Tarih: 09 Eylül 2018

Yazan: Nedim AKIN

Konu: Eylül ayındaki tartışmalı günler ve toplumun tepkisi.                  

Son yıllarda Bulgaristan’da Eylül ayı anma günleri ayı oldu.

Bir:  6 Eylül 1885’te Doğu Rumeli’nin Bulgar Prensliği tarafından ilhak edilmesi ve daha sonra Bulgar Çarlığına katılması, 6 Eylülde kutlandı;

İki: 7 Eylül 1940’ta Hitlerin yardımıyla Güney Dobruca’nın Bulgar Çarlığına katılması günü – 7 Eylülde anıldı;

Üç:  İkinci Dünya Savaşında 5 Eylül 1944 tarihinde Sovyetler Birliği’nin Bulgar Çamlığı’na savaş ilan etmesinden 4 gün sonra 9 Eylül 1944 tarihinde ülkenin 45 yıl süren işgali Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) tarafından kutlandı.

Dört: Ağır geçim derdi olan insanlar sanki öfkesini yenmiş, sakla samanı gelir zamanı misali “politikayı” ve “çeki ve acıları” bir yana bırakmayı seçmiş gibi. Yakın zamanda yeni gerginlikler ve zulüm yaşamamak adına, birçok şeye göz yummakda sanki uzlaşmışlar. Bunun örneği de, 9 Eylül günü Dobruca’nın göbeğindeki, Razdrad ili Kubadın (Loznitsa) belediye merkezinde yaşandı. Sözüm ona “soya dönüş süreci” adıyla anılan, baskı uygulayıp isim değiştirerek, Türk kimliği ve gelenekleriyle yaşamayı yasaklayarak Türkleri Bulgarlaştırma sürecinin baş mimarı ve uygulamasını yöneten Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Merkez Komitesi (MK) Politik Büro üyesi Penço Kubadinski (1918  – 1995)  anısına bir anıt dikildi ve törenle açıldı.  Bu gelişme yoksulluğun ve karamsarlığın Deliorman Türklerinin direnç ruhunu etkilediği ve ödün vermeye zorlandıkları, şeklinde yorumlandı.

Beş: 22 Eylül günü ise Bağımsızlık Günü resmi bayram günü olarak anılacak.

Bu anma günleri ve bunlarla ilgili düzenlenen törenler, medyanın baskıları, kamuoyunu, halkı ikiye üçe, beşe bölerken aşılamayan derin çelişkileri daha da keskinleştirdi.

Bu gelişmelerin altındaki bulanık durumu tarihçi ve siyasetçi Georgi Bozduganov’un kaleme aldığı ve (Faktor. Bg’de 9 Eylül 2018) tarihli bir yazıyla anlatmak istiyorum:

BULGARİSTAN KOMÜNİZMİN KIRMIZI BAYRAĞI ALTINA

NASIL GİRDİ?

İnsanlar unuttukça geleceğe açılan yollar tıkanır.

İkinci Dünya Savaşı’nın patlamasından hemen sonra 1939’da Bulgaristan tarafsızlık ilan etti ve hiçbir askeri birliğe katılmak istemediğini açıkladı. Oysa Hitler’in sonuç belirleyen etkisiyle Güney Bulgaristan Bulgar Çamlığı’na bağlanmıştı. Şöyle ki, üstelik Hitler hemen hemen bütün Avrupa’ya basmış, İngiliz ve Yunan askerleriyle Yunanistan’da savaşmak niyetiyle Tuna kıyısına 500 000 Alman askeri yığmış,  Alman baskısının kesin uyarı şekli aldığı, Macaristan, Romanya ve Slovenya, Almanya, İtalya ve Japonya tarafından oluşturulan Üçlü Mihvere artık kayıtsız koşulsuz katıldığı bir dönemdi.

Bulgar Çarlığı için 3 seçenek vardı:

Bir: Hitler Almanya’sına karşı koyup işgal edilen ve soyup soğana çevrilen, 1 057 000 vatandaşını ve ayrıca 56 000 Yahudi’sini kaybeden Yugoslavya ile 563 000 vatandaşını ve 60 bin Yahudi’sini kaybeden Yunanistan’ın kaderini paylaşmak;

İki: Üçlü Mehter’e katılmadan Nazi Ordularının ülkeden geçmelerine yol vermek. Diplomatik yazışmalardan ve Çar ile bakanlar arasında yapılan danışmalardan anlaşıldığına göre, Almanya’ya karşı dostane olmayan bir tavır gösterilmesi hükümetin zor kullanılarak değiştirilmesine ve Sofya’da Nazi-ci bir hükümetin iş başına getirilmesine sebep olabilirdi. Yani bir darbe gerçekleştirilebilirdi. Almanlar işgal ettikleri ülkelerin hepsinde birer uydu hükümet kurmuştu. Bunun neticesinde, bu ülkeler büyük sayıda kurban vermiş ve talan edilmiş, Yahudi nüfusu yok edilmişti.

Üç: Üçlü Mihvere katılmak! Çar ve hükümetin belgelenmiş olan ortak görüşü şudur: “Zorlamayla olsa bile bu Anlaşma imzalanmalıdır.” Nazilere karşı biri olan Dış İşleri Bakanı kabinenin görüşünü yıllar sonra şöyle özetledi: “Savaşa katılmamak ve işgal olmaktan kaçınmak ve zamanı geldiğinde milli çıkarlarımız lehinde olan yöne kendimiz dönebilmemiz için, iki kötülükten daha küçük olanı seçmek zorundaydık. “ Üçlü Mihver Anlaşmasını imzalamasına rağmen, Bulgaristan Macaristan ve Romanya’dan farklı olarak, Nazi Almanya’sı ile askeri ve siyasi anlaşma imzalamamıştır.

