Seyhan ÖZGÜR

Bulgaristan yeni politik dalgalanmadan korkuyor.

HÖH / DPS partisi teslimiyetten vazgeçemiyor.

Bulgaristan’da yapılan Avrupa Birliği seçimleri politikanın havanda su dövmek olmadığını gösterdi. Ömrünü fabrikada tarlada geçiren emekçi halk 4.5 leva zama kanmadığına işaret verdi. Hükümetin, kendini partiler üstü görüp yalnız ve sadece mali oligarşiye ve uşaklarına hizmet etmesi ile isabetli ve yararlı iç ve dış politika yürütmenin olanaksız olduğu ortaya çıktı. Daha önce de, uzman hükümetleri ile idare edilmiş olan Bulgaristan’da bu hükümetin havada kalması, halka inememesi, program ve uygulamasının aktüel durum, çıkar ve hedeflere dayanmaması ve bunlardan güç almaması vatandaşı ürküttü.

GENSORU ANAHTARI İLE KAPI AÇILAMADI.

30 Mayıs günü oylanan “gensoru” oyunu bu kez de boşa çıktı. Ülkemizde şimdiye kadar hiçbir hükümet gensoru ile düşürülemedi.Hiç bir iş yapmayan ve kendisini yükselten politik partilere de pek faydası dokunmayan Plamen Oreşarski hükümeti beşinci gensoru sınavını başarılı atlattı. Meclisin politik yetkilerini kullandığı bu sınavda birkaç gerçek dikkati çekti.

Bir defa, gensoruyu veren GERP partisi, çıkardığı 6 AB milletvekili ve en fazla oy alarak, 25 Mayıs 2014’te sanki biraz daha güçlü ve heybetli bir duruma gelmiş gibi görünse de, aslında seçimlere toplam seçmenle kıyaslamalı bakıldığında oyların ancak % 10’nunu alabilmiştir. % 10 ile politik duruma hakim olup hükümeti devirerek değişiklikler dayatmak, pek imkan dahilinde görülmediği gibi, umutları canlandırmak bile biraz hayal kaldı.

İki,   GERB partisine karşı açılan yolsucluk davaları, İç işleri bakanı ve parti Başkan Yardımcısı Tsvetan Tsvetanov’un mahkemelerde duruşma salonlarından çıkamaz duruma gelmesi seçmenin gözünden kaçmadı. Olayın özünde bir de şu var ki, GERB 2009- 2013 iktidar döneminde savcılığın birçok kararını dikkate almadığı gibi, yasa dışı işlere, soygun ve vurgun olaylarına kapı aralamıştır. Bu gerçekler kendiliğinden olmak üzere halkın güvenini sarsmış ve var olan durumda politik değişikliklere gidilmesini şimdiden kapamıştır.

SOSYALİST PARTİ SERTLEŞİYOR.

Seçimlerden önce iki defa parçalanarak yara alan Sosyalist Parti (BSP) meclisteki gensoru oylamasını atlatınca Yürütme Kurulu topladı. Son hafta hem AB seçimlerinde liste başı olan İlyana Yotova hem de Parti içindeki en büyük “demokratikleşme” grubunu yöneten Yanaki Stoyanov Parti Başkanı ile tüm yönetimin istifa etmesini ve yeni yönetim seçilmesini istemişti. Yürütme Kurulu toplantısı Başkan Sergey Stanışev taraftarlarının hakimiyetinde ve sert tonlu konuşmalarla geçti. Parti şimdilik yönetimini korusa da, izlenen politikayı benimsemeyen, hükümeti partiden kopmuş gören ve hükümet programında değişiklik isteyenler sözünü vurgulayarak söylemeye devam ediyor.

Sosyalist partinin bir daha parçalanması, Bulgar halkının bir sol-sosyalist partinin sağcı bir politika izlemesine, yıllarca yerinde saymasına, reformları askıya almasına ve demokratikleşme yollarını kapamasına tahamulü olmadığını bir daha kanıtlamış olur.

HÖH / DPS PARTİSİ TESLİMİYETTEN KURTULAMIUYOR.

AB seçiminde, ikinci parti durumunu BSP ile paylaşan ve Filiz Hüsmenova, Necmi Ali, İlhan Küçük ve İskra Radeva’yı Brüksel’e gönderen Hak ve Özgürlükler Partisi takdire değer bir destek kazandı. Bu seçimler aynı zamanda seçilen ama AB’ye gitmekten vaz geçen D. Peevski için de bir ders oldu. Çünkü Bulgar kamuoyu işlerin yalnız oy almakla bitmediğini, aynı zamanda halkın güvenini kazanmadan seçilmenin anlamsızlığını da sorguladı. Şimdiki dönemde ülkemizde paralı olmak çok önemli olsa bile, halk uyandıkça paranın kaynağını bilme hakkını kullanmaya başlıyor. Bu seçimler, birkaç medyayı satın alıp halkı un, politikayı da su olarak görenlerin istedikleri zaman istedikleri hamuru karmaya çalışsalar bile, istedikleri ekmeği pişiremiyeceklerini gün ışığına çıkardı. Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının mayasında hak ve özgürlüklerini söke söke elde etme mayası vardır. Hiçbir dalavera, yalan dolan, oyalama ve usandırma politikaları, oy satınalma oyunları bu mayayı hamurumuzdan ayıramaz. Peevski saflarımıza tesadüfen, oligarşi – hademesi, bir Rus politikası hizmetçisi, para sahipleri olan perde ardındakilerin hademesi olarak girdi ve öyle kalacak ve sonunda aramızdan ayrılma mecburiyetinde kalacaktır.

