12 Mart 2016 Cumartesi günü merkezi Ankara’da bulunan Batı Trakya Türk Birliği Derneği’nin düzenlemiş olduğu etkinlikte; BULTÜRK Ankara Temsilcimiz Sn. İsmail CİNGÖZ tarafından “Balkanların Dünü ve Bugünü” konulu bir seminer verilmiştir.

BALKANLARIN DÜNÜ VE BUGÜNÜ[1]

İsmail CİNGÖZ[2]

 

ÖZET

M.Ö. II. Yüzyılda Karadeniz’in kuzeyinden başlayan Türk göçleri Balkanlar ile Avrupa’nın içlerine kadar geniş bir bölgeyi etkilemiş ve uzun bir süre Türk hâkimiyetinde kalmıştır. Fakat bu Türk kavimlerinden sonra aynı bölgeye olan yoğun Slav göçlerinin etkisi ile zamanla Slavlaşarak asimile olmuşlardır.

Anadolu üzerinden gelen Türkler ise Balkan ve Avrupa coğrafyasına Türk kimliğinin yanında İslam’ı da getirmişlerdir. Osmanlı Devleti 500 yıldan fazla bir süre adalet ve barış içerisinde yönettiği bölgeden geri çekilmesiyle birlikte etkisi günümüze kadar devam eden göç ve göçmen sorunu ortaya çıkarken, bir taraftan da geride kalan Türk-İslam nüfusunun gölgede yaşadığı sıkıntı ve zulümler baş göstermeye başlamıştır.

Özellikle Yunanistan ve Bulgaristan’da pervasızca devam eden baskı ve zulümlerin AB üyesi olmalarına rağmen halen devam etmekte olduğu görülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Azınlık, Bulgaristan, Osmanlı, Türk, Yunanistan.

 

Balkanlar’da Türk Varlığı

Kök itibariyle Türkçe olan “Balkan” kelimesi (Şaybak, 2006: 50), Batı Trakya ağzında dağ anlamında kullanılmaktadır (Şentürk, 2006: 26). Balkanlarda Osmanlı Devleti’nin 1352 yılında Gelibolu Yarımadasına geçmesi ile başlayan Türk-İslâm hâkimiyeti, tarihimize 93 Harbi olarak geçen 1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilmesi ile başlayan geri çekilme dönemine kadar yaklaşık 500 yıl kesintisiz olarak devam etmiştir.

Ancak bilinenin aksine Türkler Balkanlara Osmanlı Devleti ile gelmemişlerdir. Türklerin Batı Trakya bölgesindeki varlıkları 2100 yıldan fazla bir zamana tekâmül etmektedir (Atun, 2009).

M.Ö. II. yüzyılda bir Türk boyu olan İskitlerin (Sakalar) Batı kolunun Orta Asya’dan başlattıkları ilk göçleri (Cin, 2009); IV. yüzyılda Hun, V. yüzyılda Avar, IX. yüzyılda Peçenek ve XI. yüzyılda Kuman (Kıpçak) Türkleri sürdürmüşlerdir (Atun, 2009; Toksöz, 2011). Bu Türk boyları ile birlikte Bulgar, Oğuz ve Ogur (Utrugur) Türklerinden de yer alanların olduğu bilinmektedir. Fakat bu Türk boylarının büyük bir çoğunluğu (Şaybak, 2006, 58; Nuri, 2013) Türklerden sonra yaşanan yoğun Slav göçleri (Tikici ve diğ., 2008) ile zamanla Hıristiyanlaşarak, dillerini terk ederek Slavlaşmışlar, Türklüklerini ve benliklerini kaybederek asimile olmuşlardır.

1071 Malazgirt Meydan Muharebesinde Selçuklu ordusuna karşı Bizans ordusunda yer alan Peçenek Türkleri, savaştıkları ordunun Türk olduklarını anlamaları üzerine saf değiştirmişler ve Sultan Alparslan’ın zaferinde etkin rol almışlardır (Nuri, 2013).

Balkanlarda Kuman-Peçenek Türk Federasyonu 1091 yılında dağılmış, Trakya ve Rodoplar, Makedonya ile Bulgaristan’ın dağlık kesimlerinde Şaman inançlarına bağlı olarak yaşayan Kumanlar Osmanlı Devleti’nin 20 Ağustos 1389’da I. Kosova Savaşı ile gerçekleşen fetih sonrası gönüllü olarak İslâm Dinine geçmişlerdir (Toksöz, 2011).

