Rafet ULUTÜRK

Tayyib Erdoğan’ın Yarı Başkan seçileceği tamamen kesinleşti.

Kamuoyu %55 ile % 65 Başkanlık sisteminden, direk seçimden, T.C’nin bir dünya devi olmasından, halkımızın daha gönençli yaşamasından, yeryüzünün en güzel yerine yerleşmiş olan Anavatanımızın gücüne güç katmasından yanadır. Büyük gerçekleri kalemle yansıtmak, sözle anlatmak zordur, gözler gördüklerini kendisi anlatır. Türkiye halkı Tayyib Erdoğan, uzak ve yakın komşular Büyük Erdoğan, diyor.

T.C.’nin bir Osmanlı devleti, Müslümanlık devi olmasını dünya bizden fazla istiyor. Şu dönemde, Bosna, Makedonya, Bulgaristan, Moldova, Doğu Türkistan, Afganistan yani Türk dünyasının tüm ezilmişleri ayağa kalkıyor, dünyada yaşayan Türklere, Türklüğe, öz kültürümüze, diller demetimize Tayyib Erdoğan Başkanlığında Türkiye’nin çıkacağına inanıyorlar. İkiye beşe ona, yüze bölünen dünya yeniden eski odağına akıyor, XXI yüzyıl çınarının tekrar üç kıtanın birleştiği yerde büyümesini ve hepimizi kucaklayan bir bütün olmasını istiyor. Tarih içinde birlikte olduğumuz halklar Türk cömertliğinin asla ve katiyen başka hiçbir yerde olmadığına inandılar, inanıyorlar.

Dünya yeni bir mucize bekliyor: Recep Tayyib Erdoğan’ı seçilmiş Başkan görmek istiyor.

Türkiye’de yeni bir liderlik mekanizması doğuyor. İçine dönük sistem, dışa açık sistemle değişiyor. Türkiye kendisi için olmayı aştı, dünyaya sahip çıkıyor, mazlumları tekrar ayağı kaldırmaya hazırlanıyor. Pazar gün seçmenin oyunu Erdoğan’a vermesiyle sistemin kendisi kökten değişiyor. Hepimiz ve tüm dünya Büyük Türkiye halkının dev gücünün Yarı Başkanlık sistemine nasıl dönüştüğüne tanık oluyor. 80 milyonluk bir ülkede % 60 gibi bir seçim zaferiyle halkın göreve çağırdığı bir Başkan halkı adına ve hepimiz için ilk ve son söze sahip olacaktır.  Tüm Avrupa’da, Balkan ülkelerinde ve Yakın Doğuda, uzak ve yakın devletlerde direk halk oylamasıyla Ulusal Liderliğe çağırılan ilk Başkan, Türk halkının Büyük Önderi Recep Tayyib ERDOĞAN olacaktır. Uzun yolların ara duraklarına pek bakan olmaz. Yarı Başkanlık Sistemi geliyor diyenlerim tümü BAŞKANLIK SİSTEMİ bekliyor. Türk halkının gönlünü ancak BAŞKANLIK SİSTEMİ DOLDURUR.

Başkanlık sisteminde yürütme ikinci planda kalır.

Amerika Birleşik Devletlerinde Başbakan yoktur, ilk ve son söz Başkanındır.

Fransa’da Başbakanı tanıyan, ondan medet uman kimse yoktur. Fransızlar Başkan seçer, Fransa’yı yöneten başkandır. Ülkede Yarı Başkanlık sistemi hâkimdir.

Yarı Başkanlık ve Başkanlık sistemi Padişahlık, Saltanat, Sultanlık, Çarlık ya da Krallık değildir. Tarih haşmetlilerin tutarsız kaldığı dönemleri örnekler. “Kral Çıplak” masalı derin anlamlıdır ve hükümdarın yetkisizliğini ve zavallılığını anımsatır. Halktan gelmeyen, seferlerde ezilmeyen, zafer coşkusunu yaşamayan Padişahların ömrü kısa olmuştur. Şu koca diyarı yalnız kitaplardan öğrenilen bilgelikle yönetmek de imkân dâhilinde değildir.

