Nafiye YILMAZ

 

Büyük düşünürlerin kısa yazılarında ikide bir görelik (nispi) yani rölatiflik kavramına rastlarız. Belki de dünya hallerinin daha iyi anlaşılır bir şekilde izah edilmesinde kullanıldığında bu kavramı algılamak birden kolaylaşıyor. Hele hele yapılan karşılaştırmanın insanın onuru ya da kesesi ile yakın ilintisi varsa, idrak etmek daha da kolaylaşıveriyor.

 

Şöyle bir misal vermek istiyorum:

 

Osmanlıya başkaldıran Bulgar haydutlarının komita başı Vasil Levki şöyle demişti: “Kazanırsam, bütün halk kazanır, kaybedersem yalnız kendim kaybederim!”

Bu sözler bundan 150 yıl önce Padişahın uykusunu kaçıran bir savaşçı tarafından söylenmiş ve Bulgar halkının onur yıldızı olara parlamıştır. Ogün bu gün Büyük Havarinin doğum ve ölüm yıldönümlerinde mutlaka hatırlatılır, anıt levhalarına altın harflerle yazılmıştır.

 

Son 10 yılda Bulgaristan’ın en karizmatik adamı, 3 defa yılın en büyük bankacısı seçilen, basında ve kamuoyunda sözü geçen,  hatta Mayıs 2013 seçimlerinden sonra adı Başbakan adayları listesine alınan, şu batan Korporatif ve Ticaret Bankası (KTB) şefi Tsvetan Vasilev ise, son demecinde şöyle dedi:

“Kazanırsam, yalnız kendim için kazanırım, kaybedersem, bütün halk kaybeder!”

Son 150 yılda Bulgaristan’da hem onurun hem de para ve kazanç konusunda fikrin bu kadar büyük bir değişiklik yani evrim geçirdiğini gösteriyor. Halkın şerefli davası, onuru ve onurlu kimliği ve ahlakı açısından değerlendirdiğimizde, davanın özünden aşındığı, yön değiştirdiği, bilinç ve moral olarak tersyüz olduğu görülüyor.

 

İkinci defa Kültür Bakanı seçilen, (hemşerimdir kendisini kutların) bilinen heykeltıraş Vejdi Raşidov, bundan 4 yıl önce, Sofya’da Vasil Levki anıtı önündeki kalabalık merasiminde konuşurken, Levski’nin devrim davası için topladığı paraları devamlı yanında taşıdığı bir not defterine kaydettiğini ve para verenlere Devrim Komitesi adına makbuz sunup rozet taktığını anlatmıştı.

 

Aynı gün ben Sofya’da “Helikon” kitapçısından ilgili defteri aldım ve İstanbul’da boş zamanımda karıştırdım. Hakikatten Levski’nin hesabı sıkıymış ve toplam birkaç bin altın para tutarında ayrıntılı muhasebe yürütmüş.

 

150 yıl sonra şu bizim yılların bankacısı olan Ts. Vasilev’in KTB bankasından 4 200 000 000 leva (dört milyar iki yüz milyon leva) kayboldu. Çocukluğumda,  evimizde bir şey yer değiştirse ve nenem aradığını koyduğu yerde bulamazsa “şeytan aldı götürdü…,” şarkısını mırıldanmaya başlardı. Biz çocuklara bakan gözlerini büyüttükçe büyütürdü.

Bankadan kaybolan para böylesi bir miktarken ve ülke ekonomisine verdiği sıkıntının da 10 milyar leva olacağı yeniden ve yeniden yorumlanırken, ne tutuklanan ne sorgulanan ne de uykusu kaçan var.

 

Levski, namusu için, dava için, halktan topladığı paralarla rezil olup adı hırsıza çıkmaması için canını feda etmişti.

 

Şimdi kaybolan “büyük para” ile ilgili 4 ay kimsenin ağzını bıçak açmadı. Sanki bankada hesap açtıran, parasını bu bankaya yatıran, kredi çeken, borç ödeyen, emekli maaşını bu bankadan alan ve daha aklınıza kimler ne neler gelirse hepsi birden sustu. Savcıların patlaması gerekirdi, sustular. Mali polis sanki izinli! Yargıçların bu bankada 500 milyon levası varmış, onlar da sustu. Eski bakanlar “dut yemiş bülbül”. Öyle de, Sosyalist Parti (BSP) Plovdiv (Filibe) il örgütü Başkanı Georgi Georgiev “adaletsizliğin bu kadarı ayıp” dedi ve çözüldü: “BSP yönetiminden bazı yoldaşlar KTB’den her ay 40 000 leva (kırk bin) danışmanlık komisyonu alıyordu”. Bataklığın kabardığını ve yatağından taşarak çığ seli gibi yayılırken Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH-DPS” partisini de yutacağını sezmiş olmalı ki Başkan Lütfü Mestan: “1997’de Bulgaristan Başbakanı olan İvan Kostov’un İtalya’da yaşayan kızının KTB bankasından her ay 30 bin leva danışmanlık ücreti ödeniyor” dedi. Bununla birlikte KTB bankasının zaten 11 Of Şor şirket tarafından kurulduğu ve Bulgar devletinin paralarının bu “kara deliğin içine” akıtıldığı gün ışığına çıktı. “Güneş balçıkla sıvanmaz” deyenler yine haklı, bir gün beş gün buzlar eriyor.