Mevcut kaynaklara göre Türklerin Anadolu üzerinden Balkanlara geçişleri üç farklı şekilde gerçekleşmiştir. İlk olarak; 1065 yılında Konya bölgesine gelen yaklaşık 55-60 Bin Müslüman Yörük-Türkmen, Bizans tarafından Dedeağaç, Kavala ve Selanik üzerinden deniz yolu ile getirilerek Batı Trakya, Rodoplar ve Makedonya bölgelerine iskân edildikleri görülmektedir (Nevrezova, 2006: 28). İkincisi olarak Osmanlı Devleti’nden 11 yıl önce 1341’de Bizans İmparatoru III. Andranikus’un ölmesi üzerine yaşanan taht mücadelesinde Aydınoğlu Umur Bey’in Kantakuzen’e yardım amacıyla donanma ile Rumeli’ye geçmesi ile olmuştur (Toksöz, 2011). Üçüncü olarak ise Osmanlı Döneminde Orhan Gazi’nin oğlu Şehzade Süleyman Paşa’nın 1352’de Gelibolu Yarımadasına geçişi ile olmuş ve bir yıl içerisinde Tekirdağ bölgesi fethedilmiştir. Sultan I. Murad döneminde düzenli ordularla yürütülen fetihler ile 1361’de Edirne, 1362’de Filibe, 1364’de Stara Zagora (Zağra) ele geçirilmiştir. Padişah Yıldırım Bayezid’in 1395’de Bulgarların o zamanki başkenti Tırnova’yı fethetmesi ile Bulgaristan’ın tamamen Osmanlı egemenliğine geçmesi ile Osmanlı adalet ve hoşgörü dönemi de başlamış (Konukman, 1990: 20), bölge 559 yıl adalet ve hoşgörü ile yönetilmiştir (Atun, 2009).

Osmanlı Devleti döneminde Türk kültürüne ait önemli eserlerin inşa edilmesi bölgede bulunan Hıristiyan halkın kültürünü de etkilemiştir. Sadece cami ve medreseler inşa edilmemiş, imara da önem verilerek; yollar, köprüler, hastaneler, han, hamam, kaplıca, ılıca, kervansaray, saat kuleleri, imaret, türbe, çeşme, bedesten, kütüphane gibi 15.787 adet mimari eser Balkanlara inşa edilmiştir. Bölgede yalnızca dini eserler inşa etmemesi ile Osmanlı’nın asimilasyon amacı olmadığının bariz bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Fakat Türk kimliğinin yok edilmesi amacıyla bu eserlerin büyük bir kısmı yok edilmiş, çok az bir kısmı orijinal halde günümüze kadar gelebilmiştir (Tikici ve diğ., 2008).

Osmanlı Devletinin; halkın dini inançlarını, malını ve canını güvence altına almış olması, hâkim olduğu bölgelerde imar çalışmalarına öncelik vermesi, devlet dâhilindeki halkların barış içerisinde hayat sürmelerine imkan tanıması ile Balkanlarda son yılları hariç olmak üzere neredeyse savaşsız bir dönem geçirmesini sağlamıştır. Fakat milliyetçilik fikirleri ile hareket eden halkların faaliyetleri ile XIX. yüzyılda bölgeye huzursuzluk ve kargaşa hakim olmuştur (Tikici ve diğ., 2008).

Balkan tarihi için Türk varlığının XIII. yüzyıldan itibaren zirveye ulaşmasında; Osmanlı Devleti’nin Balkanları fethetme süreci ile birlikte Anadolu’dan Türkleri bu bölgelere yerleştirmesi şeklinde başlayan iskan politikası etkili olmuş (Tikici ve diğ., 2008) ve kalıcı hale gelmiştir.

Osmanlı Devleti tarafından Rumeli adı verilen Balkanlara fetihlerle birlikte nüfus yapısında denge oluşturabilmek amacıyla Anadolu’dan kitleler halinde getirilen Müslüman Türkler ile kısa zamanda Müslüman-Türk nüfusu artmış, özellikle de Bulgaristan’da % 70-80’lere varan oran ile çoğunluk hale gelmiştir (Maral, 2010: 1). 1633, 1639, 1641 ve 1696 cizye defterleri kayıtlarına göre bütün köylerde Hristiyan nüfusa rastlanmış olsa da birçoğunda Müslüman nüfusun %89’lara kadar çıkmış olduğu görülmektedir (Koyuncu, 2013).

Türklerin Balkanlarda gerçekleştirdiği fetih hareketleri devam ederken bir taraftan Katolik, diğer taraftan Rum kiliselerinin baskılarına dayanamayan Protestan Bosna Hersek Basle (Basel) Konsili bir kurtuluş çaresi olarak 1410 yılında Türkleri ülkesine davet ederek, Rum Ortodoksluğuna İslâm’ı tercih etmiştir (Nuri, 2013).

Osmanlı Devleti’nin Balkanlara fetih hareketlerinde daha önceki Karadeniz üzerinden gelmiş olan Türk kavimlerinin bir kısmının yardımcı ve faydalı oldukları görülmüştür (Toksöz, 2011). Bulgaristan’ın fethi sırasında XI. Yüzyıldan itibaren bölgeye yerleşmiş ve XIV. Yüzyıldan itibaren İslâmiyet’e girmeye başlamış olan Kuman (Kıpçak) Türklerine bu yardımlarından dolayı Slav dilinde yardımcı anlamına gelen “pomaga” sıfatı verilmiş ve bu tarihten itibaren de “Pomak Türkleri” denilmeye başlanmıştır (Nevrezova, 2006: 9). Pomakların gönüllü olarak İslâmiyeti benimsemeleri ve zamanla İslâm dinine geçmeleri XVIII. Yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir (Koyuncu, 2013).