İşte şu seçim önü günlerinde halk bir yumrukta kenetlenmiş ve kocaman meydanlarda bir ağızdan Tayip ERDOĞAN diye tempo tutarken aklıma bizim Bulgaristan’da ibret olsun diye sık sık anlatılan iki öykü geldi.

Birinci Öykü:

Padişahla Halk özdeştir. Zaman derya hükümdarının işlerinin aksadığı bir dönemmiş.

Diş ülkelerde doğmuş, okumuş, yıllarca ecnebide gezip görmüş, ruhunu bir yerlerde bırakıp zor günlerde akıl hocalığı etmeye gönderilen eli titreyen ve gözü alacalı gören aksakallar bu konuda şu konuda üstün bilgelikten dem vursalar da, dünya padişahlığı ağustos güneşinde kar gibi eriyormuş.

Saray dışındaki işlere bakanlardan biri, bir gün Haşmetliye, halkın içinde yetişmiş, çarşı pazar halk arasında dolaşan, söylediklerine herkes inanan ve sözü her defasında aslı çıkan bir bilge derviş tanıdığını anlatmış.

Haşmetli “hemen getirin,” emretmiş.

Adamı getirilmişler ve ona şöyle buyurmuşlar:

“Biz ihtiyarlar heyeti olarak her sabah burada kahvemizi içerken tartışırız, bin bir dereden su getirip, farklı şeyler söyleriz. İşittiğin konularda hiç çekinmeden görüşünü, önerini, yapılması gerekeni hemen söyleyeceksin, işin budur!”

Üç beş gün derken Derviş dinlemiş konuşmuş, dedikleri yapılmış, sultan sözünün erdiği her yer huzur olmuş.

Bu öykü halk iradesinin tek elde toplanması gerektiğine, halkın sesiyle Derviş öğütlerinin çakıştığına, ülke gerçekliği içinden gelmeyen misyoner aksakallıların söyledikleri sözlerin hiçbir pratik işe yaramadığına kesin örnektir.

Şöyle ki, Osmanlı geçen asrın başında yabancı misyoner aklıyla idare edilirken çöktü. Sayın okurlarım, TAM İLMİ HAL eserini okumuşsunuzdur. Bu temel yapıtın ön kısmında İslam’a ve Türklüğe büyük ihanette bulunan kişiler örneklenir. Anlatılan parlak kişiliklerden biri, Osmanlının Rusçuk Valisi,  reformcu, daha sonra Baş Vezir (başbakan olduğu dönemde, 1877/78 Plevne (93 harbi) hezimetine neden oklan Şetlanda Mason Locası misyoneri Mithat Paşa’dır. Bu öyküyü ve hatırlatmayı Sayın Ekmelettin İhsanoğulu’na adıyorum.

Bir de 2013 / 14’te Türkiye halkına kan kusturmak isteyenlerin iplerinin dışardan çekilmesi kayda değerdi. Başbakan T. Edoğan’ın sert tavrı olmasaydı bize “U” virajı yaptırmak isteyenler muvaffak olacaktı. Yerli ajanlarla uluslararası para babalarının saldırısı halkımıza 20 milyara patladı.

İkinci öykü:

Yine padişahlık devri, halk işinde gücünde, devletin işleri askıda, Haşmetlinin danışmanları aksakallılar ve kaytan bıyıklı sinekkaydı tıraşlılar olarak ikiye ayrılmış. Yaşlı ermişlerin öğütleriyle işler battıkça batarken, kaytan bıyıklıları dikkate alan olmadığında etraf kaynıyor.

Yükselen seslere kulak veren Haşmetli didişmeye dönüşmesini önlemek amacıyla ön hazırlıklarını yapıp halkı karar almaya toplamış.

Önemli gün için iki ayrı yerde kazanlarda yemekler pişirilmiş. Oymacılar da uzun saplı kaşıklar yapmış.

