Avrupa Birliği Dağılmak Üzeredir. Korunması bir ihtimal.

almanya

Almanya eski başbakan yardımcısı ve  Dış İşleri Bakanı, bilinen siyaset adamı Yoschşka Fischer’in özel siyasi analizi.

Avrupa Birliği ülkeleri birçok seçim eşiğindedir.

Bu sene ve önümüzdeki yıllarda başı çeken Batı demokrasilerinde alınacak olan yeni kararlar son 10-20 yıldan beri tanıdığımız dünyamızı kökten değiştirebilecek nitelikte olacaktır. Aslında bu kararlardan bazıları artık alındı.  Nüfusun % 62’si Avrupa Birliği’ni terk etmek için oy veren, içinde bulunduğumuz yılın Haziran ayında, Britanya’da yapılan halk oylaması (referandum) bu yönde parlak bir örnek oldu. Öte yandan Birleşik Amerika’da Donald Trump ve Fransa’da Martin le Pen önümüzdeki seçimleri kazanabilir. Birkaç yıl önce böyle bir öngörüde bulunmak olanaksızdı.  Artık böyle bir senaryonun görülebildiğini itiraf etmeliyiz.

Batı’nın tektonik levhalarında (dip dalgası) hareketlenme başladı ve muhtemel sonuçlarını hisseden insanlar çok yavaş da olsa artık tepki gösteriyor. İngiltere’deki halk oylamasından sonra durum değişti.

İngilizlerin kararı, bütünleşmeye (integration), işbirliği ve ortak pazara ve aynı adalet kurallarının uygulanmasına dayanan Avrupa barışçı düzenine karşı alındı. İçe baktığımızda, AB ülkelerinin hiç istisnasız hepsinde milliyetçilik güç topladı. Dış dünyada Rusya dev güç rolü üstlendi ve Avrupa Birliği’ne seçenek olarak, Doğu Avrupa üzerinde Rus hâkimiyeti elde etmek için baskı yaparken, “Avrupa birliği” den kulağa hoş gelece bir söz işitmek istiyor.

Bu iki gücün ikisi de Avrupa barış yapısı için tehlike oluşturuyor. Geleneksel olarak istikrarın garantisi olan İngiltere olmadan, AB bloku zayıf düşecektir. Aynı zamanda, İngiltere Batı-Avrupa bütünleşmesinin motorudur. Öyle ki Avrupa birliğinin güçsüzleşmesi onu Doğuya bakmaya itebilir.

Amerikalılar D. Trump’u Başkan seçtiğinde bu senaryo daha da şeffaf olacaktır. Cumhuriyetçi Trump Rus Başkan Vladimir Putin’i açıktan açığa destekliyor ve Avrupa ve Trans-Atlantik bağlantıları hesabına olmak üzere, bir güç olan Rusya siyasetine ayak uydurmayı deneyebilir. Böyle bir an – Yalta 2,0 tipi bir durum, Avrupa’da anti-Amerikancılığı körükleyeceği gibi Batı için ceo-politik sonuçlar da doğuracaktır.

Martin le Pen’in ülkesinde yeni Başkan olarak seçileceği Fransa’da durum benzerdir. Le Pen’in seçilmesi Avrupa Birliği’nin sonu olur. Çünkü AB’nin temel devletleri Fransa ile Almanya’dır.

Büyük Britanya ile Birleşik Amerika yeni biçim tecrit olmayı seçer ve milliyetçilik lehinde olmak üzere Fransa da AB’den ayrılırsa, Batı dünyası tanınmayacak kadar büyük değişiklikler yaşayacaktır. Bundan sonra istikrarın kalesi olmaktan çıkıp büyük bir anarşi merkezine dönüşecektir.

Bunları okuyanlar, Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip olan Almanya’yı görmek isteyebilir. Avrupa Birliği dağıldığında en büyük ekonomik ve siyasi fatura Almanya’ya esilecek olsa da, hiçbir kimse devletin özelleştirilmesini beklememelidir.

Ceo-politik alanda, Almanya örs ve çekiç arasında bulunacaktır. Fransa biraz bir az Batı, bir az Atlantik ve biraz da Ak Deniz ülkesiyken, Almanya Batı ile Doğu arasında gidip gelmektedir. “Batı mı Doğu mu” sorunu 1945’e dar da çözülmemişti. 1949’da Federal Almanya’nın kurulmasıyla, Almanya kansleri Konrad Adenauer Batıyı seçmişti.

Adenauer Almanya trajedisini baştanbaşa yaşamış biriydi: İki Dünya Savaşı’nı, Weimar Cumhuriyetinin çöküşünü görmüştü ve genç Federal Cumhuriyetin Batı ile olan bağlarının, Almanya’nın birleşmesinden dah önemli olduğunu değerlendirdi. O Almanya’nın örs ve çekiç arasında olma durumundan kurtulması, Batı güvenliğine ve kurumlarına bağlanması gerektiğine inanmıştı.

Almanya’nın Batıya yönelebilmesi için, Fransa ile Almanya arasındaki savaş sonrası barışma ve Avrupa Birliği’nde Avrupalıların birleşmesi zorunlu olmuştu. Almanya’da önümüzdeki yıl yapılacak olan genel seçimlerde Almanya’nın ceo-politik yönelimi olacaktır. Açık kapılar siyasetinden ötürü, Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisi bu siyasete sırt çevirirse, sığınmacı bunalımından dolayı, “Almanya için Alternatif” /AfD/ safların kayan seçmenleri toplamaya çalışacaktır. Fakat CDU partisinin “Almanya için Alternatif” partisiyle işbirliği öngören her adımı ciddi sorunlarla yüzleşecektir. Çünkü “AfD” hareketi aşırı sağı temsil ettiği gibi, Almanya’nın merkezci siyasete dönmesinde ve Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesinde direniyor. Bu iki güç arasında işbirliği tesis edilmesi ise Konrad Adenauer’in vasiyetine ihanet anlamındadır. Bu arada Almanya’da başka bir tehlike daha var. Çünkü ülkedeki “Die Lince” (sol güçler) de Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesinden yan siyaset izliyorlar.

Gönül ister ki, Almanya bu trajik ve ufuksuz geleceği yaşamasın ve Merkel 2017’den sonra da iktidarda kalmaya devam etsin. Almanya, Avrupa ve Batının geleceği büyük ölçüde bun bağlıdır.

Reklamlar