Balkanların yerli halklarından İslâmiyet’e geçmemiş olanlar ise kendi din ve dillerini korusalar da Osmanlı Devleti’nin fetihleri ile birlikte bölgeye yerleştirilen Türklerin etkisi ile Türk usulü hayat tarzından etkilenerek benimsemişler, zamanla gelenek-görenekleri ve sosyo-kültürel özellikleri Türk tarzına doğru evrilmeye başlamıştır. Fakat Osmanlı Devleti’nin Balkanlardan çekilmesi ile Avrupa kültürü etkili hale gelmiştir (Tikici ve diğ., 2008).

Osmanlı Devleti idaresi altında bulunan tebaanın statüsünü Tanzimat Fermanı’na kadar etnik kimliğe göre değil, dinî mensubiyetlerine göre dizayn etmiştir. Fakat Osmanlı politikaları asimile üzerine bina edilmemiş, gayri Müslimleri İslâm’a, Türk olmayanları Türkleştirme gayreti içerisinde olmamıştır. Osmanlı Devleti fethettiği Hıristiyan ülkelerin toplum yapısına, dini inanç ve ritüelleri ile genel yönetim biçimine müdahale etmemiştir (Türbedar, t.y.).

 

Osmanlı Devleti’nin Balkanlardan Çekilmesi

Osmanlı Devleti 1299 yılında Söğüt’te bir Uç Beyliği’nden devletleşmeye geçişi ile birlikte fetih bilincinden hareketle sürekli büyümüştür. Bu büyüme başlangıçta Bizans İmparatorluğu yönünde olmakla birlikte zamanla üç kıtaya yayılmış, bir Cihan İmparatorluğu olmuştur. Osmanlı Devletinin en kudretli dönemi genel olarak Kanuni Sultan Süleyman dönemi olarak kabul edilegelmiştir. Fakat Kanuni’nin 7 Eylül 1566’da Zigetvar Kuşatması esnasında vefatından sonra yükselme devrinin de sona erdiği ve duraklama döneminin başladığı da varsayılır.

1683 yılına gelindiğinde IV. Mehmet döneminde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Viyana II. Defa kuşatılmış fakat Osmanlı ordusu bu savaşı kaybetmiş ve tarihin akışı değişmiştir (Turan, 1998).

Bu yenilgi ile birlikte başlayan toprak kayıpları 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra çok daha vahim hal almaya başlamıştır. Sürekli geri çekilmelerle birlikte Osmanlı Devleti ve halk “muhacir ve göçmen” kelimelerini bizzat yaşayarak öğrenmeye başlamıştır. Bu arada Osmanlı tebaası içerisinde bulunan azınlıklar da bu zayıflıktan yararlanarak milliyetçilik fikirleri ile birlikte bağımsızlık hareketlerini de başlatmıştır.

1789 Fransız İhtilali’nin etkisiyle Osmanlı’da ilk isyan hareketi 1808’de Sırplardan gelmiştir (Hasan, 2012a). Fakat Osmanlı Devleti’nden ilk defa bağımsızlığını elde edenler Yunanlılar olmuştur. Bürokrasi içerisinde oldukça fazla Rum olması ve dış güçlerin de desteği ile sistematik bir isyan yürütülmüştür. İlerleyen zamanda 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Yunanlılar 1829 Edirne Antlaşması ile özerklik, Şubat 1830 Londra Antlaşması ile de bağımsızlıklarını elde etmiştir. Yunanistan’ın bağımsızlığı ile diğer azınlıklarda bağımsızlık fikirlerinin daha da canlanmasına vesile olurken, dış devletlerin Osmanlı iç işlerine daha fazla müdahil olmalarının önü açılırken, Fransa’nın 1830 Cezayir işgal örneğinde olduğu gibi Batı’nın Osmanlı karşıtı tutumları her geçen gün sertleşmeye başlamıştır (Hasan, 2012b).

Bu süreçte 93 Harbi Türkler için kelimenin tam manasıyla bir felaketle sonuçlanmış, savaş sonrası Bulgarlar, Rus desteği ile Çatalca önlerine kadar gelmiş, nihayet 3 Mart 1878 Ayestefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalanmış ve Tuna Vilayeti Bulgar Prensliği kurulmuş, aynı zamanda Sırbistan, Romanya ve Karadağ da Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir (Nevrezova, 2006: 10).

