BGSAM

Konumuz:  Dilinde, Buna Da Şükür!, Olmayan Halk!

 

Teröre karşı çıkan herkesi öldüren bir zihniyet çıktı karşımıza. Kaç bin yılın nefreti toplanmış içinde? Irak ve Suriye’de kol geziyor. Birkaç gün öncesine kadar hedefini anlamak zordu. Artık maskesi düştü.

Yahudiler bu toprakları İsa’dan önce 66 yılında kaybetmişlerdi. 1948’de İsrail devleti kurulmazdan önce bir taşını geri alabileceklerini kimse hayal bile etmiyordu. “Kutsal” dedikleri bu topraklar üzerine en dev imparatorluklar yerleşmiş, kılıcın en keskin ve silahın olduğu devirde en kanlı savaşlar burada yapılmıştı.

Yahudiler 1 880 yıl topraksız, vatansız ve devletsiz yaşadılar, yok olmadılar, eski dilleri ifritle ve dinleriyle dayandılar. Tevrat’ta işaret edilen toprakların bir parçasını geri alabilmeleri ve devlet kurabilmeleri en fazla ezildikleri 20. yüzyılda mucize etkisi yaptı. Yahudi devletinin kurulduğu gün onları yenebiliriz fikri yeniden doğdu. Bu, Hıristiyanlar için İsa Peygamberin sözde dirilmesi kadar önemliydi. Bir hayal bile olsa onların ruhunu hep okşadı.

Yeni tarihin son 67 yılında Hristiyan aleminin Arap ve Türkiye toprakları üzerindeki emellerini kışkırtan budur. Şuna işaret edeyim, 1990’a kadar Batı dünyası güçlerini başlıca komünizmle mücadeleye bağladığı için, Türkiye ve Arap toprakları üzerindeki talepleri bu kadar yoğun değildi.

İsrail devleti geçen yüzyılın ikinci yarısında Mısır ve Suriye ile Gaza şeridindeki Filistinlilerle tek başına başa çıkmayı defalarca denese de Muaffak olamadı. Sonra Amerika’ya bel bağlayıp saldırı savaşları başlattı. Lübnan’ı yok etmeyi denedi. Durduruldu. Zamanı geldikçe “Otur oturduğun yerde!” deyen büyük güç hareketlendi. Son olarak bu çıkışı Davost’ta Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Sayın R.Tayyip Erdoğan “BİR DAKİKA!” repliğiyle yaptı.

O günden sonra Tel Aviv durakladı ve bölge devletlerini yıpratma taktiğine yeni değişik halkalar aradı.  Örneğin, HAMAS’ı karşısında bulunca yüzlerce tankla Beyrut’a girme hevesinden caydı. 40 yıldan beri arkaladığı PKK gibi terör örgütlerini ayakta tuttu. Suriye ve Irak’ta DAİŞ, DAŞKPC, İŞİD, PYD gibi daha amansız ve azgın terör örgütleri kurdu. Katil buldu, eğitti, silahlandırdı, kışkırttı. Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmayı denedi.  Kanlı olayları izleyenler, Irak Suriye futbol turnuvası eleme karşılaşmalarında oyuncuların birbirini kırdığını gözlüyordu sanki. Dünyada ne kadar kana susamış eğitimli katil varsa bölgeye toplandı. Süngülerindeki kanı silmeden Türkiye devlet sınırlarına her gün biraz daha yaklaştılar. Önce olan yerlilere oldu. Milyonlarcası Türkiye’ye Lübnan’a, değişik ülkelere kaçtı, sığındı. Facia 3–4 yıldan beri şiddetlenerek devam erken nokta atışı yapanlar, Türkiye sınır bölgelerinde kurban almaya başladı.

Bu arada Türkiye gündemindeki barış sürecinin bir aldatmaca olduğu anlaşıldı. 4 yıl önce yeni bir sayfa açan Kürt etnik azınlığı ile barışıp kaynaşma süreci bu nenle durdu. Her gün yol kesenleri temsil eden politik kimlik TBMM’ne girdi. Bunu Türkiye demokrasisinin bir kazanı olarak değil de, Türkiye devletini geriletip zor duruma düşürmede bir başarı olarak algılayanlar baş kaldırmaya ve doğrudan devlet üzerine tepki göstermeye başladılar. Politik kimliklerine şehir maskesi takmada gecikmediler. Bu arada tuzak kurma, devlet memuruna, polise, savcıya, yargıca, asker ve subaya saldırılar kesilmedi. Hem dağda hem mecliste aktif olanlar Türkiye devleti içinde ölü köyler, ölü kasabalar, ölü iller yaratma, araç sürülemeyen yol ve kavşaklar yaratma hainliğini elden bırakmadılar. Sıradan vatandaşı korku bataklığına itme, devletimizin çalışmalarını baltalama yolu seçildi. Her gün birkaç ceset kalktı. Güvendiği devletine inançla bakan halk sanki “hadi ne duruyoruz,” dedi.

