1970 yılından beri Bulgaristan Türkleri ana dilde konuşma, ana dillerinde yazışma, ana dillerinde haberleşme, ana dillerinde hava durumu, haber, şarkı, türkü, şiir, masal, piyes dinleme, ana dillerinde film seyretme, ana dillerinde para sayma, ana dillerinde okuma, ana dillerinde iş görme, ana dillerinde adalet arama, ana dillerinde kendimizi savunma, ana dillerinde hak ve özgürlükler uğruna mücadele etme, bu arada ana dillerinde seçim propagandası yapma veya ana dillerinde seçim konuşması yapanı dinleyerek siyasetin özünü anlama haklarımızı birer birer, her gün, her gece, her hafta, her ay, her yıl yitirdiler.

45 yıldan beri ardı arası kesilmeyen bir çiledir sürüyor.

 

1970 yılından bu yana ana dilinde sevişen, ana dilinde doğum yapan, çocuğuna ana dilinde ninni söyleyen, çocuğuna ana dilini öğretmeye çalışan, yavrusuna ana dilinde çekişen, onları ana dilini kullanarak azarlayan ya da öpenler her an azaltılmak istendi.

Bu konuda bize yapılanlar Güney Afrika ırkçılarının icatlarını her bakıma solladı.

 

Ana dilimiz 1970’lerde ateşe verildi.  

Yandı yandı, yanıyor yanıyor, köz oldu ama sönmedi.

KİMLİK DAVAMIZ OLDU!

ANA DİLİMİZİ ALACAKLARINA GÖZÜMÜN BİRİNİ ALSINLAR!” diye bağıranlar yoruldu.

Anadilimiz Türkçemizdir. Ana dilini bilmeyen bir çocuk dünyayı öğrenemez, kuru değnek gibi ortada kalır, ana dilinde konuşamayan okuyamaz,  boş söz darcığıyla temas kurulmaz. Ana dilini bilmeyen derdini anlatamaz, anlatsa da anlaşılmaz, anlayan biriler bulunsa bile, yardım edemez. Ana dili bilmemek, kör olmaktan, kötürüm olmaktan, özürlülüğün en ağır türlerinden çok daha kötüdür.

 

Ana dilimizde ninnilerimiz, şarkılarımız, türkülerimiz, sahne oyunlarımız, operalarımız, edebiyatımız, efsane ve şiirlerimiz, tarihimiz, sanatımız, kurallarımız, yasalarımız, söz hazinemiz, belleğimiz, duygularımız ve güzelliklerimiz var. Ana dilimiz bizim ruhumuzdur.

 

Gözlerimizle baksak da ana dilimizde anlaşırız. Değişik sözler çıkarıp bağırıp çağırsak da ana dilimizde konuşuruz. Ana dilimizle yaşarız. Ana dilimiz bugüne doku, geçmiş ve geleceğe köprümüzdür.

Dünyayı dönüp dolaşsak son uğrak yerimiz köyümüz, evimiz ana dilimizi konuşan sıcak yuvamızdır.

 

Ana dilimizi yaşatmak bizim BAŞ KOYDUĞUMUZ YOLDUR. ÖZ DAVAMIZDIR.

Bu yüzden bize, Türklüğümüze gelen saldırılar hep ana dilimiz üzerinden geldi, hep çocuklarımızın ana dilsiz kalmasını, eşlerimizin dil eğitimi konusunda sindirilmesini hedefledi. Evlatlarımız ana dilimizle oynamak, şenlenmek, bayram etmek mutluluğunu yaşayamadı.

 

Bulgaristan’da yaşayan insanların hepsi BULGARDIR deyip bugün de iki biçiliyorlar.

Evet, biz Bulgaristan Cumhuriyetinde yaşıyoruz. Bulgaristan Cumhuriyeti vatandaşıyız. Cebimizde Bulgaristan vatandaşı kimliği var, ama biz Bulgar ulusuna dahil olan Bulgaristan vatandaşı Türkleriz. Çingeneler ve Pomaklar da öyledir. Tatarlar, Yahudiler, Ermeniler ve Ulahlar da öyledir. Biz Türk olduğumuzdan ana dilimiz Türkçedir. Yahudiler Yahudi olduğundan ana dilleri Yahudicedir. Ermeniler Ermeni oldukları için ana dilleri Ermenicedir. Bu etniklerden hiçbiri Bulgaristan’da yaşıyoruz diye ana dillerinden vazgeçmemişler ve geçmeyeceklerdir. Bulgarcayı iyi öğrenmiş olmamız ana dilimizin Bulgar dili olduğu anlamına gelmez. Bulgarca, Bulgarlar dışında vatanımızda yaşayan tüm etniklerin Vatan dilidir. Yurt dili ile ana dil Bulgarlar için aynıdır ama tüm öteki ektikler için iki ayrı dildir.

 

1950 ile 1974 arası biz Bulgaristan’da yaşayan Türklerin ana dilimizde ilkokul, ortaokul, lise ve hatta Sofya Üniversitesinde Türk Dili, Tarih, Coğrafya, Fizik, Matematik ve Kimza gibi fakültelerimiz, köy ve mahallerde okuma yurtlarımız, özenci sanat topluluklarımız, Kırcaali,  Şumen ve Razgrat şehirlerinde Türk Tiyatrolarımız, Sofya’da Türkçe basılan  “Yeni Işık”, “Eylülcü Çocuk”, “Halk Gençliği” gazetelerimiz, “Yeni Hayat” dergimiz, Türklerin yaşadığı illerde mahalli gazetelerimiz, Türkçe radyo yayınlarımız, Yayın Evimiz vardı. Türkçemiz yaşam biçimimizi, kültürümüzü, uygarlığımızı belirleyen ana dilimizdi.