Tuna cephesinde devam eden yedi ay süreli savaş sonucunda 600 binden fazla Müslüman Türk göçe zorlanmış, 350 binden fazlası ise katliam, açlık, soğuk ve salgın hastalıklarla feci şekilde hayatlarını kaybetmiştir (Maral, 2010: 2). Bu zamana kadar göçler genel olarak Balkanlardaki Türk bölgelerine doğru olurken, ilk kez Anadolu’ya Türk göçü bu savaş ile başlamıştır. Ve maalesef ardı kesilmez bir şekilde de devam edecektir.

 

            Balkan Savaşları

Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını elde eden devletlerden Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ Krallıkları bir araya gelerek 8 Ekim 1912-30 Mayıs 1913 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettiler ve Osmanlı’ya karşı galip gelerek Balkan topraklarının büyük çoğunluğunu Edirne ve Kırklareli’ye kadar ele geçirdiler.

Yaşanan I. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı’dan elde ettikleri toprak paylaşımında en karlı olarak Bulgaristan’ın çıkmasından müttefikleri ve komşuları memnun olmamıştır. Bu düşüncelerle Sırbistan, Yunanistan, Karadağ ve Romanya Bulgaristan’a savaş ilan ettiler. 16 Haziran-10 Ağustos 1913 tarihleri arasında yaşanan savaşta Osmanlı Devleti de kaybettiği toprakların bir kısmını kurtarabilmek amacıyla savaşa dâhil olarak Bulgaristan’a savaş ilan etti ve Edirne ile Kırklareli’yi geri almıştır (Özlem, t.y.). Bu savaşta Bulgaristan ağır bir yenilgi almış, Balkan devletlerinin sınırları yeniden belirlenmiştir.

  1. Viyana Savaşı’ndan itibaren geri çekilme ile başlayan Türk göçü dalgaları Balkan Savaşlarında da yaşanmıştır. Bu göç dalgaları Birinci Dünya Savaşı döneminde ve Mondros Mütarekesi sonrası terk edilen bölgelerden gelenlerle devam etmiştir. Fakat Kurtuluş Savaşı sonrasında imzalanan 1923 Lozan Antlaşması ile yeni bir durum ortaya çıkmış ve mübadele olayı yaşanmıştır (Kara, 2005).

 

Batı Trakya

Batı Trakya diye tabir edilen coğrafi bölgeyi belirmek gerekirse; Yunanistan’ın Kuzeydoğu bölgesinin doğusunda, Dedeağaç, Gümülcine ve İskeçe şehirleri, Doğu Makedonya’da yer alan Kavala ve Drama şehirleri ile Bulgaristan’da yer alan Rodop Dağları ile Ege Denizi arasında yer alan Meriç Nehri ile Karasu Nehirleri arasında kalan bir bölgeyi işaret etmektedir (Cin, 2009).

  1. Balkan Savaşı devam ederken Osmanlı Devleti’nin bu savaşa katılmaması yönünde telkinlerde bulunan Batılı Devletler, Osmanlı’nın savaşa dahil olması ve Edirne ile Kırklareli’nin geri alınması karşısında en azından Meriç Nehri’nin batısına geçilmeyeceği taahhüdü istemişlerdir. Bu taahhüt isteğini kabul eden Osmanlı yönetimine karşılık o zaman Yarbay olan Enver Paşa, Edirne’den ordu içerisinden bir grubu Kuşçubaşı Eşref komutasında Ortaköy üzerinden Batı Trakya’ya girmeleri emrini vermiştir. Bu küçük birlik Koşukavak, Mestanlı, Kırcaali, Gümülcine ve İskeçe bölgeleri Dedeağaç hariç olmak üzere ele geçirilerek Süleyman Askeri Bey’in Erkan-ı Harbiye ve Garbi Trakya Hükümeti İcraiye reisi ünvanı taşımasına rağmen Salih Hoca reisliğinde (Özlem, t.y.) 31 Ağustos 1913’te Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi (Atun, 2009) adıyla ilk Türk Cumhuriyetinin kurulduğu açıklanmıştır.

Çünkü II. Balkan Savaşı’ndan sonra 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Anlaşması ile Edirne dâhil Doğu Trakya Osmanlı Devletine bırakılmasına karşılık Batı Trakya’nın Bulgaristan’a bırakılması hükmünü “Batı Trakya Geçici Hükümeti” tanımadığını açıklayarak (Atun, 2009) idari teşkilatlanmasını tamamlamaya girişmiştir.

Fakat bu devlet Batı Trakya’da kurulan ilk Türk Devleti değildir. İlk olarak Rodop Türkleri tarafından Çirmen Kasabası’nda 1878’de “Hükümet-i Muvakkate” ismiyle bir hükümet kurulmuş ve sekiz yıl varlığını sürdürmüştür. Dolayısı ile 1913’te kurulan Türk Devleti ikincisidir. En önemlisi de tarihte Türk kelimesi ile kurulan ilk Cumhuriyettir ve Yunanistan ile Bulgaristan tarafından da tanınmıştır. Kendi bayrağı, milli marşı, askeri ve devlet idari teşkilatlanmasını tamamlamayı başarmıştır. Yasalarını yapmış, adli teşkilatını ve bütçesini oluşturmuş, pul ve pasaport uygulamasına geçmiştir (Atun, 2009).