Milli çıkarlara bağlı kalan ve Çar III. Boris tarafından yönetilen Bulgar siyaseti şu temel ödevler doğrultusunda gelişmiştir:

  • Alman işgalinden kaçınma;
  • Devlet darbesini önleme;
  • Ülkenin savaş alanına dönmesini önleme;
  • Bulgar ordusunun Doğu Cephesinde veya cephelerden herhangi birinde savaşa katılmasına yol açmama;
  • Sovyetler Birliği ile diplomatik ilişkileri sürdürme;
  • Bulgar Yahudilerini ülke sınırları içinde tutmak;
  • Uygun bir zamanda Üçlü Mihverden ayrılma;

Ve Batılı müttefiklerle anlaşma imzalama.

Çar ve savaş durumunda kurulan 6. Hükümet zor olsa da, ulusal egemenliği savunmayı başarmış ve Üçlü Mihverden ayrılma ve Batı müttefikleri ile bağlaşıklık sözleşmesi imzalama dışında öteki ödevlerin hepsini yerine getirebilmiştir.

1 Eylül 1944 tarihinde hükümetin Kahire’ye gönderdiği özel elçi Muşanov ABD ve İngiltere ile barış anlaşması imzalamayı reddetti. Anlaşma tasarısını okumaya dahi yanaşmayan temsilci, böylelikle Rusya’ya Bulgaristan’a savaş açma ve ülkeyi işgal etme imkânı vermiş oldu.

Bulgaristan’ı Rus İmparatorluğuna bağlamayı yıllar ötesinden hayal eden Stalin Çar’ı yetkisiz kıldı ve ülkedeki politik eliti kendi davasına kazanarak, devlet darbesi gerçekleştirdi ve ülkeyi Kremlin emrine verdi.

Çarlık için çalışan devlet adamlarından daha fazlası kurşuna dizildi. “Halk düşmanı” ilan edilen yüz binlerce Bulgaristan vatandaşıyla hesaplaşıldı, hapishanelere ve toplama kamplarına atıldılar.

Moskova emirlerinin kayıtsız koşulsuz ve tamamen yerine getirilmesi amacıyla, ajanlardan kurulan Başbakan Kimyon Georgiev hükümetinin yerine Komünist hükümet kuruldu.

Muhalefet yok edildi.

Sovyet işgal güçleri komutan yaveri General Çerepanov gururla şöyle demişti: “1947 sonunda Bulgaristan’la vedalaşırken, ülke komünizmi kızıl bayrakları altına tamamen girmişti.”  O, ülkede çalınabilecek ne varsa her şeyi alıp götürdüklerini söylemeyi unutmuş gibi davransa da, Sovyet ordusunun 3 yıl boyunca ülkedeki masrafları ile Nazi Almanya’sına karşı verilen savaşta harcanan paraların toplamı 133 milyar leva olduğuna değinmedi. Bulgar devleti iflas etmişti.

Ne ki Sovyet uydusu Dimitrov-Çervenkov-Jivkov hükümeti şunları yapabildi:

  • Bütün özel mülkiyete – mali-endüstriel ve toprak olarak – el koydu.
  • Üç defa – 1960 – 1978 – 1987 – iflas etti. (Bulgar Milli Bankasının gizlilik süresi kalkan raporundan alınmıştır.) Daha önceki 3 savaşta el sürülmeyen ÇAR DÖNEMİ EMEKLİ SİGORTA BİRİKİMLERİ – son kuruşuna kadar harcandı. Bulgar devletinin – 20 tonu bulan – altın yedeği Moskova’ya götürüldü.
  • “ölmeyecek kadar olan” emekçilerin aylık gelirlerini zor zar ödedi.
  • 1963 ve 1973 yıllarında 2 defa olmak üzere Bulgaristan’ın 16. Cumhuriyet olarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ne (SSCB) bağlanmasını önerdi.
  • Jivkov’un kendisinin “SSCB ve KGB – Sovyet dış istihbarat komitesi – bağlı muazzam “DS” – devlet güvenlik aygıtı kurdu.
  • “Prag Baharını” ezmek içi Sovyet emriyle Bulgar askerleri 1968’de Prag’a gönderildi.
  • Ülke sınırları boydan boya tel duvarla sarıldı ve kaçmak isteyenler öldürüldü veya yakalananların hapse atıldı.
  • Bir zulüm uygulaması olan sözüm ona “soya dönüş” döneminde 300 000 (üç yüz bin) çok fazla etnik Türk vatanlarından zor kullanılarak dışarı edildi.

Birinci dönem 1939 Eylülünde, ikinci dönem de 1944 Eylülünde başlamıştı.

9 Eylül günü Faşizmden kurtuluşumuzu kutladık. Aslında Rusya istilasına düştüğümüz gündür.

Yorumlamayı size bırakıyorum.

İkinci yazımda “iç işlerine karışma” meselesinin ne anlama geldiğini, bu kavramın nasıl oluştuğunu, nasıl oldu da 21. Yy siyasi terminolojisinde bu denli sık kullanıldığını ve özellikle de Türklere karşı nasıl oldu da bir saldırı aracı olarak kabaca kullanılmaya başlandığını analiz edeceğiz.

İnsanlar unuttukça geleceğe açılan yollar tıkanır.

Okuduğunuz için teşekkür ederim

Gözlerinize sağlık.

Paylaşmayı unutmayınız.

Reklamlar