Rafet ULUTÜRK

Tarih:    24 Mayıs 2017

Konu:  Üçüncü Borisov hükümeti ayaklarındaki beton pabuçlar.

Üçüncü Borisov hükümeti ikinci ayına girdi. Yüz gün geçmeden hesap çizgisi çekilmez. Doğrudur da 60 gün oldu sis kalkmıyor. Batı Basınında kutlama mesajları ardından, yüzlerce yazı bastı. Batının Bulgaristan’dan III. Borisov hükumetinden beklediği, umut ettiği nedir?

Yıllar içinde (2009’dan sonra) Boyko Borisov kendisini Batı’ya bağlı bir siyasetçi olarak kanıtlayabildi. Memleketimizin Avrupa Birliği ve NATO üyeliğinin ne kadar zorunlu olduğunu defalarca ortaya koydu. Çünkü Brüksel’den Sofya’ya 2007’den beri para ırmakları aktığı gibi,  hem Borisov hem de partisi GERB için meşruluk geldi, Avrupa kendilerini tanıdı. Güvenlik ve istikrar konularında sözler verildi, güvenceler sunuldu. Türkiye Bulgaristan sınırına tel örgü gerilmesi için milyonlarca EURO sızdırıldı.

Borisov Avrupa Birliği için neden önemli bir kişidir?

Avrupa Birliğinde olaylara ton verenlerin gözünde, son yıllarda Bulgaristan gündem olmaya başladı, gözlerinde büyüdü. Gerekçe olarak ise sığınmacı tehlikesi ve Türkiye ile ortak sınırımız gösterildi; Rusya, enerji sorunları, gaz boru hattı projesi,  Rusya’ya yaptırımlar; bir yere kadar da eski Yugoslavya’dan kopan bugünkü devletçikler, onların karışması,  kargaşa ve istikrarsızlık gösterildi. Bu sıralamaya AB içindeki uzlaşmazlıklar, Yunanistan, Macaristan ve Polonya gibi ülkelerin sığınmacı kotalarını kabul etmeyişi; üstelik Macaristan ve Polonya’da derinleşen anti-demokratik eğilim; İngilizlerin brekzit kararı, bütün ülkelerde alıp yürüyen ucuz halkçılık ve faşistlerin hareketlenmesi de eklenebilir. Tüm bu gelişmeler, Bulgaristan’da üçüncü defa başbakan seçilen Borisov gibi kişilerin Brüksel’de kadife eldivenle sıvazlanmasına neden olan etkenlerin arasındadır.

Bu gerçeklerle birlikte, Avrupa Halk Partisi üyesi olan GERB partisi, Avrupa’daki sağcı muhafazakâr ocağın yanmasına odun atanlardan biridir. Bunun sebebi ise, bir yandan Borisov partisinin, diğer Avrupalı muhafazakârlardan farklı olarak,  hiçbir özgün ulusal istekte bulunmadan,  Avrupa Halk Partisi milletvekillerinin Brüksel Parlamentosunda çoğunluk elde etmesine katkıda bulunması, bir de önümüzdeki 4 yılda yönünü pek değiştirmeden iktidarda kalmayı vaat etmesidir. Şu kargaşalı ve bunalımlı dönemde, Avrupa Birliği çoğunluğunun istediği ve kucaklamak istediği tam da budur; istikrarlı olmak ve önünü görebilmek.

Ah şu sahte “yurtseverler” olmasaydı

Konu sözüm ona “yurtseverlerden” açıldığında, Borisov’un iyiliği ve başarısı için gerektiğinde dua etmeye hazır en güçlü hayranları bile, konu ”yurtseverlerden” açıldığında “ne odun yansın ne de ateş sönsün” formülünü bulmakta güçlük çekiyorlar. Şu iyi bilinmelidir. Kendilerini “yurtsever” olarak tanıtmaya çalışan, ama Avrupa Konseyi’nin de haklarında “faşistler” kararı olan, Sofya hükümetinin ortakları, Avrupa Parlamentosundaki sosyalistler, yeşiller ve liberaller için asla kabul edilemez bir durum ortaya koymuştur.