Osmanlı Devleti tarafından Bulgaristan’a bırakılması kabul edilen Batı Trakya, 30 Ekim 1913’te Bulgaristan tarafından tamamen işgal edilmiştir. “Batı Trakya Geçici Hükümeti” mücadelesine tek başına 3 aydan fazla direnememiş (Atun, 2009) ve Batılı Devletlerin baskısına dayanamayan Osmanlı’nın da telkinleri ile kendisini feshetmek zorunda kalmıştır (Cin, 2009).

Balkan Savaşlarına kadar bölgede Türk nüfusunun ezici olarak çoğunlukta olduğu görülmektedir.

 

Tablo: 1                      Batı Trakya’nın 1910 Yılı Nüfus Dağılımı

Türk Bulgar Yunan Müslüman Gagavuz Türk Yahudi Müslüman Çingene Ermeni Toplam
325.000 30.000 11.000 3.500 1.600 4.000 850 430.350

(Atun, 2009)

Balkan Savaşlarının ardından Osmanlı Devleti ile fiziki sınırları kalmayan Arnavutluk da bağımsızlığını ilan ederek İşkodra’yı topraklarına katarken, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki Selanik, Manastır, Kosova, Yanya ve İşkodra vilayetlerinin paylaşımında en karlı olan Yunanistan olmuştur. Buna göre tarafların elde ettikleri kazanımlar şöyle olmuştur;

 

Tablo: 2                      Balkan Savaşları Sonrası Devletlerinin Kazanımları

  Yunanistan Sırbistan Bulgaristan Karadağ
Toprak / Km2 50.000 30.000 18.000 5.000
Nüfus 1.600.000 1.200.000 1.000.000 15.000

(Atun, 2009)

Ayrıca Şubat 1914’te Londra’da İtalya’nın Ege adalarında Meis hariç işgali altında bulunan adaları kendisinde, İmroz, Bozcaada haricindeki diğer Ege adaları da Yunanistan’a kaldığı hususlarını içeren esaslar tespit edilmiştir (Atun, 2009).

Bu hususların tespiti yapılırken Birinci Dünya Savaşı başlamıştır. Ardından Milli Mücadele dönemi başlamış ve Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti yeni bir devlet olarak ortaya çıkmıştır.

15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal eden Yunanistan, 4 Ekim 1919’da da Trakya’da giriştiği Türk topraklarını işgal eylemini 29 Eylül 1922 Mudanya Mütarekesi’ne kadar sürdürmüştür (Cin, 2009). Bu arada “Batı Trakya Umumi Merkezi” adıyla 15 Ekim 1919’da Fransa himayesi altında kurulan yeni bir hükümet ise 23 Mayıs 1920’de yıkılmıştır (Atun, 2009).

Mudanya Mütarekesi gereğince 3-18 Ekim 1922 tarihlerinde Doğu Trakya’yı terk eden Yunanistan, 1923 Lozan Antlaşması ile bu bölgeyi Türkiye’ye bırakırken, Batı Trakya’yı kendinde bırakmayı başarmış ve o dönemde bu bölgede 129.120 Müslüman Türk olduğunu açıklamıştır. Ayrıca bu bölgede “Türkçe Konuşan Yunanlılar” olarak kabul edilen yerli Ortodoks Hıristiyan Gagavuz Türkleri ile Lozan Antlaşması kapsamında Türkiye’den mübadele gereği gönderilen Ortodoks Hıristiyan Türkler de vardır (Cin, 2009).

1950’lerde başlayan Kıbrıs sorunları Yunanistan’daki Türkleri de doğrudan etkilemiş, Yunanistan’ın sistematik bir şekilde Türk kimliğini reddetme politikasını uygulamaya koymuştur. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ise iki ülke ilişkilerini kopma noktasına getirirken, baskılara dayanamayan birçok Türk aile kitlesel olarak Türkiye’ye göç etmek durumunda kalmıştır (Hasan, 2012a).

Günümüzde Bulgaristan’da 1 milyon 200 binden fazla, Yunanistan Batı Trakya Bölgesinde, Dedeağaç, İskeçe ve Gümülcine illerinde yaklaşık 150 bin Müslüman-Türk Azınlık yaşamaktadır (Hasan, 2012a). Fakat Yunanistan Türk azınlığını, Lozan Antlaşması hükümlerine göre “Müslüman Azınlık” olduklarını beyan ederek, Türklüklerini reddetmekte, daha sonra imzalanan göç anlaşması ve uluslararası raporlarda geçen “Türk Irkından Azınlık” ibarelerini hiçe saymaktadır (Atun, 2009).