Aynı sözleri HÖH / DPS Partisi Genel Başkanı Lütfü Mestan için de söyleyebilşiriz. Seçimden sonra, sırtımdan büyük bir yük indi havasına girip rahatlayan “lider” “doyduk” dedi.” Evet” o iktidara doymuş olabilir, paraya da doymuş olabilir, karnını da doyurmuş olabilir ama yönettiğini iddia ettiği parti Bulgaristan Türk ve tüm Müslümanlarının öz ve öz hak ve özgürlüklerini elde etme davasında, kurbanlar alan çatışmalarda, 500 000 akrabamızın, kardeşimizin, yakınlarımızın VATAN kaybetmesi pahasına kuruldu. Savaşanlar, hapis yatanlar, kürek cezası çekenler, çakıl kıranlar, sürgünde yatanlar, “Belene” kampında çürütülenler, bazıları 32 yıl zındanlarda kalanlar doğal haklarını, evrensel insan haklarını, eğitim hakkını, iş hakkını, hak ettiği emeklilikle yaşayabilme hakkını elde edemediler. Bu yıl HÖH lider ekibi vakıf mallarımızın, camilerimizin, türbelerimizin,medreselerimizin, okullarımızın, mescitlerimizin, dükkan ve bizestenlerimizin geri alınması ve Müslümanlık yararına işletilmesi davasında sınıfta kaldı. Ne Kırcaali’de, ne Dobriç’te, Ne Plovgdiv’te ne de Karlovo ve Vidin’de Müslüman Mülklerinin geri verilmesi için davaları durduran erteleten güçlere karşı bir bildiri bile yayınlamadı. Hükümeti ve makamları harekete geçiremedi. Bu davamızda müttefik olmadı, bağdaşıklar politikası yürütemedi, pasif kaldı. Filibe (Plovdiv) Türk mezarlığına konanları tutuklatıp attıramadı, mezar taşlarını sökenleri sorgulatamadı. Yıllardan beri şiddedtlenmeye devam eden anti-Türk ve anti- İslamist politikayı durduramadı.

Hükümetten isteyeceğimmiz birşey yok!” deyen Lüthü Mestan, teslimiyet bayrağı sallıyor. 4 kişiyi Brüksel’e göndermekle işler bitmedi. Dava devam ediyor. Bir başkan olarak, siz Bulgaristan Türk ve Müslümanları için ne yaptınız? Bir okul mu açtınız? Bir TV programı mı başlattınız? Bir kitap mı çıkardınız? Gazeteniz ya da derginiz mi var? Saray ile Meclis arasında mekik dokumak politika yapmak anlamında değildir. Hatırlatıyorum: Sizin köyde suyu içilmeyen bir kuyu var. Annen o suyu ne süde ne de yoğurda katardı, o su içilmezdi, bahçenizdeki fasulyeleri sulasanız, büyümeleri kesilirdi. Bizim için Bulgaristan Türklüğü ve Müslümanlığı için Saray’ın suyu içilmez bir sudur. Bu politikadan karnımız şişti. Hangi bardakla, hangi şişeyle sunarsan, sun biz bu sudan artık asla içmiyeceğiz. İçiremezsiniz!

Evet, biz sizi anlıyoruz. Belki de siz, “ben de bu suya doydum” demek istiyorsunuz. Ve bu yüzden “pas” anlamında teslimiyet bayrağını indirmiyorsunuz. “Başka hiçbirşey istemiyorum” derken, yüzde yüz, “ben artık Saraydan gelen hiçbirşey istemiyorum” demek istiyorsunuz. Bunun böyle olmasını temeni ediyoruz.

Elimizdeki fırsat, 100 yıl çekiden sonra Allah’ın lütfüdür.

Memleket baştan aşağı çökmüş, insanlar VATAN terk edip kaçmış, 2.5 milyon kişi Batıyı boylamıştır. Böyle bir durumda daha büyük azimle çalışmamaız, asla teslim olmamamız, asla beyaz bayrak kaldırmamaız ve haklarımız ve özgürlüklerimiz uğrunda mücadelemize yeni bir azimle devam etmeliyiz. En yüksek tepeler görünüyor. Yeni rüzgarlar esiyor. Bayraklarımızı yeni doruklara dikmeliyiz.

Reklamlar