Şu da unutulmalıdır. Avrupa Halk Parti’nden çok otoriteli siyasetçiler dahi, Borisov’un üçüncü hükumetine sözde “yurtseverleri” yani faşistleri almakla onları uluslar arası politika sahnesinde meşrulaştırdığını esef ederek ve acı duyarak itiraf etmek zorunda kalmışlardır.

Bulgar halkı olduğu gibi, Avrupa halkları da “Ataka” lideri Volen Siderov’un Bulgaristan azınlıkları, Çingeneler hakkında söylediği sözleri, Nazı faşizmini suçsuz gösterme çabalarını, ırkçı ve ötekileştiren, insan haklarını, vatandaş haklarını ayakaltında ezen siyasi görüşlerini, beyanlarını, gazetelerde yazdıklarını, kitaplaştırdığı insan düşmanlığını unutmamış ve unutamaz. Bu faşist maskeli siyasetçi Bulgaristan’da yaşayan azınlıkların düşmanıdır.

Çingene vatandaşları “ateşlerde yakıp sabun yapmaktan” söz etmiştir. Parlamentoda olması Bulgaristan’da demokrasi, insan hak ve hürriyetleri olmadığına kesin kanıttır. Yeni kurulan hükumette Ekonomi Bakanı “Ataka” üyesidir.

Avrupa Birliği yönetim çevrelerini en fazla rahatsız eden Bulgar faşistlerinden biri de “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Yurtsever Cephe” partisi lideri, III. Borisov hükumetinde Başbakan Yardımcısı olan aşırı milliyetçi ve ırkçı söyleviyle ün salan Valeri Simyonov’tur. Her sözünde faşizm zehri olan bu Simyonov etnik azınlıkların din, dil, eğitim, kültür, gelenek ve töre haklarının ateşe verilip yakılmasından yanadır. Bu ırkçı kafalı güçler, 1989 Mayısında başlayan ülkeyi azınlıklardan boşaltma siyasetini sürdürürken, vatandaşların seçime katılma, oy kullanma, seçilme gibi haklarının yasaklanması ve yasaklı durumun meşrulaştırılması için yürütme gücünden yararlanmaya çalışıyorlar. Meclise sundukları yasa tasarılarla camilerde anadilimizde konuşmayı, minarelerde ezan sesini yasaklamak istiyorlar. Yasa tasarılarından birisinde ise şu an yurt dışında bulunan 3 milyon Bulgaristan vatandaşının seçime katılmasına yasak getirilmesi öngörülüyor. Bulgaristan’da 1934 senesinde mayalanmış faşist kafaların iktidara tırmanması ülkede korku yaratmış, geleceğimize gölge düşürmüştür.

Batı basını, yeni hükumetin kurulmasından ve Başbakan Yardımcılığına ve Savunma Bakanlığına VMRO – İç Makedon Devrim Örgütü lideri, aşırı sağcıların, ırkçıların ve faşistlerin liderlerinden biri olan Krasimir Karakaçanov’un seçilmesini en sert tepkilerle yorumladı.

Basın, “Bulgaristan aşırı sağa kaydı” diye yazdı.

Geçen asır boyunca tarihi olan bu parti, Bulgaristan’da yapılan hükumet darbelerine katılmış, Müslüman Pomaklara yapılan etnik baskılarda önemli rol oynamış, birçok suikastta karışmış, Moskova’dan para almış, hem faşistler hem de komünist rejim tarafından yasaklanmış olsa da 1992’de yeniden siyaset sahnesine fışkırdı, kendi oy potansiyeli % 3.5’i aşmasa da, değişik ortaklıklarla parlamentoda sandalye kapmayı başardı ve artık hükumete tırmandı.  VMRO-nun hükumet ortaklığı Bulgaristan’da demokrasi ve azınlıklar için büyük bir tehlike arz ediyor.

Yeri gelmişken şu özellik üzerinde de duralım.

Bulgaristan’daki sol-sağ zıtlaşması Avrupa’ya benzemez. Hele azınlıklar konusunda. Hele insan hak ve hürriyetleri konularında! III. Borisov hükumetinin Türklerin hepsini devlet kurumlarından sökmesi, alt katlarda bile bir tek Türk’ün devlet görevi alamaması dikkat çekicidir.