Yunanistan ve Bulgaristan ile Osmanlı Devleti ve Türkiye arasında birçok antlaşma ile Müslüman ve Türk azınlığın hukuki durumları güvence altına alınmıştır. Fakat uygulamaları ile Müslüman-Türk azınlığın haklarını Yunan ve Bulgaristan defalarca ihlal etmekten çekinmediği görülmektedir. Bu nedenle soydaşlarımız defaatle göç etmek zorunda kalmışlardır.

 

Yunanistan ile İmzalanan Hukuki Metinler

Yunanistan’ın taraf olduğu antlaşmalar ve bağlayıcı sözleşmeler incelendiğinde Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığın haklarını ortaya koymaktadır. Bunlar;

-1830 Londra Protokolü,

-2 Temmuz 1881 İstanbul Antlaşması,

-14 Kasım 1913 Atina Barış Antlaşması,

-10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması-Yunanistan’daki Azınlıkların Korunmasına Dair Husus,

-24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması (Mad.37-45) (Cin, 2009),

-1 Aralık 1926 Atina İtilafnamesi,

-10 Haziran 1930 Türk-Yunan Ahali Mübadele Sözleşmesi,

-1951 İkamet, Ticaret, Seyr-ü Sefain ve Kültür Antlaşmaları,

-1 Aralık 1968 tarihli Protokol (Toprak, 2014).

 

Bulgaristan ile İmzalanan Hukuki Metinler

-13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşması,

-19 Nisan 1909 İstanbul Protokolü ve Sözleşmesi,

-16-29 Eylül 1913 Türkiye [Osmanlı Devleti]–Bulgaristan Barış Antlaşması,

-29 Eylül 1913 Müftülerle İlgili Sözleşme,

-27 Kasım 1919 Neuily Barış Antlaşması,

-1925 Türkiye-Bulgaristan Dostluk Antlaşması ve İkamet Sözleşmesi,

-10 Şubat 1947 tarihli Bulgar Barış Antlaşması,

-1968 Yakın Akraba Göçü Antlaşması,

-1998 Türkiye-Bulgaristan arasında Bulgaristan Emekli Aylıklarının Türkiye’de Ödenmesine İlişkin Anlaşma (Özlem, t.y.: 1).

 

Ayrıca BM ve AB Çerçevesinde;

-BM Evrensel İnsan Hakları Bildirisi,

-Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme,

-Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme (CERD),

-Çocuk Haklarına Dair Sözleşme ve Kadınlara Karsı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme (CEDAW),

-1984 Tarihli işkence ve Diğer Zalimce,  İnsanlık Dışı veya Küçültücü Davranış veya Cezalara Karşı Sözleşme,

-Birleşmiş Milletler Ulusal veya Etnik, Dini ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına Dair Bildiri,

-1981 Tarihli Dine ve İnanca Dayalı Müsamahasızlığın ve Ayrımcılığın Bütün Şekilleriyle Ortadan Kaldırılması Hakkında Bildiri (Cin, 2009).

Metinleri de Yunanistan ve Bulgaristan’ı Türk-İslâm azınlıklara karşı yükümlülük altına almaktadır. Bu antlaşma ve sözleşmeler ile Yunanistan ve Bulgaristan Türklerinin başta canları, malları olmak üzere sosyal ve siyasi tüm haklarını güvence altına almaktadır.

Yine bu antlaşmalar incelendiğinde Batı Trakya Müslüman Türklerinin idari, hukuki, eğitim ve öğretim hakları bakımından özerkliğe sahip oldukları görülmektedir. Bugün AB üyesi Yunanistan bu hakları uygulamamakta direniyor olsa da Lozan Antlaşması kapsamında mütekabiliyet çerçevesinde Türkiye’yi de bu bölge Türkleri üzerinde hak sahibi yapmaktadır (Cin, 2009). Dolayısı ile Yunanistan AB yasalarını bahane ederek kısıtlamaya gitme hakkına sahip değildir.

Türkiye ve Yunanistan 1923 ve 1929 yıllarında Türk azınlık haklarının antlaşma hilafına uygulanması nedenleriyle savaşın eşiğinden dönülmüştür. Fakat 25 Ekim 1932 ve 9 Haziran 1935 seçimlerinde Hafız Hasan’ın Venizelist Partisi’nden milletvekili seçilmesi olumlu bir gelişme olarak görülürken, 1938 tarih ve 1366 sayılı kanun ile Batı Trakya Türklerinin gayrimenkul ve toprak alımlarının yasaklandığı ve kamulaştırılan mallarını geri alamadıkları görülmektedir (Toprak, 2014).