Türkiye devleti ilk adımı kendi güçleriyle, kendi uçaklarımızla attı. Tümünün terörist, hepsinin kiralık katil yuvası olduğu merkezler, konaklar, evler, silah depoları havaya uçuruldu. İlk vuruşlarla düşmana “haddini bil!” dendi. Şehit düşen her askerin ve subayın ardında 75 milyon asker ve subay olduğunu, Türkiye’nin bütünlüğünün parçalanamayacağını dünya gördü.

Başbakan Prof. Dr Ahmet Davut oğlu hükumetinin gösterdiği kesin kararlılık demokratik dünya toplumda destek buldu. Washington terör örgütü listesine aldığı katil çetelerinin yoğun bombalanmasından yana çıktı. Dünyanın en büyük dört stratejik askeri hava üssünden biri olan “İncirlik” askeri üssü insanlı ve insansız uçak harekâtına açıldı. NATO üyesi diğer müttefikler de askeri hava operasyonlarına katılmaya davet edildi. Bu arada, belki de kimi desteklediklerinin pek bilincinde olmayan bazı Arap devletleri birden bire sustu. Yakın Doğu’da askeri taktik ve strateji yeni ayara çekildi. Türkiye devletinin sınır ötesinde diş bileyen düşmanla sınırı geçmeden de baş edebileceği gün gibi ortaya çıktı. Dünya, silahlandırılıp kışkırtılan kiralık katillerin karşısında çok güçlü ve Büyük Türkiye gibi bir dev güç görmek istemese de, gördü.

Dış ülkelerde ve ülke içinde gizlice örgütlenen, Türkiye ve Müslüman dünya düşmanlarından aldıkları paralarla silahlanıp saldıran teröristler inlerinde basıldı. Dağlarımızdan sonra kentlerimize de konuşlanmak için mevzilenen, her gün birkaç kişiyi dağa kaçıran, yol kesip haraç toplayan, haydutluğun bin bir biçimini uygulayıp halkımızın huzurlu yaşamasına engel olan, trafik araçlarına gizlice hasar verip zincirleme kazalara sebep olan sinsi terör grupları yine bu hafta içinde ülke çapında gerçekleştirilen polis operasyonlarıyla çökertildi. Yüzlerce katil suçüstü yakalandı. Silah ve patlayıcı depoları, sığınaklar bulundu.

Balkanlardan gelen baskı ve terör görmüş göçmenlerimiz, bu arada Bulgaristanlı soydaşlarımız Ankara hükumetinin başlattığı iç ve dış terörle çok yönlü mücadeleyi her bakıma ve tüm imkanlarımızla destekliyoruz. Sivil toplum örgütlerimiz, derneklerimiz, basın yayın merkezlerimizden son gelişmeler üstüne doğru bilgi alıyoruz.

 

Bir eli silahlı, aklının yarısı Kandil dağında, kulağı çocuk katili Öcalan’da olan yüzü ve ruhu maskeli politikacıların Türkiye halkının ve Türkiye’nin iyiliğini düşünmediği ortaya çıktı. Bir anne olarak olayları izlerken aklıma hep Çiftçi ile Yılan masalı geliyor.

 

“Günün birinde bir yılan bir çiftçinin çocuğunu sokup ölümüne neden olmuş. Kızgın çiftçi baltasını kaptığı gibi yılanın yuvasının başına durmuş, çıkmasını beklemiş. Yılan kafasını çıkarır çıkarmaz baltasını hızla indiren çiftçi, yılana değil de bir taşa vurmuş ve ikiye ayırmış. Bunun üzerine yılanın öç almak isteyeceğini düşünen çiftçi, onunla uzlaşmak istemiş, ama yılan “bu ikiye ayrılan taş ve çocuğunun mezarı dururken biz dost olamayız,” demiş.

 

Türkiye devleti Kürtlerle dört yıl uzlaşma yolu aradı. Daha fazla kan akmasına engel olma yolu aradı. Olayda biri yılan biri insan olarak algılanmayıp, ikimiz de insanız ve ikimiz de aynı vatanın evladıyız görüşü ve uzlaşma umudu ön plana çıktı. Anlaşılan son 40 yılda akan kan ve dökülen gözyaşı onların iç huzurunu iyice bozmuş, hepsini fırsatçı ve ikiyüzlü yapmış, ruhlarını zehirlemiş. İçlerindeki düşmanlığa yenik düşmüşler. Tarihsel kardeşliğe dönüşemeyecek kadar değişmişler.

 

 Türkiye her vatandaşı için vatandır.

Kamplardaki 4 milyon sığınmacıya da ev ve yurttur.

Ne yazık ki, 100 yıl önce bölgede yakılan savaş ateşi körüklenerek yanıyor.

Çok can alıyor. İnsanlar tüm tüm dağılıyor. Fakat bu ateş mutlaka söndürülecektir. Bu ateşi Türkiye ve dostları söndürecektir. Bölgede Türkiye’den başka güvenlik ve barış kalesi yoktur. Ne yazık ki, ifrit dilinde “Buna Da Şükür!” sözleri yok. Çok eski bir dil olduğundan olacak, yenidünyadan hiçbir şey kabul etmiyor.  Bu Yahudilerin sorunu olmaya devam etsin.

 Bizim için başka bir Türkiye yok!

 

Reklamlar