Yazan:  Rafet Ulutürk

Tarih: 21 Şubat 2018

Konu:  İnsan kendi köyünde ne şah olur, ne de padişah. (Atasözü)

Son 28 yılın en hareketli Şubat ayını bu sene yaşıyoruz. Bulgaristan tarihi kapak attı.

Bu sene ilk kez olmak üzere, Bulgaristan’da şu sözler söylendi:

“Levski olmasaydı, Bulgaristan olamazdı.

Levski olmasaydı, 1876 Nisan Ayaklanması olmazdı.

Levski olmasaydı, Rus ve Osmanlı İmparatorlukları arasında 1877 / 1878 Plevne Savaşı olmazdı.

Levski olmasaydı, Bulgar devleti olmazdı.

Levski’nin onurunu şereflendirmek için, top atışlarının sayısı, devlet ve hükümet başkanlarının demeçleri yetmeyeceği gibi, sayısız çiçek demetleri ve çelenkler de yetmez.

Levski Bulgar kimliğini oluşturan kişidir.

Durum böyle iken 19 Şubat günü Levski kutlamalarında yine hiç kimse yeni bir şey söylemedi.  Beklediklerim vardı. Levski hakkında yüzlerce kitap çıktı. Bu sene de 5 yeni araştırma eseri basıldı. Bu kitapların hepsinde Osmanlıdan ayrılmak için Bulgar halkını uyandıran ve 500 komite kuran Levski’yi ele veren kişinin Bulgar Papaz Kristyu olduğu yeniden ve daha yüksek bir sesle duyuruldu. Papaz Kristyü, Levski’yi egemen, bağımsız, yabancı boyunduruğunda olmayan, tüm azınlıklarla anlaşma ve yardımlaşma içinde yaşanacak bir ülke ve devlet kurmak için çalıştığından ve özellikle de Rusya ile kaynaşmak istemediğinden dolayı ele vermiştir. Ne var ki, Levski’yi anlatan tarihlerde, Papaz Krıstyo’ya “hain” diyen pek yok. Ayrıca lanetleyenler de yok. Hatta o dönem “gözü kör olası” diyene rastlamak da zor! Bununla birlikte, Bulgar tarihi hainler ile hain olmayanların tarihidir. Ruslar, devrim komitaları kuran Levski’ye “Rusya İmparatorluğu gizli devlet kurumlarının ajanı olmasını” teklif etmişler. Levski kabul etmemiş. Papaz Kristyü ise hem Osmanlı istihbaratına hem de Rus gizli casusluk servisine bağlamış. Levski ruhunu Bulgar halkı ile Moskof İmparatoru arasında paylaşmadığı için bir “hain” ajan tarafından ele verilmiştir.

Şahsi görüşüme göre, Bulgaristan tarihinde ajanlar ile ajan olmayanları yerli halkın ve yabancıların  birbirinden ayrılabilmek için iki çeşit anıt dikmek gerekiyor.

Vasil Levski gibi ajan olmayan devrimciler için her köy ve kasabada, şehirlerimizin en önemli meydanlarında Aslanlı, Çelenkli, Bayraklı Levski anıtları DİMDİK DURUYOR.

Şimdi bir de hain abideleri dikme zamanı geldi. 

Ben bu abidelerin baş aşağı dikilmesini öneriyorum. Yanı başı dik duranlar KAHRAMANLARIMIZ, baş aşağı olanlarsa HAİNLERİMİZ olduğu belli artık olsun.

İlk hain anıtının PAPAZ KRISTÜ abidesi olması iyi olur. Önce kendi köyünde, sonra dua okuduğu kilisenin avlusunda, sonra da adalet sarayı avlularına ve halkın kalabalık olduğu yerlere dikilmesi iyi olur görüşündeyim. Böylece Bulgar halkı da “iyi adam” ile “kötü adamı” ayırmaya başlar ve işler durulmaya, toplum arınmaya ve gençler yeni nesiller de bilinçleri gerçekle parlamaya ve hafızaları da hainlerden kurtuluş kutlar, halk bayram eder.

Bu topraklarda her şeye tepkide bulunmak adettendir.

Son zamanda, Vavil Kunçev Levski hakkında doktora tezi yazıp profesör olanlar, “komitacının” Papaz Kristyö tarafından değil, Papaz Hristo teyel tarafından ihbar edildiğini yazdı. Ne fark eder ki! Bu defa başı aşağıda bir de Papaz Hristo anıtı diksinler.

Bu arada, yine sahte bilim adamlarından yeni sesler de yükseliyor ve onlar, Vasil Levski’ye “Aziz” unvanı verilmesini ve kilise ayinlerde ve törenlerde adının geçmesinde ısrar ediyorlar. Hristiyanlıkta, dinden çıkan, çocuk öldürmüş olan, kadınlara tecavüz eden vb bir kişi “Aziz” ilan edilemez.

Ne var ki, bizim insanlarımız hep eski kafa ile düşünmeye devam ediyorlar. Totalitarizm yıllarında kim doktor, kim doçent, kim profesör olacağını Komünist Partisi Merkez Komitesi belirliyordu.

Akademisyenleri ise doğrudan atıyordu. Fakat “Aziz” ilan etmede böyle bir uygulama olmamıştır. Bu görev Yüksek Din Konseyine havale edilmiştir. O ise temel kuralların dışına çıkmak istemiyor. Fakat “hainlerin” anıtları dikilse, halk V. Levski’nin kim olduğunu daha iyi anlama fırsatı bulacaktır.