 

Sonuç

Balkanlarda yer alan Romanya, Macaristan, Avusturya, Polonya, Arnavutluk ve artık var olmayan Yugoslavya gibi devletler de Osmanlı idaresinde bulunmuştur fakat bu çalışmada Balkanlar ve bu coğrafyada yaşayan Türk-İslâm unsuru ile yaşanan sorunlar Yunanistan ve Bulgaristan özelinde ele alınmıştır. Zira burada yer alan diğer devletlerde yaşanan sorunlar Yugoslavya devleti hariç olmak üzere bu iki ülkeler kadar aleni ve ağır şartlarda yaşanmamıştır. 1990’da başlayan ve yaklaşık 10 yıl süren karışıklıklar ve iç savaşlar sonucunda Yugoslavya 7 devlete bölünmüş (Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Sırbistan, Karadağ, Kosova) ve özellikle Müslüman Boşnakların uğradığı zulümler tarihteki yerini almıştır.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan itibaren Osmanlı Devleti’nin terk etmek zorunda kalmış olduğu bölgeleri ele geçiren devletler ve Gayri Müslim halkın Türk ve Müslüman nüfusu kendileri için bir tehlike olarak görmeleri nedeniyle baskı politikası uygulamaya başlamışlardır. Bu nedenle Türk-İslâm varlığının ortadan kaldırılması hedeflenmiş, katliama varan zulümler sergilenmiştir.

Bu zulüm ve katliamlardan korunmanın en etkili yönü de Osmanlı kontrolünde kalan bölgelere, en sonunda da Anadolu’ya göç etmek olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu göçlerde binlerce soydaşımız yollarda hayatlarını kaybetmiş, göç edenlerin tamamı sağ salim gelememiştir.

Yunanistan’ın 1956 ve 1967 yıllarında yine Türk azınlığa baskıları davam ederken, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın faturasını da yine soydaşlarımıza kesmiş ve devam eden baskılarını daha da arttırmıştır. Yunanistan’ın Türk azınlığa karşı uygulamış olduğu her türlü baskı ve hukuksuzluğa karşılık olarak Türkiye’de bulunan Rum azınlıklara da misli ile uygulanacağını açıklamış olsa da 1971 yılında kapatılan Heybeliada Ruhban Okulunun kapatılması haricinde uluslararası kamuoyu baskıları nedenleriyle hiçbirine karşılık verememiştir.

Osmanlı Devleti yapmak zorunda kaldığı barış antlaşmalarında terk ettiği bölgelerdeki Türk-İslâm nüfusunun güvenceye alınmasını öncelikli olarak ele almıştır. Milli Mücadele sonrasında imzalanan Lozan Antlaşmasının en önemli maddeleri arasında da aynı hususların yer almış olduğu görülmektedir. Fakat Batı ile Antlaşmalara taraf olan Balkan ve Avrupa Devletleri bu hakları tam olarak uygulamaktan mümkün olduğunca imtina etmişlerdir. Günümüzde AB üyesi olan bu ülkeler geçerliliği halen devam etmekte olan önceki antlaşma metinleri yanında AB müktesebatlarına dâhil olan hakları dahi uygulamaktan azami olarak kaçınmakta oldukları bir gerçektir.

Lozan Antlaşması’nın “Yunanistan’daki Müslüman Azınlık” ibaresi nedeniyle Yunanistan, bünyesinde Türk azınlık bulunmadığını ileri sürmekte ve Türk ibareli dernek ve sivil toplum kuruluşlarına müsaade etmemektedir.

1955 tarih ve 3370 sayılı vatandaşlık yasası kapsamında çeşitli bahanelerle Yunanistan vatandaşlığından çıkartılmış olan 60 bin Türk’e vatandaşlık haklarının geri verilmemesi ve Türk Vakıfları denetimleri sorunları hala devam etmektedir. Ayrıca devam bazı sorunları şu başlıklar altında toplayabiliriz;

Yunanistan’da Müslüman Türk Azınlığın Yaşadıkları Sorunlar

-Din ve Vicdan Özgürlüğü Konularında Yaşanan Sorunlar,

-Vakıflar Meselesinde Yaşanan Sorunlar,

-Eğitim ve Öğrenim Özgürlüğünde Yaşanan Sorunlar,

-Selanik Özel Pedagoji Akademisi Sorunu,

-1981 Yılından Beri AB Üyesi Olan Yunanistan’da, Yunanistan Uyruklu Batı Trakya Müslüman Türklerinin Doğup Büyüdükleri Bölgelerinde ve Yunanistan’ın Diğer Bölgelerinde Kamu Hizmetlerinde İstihdam Edilmemeleri Sorunları,

-Yunanistan Uyruğundan Çıkarılan ve Uyruksuz Kalanlar, Yani Haymatloslar Sorunu,

-Taşınmaz Mülk Edinmede İzin Sistemi Sorunları,

-Siyasi Katılım ve Temsilde Yaşanan Sorunlar,

-Örgütlenme Özgürlüğünde Yaşanan Sorunlar.