O gün gelmiş, Haşmetli halka dönüp: “Bundan sonra şahsıma kimin danışmanlık yapacağını ve işleri bizzat yöneteceğini şimdi belirleyeceğiz!” demiş ve bu seçimde adil olabilmek için  “uçsuz bucaksızimparatorluğumu” simgeleyen kocaman kazanlarda değişik yemekler pişirttim, “idare araçlarımı” simgeleyen oymalı kaçıklar hazırlattım, diye eklemiş. Danışmanlık edip işleri yönetecek kişilerden üstlerine başlarına bulaştırmadan yemelerinden başka hiçbir şey istenmiyormuş.

Kazan başına önce sinekkaydı tıraşlı beyaz gömlekliler geçmiş. Büyük kaşıklar ellerinde! Ha şu kazandan biraz daha, ha bu yemekten birkaç kaşık daha atıştırayım derken, uzun kaşık sapları birbirine dokunmuş, yemekler şık elbiselere dökülmüş, bıyıkları çorbaya girip çıkmış, doymalarına doymuşlar da, halk kendilerine çok gülmüş ve onlarla eğlenmiş.

Ardından kazanlara aksakallılar yanaşmış, uzun saplı kaşıklarla birbirlerini bebe besler gibi beslemişler, doyduklarında, sakallarını sıvazlarken aşçıbaşına teşekkür ettikten sonra, halkın önünde Haşmetlinin ayaklarına kapanmışlar.

Bu öyküyü ise, devlet memurluğu, belediye başkanlığı vs. hiyerarşi basamakları çıkmadan doğrudan Cumhurbaşkanlığına göz diken Sayın S. Demirtaş için seçtim. Sıçramalı yükseliş olmaz. Alt kata basmayan yukarı kat yoktur. “Hevesi kursağında kaldı” sözü bizimdir. Fazla hevesli olan gençleri Con Türklerin kaderi bekler. Cumhurbaşkanlığını yaşamadan Yarı Başkanlık ve Başkanlık sistemine heveslenilmez. Bütün halka dayanmayan ve bütün halkı temsil etmeyen bir lider Yarı Başkan ya da Başkan olmayı hayal etmemelidir.

Bu cümleden olmak üzere, Pazar gün yapılacak seçimlerin dünya kamuoyu dikkat merkezine çekmeye başladı, derken, 1930’lu yıllarda Bulgar Çarı Ferdinan’ın başdanışmanı ve birkaç defa Başbakan olan Aleksandır Tsankov’un  “ANILARIM” eserinde Türk halkına adadığı sayfalarından şu cümleyi seçtim:  “Balkanlarda ve Yakın Doğu’da devlet kurma ve yüceltme istidadı bir tek Türklerde vardır!” Tarihin her sayfası yorumlanmaz diyerek noktalıyorum.

Seçimden beklenen yan sonuçlar:

Pazar gün T.C. tarihinde bir “U” dönüşü bekleyenler var. R.Tayyib Erdoğan’ın seçimleri ilk turda kazanamayıp ikinci hamlede zorlanacağını hayal edenler yanılgı içinde olduklarını kabul etmek istemiyorlar. Cumhuriyet yaylalarını dorukların doruğu bilen, “daha yukarısı yok, bundan yukarı ne yayla ne tepe var” diye konuşanlar da yanılıyorlar.

Atalarımız bir kez şöyle bir olay yaşamıştır. Moğolistan bozkırlarından Batıya açılırken Türk boylarının simgesi kara kartaldı. Çünkü kartaldan yüksek uçan bir yaratık yoktu. Öteki soylar ve boylar arasında en yüksek onura sahip ve en savaşkan olan Türklerdi. Tüm cihan Türker’in medeniyet yaratmış bir toplum olduğunu kabullenmiştir. Turamızda aslan, kaplan ve pars kara kartalın ayakları altındaydı. Yenidünyalara açıldığımızda devlet simgesi olarak sancağımıza yıldızla hilali seçerken, kara kartaldan çok daha yüksekte uçmak, çok daha onurlu ve gururlu olmak isteğimizi tüm dünyaya göstermiştik. Dünya bizi emellerimizi yıldızlarla günlümüzü hilalle kıyaslayarak tanıdı.

