Abdullah HACIFETTAHOĞLU

Tarih boyunca Türkler, her daim mazlumun yanında olmuşlardır. Ne zaman ezilmiş ve haksızlığa uğramış bir topluluk varsa onlara yardım etmişler ve bunu sadece inandıkları dava için yapmışlardır hiçbir karşılık beklemeksizin. Bu yardım etme sağduyusu Türkler islamiyeti seçmeden önce de vardı. Hele bir de islamiyeti seçtikten sonra daha fazla bu konuya rağbet ettiler. Çünkü son Peygamber Hazreti Muhammed (sav) bir hadisi şerif’inde: “Muhacirlere yardım eden yarın kıyamette benimle beraberdir” diyerek işaret ve orta parmağıyla misal vermiştir. Bu sebeple Türkler daha fazla muhacirlere destek olmuşlar, daha fazla ilgi göstermişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, sınırlarımız dışında kalan Türk topluluklarından zaman içerisinde yurdumuza çok gelen (hicret eden) olmuştur. Ve bunlara da tarih boyunca olduğu gibi kucak açtık ve bağrımıza bastık. Daha sonraki yıllarda 1979-1988 yılları arasında Afganistan-Rus savaşı boyunca Afganistan’dan Türkmen veya Afganlar ülkemize sığındılar. Lakin bunlar geldiklerinde tabelalarımızda Urduca harfler görmedik. Urduca konuşmakta inat eden Afganlara rastlamadık. Cami önlerinde, sokak başlarında dilenen hiçbir Afgan’a rastlamadık. Toplumun huzurunu kaçıracak herhangi olaya karışmadılar. Çete kurmadılar, kendi aralarında savaş ederek toplumun huzurunu bozmadılar.

1989 yılında Bulgaristan’dan göçe zorlanan Bulgaristan Türkleri geldiklerinde de tabelalarımızda Kiril alfabeleri oluşmadı. Bulgarca konuşan ve Bulgarca konuşmakta inat eden Bulgaristan Türklerine rastlamadık. Sokak başlarında, cami önlerinde dilenen Bulgaristan Türk’üne rastlamadık. Hatta ve hatta Türkiye’nin daha fazla teknolojik alanda ilerlemesine sebep oldular. Toplumun iç huzurunu bozucu davranış ve tavırları olmadı. Çete kurmadılar, kendi aralarında savaş ederek toplumun huzurunu bozmadılar.

1992-1995 yılları arasında Bosna’dan da Boşnaklar ülkemize sığındı. Yine aynı şekilde tabelalarımızda Kiril alfabesine rastlamadık. Boşnakça konuşan ve Boşnakça konuşmakta inat eden Boşnaklara denk gelmedik. Sokak başlarında, cami önlerinde dilenen Boşnaklara rastlamadık. Toplumun iç huzurunu bozucu davranış ve tavırları olmadı. Çete kurmadılar, kendi aralarında savaş ederek toplumun huzurunu bozmadılar.

Gel gelelim;

2011 yılından bu yana ülkemize Suriye’den bir yığın sığınmacı katıldı. Tamam, mağdurlar, muhacirler, yardım etmek atalarımızdan gördüğümüz gelenek ve göreneklere göre ağırlamak gerekir. Lakin ne hikmetse, tabelalarımız Arapça yazılardan geçilmiyor. Her tarafta dilenen Suriyeliler insanlara rahat vermiyor. Kendilerine saygısı olmayan bu topluluk zamanla, kendi aralarında savaş ederek toplumun iç huzurunu bozuyor. Her yerde Arapça konuşan insanlar. Her yerde birbirine sataşan Suriyeliler. Birbirini gasp eden, hatta ve hatta kendi vatanımızda bize bile posta koyan Suriyeliler var.

Artık devlet ve millet olarak buna bir dur demek lazım gelir. Bunları toplumun kendi potasında eritip insanlık öğretemiyorsak, dışarıya atmamız gerekir. Eğer bu Suriyeliler mesela, Fransa’ya gitse mecburen Fransızca, Almanya’ya gitse Almanca, İtalya’ya gitse İtalyanca, İngiltere’ye gitse İngilizce konuşacaklardı. Arapça konuşmak ve Arapça tabela kullanmayı kesinlikle düşünmeyeceklerdi. Neden burada bu tavırı biz onlara koyamıyoruz. Sebep bizim iyi niyetimizi suistimal etmekten başka bir şey değildir.

Şimdi diyeceksiniz ki; “sen Suriyelilere düşman mısın?”, hayır, değilim.

Demem o ki, bunlar artık toplumun iç huzurunu bozuyor ve toplumun bozulmasına sebep oluyorlar. Ya kendilerine çeki düzen versinler, ya da devlet bunlara bir ayar versin. Artık dışarıdan gelenler tarafından haklarımıza ve yaşantımıza müdahale edilmesini istemiyoruz.

Selam ve dua ile…

Saygılarımla.

Reklamlar