 

Değişen şu oldu: adalet adaletsizlikle, doğru yalanla, dürüstlük hainlikle,  hırsızlık daha büyük hırsızlıklarla v.s değişti. Birisi su öteki lağım suyu…İç içe bilirsen!

 

Konumuza dönersek, Bulgaristan ahlakı son asırda çok büyük bir EVRİM geçirdi. Bu yalnız onurlu iş yapmak açısından böyle olmakla kalmadı, hayatın her dalında, her köşede, her işte böyledir.

 

Bundan dolayı ben  evrimin (değişimin) kötüyü ret ederek, olumsuz olandan sıyrılarak olmasından yanayım da, bir de iyi olanın, ibret dersi olabilecek olanın geçmişin içinden çıkarılıp her fırsatta hatırlanmasından, yaşatılmasından ve genç kuşağa devredilmesinden yanayım. Burada vurgulanmak istenen nokta şudur. Bakanlıklarda, mecliste ve bankalarda, her okulda ve her toplantı salonunda Vasil Levski’nin resminin asılı olması yeterli değildir. Resimler olup biten karşısında artık dillerini yuttular. Hiçbir şeyden fayda yok deyenler, Levki, Botev, Vazov, Yotov ve daha “iyi kötü” birçok klasiğin eserlerini kilosu 0.12 levadan hurdaya veriyor. Bulgar halkının artık din Hıristiyan adamlarından da alacağı ahlak dersi kalmadı: TV yayınlarında “seçim öncesi oy pazarlıklarının” kiliselerde yapıldığını görüntülendi.

 

Bulgaristan Türkleri Vasil Levski’yi kurunun yanında yanan olarak bilir, 1870’lerde komitacı kanının hızlı olduğu yıllarda, Osmanlının Sofya Mahkemesi’nde “Araba Konak” davası görülmüş ve davaya ihanet eden hırsız hainlerce ele verilen Levski de idamla yargılananlardan biri olmuştur. Tarih ders alınması için yaşanmıştır. Yeniden yaşanırken eski yanlışların yapılmaması için öğretilir. Eğitim süreci eskiden ocak başında, oda ve cami sohbetlerinde, hutbelerle anlatılanlarla yaşatılırdı. Şimdi öğretmenler kitaplarda yazuılmış olanları algılatmaya çalışıyorlar.

 

Belki de tarihin özü şu ya da bu şekilde, çarpıtılarak ya da hakikatler çocuklara aşılanıp hayatın devamı sağlanıyor. Şimdiye kadar AHLAKIN EVRİMİ konusunun sohbetlere konu edildiğini işitmedim. Konunun önemine işaret ederek, mukayeseli (karşılaştırmalı) düşünmede, gerçek kapısı açıldığının altını önemle çiziyorum ve yine olanğstğ önem arz eden çocuklar konusuna ve ÇOCUKTAN AL HABERİ bilgeliğine dönüyorum.

Şairlerimizden HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL şöyle diyor:

ÇOCUKTAN AL HABERİ

çocuktan aldım haberi
yakın, diyor
güzel, diyor
dopdolu, diyor
iştecik, şuracıkta
iştecik yolu, diyor

çocuktan aldım haberi
iyi, diyor
açık, diyor
kurtuluş, diyor
iştecik, şuracıkta
koş birazcık koş, diyor

çocuktan aldım haberi
oh, diyor
tatlı, diyor
sıcacık, diyor
iştecik, şuracıkta
diren azıcık, diyor

koştuk direndik yorulduk
düştük anılar ırmağına ey çocuk
bak işte kan içinde yumruklarımız
belki senin hakkındır mutluluk

KORKMAZGİL’den söz alıp devam edersek,

yakın olan ADALETİN egemen olması olmalıdır,

güzel olan HERKES için olan olmalıdır,

dopdolu olan,  MUTLULUĞA ATILIM olmalıdır,

iştecik olan, yalnız OLUMLU VE YARARLI olanı taşıyan olmalıdır,

iştecik yolu olan HALKIMIN refah yolu olmalıdır.

 

İyi olan HALKIMA YARARLI olan olmalıdır,

Açık olan TÜM TOPLUM İÇİN ŞEFFAF olan olmalıdır,

Kurtuluş olan HALKIMIN ÖZGÜRLÜK DAVASININ ZAFERİ olan olmalıdır,

İştecik, şuracıkta olan ANADİL, DİN ve ÖZGÜN KÜLTÜRÜN ZAFERİ olan olmalıdır,

Koş, birazcık koş olan,  HALKIMIN UYANIŞI olan olmalıdır.

 

Oh olan, 140 yıldan beri ÇEKİLERİMİZİN bitmiş olması olmalıdır,

Tatlı olan, yeni HAYATIMIZIN tuzu olan olmalıdır,

Sıcacık olan,  VATAN BAĞIRINDAKİ şefkat olan olmalıdır,

İştecik, şuracıkta olan,  BEBEĞİMİZN MAMASI olan olmalıdır,

Diren azıcık olan, HALKIMIN SONSUZ KADERİ olan olmalıdır.

Kan içinde yumruklarımız KUTSAL DAVA SİLAHIMIZ olan olmalıdır,

Mutluluk olan, hepimizin en KUTSALI olan olmalıdır!

Biz böyle bir AHLAK EVRİMİ özledik. Bu köklü değişimin içinde varsın Levsi de olsun, Hasan dayı da, Mariya teyze de Fatma gelin de dünyanın ahlakı dünyaya her zaman yetmiş ve yetecektir.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Reklamlar