Pazar gün oyunu Tayyib Erdoğan’a verenler, Türkiye’de ve yakın ve uzak dostlarımızla yukarıdaki öyküdeki onur veren coşkuyu bir daha yaşama hakkı kazanacak, Cumhurbaşkanlığı sisteminden çok daha yüksek ve adil, genel kapsamlı ve herkesi için erdemli Yarı Başkanlık ve bir sonraki aşamada Başkanlık sistemine el uzatmanın kıvancını yaşayacaktır.  Direk oy kullanmayı hak eden halkımızdan başka hiç kimse Türkiye Başkanını seçemez. Demokratik oyumuz dışında hiçbir güç Türkiye’yi daha yüksek bir toplumsal düzeye taşıyamaz. Başkanlık sisteminden başka hiçbir erk, Türkiye halkına devlet yönetimine dolaysız katılma hakkı tanıyamaz. Yıllardır yerinde sayan parlamenter sistem ancak Başkanlık Sistemiyle hayat gücü kazanacaktır.

Büyük zaferin yan etkileri olacak kuşkusuz. Öncelikle modern Türkiye gerçeklerini irdeleyip değerlendirmeden yola çıkan Cumhurbaşkanı adayları, onları göreve çağıran CHP, MHP ve diğer irili ufaklı siyasi oluşumlar basit toplamayla nitelik elde etmeye çalışıyorlar. Türkiye yerleşik düzeni yenileşmeye muhtaçtır, demokratik yapı modernleşme gerekleri gösteriyor. Halkımız bu atılımlara engel olanların yakın zamanda eriyip gitmesini normal karşılamaya hazırdır. Erdoğan’ın seçim zaferinden sonra Kılıçtaroğulu ve Bahçeli gibi yorgun politikacılar sahneden inecektir. Erdoğan’ın 9. sandık zaferi bir ihtimal değil, tamamen doğaldır. Buna karşın, işlerin karışmasını, Erdoğan seçeneğinin yükseliş atılımlarını durdurmayı isteyenler uykusuz geceler geçiriyor.

Türkiye’yi 100 yıldan beri parça parça görenler gözlüklerini değiştirmelidir.

Ulusumuz dev atılımlar çağındadır. Farklılıkların güzellik demetlerini derliyoruz. Daha yüksekten bakmadan yeni uygarlığımızı kimse göremez. Türkiye kani arabası, eşek semeri, kamyonet ve buhar lokomotifi devrini gerilerde bıraktı. Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, üzerinden Moğol steplerine doğru hızlı trenle uçarak ulaşmaya gönül verdik.

Dağları değil, Karadenizin dibini deldik.  Tüm dev atılımlar 2002’den sonra AK Partiyle R.Tayyip ERDOĞAN’ın Başbakanlığı döneminde tasarlandı ve gerçekleşti.

Bir yandan Pazar gün oyumuzu kime vereceğimizi kesin kararlaştırmışken, aynı zamanda yüreklerimizde kanatlanan Türkiye’yi daha da güçlendirme azmimizdir.

Önemle belirtmek istediğim bir de şudur:

Büyüyen ve güçlenen Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığını kırmasını istemeyen ve son dönemde çok aktifleşen birçok iç ve dış güç var.

Üç asırdan beri bize tuzak kuran hain güçler komplo yapmaya asla ara vermiyor.

Merhametli olmalarını beklemek yanlış olur. Son dönemde Türkiye, başta Pensilvanya ve İsrail olmak üzere, dış dünyadan gelen yıkıcı etkiden, emperyalizmin oyunlarından uzak kalmaya, kurtulmaya çalışıyor.  Osmanlıyı olumsuzlayıp Cumhuriyet kurmamızla egemenlik uğruna yılmadan direnerek kendilerini bir defa pes etmiştik.

Dünya imparatorlukları arasında Osmanlı imparatorluğu kadar büyük, ama Osmanlı imparatorluğu kadar parçalanan, birbirine düşürülen, tamamen ezilmek istenen bir devlet ve halk yoktur. Osmanlının özü Anadolu’da kaldığı için bizimle uğraşmaya yılmadılar. PKK güçleri dağlardan yeni indi.

XX. asır boyunca komşu Arap dünyası kaynadı. Gazze, Libya, Irak, Suriye ve Mısır’da insanlar bugün de öldürülüyor, yıkım ateşi yanıyor ve dünya sanki film seyrediyor.