 

Bulgaristan Müslüman Türk Sorunları

-Milli Kimlik Sorunu,

-Dini Eğitim Sorunu,

-Din Adamları Yetersizliği,

-Eğitim Öğrenim Sorunu,

-Vakıflar ve Vakıf Malları,

-İşsizlik,

-Bilgisizlik,

-Pomak Türkleri Sorunu.

Taraflar arasında imzalanmış olan bütün antlaşmalara rağmen Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlık şiddetli bir Yunan ve Bulgar baskısı altında kalmış, Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen bu baskılar devam etmiş ve halen devam etmektedir.

 

KAYNAKÇA

ATUN, Ata, (2009) Batı Trakya’daki Planlı Türk Soykırımı, (Erişim), http://www.academicjournal.info/pdf/01.31.09-Bati-Trakyadaki-Planli-Turk-Soykirimi.pdf, 25.09.2015.

CİN, Turgay, (2009) Batı Trakya Türklerinin Hukuki Statüsü Sorunları ve Avrupa Birliği, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 11, S. 1, s. 147-179.

HASAN, Barış, (2012a) Balkanlarda Türk Azınlıklar ve Türkiye’nin Politikaları, Batı Trakya Online, 18.10.2012, (Erişim), http://www.batitrakya.org/yazar/baris-hasan/balkanlarda-turk-azinliklar-ve-turkiyenin-politikalari.html, 20.02.2016.

HASAN, Barış, (2012b) Yunanistan’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan Bağımsızlık Süreci, Batı Trakya Online, 20.10.2012, (Erişim), http://www.batitrakya.org/yazar/baris-hasan/yunanistanin-osmanli-imparatorlugundan-bagimsizlik-sureci.html, 20.02.2016.

KARA, Bülent, (2005) Dramatik Bir Huzur Mücadelesi: Mübadele, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 5, S.1, 187-198.

KONUKMAN, R. Ercüment, (1990) Tarihi Belgeler Işığında Büyük Göç ve Anavatan (Nedenleri, Boyutları, Sonuçları), Hazırlayan: Kutlay Doğan, Türk Basın Birliği Ankara Temsilcisi, Ankara.

KOYUNCU, Aşkın, (2013) Balkan Savaşları Sırasında Pomakların Zorla Tanassur Edilmesi (1912-1913), OTAM, Bahar 2013, S.33, ss.139-196.

MARAL, Fevziye, (2010) Bulgaristan’dan Türkiye’ye 1989 Göçü, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

NURİ, Celal, (2013) Bulgar ve Pomak, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, S.53, C.2, s. 421-431, Çev./Akt.: Muhammet Kemaloğlu.

ÖZLEM, Kader (t.y.) Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, (Erişim), http://balgoc.org.tr/email/batitrakya.doc, 28.12.2015.

ŞAYBAK, Arzu, (2006) Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin Balkan Ülkeleriyle İlişkilerinde Güvenlik Olgusu ve Karşılıklı Çıkarlar, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Uluslararası İlişkiler Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Bursa.

ŞENTÜRK, Cem, (2006) Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu Batı Trakya Türk Azınlığının Siyasal Örgütlenme Sürecine İlişkin Bir İnceleme, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.

TİKİCİ, Mehmet, KARATEPE, Selma, ERDEM, Orhan, (2008), Balkanlarda Türk Kültürü: Osmanlı Sonrası Kosova’da Yaşayan Türklerin Kültürel Özellikleri ve Türkiye İle İlişkileri Üzerine Bir Değerlendirme, 24.04.2008, Tekirdağ, 1.Uluslararası Balkanlarda Tarih ve Kültür Kongresi, (Erişim), www.sbekongre.sakarya.edu.tr/kongre1/Bildiri/217-230.pdf, 29.09.2015.

TOKSÖZ, İlhan, (2011) Batı Trakya Türk Topluluğunun Rodoplardaki Buluşma Noktası: Seçek Yaylası Tarihi Seçek Yağlı Güreşleri ve Kültür Etkinlikleri, Millî Folklor, S. 91, (Erişim), http://www.millifolklor.com.

TOPRAK, Serap, (2014) Türk-Yunan Siyasi İlişkileri Çerçevesinde Batı Trakya Sorunu, Bitlis Eren Üniversitesi, SBE. Dergisi, C. 3, S. 1, s. 43-54, Haziran.

TURAN, Mustafa, (1998) II. Viyana Muhasarası: Osmanlı Devleti’nde Siyasi, İdari ve Askeri Çözülme, Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi OTAM, S.9, s.389-429.

TÜRBEDAR, Erhan, (t.y.) Balkanlar’da Müslüman Topluluklar ve Türkiye, (Erişim), http://www.balgoc.org.tr/2004/bmtseminer/bursateblig.htm, 28.09.2015.

[1] 12.03.2016 tarihinde Ankara Batı Trakya Türk Birliği Derneği tarafından düzenlenen etkinlikte seminer olarak sunulmuştur.

[2] Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı, BULTÜRK Derneği Ankara Temsilci.

Reklamlar