 

Bulgaristan Türkleri ana dillerinde kendi edebiyat sanatını geliştirebilen bir halk topluluğu düzeyinde olgunlaşmıştı. Aramızdan büyük sayıda bilimler doktoru, kıdemli sanat ustaları, ressam ve heykelciler, olimpiyat, dünya ve Avrupa birincisi güreşçi, halterci ve boksçularımız çıktı. Türk işçiler liseli ya da meslek okulu mezunuydu.

 

1970’te başlayan Türklük ateşini söndürme operasyonu 1990’a kadar gece gündüz, en şiddetli baskı ve terör uygulamalarıyla, totaliter rejimin benlik ve kimlik eritme siyasetiyle, polis, jandarma ve milis gücüyle Türk’ten Bulgar yapma politikasıyla, ana dilimiz Türkçemizi unutmamız için uygulanan bin bir yasaklayıcı, sindirici, usandırıcı, ezen yöntem ve pratikle alıp yürüdü. Ana dil davamız kurbanlar aldı. Biz bu yola baş koyduk deyenlerimiz mertçe savaştı.

 

Ana dilimizi, kültürümüzü, dinimizi, yaşam tarzımızı, kimliğimizi yaşatma davamız en seçkin olanlarımız arasından kurbanlar aldı.

Birçok öğretmen sürgün edildi, hapsedildi, dövüldü, sınır dışı edildi.

İslam dinine hizmet eden kadroların ana dilimizi dipdiri ayakta tutma mücadelesinde şanlı sayfalar vardır. Baş Müftü Ahmet Davutoğulu’nun ana dilli yaşatma mücadelesine olan özverisi kayda değerdir.

Bulgaristan Türklerinin Mandelası lakabıyla bilinen şair Nuri Adalı şiirlerini ana dilinde yazma mücadelesinde 24 yıl hapishanelerde çürümek zorunda kaldı.

Türkçe öğretmenlerinden ve romancı ve şair Ömer Osman en güzel eserlerini demir parmaklıklar ardında yazdı ve Türk dilinde 6 roman bıraktı.

Sırtında çocuğuyla hapishaneye giren gelinlerimiz vardı. Ana dilimiz için nice türküler yakıldı. Besteci Turgut Şinikarov Türkçe besteleriyle sevildi.

Aydınlarımızın ön saflarda verdiği direnişler halkımızın hak ve özgürlükler davasına kol kanat oldu. Bu mücadelemiz isim ve soy atlarımızın ve dinsel özgürlüklerimize 1989’da kavuştuğumuz an, doruk nokrasına ulaştı. Davayı Türkiye Cumhuriyetine göç eden kardeşlerimiz, orda okuyanlarımız, kurduğumuz dernekler, federasyonlar çok değişik biçimlerde yeni bir Türklük azmiyle sürdürdüler. Bu mücadelenin zirve noktalarından biri soydaşlarla vatanda kalan kardeşlerimizi birbirine kaynaştırmakla, her bakıma ve her alanda birbirimize arka dayak olarak, inkişaf halinde olan Türk dili, kültürü ve medeniyetiyle kaynaşarak yeni bir uygarlığa kanat açmamız şeklinde devam ediyor.

 

Bugün bizi en fazla üzen olay nedir diye sormuş olsanız.

1990 yılından sonra, gerekli olan tüm olanakları kullanma fırsatı doğmuşken,  öz kültürümüzden ilham alarak özgür kimliğimizi geliştirememiş olmamızdır, diyorum.

Kendilerine çok inandığımız Hak ve Özgürlükler Hareketi yönetimi, Genel Başkan Ahmet Doğan ve en yakınındaki kadrolar, ana dilimize sahip çıkmadılar, Türklüğü geliştirerek yaşatma davasını kucaklamadılar. Biz Türk gazetesi çıkaramadılar. Türkçe Radyo yayını başlatamadılar. TV programımız yoktur. Basım Evimiz yoktur. Bütün Bulgaristan’da bir özel Türkçe Okulu yoktur. Türk dilinde eğitim öğretim veren bir anaokulumuz yoktur. Biz bu memlekette kültürel gelenekleri olan, kültür yaratan, kültür yayan bir halk topluluğuyduk.

Ana dilimizi yaşatma kokusunda, Bulgar toplumu içinde, yokuş çıkmıyor, yokuş tırmanmıyor, çıkılmaz yokuşta asılıp kalmışız, güneşin Türkçe neyimiz varsa hepsini kurutulmasına seyirci kalmışız. Hükümetiz, iktidarız, koalisyon ortağıyız ama ana dilimizi yaşatacak gücümüz yok. Mafyayız, oligarşi yamağıyız, tüm medyalar bizim adam ettiklerimizin elinde olsa da bizim bir köşe yazısı yazacak sütunumuz yoktur. Derdimiz çoktur anlatmaya aracımız yoktur.

Bunları HÖH Genel Başkanı L. Mestan Türkçe konuşuyorsun diye 2 000 leva ceza yiyena kadar, yargılanmaya başlayana kadar anlayamadı. Bu işler sonradan anlaşılacak işler değil. Öder cezayı iş biter. Halk ne yapacak?

Bu bakıma, ilk kez cesur ve bize yakışan bir tavırla ortaya çıkan,  Türkçemiz üstüne toz düşürtmeyen, ana dilimizle ilgili övgü sözleri söyleyen, seçim kampanyalarımızı ana dilimizde yapma konusunda HÖH Milletvekili Hüseyin Hafızov’un Sofya Meclisinde yaptığı konuşmada aldığı sert tavrı tamamen destekliyoruz.

ANLAYAMADIĞIMIZ BİR DİLDE YAPILAN SEÇİM PROPAGANDASINA OY VERMEYİ REDDEDİYORUZ.

 

Reklamlar