İnsanlığın daha yüksek yeni bir uygarlığa geçmesi “medeniyetler arası savaşsız olmaz!” diyen emperyalizm ve uşağı İsrail savaş ateşini devamlı körüklüyor. Komşusunun bombalanmasını istemeyen bir tek Türkiye’dir.

Savaş kaçağı milyonlarca kadın ve çocuklara sığınak veren, bir tek göçmeni aç bırakmayan R.T. Erdoğan hükümetidir. Bölgemizdeki dış saldırı savaşlarının, dıştan beslemeli silahlı terör gruplarının kışkırttığı barbarlığın durması her şeyden önce ve en başta Türkiye Cumhuriyeti’nin daha da güçlenmesine bağlıdır.  Bölgedeki saldırganları Türkiye’den başka durdurabilecek, barış sağlayacak başka bir devlet yoktur.

Son yıllarda başını inden çıkaran yılan barış ve güvenlik güçlerinden korkmadığını gösterirken Gazze’ de ölüm zehiri saçıyor. Zalimin başını ezecek tek umut Türkiye’dir. Erdoğan’ın devlet iradesidir.

Türkiye’nin daha geniş bir jeopolitik alanda çok daha etkili bir barış ve güvenlik faktörü olması, var olan kudretimizin tek elde toplanmasına direk olarak bağlıdır. Bu yazgı belirleyici gerçek yabancı iletişim ortamı ve bizdeki holding medyası tarafından ters gösteriliyor. Amerikan şahinlerinin küresel hâkimiyet kurma planlarına ortak olan Pensilvanya hocaları, Türkiye’ye sızan veya içerde yetişen casuslar bir yandan Cumhuriyet sistemini baltalamaya çalışırken, aynı zamanda Türkiye’nin Yarı Başkanlık ve Başkanlık sistemi yolunu mayınlamaya çalışıyor. Geçen ay elektronik casusluğun çökertilmesi devletimizi çökertme planlarını gün ışığına çıkardı. Pennsylvania’daki düşman, Amerika’ya bağımlılığımıza son verilmesine, ülkemizde vesaik sisteminin tamamen kaldırılmasına, anayasamızın yenilenmesine karşı çıkıp engel olurken, çözüm sürecinin dondurulmasına, ülkede etnik kavgaların başlamasına kanat açtı. Avrupa Birliği ile bütünleşmemiz de gözlerinde çıbandır.

Son dönemde, okyanus ötesi ve Batı ülkelerindeki “şahin” güçler, İsrail komploları, bölünmüş dünyanın Karadeniz bölgesinde mevzilenmesi; doğal gaz hatları kavgası; kesilen  pazarlıklar, Kırım’ın işgali; Ukrayna’nın parçalanması; komşu devletlere mali ve ekonomik yaptırımlar; Karatenize büyük sayıda savaş gemisi demirlemesi  genel jeopolitik gerginliğin yeni merkezini kapımıza taşıdı.  Tüm komşularıyla iyi geçinmeyi, işbirliği ve yardımlaşmayı, barış ve güvenlik yolunda ilerlemeyi önceleyen Türkiye’yi 12 yıldan beri savaş ateşinden uzak tutan Başbakan T. Erdoğan hükümetidir. Onun yönetiminde izlenen politikaların temelinde,  insan haklarına saygılı olma, Türkiye’de ve dünyada barış ve güvenliği her ne pahasına olursa olsun yaşatma, işbirliğini geliştirerek pekiştirme yaklaşımı vardır. Başbakan Erdoğan hükümetleri dış siyasette sabırla üstünlük sağlamayı baş tacı ederken, her geçen gün daha fazla dost ve yandaş topladı, güven kazandı.

Bu başarılı politikaların temelinde olan öncelikle Türkiye halkının birlik ve beraberliğidir. Pazar gün kullanacağımız oyla bu birliğe güç verelim. Türklüğün büyük umudu Tayyib Erdoğan’ı destekleyelim. Oyumuzla Cumhurbaşkanı köşkünü Saraylara taşıyalım.

Seçim zaferinizi kutluyorum!

 

Reklamlar