1872’de Sofya’da görülen Havari Levski davasında kalem kıran Bulgar yargıçlar var. O zamanlarda Levski’yi darağacına göndermekle ulusal ihanette bulunmuşlardır. Onlara da baş aşağı birer anıt dikilmesi kanaatimce iyi olur…

Bu konuya böyle hararetli girmemin bir başka nedeni var.

İki hafta sonra 3 Mart. Bu tarih San Stefano’da (Yeşil Köyde) Osmanlı ile Rusya İmparatorlukları arasında Barış Anlaşması imzalandığı gün ve yerdir. Bu Barış Anlaşmasında “Bulgar” ve “Bulgaristan” sözleri geçmez. Geçmese de, 3 Mart bugün de Bulgaristan Cumhuriyetinin milli bayramıdır. Osmanlıya karşı en ağır sözlerin söylendiği, Türklerin lanetlendiği, Müslümanlara yapılan kötülüğün Yüce Tanrı tarafından “hayır” olarak kabul edilmesi için dua edildiği gündür.

Aslında 3 Mart ömrü 3 ay olan bir sözleşmedir, ölü doğmuştur.

Temmuz 1878’de toplanan Berlin Konferansında bozulmuş, lav edilmiş ve yok sayılmıştır.

Gerçek bu olsa da, 2018’in 3 Mart kutlamalarına, Şipka Tepesinde 100 kişinin katılacağı önceden açıklandı. Bu 100 bin kişi tarihi ters okuyan Rusofil’dir. O olaylardan 140 yıl geçmesine rağmen, imparatorlukların mazlum halkları köleleştirmek için “kurtardıklarını” kavrayamadılar. Bu sene 3 Mart’ta da yalan yanlış tarih yazılmaya devam edecekler anlaşılan.

Şu büyük gerçek herkes tarafından bilinmelidir.

Rus diplomasisi Levski’yi kurtarmak için parmağını dahi oynatmamıştır. Şu günlerde Sofya’daki Rusya Federasyonu Büyükelçiliği Bulgar hükumetinden ve Sofya Belediyesinden 19. yüzyılın sonunda Osmanlı Başkenti İstanbul’da Rusya İmparatorluğu Başkonsolosu olan Graf İgnatiev’e büyük bir anıt dikmek için uygun bir yer istemiştir. Büyük Elçilik Sofya’ya Vasil Levski anıtından yüksek bir Graf İgnatiev anıtı dikmek niyetindedir.

Filibe-Plovdiv’te  Alyoşa heykeli, şehirdeki Levski anıtından yüksektir. Burgas’da sarhoşluktan ölen 12 Rus askeri için dikilen anıt da şehrin en görkemli “kurtarıcı” anıtıdır.

Aynı zamanda, Sofya Büyük Şehri Belediye Meclisi Sofya’daki “Graf İgnatiev” sokağının adını değiştirmeye hazırlanıyordu. Rusofiller buna engel oluyorlar.

Olay şöyle gelişti, Vasil Levski, Papaz Krıstü tarafından ele verilip tutuklanmasından sonra, Konsolos Graf İgnatiev İstanbul’da Saraya gidip Sultan’dan en amansız kadılarını (yargıçlarını) Sofya Mahkemesine göndermesinde ve “komitacının” hakkından gelinmesini ve darağacından sallandırılmasını, mezar bile kazılmadan karanlık bir kış gecesinde aç kargalara yem olarak bir kenara yuvarlanmasını ısrarla istemiştir.

Tarihe ve onun içindeki bu olaya gerçekçi baktığımızda, diplomat Graf İgnatiev’in yaptığı, muhbir Papaz Krıstyü ya da Papaz Hristo hainliğinden daha iğrenç değil mi? Şimdi bu “haine” baş aşağı bir heykel dikmek gerekirken, Moskova Büyükelçisi istedi diye, çelenk ve çiçek içinde bir anıt dikilmesi, devlet hainliği olmaz mı?

Sofya’daki Rus ve Sovyet anıtlarının hepsi Bulgar anıtlarından yüksektir. Bu olay bağımsız, egemen bir Avrupa Birliği ve NATO üyesi ülkede halkı rahatsız etmeye, turistleri düşündürmeye ve farklı yorumlanmaya başlamıştır. Bulgar halkının tarihiyle başı derttedir.

Bu arada 3 Mart ile ilgili dikkatimi çeken bazı daha ince ayrıntılar da var. Levki adı verilen sokaklar şehirlerin biraz kenarında bulunuyor. Başkent ve diğer büyük şehirlerimizin merkez sokaklarının adları hep “Kurtarıcı Çar”, “Moskova”, “3 Mart”, “Şipka” ve benzer isimler taşıyor. Örneğin Filibe-Plovdiv’deki en yüksek anıt “Alyoşa” heykeli. Sofya’da meclisin karşısında “II Aleksandır” at üzerinde ve sanki içeride ne tartışıldığını dinliyor vb.

Bunlarla birlikte Birinci Dünya Savaşında Bulgaristan İçin Can Feda eden 9 653 Türk askerin anıtı hala dikil(e)medi. Sözüm ona “Soya Dönüş Süreci” kurbanlarının milli anıtı da dikil(e)medi. Şipka’ya  Osman Paşa Anıtı dikilecekti o da dikil(e)medi.

Tüm bunlara birlikte Bulgaristan’da en gözde ve en çok ziyaret edilen bir yere BULGARİSTAN VATANDAŞI ANITI dikilmeli ki, bu anıt eksik olduğundan adalet kurulamıyor, demokrasi gelmiyor, hak ve özgürlükleri hayal etmeye devam ediyoruz. Saygılarımla,

Okudunuzda paylaşmayı unutmayınız.

Reklamlar