O zaman Salih İbrahim Kırcalı tezgâhta kumaşın da satıldığını görünce, ertesi gün kumaş satın alıp satışa başlıyor. Böylelikle manav ürünleri yerine kumaş satarak bezzazlık işine giriyor. Artık baba işten elini çekmiş, oğlu ailenin geçimini sağlar olmuştu. Kırcalı, bu işten kazandığı sermaye ile zamanla bir de dükkan açar. Baba bu işte iştigal ederken çocuklar da ardı ardına aile bireylerinin arasına katılıyorlar ve kardeşlerin sayısı tam yediyi buluyor.

Salih İbrahim Kırcalı zamanla inşaat malzemesi de satmaya başlıyor. Bu işin ticaretinde patlayan torbalardan dökülen çimentonun firesinden rahatsız olan Kırcalı, bu zarara da bir çare buluyor. Yerlere dökülen çimentoyu beton künk dökerek değerlendirmeye başlıyor. Bu işle, 1960 yılından itibaren ailenin sanayiye giden yolu açılıyor.

TÜCCAR “KIRCALI”LI ARTIK SANAYİCİ

Yıllardan beri sivil toplum kuruluşlarından Bal-Göç İnegöl Şube Başkanı olarak tanınan, Kırcalı ailesinin beşinci çocuğundan bir olan Alaattin Kırcalı’dan şirket merkezinde, bugünlere nasıl geldiklerinin hikâyesini dinliyoruz.

“Alaattin Başkan (Artık başkan değilse de dil alışkanlığı) anlat bakalım bugünlere nasıl gelindi? İnegöl’de en büyük yatırımlara imza atanların arasına Kırcalı Şirketler Grubu nasıl girdi?”

“Başkan” anlatıyor:
“1964 yılında Merhum babamız Salih İbrahim Kırcalı tarafından kurulan Kırcalı Yapı ticarethanesi İnegöl, Ankara Caddesinde faaliyete başlamıştır. 1978 yılından itibaren beş kardeşin yönetiminde Kırcalı Yapı Malzemeleri ortaklığı olarak faaliyetini sürdürüyor. 1989 yılında anonim şirket olan Kırcalı Yapı Malzemeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş., temelden çatıya tüm inşaat malzemelerinin satışını yaparak varlığını devam ettirdi ve 1997 yılında beton, parke beton, betonarme boru, ek parçaları üretimine başladık. Ürün yelpazesini genişleterek alt yapı ve üst yapı elemanlarında varlığını ispat eden firmamız üretim alanlarında yaptığı mamullerin kalite ve standartlara uygunluğu konusunda hassas davranan müşteri memnuniyetinin yanı sıra, ürettiği mamullerin her zaman sorunsuz kalmasını hedefleyen strateji ve prensiplerle yoluna devam etmektedir.”

ŞİRKET ÇOCUKLARA EMANET

2001 yılında beş kardeşten biri şirket ortaklığından ayrılıyor. Sanayi işleri artık tamamen ikinci kuşak ‘Kırcalı’ların elindedir. Baba Salih İbrahim Kırcalı tekrar zevk aldığı tarım işlerine dönüyor. Bu sefer işi tütün değil, artık meyvesi olan fidancılığa el atıyor. Kendi çiftliğini oluşturan baba Kırcalı, ilerleyen yaşında keyif aldığı işlerle meşgul oluyor. Bir yanda çiftlik işleri, diğer yanda da sosyal yardımlaşma işlerine önem veriyor. Bu arada hacca gidiyor, mahalledeki caminin restorasyonunu yaptırıp 1995-96 yıllarında İnegöl’deki “Kız Sağlık Meslek Lisesi”ni hizmete açıyor. Çiftliğinde envai çeşit meyve yetiştiriyor, çocuklarına emanet etiği şirketin her yıl gelişip güçlenmesini gururla izliyor.

KIRCALI ŞİRKETLER GRUBU

Alaattin Kırcalı’ya aile şirketinin bugün geldiği noktayı soruyoruz. Anlatıyor:
“2005’te Eskişehir’de bir beton parke fabrikasını hizmete soktuk. 2006’da aktif inşaat işlerine girdik. Burada da başarılı olduk. Şu anda 144 konutluk site İnegöl’ün en gözdesi oldu, hatta kendimiz de orada oturmaktayız. İnsanımız için çağdaş bir site yaptık. Bu tür çalışmalarımız devam ediyor. 2010 yılında belediyeden yap-işlet devret şeklinde İnegöl Alışveriş Merkezi’nin ihalesini aldık ve geçen yıl hizmete açtık. Burası İnegöllüler için büyük bir ticaret ve sosyal edinimdir. Emin adımlarla büyümeye çalışıyoruz.”

Gençliğinden beri sosyal, kültürel ve toplumsal işlerle haşır neşir olmuş olan Alaattin Kırcalı’nın özgeçmişine bakılırsa, çok genç yaşta Anavatan Partisi’nden 5 yıl İnegöl Belediye Meclis üyeliği, İnegöl Genç İşadamları Derneği Başkanlığı, on yıl Bal-Göç İnegöl Şube Başkanlığı, iki yıl Bal-Göç Bursa Yönetim Kurulu üyeliği yapmış olması dikkat çekicidir. Bunların yanı sıra İnegöl Ticaret ve Sanayi Odası üyesi olarak Balkanlar’a gerçekleştirilen gezi de kendisi için çok önemli uluslararası bir faaliyettir. Alaattin Kırcalı’nın özellikle gurur duyduğu sosyal ve toplumsal çalışmaların başında sayesinde beş ayda inşa edilen İnegöl Bal-Göç Kültür Merkezi gelmektedir.

Bunca yıl gerek sivil toplum kuruluşlarında, gerek ticaret ve sanayi odasında bulunması Alaattin Kırcalı ve kardeşlerinin, çalışanları sömürülen kişiler olarak değil, insan temel hak ve hürriyetlerine sahip birer vatandaş olarak görmelerini sağlamıştır. Bu konuda Alaattin Kırcalı, şirketlerinde çalışanların yemeğinin hazırlandığı zeytinyağıyla, evdekinin aynı olduğunu ifade ederken, “Benim çalışanım benden memnun olmalı. Biz çalışanımıza ülke genelinde turistik gezi de yaptırıyoruz. Örneğin birkaç yıl önce otobüslerle çalışanlarımızı Çanakkale’ye geziye gönderdik. Geçen yıl yine aynı şekilde çalışanlarımızdan arzu edenlere İstanbul’u gezip görme fırsatı verdik” diye açıklamada bulundu.

2011 yılının Nisan ayında 79 yaşında hayata gözlerini yuman Salih İbrahim’in, babasının İnegöl’e çaktığı kazık buraya kök salmış, yeşermiş, torunları sayesinde dallanıp budaklanıyor. Bu budaklardan dökülen tohumlar da bu bitek topraklarda yeni fidanlara dönüşüp çoğalıp gidecek. Cebellili’nin “Kırcalı” adının da ebede kadar yaşayıp var olması temennilerimizle…

Mehmet TÜRKER
(“Rumeli” Dergisi’nden alınmıştır)

Reklamlar