Burada çiğnenen vatandaşların eşit haklılığı ilkesidir ki, sivil toplum ve demokrasi bu ilkesizliği asla taşıyamaz. Şeytancık’ta (Hitrino) demir yolu vagonlarının patlamasından evleri yıkılan Türklere yeni ev yapmakla ne demokrasi, ne insan hakları, ne de vatandaş hakları allanıp pullanabilir. Bir devlet yıktığı evi dikmek, kanunsuzluğu düzeltmek, insan haklarına saygı göstermek ve hukuk düzenini herkes için çalıştırmak zorundadır. Bu yapılmadıkça, değil Avrupa Birliği ve NATO, hiçbir güç bizi kurtaramaz, batmaya devam etmemiz garantilidir. Batıyor muyuz yoksa uçuyor muyuz sorusunun cevabı, batmaya devam ediyoruzdur.

Daha kısa ifadelerle durum şudur:

Şu dönemde Brüksel’dekilerin Bulgaristan konusunda canını sıkan olay yalnız 2 sözde ifade oluyor “adalet reformu” ne olacak. Kuşkusuz Bulgaristan’da demokratik sistemin yasaları oturmuş olsa, Savcılık anayasa ve yasaların uygulanıp uygulanmadığını gözetlese, faşistler Başbakan Yardımcısı ve bakan olamaz, meclise dolamazlardı. Faşist partiler yasaklanır, faşist nümayişler ve diğer eylemlere izin verilmezdi. Faşistlerin radyo, televizyon ve basın yayın organları da kapatılırdı. Çünkü bunlar devamlı yalan yazarak, halkı şaşırtmakta, aldatarak uyutmaktadır.

Biz artık eminiz ki, Brüksel, Bulgaristan’da atı alanın Üsküdar’a geçtiğini biliyor. Bulgar toplumunun doymak bilmez bir hırsız toplum olduğunu ve sürekli kurnazlık düşündüğünü de biliyor. Burada ilginç olan nokta, adalet sisteminin, yargı ve savcılığın dolandırıcılardan yana işlemesidir. Brüksel’den gelen raporlarda, Bulgaristan’daki çöküşün ana nedenlerinin rüşvetçilik, dolandırıcılık, sahtekârlık, işlerin düzeleceğinden halkın bütün umudunu yitirmiş olması, AB’nden gelen paraların yararlı işler için kullanılmaması; yerli ve yabancı iş adamlarına engeller yaratılması, hısım akrabayla iş görülmesi, küstahlık olduğu okunuyor. Bu gelişmeler ise, Bulgaristan’da yaşayan insanların sefalet çizgisinin altında sürünmesine ana sebep oluyor. Yeni hükumet, en düşük emekli maaşı alanlara (160 leva – 80 Euro) Temmuz ayında 20 leva – (10 Euro), yine bu yılın Eylül Ayında da 20 leva (10 Euro) olmak üzere toptan 40 leva zam yapmak istiyor. Vaat edilen ise 300 leva (150 Euro) idi. Aynı zamanda 150 bin özürlüye verilen emekli maaşı ve sosyal yardımlar ise kesilecektir.

Bu yorumları yapanlar şu konuda birleşiyorlar: 2007’den beri Bulgaristan’ın AB’den 17 milyar Euro para aldığını ve çöküşü durdurup yükselişe geçmeyi başaramadığına işaret ediliyor. 2 seneye kadar AB fonları bitecek. O zaman nereye? İnişin vitesini değiştirip yükselişe takabilecek miyiz?

AB uzmanlarına göre, Bulgaristan’da seçim sistemi kökten değişmeden ve en nihayet mahkemeleri ve savcılığı kapsayan bir adalet reformu yapılmadan ve faşistler iktidardan uzaklaştırılmadan hiçbir konuda ileri adım atılamaz! Faşistler III. Borisov hükumetini dibe çeken ayaklarına takılmış beton pabuçtur.

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar